YORUM | BARBAROS J. KARTAL
ABD konsolosluk görevlisi Metin Topuz’un tutuklandığı mahkeme kararında, Topuz’un 17-25 yolsuzluk dosyasında görev alan polis ve savcılarla irtibatına yer verilmiş. Herhangi bir tarih ya da içerik mevcut değil. Topuz ifadesinde bu kişilerle görevi gereği görüştüğünü, bu görüşmelerde ABD’li amirlerinin de yer aldığını belirtiyor. Yine görevi gereği, Türkiye’yi ziyaret eden ABD’li heyetlere eşlik ettiğini söylüyor.
Mahkeme belgesinde önemli bir ayrıntı mevcut. 17-25 yolsuzluk dosyasında Cemaat’in bir taşeron olarak kullanıldığı, Topuz’un eylemi gerçekleştiren “dış istihbarat” ve “ülkeler” arasında aracılık görevi üstlendiği ifade ediliyor.
Yani mahkeme çok açık bir şekilde, 17-25 yolsuzluk operasyonunun T.C. hükümetini devirmek için ABD’nin gerçekleştirdiği bir girişim olduğunu resmi kayıtlara geçirmiş.
GEREĞİNİ YAPSA YA MAHKEMELERİMİZ!
Madem resmi kayıtlara geçmiş. O halde bağımsız bir mahkemeden ne beklenir? Ortada Türkiye Cumhuriyeti hükümetini devirmek gibi vahim bir iddia varsa, bu işle ilgili olan herkes hakkında gözaltı kararı çıkarması gerekmez mi?
Gariban T.C. vatandaşını alıp pazarlığa oturmak kolay. Son tahlilde senin vatandaşın. Peki ajan diye tutukladığın görevlinin amirlerinin ne ayrıcalığı var?
Şöyle düşünelim: Amerikan mahkemesi bakan Zafer Çağlayan hakkında tutuklama kararı çıkardı. Washington’da Türk Elçiliği önünde sivillere saldıran Türk koruma polisleri ile ilgili tutuklama kararı var.
Hani bizimkiler Amerika’ya kafa tutan bir hükümet ya. Mütekabiliyet ilkesi gereği bir yolsuzluk dosyasından kendi bakanına tutuklama kararı çıkaran Amerika’nın, kendisini devirmeye çalışan ismi cismi belli görevlileri hakkında bir işlem yapılması gerekmez mi? Bizim yere göğe sızmaz “milli iradenin” Reza kadar değeri yok mu yani?
Mesela bir grup AKP’li avukat geçtiğimiz aylarda Savcı Bharara ve bir kısım Amerikalılarla ilgili suç duyurusunda bulunmuştu. Bu suç duyurusunun şu ana kadar işleme alındığı duyulmadı.
Konsolosluk görevlisinin evinin önünden, “sık sık burada görülüyordu” diye akıllara ziyan yayın yapan Havuz medyasında Jason Sandoval adlı uyuşturucu ile mücadele biriminde görev yapan ABD’li polisin ismi sıklıkla geçiyor. Bu Amerikalı’nın Topuz’un amiri olduğu yazılıyor ve esrarengiz ilişkiler yumağı süsü vermek için en klasik taktikle kamera görüntüleri servis ediliyor. Uyuşturucu ile mücadele amiri bu Amerikalı görevlinin hükümeti devirmede rol aldığı iddia edilen Topuz’dan ne ayrıcalığı var? Ya da tersten sorarsak Amerikalı’ya dokunmuyorsan kendi vatandaşının suçu ne?
BİR ANDA ÖNCELİKLİ MESELE OLDU
Reza tutuklandığında bizi ilgilendirmeyen bir mesele dedikleri dava bir anda hükümetin önceliği oldu. Türkiye’de kimselerin ağzına bile alamadığı 17-25 tekrar havuzun favorisi haline geldi. Aslında hükümetin her zaman önceliği imiş. Amerikan medyasına sızdırılan bilgilerden öğreniyoruz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan resmi görüşmelerde defalarca Reza’yı istemiş. Neredeyse bütün mesaisini buna harcamış.
Bitmedi. Emine Erdoğan bile nezaket ziyaretlerinde Reza’yı gündeme getirmiş. Joe Biden’ın eşi 15-20 dakikalık mecburi çay buluşmasında bunu duyunca herhalde şok olmuştur. Tabii kimin vakfına milyonlar gönderse bu kadar vefa gösterir insan. Reza davasının kronolojik değişimini cuma günü Ahmet Dönmez, TR724’teki yazısında çok güzel anlatıyor, okumamış olan varsa mutlaka tavsiye ederim. Reza dosyasındaki kritik tapeler ve yazışmaların Türk Emniyeti’nin elinde olmayan belgeler olduğunu da not düşelim.
Erdoğan gibi ülkesinde yargıyı, yürütmeyi ve medyayı elinde tutan liderlerin yolsuzlukla ilgili bir korkuları olmaz. Ancak medeni ülkelerde yolsuzluk, bir hükümeti devirir. Yurt dışındaki paralara dokunmak da büyük kartellerin ve banka devlerinin asla istemediği bir şeydir. Çünkü o kadar çok karanlık para hesaplardadır ki sistemin ve çarkın bozulması kimsenin işine gelmez. Görevdeki bir diktatörün parasına el konulması diğerlerinde paniğe sebebiyet vereceği için ve trilyon dolar değerinde para çıkışını tetikleyeceği için bu kirli düzene kolay kolay müdahale edilmez.
ERDOĞAN’IN PANİĞİNİN SEBEPLERİ
O halde Erdoğan neden bu kadar panik yapıyor? Nedeni basit, dosya sadece bir yolsuzluk dosyası, bakanların aldığı rüşvetler değil. İran devrim muhafızlarından tutun İran Hizbullahına kadar, Amerikan bankacılık sisteminin dolandırılması ve yine bu sistem üzerinden kara para aklanmasına kadar uzanan hacimli bir dava. Erdoğan yavaş yavaş etrafının daraldığını ve aile fertlerinin dünyada birer şüpheli olarak muamele göreceğini görüyor.
En önemli bir diğer sebep de Erdoğan’ın etrafındaki finansörlerin hayatlarının kararacak olması. Bu işadamlarına dokunmak Erdoğan’a yapılacak en büyük darbe. Yani dava aslında Erdoğan’ın yıllar içerisinde kurduğu ve yurtdışı ayağı olan kirli bir yapıya müdahale demek. ABD sadece ABD değil. Alacağı pozisyon Erdoğan’ın çok yakın olduğu ülkelerin pozisyonunu da değiştirecek. Erdoğan yakında sadece Kuzey Kore ve Venezuela’ya gidebilen bir lider haline gelebilir.
Reza’nın bilinen kişisel servetinin 1,5-2 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. Reza’nın bu kadar parası varken gençliğini daracık pis bir Amerikan hapishane hücresinde geçirmeyeceği zaten tahmin ediliyordu. Reza’nın dünyada gideceği en son ülke olan ABD’ye gitmesinin sebebi malum. Amerikan yasalarının sağladığı işbirliği fırsatını değerlendirerek hayatı boyunca kendisine huzur vermeyecek bir dertten kurtulmak istiyor. Türkiye’de kalsa hem güvenli değil hem de yarın ne olacağı kestirilemez. Nerede yaşasa ABD kendisini bulacak. En iyisi işbirliği.
Milletin asla sormamasını istedikleri soru şu: Erdoğan, madem kendisi ya da Türkiye ile ilgili değil bu davayla neden bu kadar ilgili?
Ve eğer iddia edildiği gibi Amerikan hükümeti Reza aracılığıyla Erdoğan’a bir oyun içerisindeyse, Erdoğan neden her fırsatta ABD’ye gitmekte ve en son gittiğinde neden milyar dolarlık uçak alımı anlaşması yaptı.
Obama ile halledemedikleri meseleleri Trump ile de halledemediklerini gördükçe bizi daha çok krizler beklemektedir.