NATO’da İsveç ve Finlandiya’nın yapamadığını biz yaptık!

M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME

Kuzey Atlantik İşbirliği Örgütü ya da bilinen adıyla NATO’nun 75. yıl zirvesi ABD’nin başkenti Washington DC’de yapıldı. Sonuç bildirgesi de yayınlandı. Üye ülkeler, Ukrayna’ya 40 milyar doların üzerinde yardımda bulunacak. 2026’daki NATO zirvesine Türkiye ev sahipliği yapacak.

Girişte yazdıklarım işin haber tarafı. Daha geniş bilgi haber sitelerinin çoğunda var. Bunun için burada detay paylaşmama gerek olmadığını düşünüyorum. Bu zirve, toplantı sonuç bildirgesinde yer alanlardan çok üye ülkelerin liderlerinin tavırlarıyla konuşulacak gibi.

9-11 Temmuz tarihleri arasında yapılan NATO zirvesi, bazı açılardan ilk olma özelliği taşıdı. Her ikisi de Avrupa Birliği üyesi olan İsveç ve Finlandiya, 2022’de Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasına kadar NATO üyesi olmaya yanaşmadı.

Ancak Finlandiya, doğu komşusu Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlaması ardından panikledi. Batı komşusu İsveç ile birlikte NATO’nun kapısını çaldı. Türkiye’yi Tek Adam olarak yöneten Tayyip Erdoğan, Finlandiya’nın üyeliğine karşı çıkmadı ama birtakım gerekçelerle İsveç için “zinhar” dedi.

Erdoğan, İsveç’in terör odağı ve terör yuvası olduğunu öne sürerek, “Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin başında olduğu sürece teröre destek veren ülkelerin kesinlikle NATO’ya girmesine biz evet diyemeyiz.” diyerek karşı çıktı.

Erdoğan öyle der de havuz medyası odun kıranın “hık” deyiciliğini yapmaz mı?

Yeni Şafak: İslam düşmanlarının umudu Bay Kemal, İsveç’in teminatı Kılıçdaroğlu -NATO’ya katılım seçimlere bağlı.

Beyaz Gazete: İsveç’in Kılıçdaroğlu hayali! Kazanırsa NATO’ya gireriz.

Takvim: Terörist yatağı İsveç’in umudu da Bay Bay Kemal – Sana söz, NATO’ya sokacağım.

Erdoğan ve yandaş medyanın rüzgarına MHP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir de katıldı ve “Bizim nazarımızda İsveç, deve iğne deliğinden geçinceye kadar NATO’ya üye olamayacaktır.” diye ortaya atıldı.

Sonrası malum. Rusya’dan S400 alımı yüzünden Türkiye’yi üretici ortaklığından olduğu F-35 projesinden atılmasına neden olan Erdoğan, 1970’lerin teknolojisiyle üretilen F-16 almayı ABD’den garanti edince İsveç’in NATO üyeliğini onayladı.

Erdoğan’ın birbiriyle 180 derece ters politikalarını Beştepe Sarayı, “ülkenin menfaatleri için dönüşler” olarak satmaya çalışıyor. Oysa ülkenin çıkarları değil, tam tersine Türkiye’nin her alanda sıfırlanmasını sağlamak amacıyla yapıyor.

Dahası bu dönüşleri kendi beceriksizliği sonucu yaşanan sorunlardan vazgeçmiş olmak için yapmıyor. Eş başkanı olduğu Büyük Ortadoğu Projesi’nde kendisine biçilen rol çerçevesinde yerine getiriyor.

KAYBETTİĞİ PRESTİJİ, GÖSTERİŞTE ARIYOR

Erdoğan’ın çocukluğunun karanlık noktaları var. Babası Ahmet Erdoğan’ın İstanbul günlerinin hayli hareketli olduğunu, yakın arkadaşı Hüseyin Besli ve Ömer Özbay’ın birlikte yazdıkları “Bir Liderin Doğuşu” isimli kitaptan ögreniyoruz: “Reis Kaptan’ın (Ahmet Erdoğan), İstanbul’daki hatıraları hareketli ve renkli. Gençlik yıllarını İstanbul’un çılgın bölgelerinde, Pera’larda geçirdi. Beyoğlu’nu, Tophane’nin her tarafını karış karış öğrendi. Gece âleminin merkezinde denizciliğin verdiği duygusallıkla yaşadı.” (s.15)

Babasının kendini dövdüğü, kömürlüğe kilitlediğine ilişkin bilgileri, bizzat yakın arkadaşlarından farklı zamanlarda defalarca dinlediğim oldu. Psikanalizci dostlarıma bunun insan ruhunda oluşturabileceği sonuçları sorduğumda bunlar arasında “doyumsuzluk” cevabını ilk sırada veren olmadı.

Babasının çapkınlıktaki doyumsuzluğu Tayyip Erdoğan’da para ve gösteriş doyumsuzluğu şeklinde ortaya çıkmış olabilir mi, bilmiyorum. Ya da başka ifadeyle, Erdoğan’daki para ve gösteriş açgözlülüğünün altında, babasının farklı alandaki doyumsuzluğu oğlunda böyle bir açlığa sebep olur mu?

Bu sorunun cevabı bende yok. Şurası bir gerçek ki, Erdoğan bir şekilde elde ettiği devlet mekanizmasını canının istediği gibi kullanıyor. Özellikle uluslararası politikada, başkaları hesabına çalışıyor olsa da aynı güçler, onun devlet imkanlarını nasıl kullandığına karışmıyorlar.

Erdoğan, toplumdaki desteğini kaybettikçe gösteriş ve paraya düşkünlüğü artıyor. Ülke “orta gelir” düzeyinin üst sıralarından alt sıralarına hızla geriler ve yüksek enflasyon nedeniyle geniş kitleler hızla fakirleşirken, kendisi ve saray bağlantılılar hiçbir şeyde kısıtlamaya gitmiyor.

Daha önce iki uçakla gittiği yurt dışı gezilerine şimdi 3-5 uçakla gidiyor. Türk Milli Futbol Takımı’nın Avrupa Şampiyonası maçını seyretmek için gittiği Almanya’da görgüsüzlüğünü zirveye taşıdığını sandık.

Almanya’nın önceki şansölyesi Angela Merkel’in mütevazı yaşayışına benzer biri çıkmayacağı sanılıyordu. Selefi Olaf Scholz da halefinin çizgisinden çok uzaklaşmış değil. Aynı günlerde Erdoğan Türkiye’den götürdüğü Alman malı özel zırhlı S600 Mercedes arabası ile Berlin sokaklarında geçiş yaptı. Aynı gün Alman Başbakanı Scholz’un konvoyunu da videonun sonunda izleyebilirsiniz.

Pek çok yandaş, bu sokak boşaltma ve onlarca araçlık konvoyu Alman hükümetinin Erdoğan’a yaptığını sanarak, “Reis’e Alman saygısı” diye sunmaya çalıştı. Gerekçe olarak da konvoydaki Alman plakalı araçları gösterdiler.

Oysa işin gerçeği başkaydı. Beştepe Sarayı, Erdoğan için nasıl bir güvenlik önlemi alınması gerektiğini belirtiyor, Alman hükümeti de bunun faturasının ne kadar olacağını bildiriyor. Gezi sonrasında Erdoğan’ın maç seyretmek için Almanya’daki masrafının 135 milyon TL olduğu bilgisi kamuoyuna yansımış oluyor.

AMERİKA GEZİSİ TASARRUFA MUM DİKTİ

Yüzde 64’lük TÜİK enflasyonunun sabit gelirlileri nasıl etkilediği tartışılırken, Erdoğan bu kez NATO toplantıları için ABD’nin başkentine gitti. Erdoğan, ABD’ye iki değil beş uçakla gitti.

👉 Cumhurbaşkanlığı filosundaki TC-CAN (A340),
👉 TC-TUR (A330)
👉 Ve bir dar gövdeli uçak.
👉 Ayrıca, makam araçlarını ve bazı ekipmanları taşımak üzere Hava Kuvvetleri’ne ait A400M tipi uçak.

Bunlar Erdoğan’ın heyeti ile birlikte gitti. Bir de Erdoğan’ı Washington’da karşılamak amacıyla Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş da önceden bir uçakla gitti. Toplamda 5 uçak.

Erdoğan ve heyeti, Washington DC’de Senato binasının hemen yanında Beştepe Sarayını aratmayan görkemdeki “en pahalı otel” olarak bilinen The Willard Hotel’e yerleşti. Otelin kral dairesinin gecelik fiyatı 31 bin dolar.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in kaşıkla topladığını kepçeyle dağıttı. Şimşek memurun servisini, öğretmenin çayını kaldırmakla uğraşsın, devletin tepesinde saltanat sürenler, israf tempolarını yukarı yönlü ivmelendiriyor.

İSVEÇ VE FİNLANDİYA BAŞBAKANLARI AYNI UÇAKTA

Ekonomik krizin pençesinden kurtulmaya çalışan Türkiye, bu görkem ve şatafat içindeyken İsveç ve Finlandiya başbakanları, “ekonomik olması” için aynı toplantıya küçük bir uçakla gitmeyi seçti.

Türkiye’nin kişi başı düşen milli geliri TÜİK zorlamasıyla 12 bin dolar, iki başbakanın aynı uçakla gittiği ülkelerin gelirleri ise bizden birazcık farklı. Finlandiya ve İsveç’in yıllık geliri bizden sadece 5 kat fazla. 61 bin dolarcık!

İki başbakanın aynı uçakla gittiğini, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson’un sosyal medya paylaşımından öğreniyoruz. Kristersson, toplantıya Finlandiya Devlet Başkanı Alexander Stubb ile birlikte gittiklerini şu ifadelerle paylaştı: “Müttefik olarak İsveç’in ilk NATO Zirvesi için Washington DC’de. Finlandiya Devlet Başkanı @alexstubb ile birlikte Atlantik’i aşmanın mutluluğunu yaşadım.”

Dünyanın en zengin ülkelerinden ikisinin devlet ve hükümet başkanları, tasarruf için tek uçakla giderken, bizimkiler 5 uçakla gidiyor.

“Hayat niçin bu kadar pahalı?” diye yakınanlar vergilerinin nereye gittiğini sorgulamalı. Brunei Sultanının hayatını yaşayanları birilerinin finanse etmesi gerek. Birileri ‘Lale Devri’ yaşayabilsin diye toplum çöküş dönemi yaşıyor.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

1 YORUM

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin