Yorum | Naci Karadağ
“Bu ülkede sağcı-solcu yoktu.
Bu ülkede ilerici-gerici yoktur.
Bu ülkede yalnız namuslular ve namussuzlar vardır.”
(Cemil Meriç)
Avantacı bir toplumun çekilmiş muazzam bir mizahıdır Ertem Eğilmez’in Namuslu’su.
Çekildiği ve vizyona girdiği dönem önemlidir…
Türkiye daha Kenan Evren cuntasının etkisindedir ve toplum inanılmaz bir iki yüzlülük girdabında sürüklenirken, göstermelik bir erdem, bizzat Evren’in her fırsatta dile getirdiği “Biz bize yeteriz, düşmanlar çatlasın” mottosu toplumun tüm dokusuna sirayet etmiştir.
Yani gerekirse tezek yakan bir toplumu resmeder Eğilmez.
Başar Sabuncu da iyi hikâye çıkarmış, toplumu iyi okumuştur.
Namuslu filmindeki Türkiye enteresandır. İzleyen seyirci karakterlerin neredeyse tamamından nefret eder. Zira Şener Şen’in canlandırdığı Ali Rıza karakterinden başka olumlu, iyi bir tek kişi yoktur, buna çocuklar da dahildir.
Enteresandır, seyirci olarak bizi bir tek Ali Rıza karakteri yakalar zannederiz ama çakal kayınbirader, fırsatçı kaynana, dünya umurunda olmayan evlat, kariyer için namusunu feda eden sekreter, iki yüzlü arkadaşlar, para olduktan sonra senden iyi olmadığına seni ikna eden eş vesaire…
Aslında Türkiye’nin halı altına süpürdüğü iç yüzümüzün perdeye yansımasıdır Namuslu filmindeki karakterler. Ama biz hepsinden tiksiniriz.
Çünkü beş kuruş etmez kişiliklerdir.
Yalancıdırlar, menfaatçidirler, ikiyüzlüdürler, haysiyetleri yoktur, karakterleri yoktur, vefa, ahlak hele hele namus diye bir dertleri hiç yoktur.
Zehirli ve efsunlu bir sudan içmediği için en yakınları da dahil toplum tarafından önce dışlanan, ardından taciz ve nihayetinde cezalandırılmaya kadar giden bir memurun, toplumun geneline benzedikçe yükselmesini ve bu yozlaşmanın takdir görmesini anlatır.
İlginç değil mi?
Ahlaksızlaştıkça övgü alıyorsunuz, yükseliyorsunuz.
Namussuz oldukça örnek gösteriliyorsunuz, zenginleşiyorsunuz, itibarınız artıyor.
Aksi durumda herkes sizi aşağılıyor ve hayat hakkı tanımıyor.
Çok Sevgili Şebnem Hocam’ın (Korur Fincancı) verdiği söyleşide şöyle demişti: “15 Temmuz sonrası infaz koruma memurlarının mahpuslara şiddet uygulamadığında ‘cemaatçi’ diye ihbar edildiği, veya edileceği tehdidi ile karşı karşıya kaldığı bizlere aktarılan bilgiler arasında.”
İşkence yapmıyorsanız cemaatçisiniz!.
Şebnem Hoca son derece değerli bir akademisyen olduğu gibi aynı zamanda Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı’dır. Yani öyle kulaktan duyma değildir bu verileri.
İşkence yapmıyorsan, iftira atmıyorsan, dürüstsen, ihbarcı değilsen, işini hakkıyla yapıyorsan Fetöcüsün!
İlker Başbuğ, Ergenekon’un sembol ismi. Bir kitap yazdı, bugünlerde Ergenekon ve havuz medyası pek bir severek köpürtüyor kitabı. İsmi; Ergenekon’dan Çıkış.
Erdoğan sayesinde artık kendi kimliklerini inkar etme ihtiyacı hissetmiyor cuntacılar.
Neyse, Başbuğ kitabında cemaate bağlı olduğunu düşündüğü harp okulu öğrencilerinin hepsinin ortak özelliklerini sıralamış.
Neler mi?
Bakalım:
Çalışkan olmaları..
Zeki ve dürüst olmaları…
Düzgün bir hayat yaşamaları…
Düşünebiliyor musunuz, böyle özellikleriniz varsa hainsiniz, teröristsiniz demeye getiriyor Başbuğ.
Dönelim Namuslu filmine…
Eğilmez’in filmindeki en enfes sahnelerden biri şöyledir.
Ana karakterimiz Ali Rıza Bey arkadaşlarının tüm ısrarlarına rağmen rüşvet almaz, çalmaz, kaytarmaz…
Adam gibi çalışır.
En yakın mesai arkadaşı şöyle der;
“Namusluymuş namussuz!”
Namusun namussuzluk sayıldığı bir ülkede kavramlar zıtlığıyla neşet etmeye başlamış demektir.
Hırsız değilseniz hırsız, dinci değilseniz din düşmanı, hain değilseniz hain sayılırsınız.
Çünkü tüm kavramlar artık iç dış edilmiştir.
Namussuzluk norm olarak kabul edilmiştir.
Din adamları, akademisyenler, hukukçular, medya, iş adamları…
Hepsi bir otoritenin önünde iki büklüm oluyorsa, olmayana ‘Namussuz hain’ diyecektir elbette.
“Yargı bağımsız, işkence yok” diye iki de bir suçlu psikolojisiyle sallayıp duran bakandan cumhurbaşkanına kadar herkes biliyor ki, tarihin en ağır işkenceleri isminde adalet olan bir parti iktidarında yapılmaktadır.
Adalet intikam, kin ve nefret adına paspas edilmiştir.
Neredeyse hapisteki bebeklere tek tip elbise giydirelim diyebilecek kadar insanlıktan çıkmışlar artık.
Buna rağmen kalemi, mikrofonu eline alan ahlaktan, namustan, Allah’tan bahseder.
AYM Başkanı, siyasetçinin önünde iki büklüm durur. Sembolik olarak çok büyük anlamı var bu sefalet tablosunun.
Sonra sözümona kendini aklamaya çalışırken de, “Allah’tan başkasının önünde eğilmem” türü klişelere sarılmıştı hatırlarsınız.
Aslında tam da mesele buydu..
Allah’tan korkar gibi korkmak birinden.
Allah’a tapar gibi tapmak bir güce…
Friedrich Nietzsche “Kim namus ve ahlak şövalyeliği yapıyorsa, bilin ki en namussuzu o’dur.” Der.
Utanıp sıkılmamalarının sebebi de budur.
Hepsi içmiştir o efsunlu suyu ve rahatlamıştır artık.
Bu sebeple kin beslerler bu sudan içmeyene ve şöyle derler ahlaksızlık, hırsızlık, işkence yapmayana “Fetöcü imiş hain!”
Çünkü işkence etmez, çalmaz, çırpmaz, iftira atmaz…
Namussuz namusluların ülkesinden herkese merhaba!