Nasıl yani; Erdoğan, Trump’tan talimat mı alıyor?

ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM

Peşinen söyleyeyim; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yerinde olsam korkar hatta kaygılanırdım. Öyle ya, daha önce Twitter’dan “Ekonomini mahvederim!” diye tehdit eden, “Aptal olma!” diye mektup yazıp, bunu da müzeye koyan Trump daha koltuğa oturmadan, üst üste iki kez, hem de abartılı bir şekilde Erdoğan’ı övdü.

Amerika’nın seçilmiş başkanı övgüde, AKP’lileri ya da ‘Havuz’ medyasındaki yazarları bile kıskandıracak kadar ileri gitti. Benim bildiğim, tanıdığım Erdoğan fena halde kaygılanmıştır.

İyi ama ne oluyor? Nedir bu Trump’ın Erdoğan aşkı?

DÜN BİR, BUGÜN İKİ 

Trump 6 Ocak itibariyle itibariyle resmen ABD Başkanı. Seçim sonuçları ABD Kongresi’nde onaylandı ve Trump’ın başkanlığı resmileşti. Şimdi sırada 20 Ocak’ta yapılacak yemin töreni var. Başkan Trump kamuoyunda ‘sus payı davası’ olarak bilinen davadan 10 Ocak günü hüküm giyecek ve Beyaz Saray’a ‘hükümlü başkan’ olarak çıkacak ama konuyu pek önemsemiş gözükmüyor.

Aksine Florida Mar-a-Lago’daki kulübünde basın toplantısı düzenleyip çok tartışılacak şeyler söyledi.

Neler söylediğinin detaylarına girmeden kısa bir hatırlatma yapayım. Seçilmiş Başkan Trump seçim zaferinden sonra, 16 Aralık’ta yine Mar-a-Lago’da düzenlediği basın toplantısında Suriye ile ilgili soruya cevap verirken uzun uzun Erdoğan’ı övdü.

Suriye’de yaşanan rejim değişikliğinin ardında Türkiye’nin olduğunu iddia eden Trump, “Erdoğan çok iyi anlaştığım biri ve büyük bir askeri gücü var. Çok güçlü bir ordu kurdu. Onun ordusu savaşla ve diğer şeylerle yıpranmadı.” dedi. Yine aynı soruya verdiği cevabın arasına, “Erdoğan çok akıllı adam!” iltifatını da sıkıştırdı.

AKP’liler ve Erdoğan yönetimindeki Türkiye medyası bu övgülerle havaya uçtu. Öyle ki Trump’ın kullandığı ve aklı başında herkesi en azından huylandıracak, “Güçlü bir ordu kurdu, ordusu savaşla ve diğer şeylerle yıpranmadı.” lafını hiç dikkate bile almayıp Erdoğan’ı göklere çıkardılar.

Açıkçası Erdoğan da bu övgülerden fazlasıyla memnun oldu.

Nitekim 20 Aralık’ta Kahire dönüşü beraberindeki gazetecilere Trump’ın sözleriyle ilgili hiç de mütevazi davranmadı. Trump’a övgü dolu sözler kullanan Erdoğan, seçilmiş başkanın kendisi için kullandığı ifadeler hatırlatılınca, “Doğru söze ne denir?” gibi pek de mütevazi olmayan bir cevap vermişti.

Trump dün yine Florida’daki malikanesinde kameraların karşısına geçti ve yine uzun uzun Erdoğan’ı övdü. Soru yine Suriye ile ilgiliydi ama Trump cevabı yine Erdoğan ve Türkiye üzerinden verdi. Erdoğan’ı ‘çok akıllı bir adam’ diye tanımlayan Trump devamında, “Erdoğan benim arkadaşım. Onu seviyorum, saygı duyuyorum. Bence o da bana saygı duyuyor.” dedi.

Doğal olarak AKP ve Saray medyasında bayram havası esti. Gazeteler, televizyonlar, internet trolleri hep birlikte Trump’ın Erdoğan’a övgülerini yayma telaşına kapıldılar.

‘Trump’ın üst üste iki kez abartılı şekilde Erdoğan’ı övmesi bize neye patlayabilir’ sorusu üzerine fikir jimnastiği yapmadan önce AKP ve medyasının sakladığı kritik ayrıntıyı not edelim: Trump Erdoğan için, “Daha önce Kürtlerin peşinden gitme dediğimde gitmedi!” dedi.

Burda bir durmak lazım.

ABD Başkanı Trump, Erdoğan’a “Kürtlerin peşinden gitme!” diyor ve Erdoğan da “Hay hay!” deyip bu talebi-isterseniz emir de diyebilirsiniz- yerine getiriyor. Tabi burada ‘Kürtler’den kasıt terör örgütü PKK. Böylece Erdoğan’ın yıllardır tekraren söylediği “Bir gece ansızın gelebiliriz!” dediği ama bir türlü yapamadığı sınır ötesi operasyonun neden hayata geçirilemediği aydınlanmış oldu.

Meğer Trump istediği için Erdoğan geri adım atmış!

ERDOĞAN’IN KABADAYILIĞI ZAYIFLARA KARŞIDIR 

Açıkçası on yıldır Washington’da olan ve Türkiye-ABD ilişkilerini takip eden birisi olarak hiç şaşırmadım. Sonuçta Erdoğan’ın kabadayılığı kendinden zayıf ve güçsüz olanadır. Erdoğan güçlü bir figüre karşı yelkenlerini indirmesiyle meşhur. Trump karşısında da ‘Kasımpaşalılık’ yapamayacağı ortadaydı.

Velhasıl Trump emretmiş Erdoğan da yapmış!

Gelelim cevabı aranan temel soruyor; Trump Erdoğan’ı neden bu kadar çok övüyor. Bu ölçüsüz övgünün ardından ne gelebilir?

İhtimalleri sıralamadan önce Trump ve ABD’ye dair bazı realiteleri hatırlatalım. Trump öngörülemez birisi. Danışmanlarıyla ya da yakın çalışma ekibiyle istişare etmiyor. Çalışma ekibi‚ “Emret başkanım!” diyen isimlerle dolu. Beyaz Saray’daki ilk döneminde kararları nasıl aldığı o  dönemki danışmanı John Bolton’un kitabı “Olayın Olduğu Oda” (The Room Where It Happened) da ayrıntılı olarak anlatılıyor.

Yani Pentagon veya Dışişleri’nde pişen bir planın, uygulamaya konacak bir stratejinin ayak izlerini görüyor değiliz. Ne varsa şimdilik Trump’ın kafasının içinde ve ondan başka kimse bilmiyor. O yüzden “Şöyle olacak, Trump Türkiye’ye karşı şunları yapacak!” türü analiz kasanlara çok da itibar etmeyin. Bekleyip görmekten başka bir seçenek şu an yok.

Fakat bu durum tahminde bulunmamıza engel değil. Trump kişisel çıkarlarını ve benliğini her şeyin üstünde tutan birisi. Tecrübeli bir iş adamı. Yani al-ver işlerini ve fırsatları değerlendirmeyi iyi biliyor.

Türkiye’nin de arsa değeri çok yüksek. Erdoğan’ı bu kadar övmesi, Ankara Büyükelçisi olarak finansçı yakın arkadaşı Tom Barrack’ı ataması da fikir verebilir. Kısacası Trump’ın Erdoğan övgüsü kısa vadede Erdoğan’ın şahsi hesabına ‘artı’ olarak yazabilir ama Türkiye için aynı şekilde pozitif olmayabilir.

Erdoğan için gelenin gideni arattığı bir tablo olursa şaşırmamak lazım.

Peki Erdoğan bu riski bilmiyor mu? Tabi ki biliyor. Türkiye için endişe ettiren temel realite de bu zaten. Erdoğan kişisel çıkarları ve kariyeri için ülkeyi ateşe atmaktan çekinmeyen birisi. Nitekim Reza Zarrab örneğinde yakinen gördük. Trump’ın ilk başkanlığı döneminde yaptığı Beyaz Saray ziyaretini, ki toplam 20 dk civarı sürmüştü, Zarrab’a ayırmıştı.

Trump’la görüşmesi gereken stratejik konular varken o, Zarrab ve Halkbank için lobi yaptı. Hatta Türkiye tarihinde ilk defa ABD’ye iki kez nota verdi.

Sonuç olarak şöyle tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız; öngörülemeyen ve çok güçlü bir ABD başkanı ile tamamen kendi çıkarına göre hareket eden bir Türkiye Cumhurbaşkanı var. İki tarafta birbirine övgüler diziyor. Birbirlerinin suyuna giderlerse tamam ama bir şekilde ters düşerlerse tüm hesaplar alt üst olabilir.

Bu kadar öngörülemez bir ilişki biçimi de dünya dengelerinin alt üst olduğu bir dönemde hiç de hayra alamet sayılmamalı.

Yani kemerleri bağlayın. Rafet El Roman’ın meşhur şarkında dediği gibi, Trump‘la ‘macera dolu Amerika’ başlıyor.

HAKAN FİDAN BİLAL ERDOĞAN’I BERTARAF EDEBİLECEK Mİ ? 

Eğer biraz siyaset okuması yapabiliyorsanız, Erdoğan sonrası dönemin kavgasının artık iyice alenileştiğini görebilirsiniz. Her ne kadar Erdoğan ölene kadar koltukta kalmak istese ve bunun için her şeyi yapsa da hayatın değişmez bir kuralı var. Bu dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadı, Erdoğan’a mı kalacak?

Doğal olarak Erdoğan’ın en büyük kaygısı koltuğu daha doğrusu saltanatı kime bırakacağı. Malum olduğu üzere büyük yatırımlar yaptığı damat Berat Albayrak lastik patlattı ve oyun dışı kaldı.

Diğer damat Selçuk Bayraktar iyi bir mühendis olabilir ama siyasetçi kumaşı yok. Ayrıca  Erdoğan’ın inşa ettiği sisteme de pek uygun değil. Hulusi Akar ve Süleyman Soylu da zaten peçete gibi kullanılıp atıldı. Erdoğan için tek çare Bilal Erdoğan.

Mecburen Bilal Erdoğan’ın yolunu yapıyor.

Hatta yılbaşı sabahı İstanbul’da yapılan Gazze şovu da bu planın parçası. Tek konuşmacı Bilal Erdoğan. Hulusi Akar ve Süleyman Soylu dahil tüm bakanlar içtimaa çıkmış gibi karşısına dizildi. Geçen yıl da aynı mizanseni yapmışlardı.

Erdoğan adına risk oluşturacak tek kişi şu an Dışişleri Bakanı Hakan Fidan.

Her ne kadar Fidan her konuşmasında, Egemen Bağış’ı bile geçecek şekilde, Erdoğan övgüleri yapsa da siyasi hırsları herkesin malumu. Çok uzun zamandır Erdoğan sonrasına hazırlanıyor. Trol ordularından tutun da finansal örgütlenmeye kadar kapsamlı bir eylem planı uygulamada.

Televizyon röportajlarında bu plan bariz şekilde gözüküyor.

Mesela dün akşam CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın konuğuydu. Ahmet Hakan için bir şey demeye gerek yok. Onun için en iyi tarifi ‘Havuz müptezeli’ Cem Küçük yapmıştı. Hakan Fidan da kendi pr’ını yapmaktan başka bir şey yapmadı. Hatta Şara ile görüşmek isteyen ülke liderlerinin kendini aradığını, randevuları ayarladığını anlattı.

Şu ifadelere bakar mısınız; “İlk günler çok oldu. Bizim ziyaretimizden sonra çok ülke aradı ‘Bize de görüşme ayarla’ diye. Birçoğuna ben aracı oldum. Ben ziyaretimden önce gündeme getirdim. ‘Prensiplerimizi anlatmamız gerekiyor’ dedim. ‘Ben giderim arkamdan siz gelirsiniz’ dedim. Öyle de oldu“

Hasılı her ne kadar Erdoğan kendinden sonrası için Bilal Erdoğan’ı işaret etse de Hakan Fidan ısrarla, “Ben de varım!” demeye devam ediyor. Fidan gibi hırslı birinin kolay kolay vazgeçmeyeceğini de unutmamak lazım.

Kısacası sadece Trump – Erdoğan ilişkisinde değil Erdoğan – Hakan Fidan arasında da büyük bir belirsizlik var.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin