BİLİM | BETÜL GÜL
Kopenhag Üniversitesi’nden bilim insanlarının da dahil olduğu uluslararası bir araştırma ekibi, zürafaların şaşırtıcı özelliklerinin ardındaki genleri inceledi ve araştırma sonuçlarını kısa süre önce Science Advances’de yayımladı. Bu araştırmaya dair ünlü akademik dergi Science’da yayımlanan bir makalede, zürafanın uzun boynunun evrimin en önemli örneklerinden olduğu, hem Charles Darwin hem de Jean-Baptiste Lamarck tarafından evrim teorilerine destek için örnek gösterildiği ifade ediliyor. Devamında, hayvanın uzun boynunun bir mühendislik problemi olduğu da belirtiliyor. Amerika’nın Wyoming Üniversitesi’nden Prof. Graham Mitchell ve Güney Afrika’nın Pretoria Üniversitesi’nden Prof. John Skinner, 2009 yılında Comparative Biochemistry and Physiology adlı akademik dergide yayımlanan makalelerinde şu sözlere yer vermişti: “Zürafaların uzun boyunları ve bacakları karşısında, fizyologların çoğu zürafa anotomisinin dolaşım sistemine yüklediği fizyolojik problemlerden dolayı şaşkınlık geçirir. Bu problemler arasında şunlar da var: Kan başa nasıl ulaşıyor? Bayılma ve ödem (vücutta sıvı birikimi) nasıl önleniyor? Baştaki kan akımı, kanın toplardamarlarla ayaklar ve baştan kalbe dönüşü nasıl düzenleniyor?”
Mitchell ve ekibinin araştırması, güçlü bir kalp ve yüksek tansiyonun (yüksek kan basıncının) zürafaları bayılma nöbetlerinden koruduğunu gösterdi. Zürafaların beyinleri kalplerinden iki metre kadar yüksekte, ama kan beyinlerine rahatlıkla ulaşıyor. Tansiyonları, insan için normal olan tansiyonun yaklaşık iki katı, fakat bu kadar yüksek tansiyondan zarar görmüyorlar! Mitchell ve Skinner, vücutlarına kıyasla boyunlarının uzunluğu yetişkinlerinkine göre daha kısa olan yavruların kan basınçlarının yüksek olmadığını, boyunları uzadıkça kanın başlarına ulaşması için gereken tansiyon artışının kademeli olarak ortaya çıktığını ifade ediyor. Mitchell, boyun uzadıkça damar duvarlarının kalınlaşması gibi bazı mekanizmaların zürafaları yüksek tansiyonun etkilerinden koruduğunu söylüyor. Zürafaların atardamarları 300/180 mm Hg’ye bile dayanıyor. Daha önce söz ettiğimiz yeni araştırmayı yürüten ekipten, Kopenhag Üniversitesi’nden Dr. Rasmus Heller de, FGFRL1 adı verilen genin bir şekilde zürafanın kardiyovasküler sistemini yüksek tansiyonun zararından koruduğunu, ancak bunun nasıl olduğunu henüz bilmediklerini belirtiyor. (Zürafaların böbrekleri de yüksek tansiyondan zarar görmüyor.)
Şunu da belirtelim, boyları beş metreyi geçebilen bu hayvanlar, su içmek için başlarını indiriyor, su içtikten sonra da hızla metrelerce yukarı kaldırıyor; ancak ne başları dönüyor, ne de bayılıyorlar. Kanada’nın Waterloo Üniversitesi’nden Dr. Anne Dagg, “Zürafa Biyolojisi, Davranışı ve Korunması” adlı kitabında, zürafanın boynundaki atardamarların beyne varmadan hemen önce bölünerek bir damar ağı meydana getirdiğini, esnek olan damar ağının hayvan başını aşağıya indirdiğinde şişip kanı tutarak beynin kanla dolmasını önlediğini belirtiyor. Boyundaki toplardamarlarda bulunan kapakçıklar da baş aşağıdayken toplardamarlardaki kanın beyne geri dönmesine engel oluyor.
Peki neden zürafanın uzun bacaklarında kan birikmiyor, ödem oluşmuyor? Hareketsiz haldeyken ayaklarındaki kan kalbe nasıl dönüyor? Dr. Dagg, zürafaların boyun ve bacaklarındaki deri katmanlarında esnek olmayan kollajen lifler bulunduğunu söylüyor ve bunları varis çoraplarına, savaş uçağı pilotlarının giydiği, kan akışını sağlamak için tasarlanmış “anti-g suitlere” benzetiyor. Bu lifler toplardamarları sıkıştırıyor; zürafa hareketsiz olsa bile kan bacaklarından yukarıya çıkabiliyor. Dagg, sözlerinin devamında derisinin zürafanın hareketlerini kısıtlamadığını, oynak eklem yerlerinde esnek liflerin bulunduğunu belirtiyor.
Darwin gibi eski zamanlarda yaşamış zürafaların boyunlarının kısa olduğunu, zaman içinde uzadığını varsaysak bile, böyle bir değişim kardiyovasküler sistemde değişimlerin meydana gelmesini gerektirir. Boyunları uzadıkça tansiyonlarının artması da yeterli değil. Beraberinde yüksek tansiyonun zararlarından koruyacak değişimlerin de olması lazım. Vücut özellikleri zürafanın bedeninin açıkça, “Ayrılık ve karışıklık sebebi olan farklı ellerden çıkmadığını, kudret ve hikmet sahibi bir tek el tarafından yaratıldığını” gösteriyor.
***
“Ey Fâtır-ı Kadîr, ey Müdebbir-i Hakîm, ey Mürebbî-i Rahîm,
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın talimiyle ve Kur’ân-ı Hakîmin dersiyle anladım ve iman ettim ki nasıl nebatat ve eşcar Seni tanıyorlar, Senin sıfât-ı kudsiyeni ve Esmâ-i Hüsnânı bildiriyorlar. Öyle de, zîhayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dahilî ve haricî âzâlarıyla ve bedeninde gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mîzan ve gayet mühim faidelerle yerleştirilen âlât ve duygularıyla ve cesedinde gayet san’atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, Senin vücûb-u vücuduna ve sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin.” (Risale-i Nur Külliyatı, 3. Şua)
Allah razı olsun
Evrim var demek Allah ı inkar etmeyi gerektirmez. Dünya büyük patlama adı verilen tek bir noktanın patlaması ile oluştuğuna, milyarlarca galaksi ve onların içindeki milyarlarca yıldız ve onlara bağlı yüzlerce gezegen, milyonlarca astroid vs nin o tek noktanın patlaması ile oluştuğuna inanıyorsun ama maddenin değişim dönüşüm geçirebilecek şekilde programlanmış olabileceğine inanmıyorsun. Kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne niye inanmıyorsun.
Evrimciler Allahı kabul ediyor mu ki?
Merhaba,
Benim anladigim kadariyla evrim, mutasyon ve caprazlama yoluyla olusan (dogan) yeni organizmalarda bir takim yeni ozelliklerin ortaya cikabildigini; bu yeni ozelliklere sahip organizma eger cevreye daha iyi uyum sagliyorsa, soyunu devam ettirecegini (survival of the fittest); bu sekilde ayni turun yeni ozellikler kazanabilecegini ve yeni turlerin ortaya cikacagini soyluyor. Yani tabiatin, cevrenin dikte edip yaptirdigi bir sey yok. Mesela bir organizma ucmak istedigi icin onda bir sekilde kanat olusmuyor. Mutasyon ve caprazlama mekanizmalari bir sekilde kanat ya da ona benzer bir yapi ortaya cikardikca ve bunlar cevreyle uyum gosterip o organizmaya avantaj sagladikca ucabilen canlilarin olusmasi mumkun oluyor… Boyle bakinca evrim, canli turlerinin yaratilmasi icin Yuce Yaraticinin muthis bir tasarimi ve olaganustu bir sanati olsa gerek.