Ana Sayfa Güncel Ne ararsan var!

Ne ararsan var!

YORUM | M. NEDİM HAZAR

Türkiye’nin seçim sath-ı mailine girdiğini gösteren emareler gittikçe çoğalıyor.

Bizzat Erdoğan “Herkesi rahatlatacak” tedbirlerden bahsediyor.

Şu anlama geliyor: Seçim öncesi bol bol para basıp herkese dağıtacaklar. Millet para sahibi olacak ama alım gücü daha felaket olacak.

Biliyorsunuz seçim öncelerinin bir klasiği daha var.

Bol bol maden, gaz, petrol yatağı bulunur.

Daha bugüne kadar hiçbirini çıkarmadık ama olsun.

Buluyoruz en azından.

Müşterisi var demek ki…

Hatırlar mısınız, çizme üzerine galoş giyerek tanıtmıştı ilk elektrikli traktörümüzü!

Hani şu 16 Ekim 2021’de, Ocak 2022 itibarıyla seri üretime geçecekleri müjdelenen müthiş traktörden bahsediyorum canım.

3 TL ile 100 kilometre yol gidebiliyordu hani.

İşte o traktör de tarih oldu.

İlk yerli uçağın yanına park etti.

Bir astronot kaskı 8 milyon dolar iken 5.5 milyon dolar toplam bütçeli uzay ajansı kuran bir iktidarımız var çünkü.

Seçim süreci başlayınca beklenenin aksine ilk haberi Sabah-AHaber değil bu kez havuzun en bulaşığı Akit yaptı.

Manşet müthiş:

Türkiye tarihinin en büyük rezervi bulundu!

Spot ise daha müthiş: Altın, bakır, çinko ne ararsan var.

Maden değil periyodik tablo mübarek. Tüm madenler bir yerde toplanmış ve havuzun keşfini beklemiş…

Haberin içeriğine baktığımızda şunları okuyoruz: “Maden Tetkik ve Arama tarafından yapılan inceleme sonucunda Elazığ’da, bakır, altın, çinko, kobalt ve birçok maden bulundu. Rezerv, Türkiye tarihinin en büyük rezervi olarak kayıtlara geçti.”

Bir de görüş almış Akit.

Yok, uzmandan değil Ramazan Sekmen isimli bir köylüden. Şöyle diyor vatandaş: “İlçemizde 2 yıldır MTA ve Türkiye Petrollerinin yaptığı çalışmalar sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük tarihi maden rezervi bulundu. Değeri 20 veya 30 milyar dolar civarında.”

Yerli halk deyip geçmeyin rezervin miktarını ve fiyatını bile biliyor!

Haberde hiç uzman yok ama bolca köylü görüşü var, hepsi fikir birliği içinde, keşifte ne ararsan her türlü kıymetli madenin olduğu konusunda hemfikir!

Kusura bakmayın yazıya devam edemeyeceğim. Şu video ile idare edin.

1 YORUM

  1. Deniz
    Dikkat edilirse insanları din ile değil para ile kandırıyorlar. İnsabların neden hoşlandığını iyi biliyorlar. İnsanlar kendilerini mütevazi muhafazakar sanarken karşı taraf o insanların aslında ne olduğunu onlara güzel yansıtıyor. Mütevazi insanlarda gerçekte para peşinde koştuklarını kanıtlarcasına bu haberler ile coştukça coşuyor. Adı konmamış bir para sevgisi var. Para derken madenleri kastediyorum. Yani rejim ve gazeteleri mütevazi insanların özünü çok güzel ifade ederken, mütevazi insanlar da yeni madenler karşısındaki tutumları ile aslında ne olduklarını gösteriyorlar. Burada adı konmadan bir çıkar iletişimi söz konusu. Yani hikayenin ana konusu para olmasına rağmen ne rejim ne de 'mütevazi' insanlar paranın sözünü etmeden para konusunda aralarında iletişim kuruyorlar. Rejim mütevazi insanların gözünün ne ile parlayacağını biliyor ve maden haberlerini geçtikten sonra insanların gözündeki parlamayı görebilmektedir. Kendi cephesinden gördüklerini mütevazi insanlara gösterse milyonlara gözlün parıl parıl olduğu görülecek. İnsanlar devleti o kadar kutsuyor ki sanki nimetin devletten geldiğini mi düşünüyor? Rejim ise bu inanışı yada sapkınlığı farkedecek olmalı ki sanki tanrı rolünü mü oynuyor? Yani kainatı rejim ve mütevazi insanlara indirgediler ve tanrı kul gibi kavramları yeniden eldeki nesnelere göre yeniden dağıtmış yani tanımlamış olabilirler mi? Acaba kendilerini rejimin makbul kulu olduklarını ve madenleri yani parayı kendilerinin hak ettiğini mi düşünüyorlar? Diğer insanlar zaten terörist onların hak etmediğini ve açlıktan ölmeyi mi hak ettiğini düşünüyorlar? Eğer kendileri rejimin sadık kulları ise yani her türlü enflasyona rağmen şükür diyerek kulluklarını ıspat etmeye mi çalışıyorlar? Yani enflasyona sabretmenin günahlara karşı sabretme kulluk görevinin yerini mi almış? Kendileri enflasyona sabrettikleri ve şükür dedikleri için madenlerden sevapları karşılığında pay hak ettiklerini mi düşünüyorlar? Eğer yüz kişi orada maden yok derse ve rejim ise orada maden var derse ve kişi bütün dünyaya rağmen rejime inanıyorsa bu rejim ile kurduğu ilişkinin gerçeklikten kopuk olduğunu göstermektedir. Bu bir aldanma, kandırılma ilişkisi değil kesinlikle. İnsanlar bilmiyordu, basın tarafından kandırıldı diyemeyiz. İnsanlar bizzat sürecin içindedir. Ve bu süreci kendilerine bakan yüz noktasında aktif olarak yaşamaktadır. Bu ilişki kesinlikle tek taraflı değildir. Araba kullanmak için nasıl ehliyet gerekiyorsa ve bu ehliyet ile sorumluluk yükleniyorsa insanlarda oy verme, anayasayı değiştirecek referandum gibi inanılmaz büyük sorumluluk yüklenmiştir. Yani insanlara yönetimde ehliyet verilmiştir. Bir insanın ben bilmiyordum demesi ile bu meselelerden sıyrılması imkansız. Eğer sıyrılırsa o zaman ben isyannederim. İnsanlara devasa sorumluluk yüklenmiş insanlar bu yetkilerini madenlere kendilerinin ulaşması diğerlerin saf dışı kalması adına kullanmamalıdır. Kendisine verilen yetkiler bu sapkın ilişkiden çıkar sağlamak üzerine olmamalıdır. Bu sapkın ilişki tarzı devleti bölmek ile eş anlamlı olabilir. Kardeşler arasında ve ebeveyn çocuklar arasında ciddi suistimal olarak adlandırılabilir bu ililki belki. Bebeklikte süt ne ise yetişkinlikte madem diyelim odur. Yavru kartallar yetersiz gıda yüzünden güçlü zayıfı öldürür. Bu hayvan bile olsa garipseriz. Şu anda bebeğin süt için olan mücadelesi yani ağlaması, arama refleksi, emme refleksi gibi insani davranışları acaba şu anda anda tabloları biz birbirimizle mi yaşıyoruz? Rejimin yavrular arasında ayrımcılık göstermesi değil sadece mesele, 'mütevazi' insanların şu anda rejimle ve diğer insanlarla ilişkisi de benzer olabilir mi? Yani vahşetin adını siyaset halk ilişkisi mi koymalıyız. Yoksa vahşetin adı kartal yavrulardan birinin feda edilmesi kuralına mı indirgeyeceğiz yani kardeş katline. Yoksa yavruların süt için birbiriyle mücadelesine mi indirgeyerek olayı masumlaştırmaya çalışacağız?