TARIK TOROS | YORUM
Ne lüzumsuz bir laftır “gördüğüm lüzum üzerine.” Gençlik yıllarımdan bu yana alerji duyduğum bir giriştir bu. Aslında, diyecek lafı olmayanın ‘anlayın işte’ demesinin daha kibar bir tezahürüdür.
Serap Yazıcı, AKP’ye geçerken böyle bir tweet attı: “Gördüğüm lüzum üzerine Gelecek Partisi’nden istifa ediyorum.”
***
Cumartesi günü, TSİ 17.00’de Gelecek Partisi’nden istifa ederken böyle yazdı. Ertesi gün, (23 Şubat) AKP kongresinde Erdoğan’ın elini sıkacağı çoktan kulislere düşmüştü. Bunu, gerçekleşene kadar -yani o malum fotoğraf medyaya düşene kadar- bekledim.
Oysa, olay çok daha önce bitmiş aslında.
Eğer öyle olmasaydı, Serap Yazıcı’nın bunu derhal yalanlaması icap ederdi. Ama yapmadı. Yazıcı’nın paylaşımına en esaslı cevap Barbaros Şansal’dan geldi: “O lüzum kaç haneli?”
***
Burada Prof. Dr. Serap Yazıcı’nın önceki duruşunu hatırlatacak hal yok. Merhum Ergun Özbudun hocanın eşi… Ergun Hoca, vefat edene kadar istikametinden taviz vermedi.
Bir dönem -2010’lu yıllarda- birlikte anayasa taslağı hazırlama komisyonunda olmaları durumu değiştirmiyor. Katılmıyorum bu yaklaşıma.
Yani, “AKP’ye anayasa hazırlayanın sonu bu partide soluğu almaktır!” tezine katılmıyorum.
Çünkü o konjonktür ile bugünkü arasında hiçbir alaka yok.
***
Serap Yazıcı, 2024 sonuna kadar duruşundan taviz vermemiş (ya da öyle görünmüş, kimbilir.) “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” olarak sunulan ve uygulanan düzene öteden beri karşı çıkmış, parlamenter sistemi ısrarla savunmuş, hatta birkaç ay öncesine kadar “etki ajanlığı yasası”na karşı çıkmış bir isim.
Paylaşımları ve TBMM Genel Kurul konuşmaları hâlâ orada duruyor. Geriye doğru baktığımızda, KHK’larla biçimlenen rejime dair söylem ve eylemlerine girmiyorum bile…
Hafızalarımız çok taze.
Ama yılbaşından itibaren bu çerçevedeki paylaşım ve görüşleri birden kesilmiş ve
dün AKP kongresinde cisimleşen hale evrilmiş bir portre var karşımızda.
***
Sol siyasetin, “sağ siyaseti” yermesine anlam vermem, ilgilenmem. Metin Feyzioğlu, Hulki Cevizoğlu, Mehmet Ali Çelebi gibi pek çok örnek var, yüzleşmeleri gereken.
Sol cenahta da geçmişte savunduklarını bugün görmezden gelenler, hatta tam tersini söyleyenler az değil. Şu anki manzarayı sadece ‘sağın tutarsızlığı’ ile açıklamak, resmin yarısını karanlıkta bırakmak olur.
İlkesizlik sınır tanımıyor, ideoloji fark etmiyor. Sağlı sollu hepsinde aynı ikiyüzlülük var.
Tutarsızlık ideolojiden değil, şahsiyetten beslenir. O yüzden sağa laf çakarken sola dokunamayanın samimiyeti de tartışmaya açıktır.
***
Cem Karaca nur içinde yatsın:
“İki gözüm bu işin yok sağı solu.”
Dün ‘özgürlük’ diye meydan okuyanlar, bugün kendi sesini eleştirenleri susturmak için sansüre alkış tutuyor. Sorsan, ‘ifade özgürlüğü’ hâlâ dillerinde ama işlerine gelmeyen sesleri boğmakta sakınca görmüyorlar.
‘Adalet’ diye bağırıp, yandaş yargı kararlarını görmezden geliyorlar.
‘Militarizme karşıyız’ diye yürüyüp, sonra aynı askeri vesayetin geri gelmesini umut ediyorlar.
Küresel sermayeye düşmanlık ederken, aynı sermayenin medya kanallarında ahkâm kesiyorlar. Bugün bu, Türkiye’de ‘mafya baronlarının’ kanallarında hüküm sürmekte. Ekol TV, TV100 ve niceleri…
***
İkiyüzlülükte sağ sol fark etmez. İdeolojiler değişir, omurgasızlık baki kalır.
‘Emekçinin hakkı’ diyerek gözyaşı dökenler, kendi çalıştırdıklarına asgari ücreti bile çok görür. İşçiyi sömürmek, patronun adı değişince ‘devrimci dayanışma’ olur.
‘Hukuk devleti’ savunuculuğu yapanlar, aynı hukuk kendi adamlarını yargıladığında ‘siyasi komplo’ diye bağırır.
‘Özgürlük’ diye meydan okuyanlar, kendi ideolojilerine uymayan sesleri susturmakta sakınca görmez. Sansür, el değiştirince ‘demokratik savunma’ oluverir.
‘Demokrasi’ diyenler, halkın tercihi kendi lehlerine olmayınca ‘cahil halk’ diyerek burun kıvırır. Düşmanları müttefikleriyle değişiyor, ideolojileriyle değil.
***
Sağda da solda da ‘devrimci’ ya da ‘muhafazakâr’ maskesinin ardında aynı omurgasızlık var. Laf büyük, duruş küçük. O yüzden sağa laf çakarken sola dokunamayanın samimiyeti de tartışmaya açıktır. Hangi sloganı attıklarına değil, hangi durumda sustuklarına bakmak lazım…
***
Serap Yazıcı’nın içine düştüğü hal için üzülmedim, şaşırdım.
Beni bir kere daha durduğum yerde “biledi” adeta.
Selam olsun, sarsılmadan duranlara.
“O lüzum kaç haneli?” sorusu çok yerinde. Bu sorunu alternatif diğer olasılıkları ise, “o görüntü kaç piksel?” de olabilir. Ülkede, maydonozdan döner yiyenin dahi özgürlüğü tehdit altında olacak kadar takip var, teknik var, kayıt varsa, bu türden kişilerin hertür pikseli kaydı takibi vs mümkündür..
Esasen bu ülkede omurgasızlık, karaktersizlik bir normal halinde. Bu ülke içinde haber değeri taşıyan şey, ancak “bugün de bir avuç insan ağaç kabuğu yemeye mecbur bırakılsa dahi el-etek öpmedi, yalpa yapmadı, cezaevlerine atıldı, tecrid edildi amma yine de bu dünya hayatını tahkir edercesine garip-gurabaya destek çıktı” şeklinde olabilir. Yani köpek ile insan üzerinden anlatılan habercilik tarifi misali…