YORUM | SEFER CAN
‘Ne Bank Asya’da hesabım var ne de ByLock. Sadece Digitürk iptali var, o da tuttuğum takımın performansından.’
‘Ne çocuklarımı okula gönderdim ne gazeteye abone oldum, sadece ByLock var onu da Masonlar arası iletişim için kullandım.’
‘Ne sendika üyeliğim var ne de Kimse Yok Mu derneğine bağış yaptım, Bank Asya’daki hesabım kira ödemek içindi.’
Bu ve benzeri cümleler Türkiye mahkemelerinde binlerce defa kuruldu, ne yazık ki devam edecek gibi görünüyor. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi sürüklediği uçurumun en güzel özeti bu savunmalar. Hukukun bittiğini anlatan çırpınışlar. Çaresiz insanlar, kurtulmak adına absürt suçlamalar arasında sınıflandırma yapıyor ve kendisi dışındakilere yönelene normal gözüyle bakmaya başlıyor.
Devlet izni ve denetimiyle faaliyet sürdüren dershaneye gitmek, sendikaya üye olmak, gazeteyi okumak gibi eylemler dünyanın bilinen hukuk sistemlerinde suç olarak nitelenemez. Suçun ve cezanın önceden tanımlı olması temel esas. Ayrıca uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan bir hakkı suç olarak kanuna bile yazamazsınız. Türkiye iki imkansızı birlikte ‘başarıyor’. Kanunlarda tanımlanmamış bir suçu hem de geçmişe yürüterek uygulamaya çalışıyor. Suç dediği eylemlerin temel insan hakkı olması da cabası.
SİHİRLİ DEĞNEK BYLOCK
Absürt suçlamalardan biri ve belki en karmaşığı ByLock kullanıcısı olmak. Karmaşıklığı aynı zamanda kullanışlı olmasını sağlıyor. Sihirli bir değnek gibi dokunduğunu müebbete varan cezaları verebileceğiniz bir ‘suçlu’ haline getiriyor. Banka, okul ya da sendika kaydı gibi kolaylıkla yalanlanamıyor olması sebebiyle Erdoğan ve onun özel örgütüne dönüşen MİT, bu aparattan vazgeçmiyor.
Tepkiler yükseldikçe bir parmak bal çalıyor, düzelme umudu pompalayıp kaldıkları yerden devam ediyorlar. O balın zamanı geldiği için dün Karar Gazetesine yine manşet yaptırdılar. Bu haberlerle bir taşla iki kuş vurmayı da ihmal etmiyorlar. Habere göre “ByLock’u yazanlar gerçek kullanıcıları gizleyebilmek için başka uygulamalardan aynı server’a gidiş vermiş. Böylece aynı server’daki başka uygulamayı indirenler de ByLock’lu sanılıyormuş. MİT’e toz kondurmayan ve sihirli değneğin kullanılmaya devam etmesini isteyen Karar’cılar, mağduriyetlerin abartıldığını da savunuyor. Şu cümleler o haberden:
“Uygulamaları indirdiği için ByLock izi tespit edilen bir çok kişi hakkında da işlem yapılmadığı bilgisini paylaşan güvenlik kaynakları, uygulamalarla tespit edildiği için mağduriyet oluşmasının engellendiğini ifade etti. FETÖ’nün tuzağıyla ilgili çalışmaların sürdüğünü belirtilen kaynaklar, şüphelilerde ByLock’un nasıl kurulduğu ve nasıl kullanıldığının dikkatli değerlendirildiğini belirtti. ByLock’un örgüt üyeliğini gösteren en temel kanıtlardan biri olduğunu vurgulayan kaynaklar, telefonuna örgüt talimatıyla kripto sistemi kuran kişilerle, yine FETÖ tuzaklarıyla farkında olmadan bu programın izi bulunan kişilerin birbirinden rahatlıkla ayrılabildiği ifade ediliyor.”
KARAR’IN ÇALDIĞI BAL
Karar, 7 Nisan 2017’de ‘Bylock’a hassas sorgu ekranı’ manşetiyle çıkmıştı. Müjdeyi veren gazeteye göre Milli İstihbarat Teşkilatı isim listelerinin yer aldığı veri tabanını güncellemiş. Çünkü çok sayıda şikayet ve hata tespiti gündeme gelmiş. Karar’ın olumlu haber diye verdiği örnek bile tek başına skandalın boyutlarını gösteriyor.
7 Nisan’daki habere göre İzmir’deki darbe girişimi davasında 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’na gönderdiği yazıda, 206 sanığın ByLock sorgulamasının yeniden yapılmasını talep etmiş. KOM sadece 56 sanığın ByLock kullandığını mahkemeye iletmiş, 153 sanık için “ByLock kaydı yoktur” ifadelerine yer verilmiş. Gazete, Ankara Başsavcılığı’nın hataların kaynağını ortaya çıkarmak için soruşturma başlattığını da yazmış. ‘İhmal mi kasıt mı?’ sorusuna cevap aranıyormuş. “Soruşturmalara güveni sarsmak üzere kriptolar kasıtlı yapıyor” diyen Karar’a göre zinhar, hukuka aykırı delillerle soruşturma yapanlarda bir kabahat yok!
Yandaş gazeteler 6 Temmuz 2017 tarihli haberlerinde, ‘tutuklamalarda yeni kriter’ müjdesi vermişti. İndirdiği ve en az üç kere kullandığı tespit edilenler dışındakilerin tahliye olacağını söylediler. Bir kaç torpilli dışında kimse çıkamadı.
KEYNES NEDEN SORGULANMADI?
ByLock uygulamasının sahibi David Keynes’in 12 Haziran ile 7 Ağustos 2016 arasında Türkiye’de olduğu biliniyor. 7 Ağustos’ta elini kolunu sallayarak Atatürk Havalimanından çıkıp gitmiş. Litvanya’dan sunucuları alıp geldiği efsaneleri anlatılan istihbarat servisi uyumuş. Her türlü şifreyi elde edebileceği bir numaralı sanık; olmadı en önemli tanık tam darbe günlerinde Türkiye’deymiş! CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu konuyu ‘ikinci Adil Öksüz olayı’ nitelemesiyle Meclis’te gündeme getirdi. Yetmedi Keynes, 15 Temmuz’u Araştırma Komisyonu Başkanı Reşat Petek’le iletişime geçerek ifade vermek istedi. Petek, bizim ilgi alanımızda değil cevabıyla reddetti. Bunu tutanaklarda açıkça görmek mümkün. Adam Hürriyet’ten İsmail Saymaz’a kadar düştü, en nihayet ona ifade verdi.
Aynı şüpheli hakkında her seferinde farklı cevap alan mahkemeler bunalmış durumda. Cep telefonuna dair bilirkişi raporu getirmek bile yetmiyor, yargıçlar anayasanın üstünde olan MİT listelerini baz alıyor. Sulh Ceza Hakimi ‘ben tutuklayayım, başım yanmasın. Kovuşturma aşamasında heyet salıverir,’ diyor. Mahkeme cesaret edemeyip temyize havale ediyor. Binlerce insan hukuksuz yere içeride. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Mehmet Yılmaz, ByLock kullanıcısı olduğu gerekçesiyle ihraç edilen 4 yargıcın göreve iade edildiğini açıkladı.
Avukat Ali Aktaş gibi isimler Karar’ın haberini bir gelişme olarak yorumluyor. Müzmin Cemaat düşmanı Aktaş, Cemaat’ten de epey müvekkil topladı. Bir kişiyi bile kurtarsa helal olsun. Ama asıl hukuksuzluğun kökünden çözülmesine çaba sarf etmek gerekiyor. Onun gibilerin pek görmek istemediği usul kanunları uygulansa sorun büyük oranda çözülür. Usul kanunları bireyle birlikte ama öncelikle hukuku korumak için vardır. Usul onun için esasa mukaddemdir. Usule uymazsanız körlerin fil tarifi gibi bir hukuk doğar. Usule uygun delil toplamazsanız, muktedirin kapısında hukuk dilenir hale gelirsiniz. Eşi ağaca çıkan ya da Saray’a elçi gönderebilen kurtuluyor. Diğerleri iddianame bile görmeden aylarca içerde kalıyor.
En son cümleniz bütün yapılanları özetliyor aslında. İktidarın amacı o lanet koltukta ne pahasına olursa olsun kalmak,yandaşların amacı da şimdiye kadar adam yerine bile konulmayanların kendilerinde bir keramet olduğunu sanmak,dev aynasında kendilerini görmektir. Mazlumlara gelecek olursak; bu Allah bilmez,kural-kaide tanımaz neomoğol bozguncuların literatürlerinde böyle bir kelime mevcut değil,yaşananlar hak ve hukuka uygun….. Zihniyet bu olduktan sonra kime neyi ne şekilde anlatır da ikna olmalarını,insan olduklarını hatırlamalarını beklersiniz?