Nobel Barış Ödülü ve Nergis Muhammedi’nin özgürlük için direnişi 

AHMET KURUCAN | YORUM 

Takip ettiniz mi bilmiyorum; 2023 yılı Nobel Barış Ödülü, Nergis Safiye Muhammedi’ye verildi. Nergis Muhammedî İran Azerisi olarak biliniyor. Azerî kökenli İran vatandaşı. 1972 doğumlu. Gazeteci ve insan hakları aktivisti. İran’da baş örtüsü takma zorunluluğu karşısında başlatılan sivil itaatsızlık denebilecek protesto faaliyetlerinin öncülüğünü yapmış bir insan. Hakeza İran’da ölüm cezasının kaldırılması için de yoğun mücadeleler içinde bulunmuş hukuki ve kanuni çizgide.

Bu ve benzeri insan hakları konusunda korkusuzca vermiş olduğu mücadelelerden dolayı 2016’da 16 yıllık bir cezaya çarptırıldı ve 2020’ye kadar hapiste kaldı. 2020’de serbest bırakıldı ise de 2021 yılında tekrar içeri alındı. Şimdi hâlâ hapishanede. Barış ödülü o hapishanede iken onu temsilen 17 yaşında ikiz olan Ali ve Kiana Rahmanî adındaki çocuklarına verildi. Tahmin edileceği gibi İran, barış ödülünün Muhammedî’ye verilmesini kınadı.

Nergis Muhammedi

Hapishaneden kısa bir konuşma metni göndermiş Muhammedî. Şöyle diyor: “İran toplumunun küresel desteğe ihtiyacı var ve siz gazeteciler ve medya çalışanları, İran İslam Cumhuriyeti hükümetinin yıkıcı zulmüne karşı verilen zorlu mücadelede en büyük ve en önemli müttefikimizsiniz. Çabalarınız ve bizler adına yaptıklarınız için size içtenlikle teşekkür ediyorum. Gerçek şu ki İslam Cumhuriyeti rejimi meşruiyet ve toplumsal destek açısından en düşük seviyededir. Şimdi uluslararası toplumun İran halkını destekleme zamanıdır ve ben de bu konuda elimden gelen tüm çabayı göstereceğim.”

Bu bağlamda aklıma ilk gelen adına İslam Cumhuriyeti diyen bir sistemde tutuklanan bu kadının hapse atılma gerekçelerinin ne kadar İslami değerlerle bağdaştığı oldu. Öyle ya İslamî değerleri devlet sistematiği içinde hayata taşıyan ya da hayata taşıma iddiası olan bir yapının vermiş olduğu bu karar ne kadar İslamî, ne kadar Kur’an’î ve ne kadar Nebevî?

Soruyu şöyle de sorabilirim; bu cezanın Kur’an’î ve Nebevî temelleri var mı? Mesela Hz. Peygamber (sas) bugün iş başında olsaydı aynı cezayı verir miydi Nergis Muhammedi’ye? 

Heyhat dediğinizi duyar gibiyim. Gerçekten heyhat!

Törende anneleri adına ödülü alan iki kardeşten biri olan Kiana Rahmanî’nin konuşmasında şu bölüm çok rikkatime dokundu. “Belki 30, 40 sene sonra görürüm ama sanırım kendisini bir daha göremeyeceğim. Ama bu önemli değil, çünkü annem her zaman kalbimde yaşayacak. Bunlar uğruna savaşmaya değecek değerler.”

Şimdi içimden geldiği gibi Kiana’ya sesleneceğim: Annesinin son nefesine kadar yanında olmuş ama babasının ise ne vefatında ne de vefatı öncesi 7 yıl boyunca Erdoğan rejiminin zulmü neticesi ülkesine gidemeği için yanında olamamış bir insan olarak, “Sanırım kendisini bir daha göremeyeceğim” sözlerindii benim rikkatime dokunan. Öyle olmuyor Kiana. “Annen her zaman kalbimde yaşayacak.” desen de, “Bunlar uğruna savaşmaya değecek değerler.” desen de -ki öyle- insani hisler bastırdığında öyle olmuyor.

Zaman geçtikçe bizim mahalli tabiriyle daha çok ‘koyuyor’ insana. Zihin sürekli onunla meşgul oluyor. Hatıralar birbirini takip eden kareler halinde sürekli gözünün önünden geçiyor. Vicdan, kalp, gönül, ruh taşıyamaz hale geliyor o yükü. “Ah!” diyor başka bir şey demiyor. İnliyor inim inim. Ve bir gün geliyor beden de taşıyamıyor bu ağırlığı ve kendini koyuveriyor. ‘Benden bu kadar’ diyor adeta ve bakıyorsun daha dün sapasağlam ayakta iken ertesi gün yataktan kalkamaz halde buluyorsun kendini. Tecrübe ile sabittir bu dediklerim.

Bununla beraber seni takdir ediyorum. Daha 17 yaşında ve bu şuur, maşallah diyorum. Temel insan hakları ve özgürlükleri uğrunda sistemin adaletsizliğine karşı mücadele etmeye kararlı, adaletin, hakkın, hakkaniyetin tamamıyla hakim olacağı bir dünyaya karınca kararınca hizmet edeceğine inandığım dik bir insan duruşu görüyorum bu sözlerin arkasında.

Komşu ülkeniz olan benim ülkemde, Türkiye’de aynı çizgide yerini alan nice kararlı gençler gördüm ben son 10 yıldır. Anne-babaları devletin orantısız gücüyle hapishanelere atıldığı yerde, o anne babaların çocukları kolları sıvamış ülkelerinde hakiki anlamda adaletin sağlanabilmesi için mücadele ediyorlar. Gençliklerini bu uğurda harcıyorlar. Büyük bir kısmı adeta hayata ait besledikleri ideallerden vazgeçmiş, “Önce annem-babam bir özgürlüklerine kavuşsun!” diyerek sabahtan akşama yıllardır koşuyorlar.

Tıpkı senin gibi hem Türkiye’de hem de dünyanın değişik ülkelerinde nice örneğini gördüğüm gençler bunlar. Ne diyeyim, umarım bu çalışmalarınızın karşılığını en kısa zamanda dünyada alırsınız ve alırız.”

Gel de şimdi “coğrafya kaderdir” sözüne hak verme!


 

 

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

5 YORUMLAR

  1. Günah isleme özgürlü bir insan hakkımı?
    Bir ilahiyatçı Hoca olarak “insan hakları aktivisti” diyorsunuz ve sanki iyi birşey yapmış gibi övüyorsunuz kendisini. Neden? Çünkü Allahıın emrine itaatsizlik yaptığı için. anlamadım, şimdi siz Allahın farz kıldıgı namaz, oruç, zekat, tesettür gibi emirlere “özgürlük” adına açıktan itaatsizlik yapılabileceğine dair caiz fetvasımı veriyorsunuz?
    Kaynaginiz nedir? Ozaman “özgürlük” adına hertürlü haram serbest bırakılmalı degilmi? Bunun siyce sınırı neresi? Açılıp saçılmak hatta çırılçıplak geyip erkekleri tahrik etmek caizmi Hocam?

  2. Sevgili Ahmet hocam,

    Bence soruyu şöyle sormak lazım:

    Konusu hukuk yani toplumsal sözleşme olan bir hadisenin cezayla ilişkisinin dinle ne ilgisi olabilir? Yani adına İslam cumhuriyeti ekleyerek isimlendirdiğimiz bir devletin kendisi dinî açıdan meşru mudur ki, yaptığı icraatların dinî açıdan analizini yapalım? Meseleyi herkesin anlayacağı şekilde basitleştirecek olursak, offside olan bir oyuncunun oyun içindeki eylemleri tahlil veya analizi hak eder mi?

    Eğer sizin değerlendirme ve analizinizi tartışma konusunu hak edecek çerçeveye dahil edersek işin içinden çıkamazsınız. Zira dinin bizatihi kendisi sübjektif bir olgudur herkesi bağlamaz. Hatta aynı dine mensup olduğunu iddia edenlerin bile birbirini bağlamaz. Çünkü dinin tabiatında ihtilaf ve mezhepsel görüşler vardır. Eminim ki sizin dinî açıdan yaptığınız bu değerlendirmeyi tam tersi istikamette analiz edip ayet ve hadislerle delil getiren bir yığın görüş olacaktır. O yüzden tartışmayı yaptığınız düzlemi en başından yanlış zeminden kurtarma zorunluluğu var.

    Özetle, tüm insanları veya belli bir toplumu ilgilendiren konularda analiz yaparken aidiyet duygusunu terk etmenin yanında hukuk gibi objektif olan akıl mantık ve bilimsel ilkeleri esas alarak yorum yapmak zorundasınız. Dinin kendisi sübjektiftir. Sizinle aynı eğitimden geçmiş insanlar bile sizinle şu anda dinî açıdan uzlaşması mümkün olmayacak analizlere aynı delilleri kullanarak girebilir. Dolayısıyla tüm dünyayı ilgilendiren bir konuda yine tüm dünyayının ortak prensipleri ile dinin yerini belirlemek zorundasınız. İçinde bulunduğumuz aidiyet prensiplerinin üstünde olan bir konuyu kendi alt kümenize çekerek analiz yaparsanız toplumu bir araya getiren ortak değerleri yıpratmış olursunuz.

    Saygılarımla

  3. Sevgili Ahmet hocam,

    Size konuyla ilgili olarak sadece çok basit bir şey soracağım.

    Sizce günde 5 defa herkes duyacak şekilde ezan okumak sizin din anlayışınıza göre caiz mi değil mi?
    Yani kul hakkına girer mi?

    Gerisini bu soruya cevap verdikten sonra görüşürüz…

    Saygılarımla

  4. Sevgili Ahmet hocam

    İkinci bir şey soracağım müsadenizle.

    Sizce Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi dinî bir eylem midir siyasi bir eylem midir? Dini bir eylem derseniz delillerini rica ediyorum.

    Buna bağlı olarak, ezan okumanın dinî boyutu ile siyasi boyutu arasında bir fark veya ilişki var mıdır?

    Bu konulara açıklık getirmeden İslam devleti konusunu konuşamayız diye düşünüyorum.

    Cevabınızı bekliyorum merakla.

    Teşekkür ederim

  5. Ne iş ya, burayı da IȘİD kafalı, muslümanlığı şekilden ibaret sanan, belki İranli mollaları mübarek insan falan gören tipler sarmış.

    Bir de neymiş kadın günahkarmıș, Allahın emirlerine itaatsizlik yapmış vs. İnsan bir bakar bu kadın kimmiş, geçmişi neymiş diye. Kadıncağız açıkça bu yoz rejime muhalif olduğu için senelerdir rahat yüzü görmemiş bir insan. Bugünkü hali de bunun devamı. Esas siz sorun kendinize; ahirete gittiğinizde İslamın çehresine her hal ve icraatleri ile kara çalan, baş örtüsünü bahane edip kadınları göz altına alıp sonra orada öldürüp sonra da intihar etti diyen bu Pers krallarına karşı dik duran ve bu yüzden dünyadan bir zevk almayan bu kadının hayatını mı yaşamış olmak isterdiniz?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin