YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Seçim sonuçları ve bundan sonrasına dair analizlerime geçmeden önce kişisel bir not düşeyim.
İki gündür başta ‘gazeteci’ kimliği taşıyan ‘Saray soytarıları’ olmak üzere Aktrollerin yoğun taciz-tehdit-küfür bombardımanı altındayım.
Neymiş “biz kaybetmişiz, Erdoğan yine kazanmış, bizim cenazemiz bile Türkiye’ye gelemeyecekmiş”
Sonuçta “ülkeye demokrasi gelsin, üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü olsun, herkesin özgür ve adil bir sistemde refah içinde yaşasın” diyenlerin mağlup olduğu doğru.
Ama unuttukları daha doğrusu göz ardı ettikleri şey şu; biz siyasi parti değiliz, seçimlerde de yarışmadık. Hak hukuk mücadelesi dönemlik değildir.
Dolayısıyla morali bozulup ‘bu millet böyle yönetilmeye layık’ deyip mücadeleden geri durmayı tercih edenler olsa da şahsen bırakın kenara çekilmeyi, vites yükselteceğim.
Daha çok yazı, daha çok yayın, daha çok üretim yapacağım. Çünkü gazeteci olarak başka bir yol bilmiyorum.
Gelelim esas meseleye.
KUTLAMA DEĞİL GÖZDAĞI
Seçim geçti.
Erdoğan ve taraftarları hile-hurda ile kazandıkları seçimin zaferini kutluyor. Ancak seçim gecesi yaşananlara bakıldığında şahit olduklarımızın ‘kutlama’ olduğunu söylemek zor.
Zira kalabalıklar, önceden hazırlanmış klipler, afişler ve en önemlisi ülkenin her yerinde havaya ateş açan silahlı tuhaf tipler bundan sonraki dönemin ipuçlarını barındırıyor.
Rejim seçim sonuçları daha netleşmeden hem yurt içine hem de uluslararası arenaya ‘göz dağı verme’ çabasına girişti.
Verilmek istenen mesaj şuydu; “Şöyle yada böyle ben bu seçimi aldım. Arkamda çok güçlü bir halk desteği var ve ben ne dersem o olacak”
Başta ABD başkanı Joe Biden olmak üzere dünya liderlerinden yağan kutlama açıklamaları da Erdoğan rejiminin mesajının hedefine ulaştığını teyit ediyor. Zira Rusya lideri Putin yada Katar Emiri Tamim gibi isimlerin Erdoğan’ı daha sonuçlar netleşmeden tebrik etmesi şaşırtıcı değil.
Onlar zaten Erdoğan seçilsin diye aktif olarak müdahil olmuşlardı.
Muhalif kamuoyunu şaşırtan biraz da umutsuzluğu pekiştiren AB ve ABD’nin tutumu. Seçime dair bu kadar şaibe varken, özgür ve adil bir seçiminin uzağından yakınından geçilmemişken Erdoğan’ı tebrik kuyruğuna girmeleri ‘mesajın alındığı’ anlamına geliyor.
Peki ABD ve AB Erdoğan’dan memnun mu?
Komplo teorilerine itibar etmenin bir anlamı yok. Ne Erdoğan, ABD ve Batı karşıtı ne de bu ülkeler Erdoğan’ı devirmek istiyor.
Erdoğan ve AKP hükümetleri Batılı güçler için her zaman çalışması kolay partnerler oldu. Bundan sonra da böyle olur.
Çünkü ABD ve AB liderleri ülke çıkarları için rahatlıkla diktatörlerle de çalışırlar. Nitekim ABD’nin en büyük ticaret partnerleri arasında demokrasi ile ilgisi olmayan ülkeler var. Mesela Suudi Arabistan.
Dolayısıyla onlar için hava hoş denebilir.
Erdoğan onların hoşuna gidecek bir iki küçük jest yaparak durumu rahatlıkla idare edebilir ki kuvvetle muhtemel öyle yapacak. Rusya ve ABD arasında oynadığı oyunu sürdürecek, AB’ye mülteci şantajını sürdürecek.
MÜLTECİLERİ TUT İSTEDİĞİNİ AS KES
Onlar da ‘mülteci akını olmadığı sürece ülkende istediğini as kes karışmıyoruz’ politikasını sürdürecekler.
Bu şartlarda Erdoğan kariyerinin son dönemini ülke içine yoğunlaşarak harcayacaktır. Kariyerinin son dönemi diyorum çünkü sağlık durumu ortada.
Her ne kadar Erdoğan o koltuktan hiç inmemeyi istese-planlasa da dünya hali işte. Her fani bir gün sahneden çekiliyor.
Peki Erdoğan ve müttefikleri nasıl bir anlayışla hareket edebilir ?
Öncelikle şunu hatırlatayım; kimin bakan olacağının bir önemi yok. Zira tek adam rejimlerinde bakanlar piyondan başka bir şey değil. Erdoğan daha önce olduğu gibi kabineyi oluştururken kimseye bir şey sormayacak.
Tek adamlığın raconu böyle.
Bakanlar bakan olduğunu televizyondan ya da son dakikada gelen bir mesajdan öğrenecek. Dolayısıyla ‘bakan toto’ haberlerine ancak eğlence olsun diye bakılabilir.
Erdoğan’ın yeni dönemde kangren haline gelmiş sorunları çözme şansı yok. Ne enerjisi ne de ekibi buna müsait. Daha önce kovdukları Mehmet Şimşek’e adeta yalvarır durumda olmaları da içine düştükleri ‘Kaht-ı Rical’in yansıması.
ERDOĞAN DARBEYİ TAMAMLAYACAK
Yapacağı şey şu; bugüne kadar ustaca kamufle ettiği ‘gizli ajandası’nı hayata geçirmek. 2013 büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası başlattığı ve 15 Temmuz kumpas darbesiyle zirveye çıkardığı ‘darbe’ sürecinin finalini yapmak.
Zaten her şeyin tek sahibi, daha ne yapacak demeyin.
Erdoğan bir şekilde sahneden çekilirse her şeyin çok hızlı bir şekilde değişebileceğini biliyorlar.
O yüzden attıkları adımları kurumsal ve kalıcı hale getirmenin hesabını yapıyorlar. Seçimin ikinci tura bırakılması ve ikinci turda oynadıkları tiyatrolar bu planın parçasıydı. Aynı şekilde seçim akşamı ‘kutlama’ adı altında yapılan gövde gösterisi de Sinan Oğan’ın tabiriyle ‘plana sadık kalınması’ ile açıklanabilir.
Artık sır değil.
Erdoğan çok uzun zamandır koltuğunu aileden birine bırakabilmenin hesabını yapıyor. Bu konuda pek şanslı değil. Bilal’in hali ortada. Sümeyye ve Burak da olmadı. Berat Albayrak lastiği patlattı. Selçuk Bayraktar üzerine yoğunlaştılar, o da iyi bir mühendis olabilir ama siyasetçi kumaşı yok.
Torunların büyümesi için de zaman yetmez.
ERDOĞAN’IN PARALEL DEVLETİ
O yüzden Erdoğan paralel bir devlet kuruyor. Aileden birisi göstermelik de olsa bayrağı devralacak, ama işleri yöneten gölge-paralel bir ekip olacak.
Nitekim bunun pratiği bir süredir yapılıyor.
Ekranlardan açıkça görülebileceği gibi dinlenmesi – tedavi olması gereken Erdoğan’ı meydan meydan gezdirmeleri de ‘lider son nefesine kadar savaştı’ hikayesi için.
Size abartı gelebilir ama yakında Erdoğan’ın Nutku yada Erdoğan’ı koruma kanunu bile çıkarılabilir.
Erdoğan’ın bir yandan yerini aileden birine bırakmanın kurgusunu yaparken öbür yandan da devleti o plana göre yeniden şekillendiriyor. 15 Temmuz bu planın önemli dönemeçlerinden biriydi.
Muhalefeti de kuyruğuna takıp istediği yapısal dönüşümlerde ciddi mesafe aldı. Şimdi ise son noktayı koyma zamanı.
SON NOKTA İSTİHBARAT DEVLETİ
Erdoğan’ın belli bir aşamaya getirdiği istihbarat devletinin artık kurumsallaşması zamanı. O yüzden MİT’in, emniyetin ve TSK’nın tek çatı altına alınıp hepsinden sorumlu bir Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ihdas etmesi size şaşırtmasın.
Zira tek adam rejimlerinde ve istihbarat devletlerinde Saray’a bağlı güçlü bir istihbarat yapısı önemlidir. Kaldı ki seçim de gösterdi ki bu ülkede -sandığa gitmeyenleri de hesaba katarsanız- nüfusun yarısından fazlası Erdoğan’a karşı.
Toplumun bölündüğü ve en az yarısının muhalif olduğu bir ülkeyi ancak istihbarat devletine dönüştürerek yönetebilirsiniz. Daha çok operasyon, daha çok tutuklama ve daha çok sansür kaçınılmaz.
Erdoğan da böyle yapıyor, yapacak.
Peki Erdoğan bu planları yapıyor ama evdeki hesap çarşıya uymayabilir mi? Türkiye’nin de bulunduğu coğrafyada kesin hüküm vermek zor. Ancak tarihi tecrübeler gösterdi ki Saray ne kadar büyükse soytarısı da o kadar çok olur.
Dolayısıyla taht kavgaları da kanlı ve büyük olur.
O yüzden Erdoğan sonrası iktidar içi mücadelelerin dikkate alınması gerekir.
Başa dönersek; Erdoğan kendisinden çökmüş bir ülkeyi devraldı. Önümüzdeki dönemde yapısal reformlar yapması, hukuka dönüp rotayı tekrar medeni ülkelere kırması mümkün değil.
Kariyerinin son döneminde, kurduğu saltanatı kurumsallaştırma ve muhalefeti de dizayn ederek kendinden sonraya dikensiz gül bahçesi bırakma amacında.
Bunu başarabileceğini düşünmüyorum ama deneyeceğinden eminim.
Yani Erdoğan’dan yumuşama filan beklemeyin.
secimlerden onceki analiz ve yorumlar tam tutmadi gozukuyor…sebebi bu yazi ve programlari takip ediyorlar…beklentilerin tersi hareket tarzlari gelistiriyorlar…bunu cok akillica yapiyorlar…istisare ediyorlar…siddete ve sandikta calma/tutanak degistirme isine basvurmadilar…bu sefer isi secmen listeleri ve sahte/cifte/sanal secmenler ile hallettiler…simdi de beklentilerin aksine, ozellikle disariya karsi bazi sozde yumusama! goruntuleri verebilirler.
CHP nin tavrı ne ise AB nin de tavrı odur. CHP yenikapı ruhu oluşturdu, AB de AİHM Başkanını göndererek insan haklarını katleden rejim ile uluslararası düzeyde yenikapı ruhu oluşturdu. CHP seçimlere nasıl adam kazandı diyorsa AB de aynı şeyi söylüyor. Yani hem CHP hem AB ye göre bir sorun yok. Türkiyenin AB den uzaklaşmasını CHP sorun etmediği gibi AB de sorun etmemektedir. Herşey demokrasinin çizdiği yolda devam ediyormuş gibi hem CHP hem AB aşırı demokrasici olmaya karar vermişler birden. Çok demokratlar ya. AB nin tavrı ile CHP nin tavrı bire bir örtüşmektedir. AB Türkleri Avrupada istemediği gibi CHP de Türkleri Avrupada istemiyor. O yüzden artık Kemalist söylemleri kullanmıyor. Atatürkün batılılaşması kavramını 15 Temmuzda Anayasanın rafa kalkması gibi rafa kaldırdı. O yüzden adam hep kazanıyor. Avrupa Müslüman kimlikli Demokrasiye sahip bir Devlet istemiyor, CHP de istemiyor. O yüzden Demokrasiye yönelen müslüman kimlik yerine Tayyipi müslümanların rol modeli olarak seçtiler. Avrupanın yerine Türkleri Avrupadan uzaklaştırdı. Bunu Avrupayı düşmanlaştırarak yaptı ama ilginçtir Avrupa hep Tayyipin yanında yer aldı. Şımarık çocuk gibi. Peki bu sırada neler oluyordu? Demokrasi yolunda ilerleyen Türkiye Cumhuriyeti yıkılıyordu. Müslüman karakteri dejenere ediliyordu. Doğruları söyleyenler susturuluyordu. Türkleri daha iyi kontrol edecekleri yeni muhaberat rejimi yükseliyordu. Bununla birlikte sanki Uygur bölgesini anımsatan çok sayıda cezaevleri yapılıyordu. Bu arada Kılıçdaroğlu, Meral, Pervin ne yapıyordu? Demokrasicilik oynuyorlardı. Tıpkı AB gibi. Ama suç kesinlikle AB nin, CHP nin, HDP nin değil. İnsanlar seçim kazandık diye sokaklara dökülüyorlardı. Asıl olup bitenin sorumlusu o kalabalıklar. O yüzden bedelini de onlar ödeyecekler. Çünkü yanında kimler olduğuna dikkat etmen gerekiyor. Tayyip bir elinde Işidi diğer elinde tarikat, cemaat ve islamcıları tutuyor. Bunlar birbirine karıştımı çorba olur. Daha ayırt edemezsin. Hepsini aynı torbaya doldurursun ve pislik diye çöpe atarsın.