“Ne ‘fetö’sü ulan!” demedikçe…

ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM 

Dostoyevski’nin şu meşhur sözünü duymuşsunuzdur; “Yanlış trene bindiğinizde ilk istasyonda inmeye çalışın, çünkü mesafe ne kadar artarsa, dönüş maliyeti de o kadar artar.

Dostoyevski bu ifadeyi sanki bugünün Türkiyesi ve Erdoğan rejimi için söylemiş. Tam isabet denir ya işte öyle. Ne demek istediğimi anlatmak için verebileceğim sayısız örnek var. Ben en güncel olanından başlayayım.

Sürgün gazeteci Cevheri Güven yine muhteşem bir habere imza attı. AKP milletvekili Fuat Oktay’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı olduğu dönemde mafyadan elli milyon dolar rüşvet aldığına dair ses kaydı yayınladı.

Haberin detayları ve serüvenini Güven’in videosuna havale edip konuya devam edeyim.

İddia o kadar büyük ki, normal bir ülkede yer yerinden oynar, hükümet düşer, medya, sivil toplum, siyaset sabah akşam bu konuyla ilgilenirdi.

Fakat Türkiye’de öyle olmadı. Medya görmezden geldi. Muhalefet partileri de öyle. Hasbel kader konuya ilgi gösteren muhalefet milletvekili Selçuk Özdağ da Cevheri Güven’in adını bile ağzına almaya korktu.

Bu durum çok sürpriz değil. Yaklaşık on yıldır aynı filmi tekraren izliyoruz. Ancak gelmek istediğim yer Fuat Oktay’ın tavrı. Daha doğrusu ‘beklenen’ söylemi. Erdoğan rejiminde temel bir kural var. Bugüne kadar defalarca test edildi ve hiçbirinde şaşırtmadı.

Suçüstü yakalanan ‘fetö’ diyor!

Eğer birisi durup dururken ‘fetö’ diyorsa ya hırsızdır ya ahlaksız. Eğer kuralı abartılı buluyorsanız buyrun geriye doğru sağlamasını yapalım. Kim suçüstü yapılmışsa kendini ‘fetö’, ‘vatan-millet’ diye savunuyor. Mesela güncel konumuz Fuat Oktay meselesine bakalım.

İddiaya göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yardımcısı Fuat Oktay öldürülen mafya lideri Halil Falyalı’nın dosyasının kapatılması karşılığında 50 milyon dolar aldı. Normal şartlarda böyle bir iddia ortaya atıldığında iddianın muhatabı olan kişi çıkar savunma yapar. Kaldı ki bu kişi devletin zirvesinde. Tüm mekanizmaları işletip iddiaya dair cevapları ortaya koyabilecek çapta. Masum, kendinden emin birisi çıkar hodri meydan çeker ve iddiaların araştırılması için yargıyı göreve çağırır. 

Peki Fuat Oktay ve AKP’liler ne yaptı?

Rüşvet iddiasına dair tek kelime etmeyip hemen ‘fetö’ Türküsü söylemeye başladılar.  Erdoğan rejiminde medya ve yargı kalmadığı için Fuat Oktay rahat rahat “Benim geçmişim temiz!” diyor.

Gerçekten bağımsız bir medya olabilse Oktay’ın geçmişini ortaya döker sadece YİMPAŞ’ta çevirdikleri dolaplarla bile onu rezil ederdi. Ancak tüm medya Saray’ın emir erine döndürüldü. Muhalefet partileri ise Oktay’ın bu savunmasına, “Bırak Fetö masalını da iddialara cevap ver, rüşveti aldın mı almadın mı?” diye soramadı.

Bunun gibi sayısız örnek biliyoruz. Memleketin tüm hırsızları, ahlaksızları, sapkınları kendini ‘fetö’ söylemiyle savunuyor.

Söz konusu durum Erdoğan rejiminin bir başarısı denebilir. Çünkü başta muhalef olmak üzere tüm memleketi bir ‘fetö’ söylemiyle rehin aldılar.

Hatırlanacağı gibi 17 Aralık 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile suçüstü yapılan Erdoğan ve ekibi, karşı hamle olarak ‘paralel’ söylemini ortaya attı. Emrindeki medya ve bürokrasiyle bu söylemi papagan gibi tekrar etti.

Erdoğan’ın dolmuşuna bindiler, inemiyorlar!

O günlerde ısrarla “Bu dolmuşa binmeyin, hükümet-cemaat kavgası diye bir şey yok. Erdoğan tek adam rejimi inşaa etmek istiyor. Önündeki tek engel olarak Cemaati görüyor. Bu dolmuşa binerseniz, Türkiye çok ağır bedeller öder.” dedik ama dinletemedik.

Kimisi işine geldiği için kimisi korktuğu için kimisi de ideolojik bağnazlıktan Erdoğan’ın dolmuşuna atladı.

15 Temmuz 2016 çakma-kumpas darbesiyle memleketin tamamı o dolmuşa bindirildi. 15 Temmuz akşamı yaşanan olaylara dair şüphesi-tepkisi olanlar bile sorgulamadan Yenikapı’ya koştu.

Erdoğan rejimi o akşam hayatını kaybeden şehitleri de istismar etmekten çekinmedi. Darbenin çakma, hukuksuzlukların zirvede olduğunu söyleyen herkese ‘ama 250 şehit’ diye başlayan söylemlerle cevap verdiler.

Kısacası ülke olarak yanlış bir trene bindik ve geçilen her istasyonda fatura büyüdü. Erdoğan ‘fetö sakızı’nı çiğneyip tükürdü ve malesef muhalefet de Erdoğan’ın çiğneyip tükürdüğü sakızı ağzına aldı, afiyetle kullanıyor.

Bir başka ifadeyle iktidara ‘fetöyle savunma’ stratejisini altın tepside sunan muhalefet oldu.

Özetle; Erdoğan muhalefet başta olmak üzere memleketin neredeyse tamamını uydurma bir ‘fetö’ söylemiyle dolmuşa bindirdi. Durumu fark edenler çeşitli nedenlerle o dolmuştan inmekte tereddüt etti.

Dostoyevski’nin dediği gibi inilmeyen her istisyonda fatura büyüdü. Hâlâ da büyümeye devam ediyor. Ülkenin hazinesi boşaltılıyor cevap ‘fetö’ ile veriliyor. Anayasaya darbe yapılıyor iktidar cevabı yine ‘fetö’ üzerinden yapıyor. Yolsuzluk, arsızlık, suçüstü yapılıyor savunma yine ‘fetö’ oluyor!

İktidarın dilini kullanarak iktidarla mücadele edemezsiniz 

Bu iş o kadar çığrından çıktı ki pezevenklik yaparken yakalanan adam bile kameraları görünce “Fetö ile mücadele ettiğim için başıma bunlar geldi!” diyebiliyor.

Dediğim gibi ‘fetö’ sakızına dair sayısız örnek verilebilir. O yüzden örnekleri uzatmak yerine sadede geleyim. Malum olduğu üzere faşizm dilde başlar. İktidarın dilini kullanarak muktedirle mücadele edemezsiniz. Malesef Erdoğan rejiminin muhalifleri bu kuralı bir türlü anlayamadı. Eğer rejimin dilini kullanırsanız muktedir de size bir sınır çizer, o çerçeve içinde oyalanır durursunuz.

Nitekim bugün yaşadığımız da tam olarak bu.

Peki ne yapılmalı ?

Cevap basit; iktidarın dilini reddedeceksiniz. En başta da ‘ne fetösü ulan’ deyip hesap soracaksınız. Mesela Fuat Oktay kendini ‘fetö’ ile savunduğunda muhalefetin demesi gereken, “Ne fetösü ulan. Sen aldığın rüşvetlerin hesabını ver!” diyerek başlayabilirsiniz. Aksi halde Erdoğan rejimi her türlü yolsuzluğu-ahlaksızlığı yapar ve siz de Erdoğan’ın önünüze attığı şeylerle oyalanır durursunuz.

Siz “Ne Fetösü ulan!” demedikçe bu tezgah devam edecek. Ne kadar gecikirseniz fatura da o kadar büyüyecek!

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

7 YORUMLAR

  1. Aynen. Ne Fetösu ulan Retö, Etö aciktan bagirarak demek gerek insani, adaleti, vatani seviyorsak. Ama cok gec kalindi, cok tan söylenmesi gerekiyordu.

  2. Adem bey,

    Her şey hoş güzelde siz bu yazıyı kime yazdınız? Meral Akşener deseniz, Daha dün KHK lar iptal edilmesin dedi. Partisi Ergenekonun Kara-Deniz-Hava üssü. Chp deseniz AKP nin ters dialaktiği. Sistemin diğer sacayağı. Hdp ye deseniz zaten onlar tamam okey kabul diyorlar. Yüzde 3 -5 etkisi ancak olan babacan-davutoğlu-refah partisi. Kaldı ki onların da az biti kanlansa iktidar ortağı olma niyetiyle iyi parti gibi davranır. Şu an böyle olmak işlerine geliyor sadece. Bana söylemediğiniz aşikar. Vatandaşa söylediniz desem, vatandaşın yansıması zaten yukardaki resim. Kaldı ki vatandaş burayı gelip de okumaz. Bu yazıları biz bize okumak için mi yazıyoruz? Tarihe not düşmek için mi? En son iğnelenecek gazeteciler sizlersiniz. El üstünde tutulması gereken bunda şüphe yok Adem bey. Ama demem o ki, madem böyle diyoruz, yazdığımızda dilimizi de değitirsek. Cevheri GÜVEN geçen ilk defa sıra dışı bir dil kullandı. Eskiden ne mal olduklarını bildiklerimize ne mal olduklarını bilmiyormuşçasına yapılan hitaptan vazgeçti. Netçe dedi, hepsi kirli. Siyasetçisi de değil, bürokratından emniyetine, medyasından gazetecisine hepsi kirli. Çok çok az insan kaldı, onlar dahi opsiyonlu çoğu şeye. Seçimler kaybedilip, pek çok şey geçtikten sonra, aslında 6 sene önce bildiğimiz, düşündüğümüz şeyleri bugün söylemek aslında bir strateji de olmuyor eğer öyleyse. Bu faydacılığı, maslahatçılığı, öyle dersek bu sefer ümitler kırılır tarzı birşeyin faydacılığı da kalmadı inanın. Net olmak en iyisi. Son tren geçti, geçecek, aha bugün geçti, az kaldı geçecek, az kaldı duvara çakıldık, yok tam çakıldık, vurmak üzereyiz, diye diye komedi yapıyoruz aslında. Çoktan çakıldık denmesi gerekmez mi. Artık çoktan çakıldığı üzerine haberler yapmak, yorumlar yapmak gerekmez mi. Nefesi çıkmadı diye, kanser tüm vücuduna metastaz yapmış, doktorların çaresiz dediği, son günleri dediği, tek çare, tüm sinirlerini kesmek bari kalan günlerini güzel yaşasın dediği bir hasta gibi değil mi ülke. Öyleyse, bunu yazmalı bence. Bu dil kullanılmalı. Ülkeyi mahvettiler, ekonomik siyasi en önemlisi de ahlaki ve sosyal olarak, habis ur her yere yayıldı ölümü bekleniyor, ama sinirleri kesildi acı hissetmiyor. Fotoğrafı bu ülkenin. Rahmetli Dedem, bu illetin acılarına en şiddetli ağrı kesiciler de yetmeyince morfin benzeri damardan zerk edilen özel reçeteli ilaçlarla biraz acısını dindirdi. Son çare sinirlerin kesilip acıyı hissetmemekti. Ülke olarak da birisi profesyonel olarak bunu uyguluyor demek zamanı. Acıyı zerre kadar hissetmemesi için, baştan tüm medya ile birlikte sinirleri kesilmiş.

    Morfini bile kullanıp etkisi geçince acısı duyulursa, biz hastayız galiba denmesin diye baştan sinirler kesiliyor. Bence bu yönde yazın artık.

    Alınan borç üzerine borçlar, iç piyasayı fonlamalar artan dış borç, sürekli geleceğin ipotek edilerek bu günlerin ayakta tutulması vb bağlamda yayın yapın derim.

    Akıl verilmeyi kimse sevmez, sizin gibi bir büyük gazeteciye akıl vermek haddime de değil.

    Lakin Cevheri Güvenin son videolarında kullandığı dil ile başlayan sürecin devam edilmesi gerek bence.

    Ülke için, mahvettiler böyle giderse çakıldı çakılacak değil, ülkede baş gösteren yıkım ve hastalık metastaz yaptı, çöküşü ülkenin, ölümü kesin, sadece sinirleri kesildi acı duymuyor denilmeli değil mi. Buna yönelik yıkımın fotosunu çekin derim acizane.

    İnsanlara şamar gibi tokadın atılması, gerçeğin görülmesi için bence bu dil, bu gerçek dilin kullanılması gerekiyor.

    Teşekkür ederim.

  3. Sütten çıkmış ak kaşık değilsiniz, Erdoğan’a bu fırsatları sunan sizsiniz. Hiç kenara kaçma, mağduru oynama sayın Arslan.
    Sizin yaptığınızın farklı bir versiyonunu Chp yapıyor şimdi de. Adam seçilir, seçilmez derhal Hdp’yi ziyaret etti, başladı Demirtaş’a selam olsun diye zırlamaya.
    Bu selam; Türk halkına, “bize oy vermeyin, biz yine eskisi gibi Hdpkk ile kol kolayız” demektir. Sonuçta her nasıl oluyorsa oluyor, hep Erdoğan kazanıyor, olan Türk halkına oluyor. Bir tarafta hırsız ümmetçi, din tüccarları, diğer yanda vatansız, milliyetsiz sahte sosyal demokratlar, ortası yok.

  4. Laikler çok dirençli çıktı. Fetö algısı bozulmasın diye seslerini çıkartmıyorlar. Devlet, Cumhuriyet, hukuk, Meclis, güçler ayrılığı, laiklik gitti hala seslerini çıkarmıyorlar. Cemaat düşmanlığı Devletlerinden ve değerlerinden büyükmüş. Sanki adanmış gibiler. Neredeyse çıplak ortada kalacaklar hala ne fetösü dememekte kararlılar. Bunlar tarikat gibi davranıyorlar. O yüzden tarikat ve cemaatleri rakip olarak görüyorlar. Liderleri ne derse onu diyorlar. Gazi meclisi feshediliyor onlar hep bir ağızdan tank palet diyor. Tarikat oldukları için sorgulama, düşünme yok. Hala laiklikten, irticadan bahsetmiyorlar. Sırf fetö algısı bozulmasın diye. Ne mide varsa bunlarda cemaat düşmanlığı bunları islamcılarla, kendileri gibi diğer tarikatlarla işbirliği yapıyorlar. Sonra irtica diyecekleri yerde dine saldırıyorlar. Tarikat şeyhleri sözde laikleri çok iyi çekip çeviriyor. Düşünce, sorgulama sıfır. O yüzden ne fetösü demeyecekler. Herşeylerini feda ettiler bu uğurda. Ne de olsa geri alırız diye düşünüyorlar.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin