Yorum | Cemil Tokpınar
“Duadan başka silâhımız yok” yazısıyla başlattığımız dua yazılarının bugünkü bölümünde “namaz sonrası duaları zaman, muhteva ve keyfiyet açısından arttırmak” konusunu işleyeceğiz.
Önce birkaç soru soralım:
Namaz kıldıktan sonra mutlaka tavizsiz bir şekilde dua ediyor musunuz? Namaz sonrası dualarınızın süresini ölçtünüz mü hiç? Kaç saniye veya kaç dakika sürüyor? Cemaatle kılınan namazlarda imamla birlikte yaptığınız duaların ne kadar sürdüğüne dikkat ettiniz mi?
Peki, nadir de olsa uzun dua eden bir imama rastladığınızda isteyecekleriniz bitiyor ve “Acaba şimdi ne desem?” diye düşünüyor musunuz? Ezberinizdeki dualar ne kadar?
Dua ederken aklınız ve kalbiniz isteklerinize mi kilitleniyor yoksa hayal mi kuruyorsunuz? Yaptığınız duanın belli bir sistematiği, isteklerinizin sırası var mı? Dualarınızda sizin, ailenizin, dost ve akrabalarınızın, milletinizin, bütün müminlerin ve hatta insanlığın dünyası ve ahireti için neler istiyorsunuz?
Ve çok önemli bir husus: Sizden dua isteyenlere, gerçekten ismini ve isteğini anarak dua ediyor musunuz? Hatta sizden dua istemese bile ihtiyacı olduğunu düşündüğünüz bir mümin kardeşinize dua ediyor musunuz?
Çevrenizdeki insanlara bir bakın: Hiç namaz dışında da elini açıp dua eden bir kimse gördünüz mü? Bir kimse namaz dışında dua etmezse, namazdan sonraki duaları da ihmal ederse, ne zaman dua edecektir? Peki, “bir çay içimi süresi kadar” dua eden kimseler var mı etrafınızda?
Bu sorular uzar gider. Biz fazla uzatmadan acı gerçeği söyleyelim: Maalesef sermayesiz bir kâr olan dua hazinesinden hakkıyla istifade etmediğimiz gibi, hadiste kabul edilen dualar arasında sayılan namaz sonrası yapılan duaların da hakkını vermiyoruz. Namaz kılıp birkaç cümle bile dua etmeyen insanlar var. Biz daha duamızın girişini yapamadan 15 saniye içinde Fâtiha çeken imamlar var. Duadan sıkılan müminler var. Allah aşkına, Rabbimiz bizim en sevgilimiz ise, onunla tatlı bir sohbet, bir dertleşme gibi olan duadan niçin sıkılır bir mümin?
Duaya ayırdığımız süreyi arttırmak, muhtevasını çeşitlendirmek, şuur ve derinlik kazanmak, hayatımızın vazgeçilmez bir ibadeti yapmak için namazdan sonraki dualar eşsiz bir fırsat, muhteşem bir hazinedir. Bunun için namazdan sonra mutlaka dua etmeliyiz. Namaz kılarak razı ettiğimiz Rabbimizden kesinlikle istekte bulunmalıyız. Zaten O kendisine dilencilik yapmamızı bile ibadet kabul ediyor:
“Rabbiniz buyurdu ki: ‘Bana dua edin, size karşılık vereyim. Zira Bana ibadet etmeyi kibirlerine yediremeyenler, zelil ve rezil olarak cehenneme gireceklerdir.” (Mümin Suresi: 60)
Ne kadar ilginç değil mi? Cenab-ı Hak, adeta “İsteyin vereyim” ya da “Dileyin benden ne dilerseniz” demiş oluyor. Dilemek ve istemek aklın gereğidir. Çünkü dua, açık çek gibidir. Sanki Allah sonsuz yapraklı bir çek koçanı olan duayı insanın eline vermiş, mühür basıp, imza atmış ve “Ne istiyorsan, ne kadar istiyorsan içini sen doldur kulum” demiştir. Akıllı ve şuurlu bir mümin, dünya ve ahireti için gerekli olan en güzel nimetleri ve ihsanları istemezse bu altın fırsatlar hazinesini heba etmiş olmaz mı?
Üstelik kim insanlardan isterse itibarı azalır, şeref ve haysiyeti incinir, sevilmez hâle gelir. Fakat kim Rabbinden ister ve dua ederse Rabbi katında itibarı, değeri, önemi artar. Bu hakikati bizzat Rabbimiz söylüyor:
“De ki: Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin? Ama siz, ey inkârcılar! Size bildirdiklerimi yalan saydınız, artık bu günahtan yakanızı kurtaramayacaksınız.” (Furkan Suresi: 77)
Demek ki ne kadar çok ve kaliteli dua edersek Allah katında o kadar değerimiz olacak, duadan kaçtığımız ölçüde de değersiz hâle geleceğiz.
Nasıl dua etmeliyiz?
Duanın nasıl yapılacağı konusu çok önemlidir. Çünkü duada izlenecek yol ve yöntem, kabul olmasının en büyük şartıdır. Duada dört özellik dikkat çekmektedir:
- Duanın muhtevası.
- Dua yapılan zaman.
- Dua yapılan mekân.
- Dua yapanın hâlet-i ruhiyesi.
Bu konuda, “Mü’minin mü’mine en iyi duası nasıl olmalıdır?” sorusuna karşılık Bediüzzaman Hazretleri, “Esbab-ı kabul dairesinde olmalı. Çünkü bazı şerâit dâhilinde dua makbul olur. Şerâit-i kabulün içtimaı nispetinde makbuliyeti ziyadeleşir” cevabını verir. Yani ayetlerde ve hadislerde belirtilen duanın kabul şartlarına ne kadar uyulursa duanın kabul olma oranı o kadar artacaktır.
Peki, bu şartlar nelerdir? Mektubat isimli eserin 23. Mektubunda yer alan şartlara baktığımızda bunun, duanın zamanı, mekânı, muhtevası ve insanın hâlet-i ruhiyesiyle ilgili hususlar olduğunu görürüz. Şimdi bunları kısaca açıklayarak sıralayalım:
- Dua edileceği vakit, istiğfar ile mânevî temizlenmeli: Dua için elimizi kaldırdığımızda ilk yapacağımız istiğfar etmek olmalıdır. Çünkü istiğfar birçok ayet ve hadiste emredilen, örnekleri gösterilen bir ibadettir. Bunun için “Estağfirullah, estağfirullah, estağfirullah el-Azîm el-Kerîm ellezî lâ ilâhe illâ hüve’l-Hayyü’l- Kayyumü ve etûbü ileyh” demeliyiz.
- Makbul bir dua olan salâvat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salâvat getirmeli. Çünkü iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur: Peygamber Efendimize (s.a.v.) salavat getirmek hem Rabbimizin açık emridir, hem de birçok hadiste teşvik edilmektedir. Neredeyse bütün dualar, “Elhamdülillâhi Rabbi’l- Âlemîn, vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ ve nebiyyinâ Muhammed’in ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn” şeklindeki hamd ve salâvatla başlar. Yine tüm duaların sonunda salavat vardır. Çünkü salavat duaların kabulüne vesiledir.
- Bi-zahri’l-gayb, yani gıyaben ona dua etmek: Çünkü mümin kardeşimiz yanımızda değilken dua etmek, riyadan uzak, tam ihlaslı ve samimi bir duadır.
- Hadiste ve Kur’ân’da gelen me’sur dualarla dua etmek, meselâ, “Allahümme innî es’elüke’l-afve ve’l-âfiyete lî ve lehû fiddîni veddünya ve’l-âhireti”, “Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe’n-nâr” gibi câmi dualarla dua etmek: İlki hadiste, ikincisi de Kur’an’da geçen bu dualar dünya ve ahiret için maddî ve manevî bütün isteklerimizi kuşatan kapsamlı dualardır.
- Hulûs ve huşû ve huzur-u kalble dua etmek: Dualarımızda ihlâs, yani sadece Allah rızası olmalı, Rabbimize hürmet ve haşyet duyguları bütün benliğimizi kaplamalı, kalbimiz Allah’ın huzurunda olmanın şuuruyla çarpmalı, aklımız duaya kilitlenmelidir. Dualarımızda çevreye bakınmak, başka bir şey dinlemek, izlemek ve okumak, telefonla meşgul olmak gibi arızalar olmamalıdır.
- Namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra,
- Mevâki-i mübarekede, hususan mescidlerde,
- Cuma’da, hususan saat-i icabede,
- Şuhûr-u selâsede, hususan leyâli-i meşhurede,
- Hem Ramazan’da, hususan Leyle-i Kadirde dua etmek, kabule karin olması rahmet-i İlâhiyeden kaviyen me’muldür: Bu son beş maddede, duanın kabulüne vesile olan mübarek vakitler sayılmaktadır ki, her biriyle ilgili özel ayet ve hadisler vardır. Bu bakımdan namazlardan sonra, mescitlerde, Cuma gününde, Üç Aylarda ve kandil gecelerinde, Ramazanda ve bilhassa Kadir gecesinde duaya daha çok yer vermek gerekir.
Ayrıca duaya Esma-i Hüsna ile başlamak yine Rabbimizin emri ve Efendimizin (s.a.v.) uygulamasıdır.
Dualarımızın muhtevasında ilk sırayı Kur’an’dan okuyacağımız dualar almalı, bunu Peygamberimizin (s.a.v.) yaptığı dualar izlemeli, daha sonra da İslâm büyüklerinin ve kendimizin kurguladığı dualarla devam edilmelidir.
Dualarımızda mutlaka yürek yangını, iç ıztıraplar ve gözyaşı olmalıdır. Öncelikli isteklerimiz, kendi arzularımızdan ziyade tüm müminlerin ve İslâm davasının maruz kaldığı bela ve musibetlerden kurtulmak olmalıdır.
Şimdi bu şartlara dikkat ederek yapacağımız bir namaz sonrası dua, bir iki dakikadan ibaret olabilir mi? Her namazdan sonra hiç değilse 3-5 dakika dua etmemiz gerekmez mi?
Dua kaybedeni olmayan bir ibadettir. Yani kabul olsa dünyada neticesini görürüz, dünyada kabul edilmezse sevap olarak ahirette karşımıza çıkar. Üstad Bediüzzaman Hazretleri bunu anlatırken şöyle der:
“O makbul duanın ya aynen dünyada eseri görünür veyahut dua olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek, aynı maksat yerine gelmezse, dua kabul olmadı denilmez, belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir.”
Duaya büyük önem veren Üstad Hazretleri sabah namazından sonra tam bir saat boyunca dua edermiş. Gece boyunca yaklaşık 5-6 saat ibadet, evrad ve dua ile meşgul olduğunu da hatırlatalım.
Asrımızın dertlisi Hocaefendi’nin sohbetlerine ve yaşayışına baktığımızda, müthiş bir dua hafızasının olduğunu, her gün saatlerce dua ederek ağlayıp inlediğini görürüz.
Büyüklerimizden dua yönüyle ibret alarak dualarımızı artırmak, derinleştirmek, muhteva ve duygu bakımından zenginleştirmek zorundayız. Özellikle bizim ve İslâm âleminin yaşadığı şu zulüm sürecinde duayı yeniden keşfetmek ve ısrarla uygulamak boynumuzun borcudur.
Yahu 3 yıldan fazladır yüz binlerce insan her gün bu zulmün bitmesi için gece gündüz namazdan önce sonra her daim her zaman dua ediyor, sonuç hiç bir şey her şey daha kötüye gidiyor. İnsanlara boş ümit veriyorsunuz daha kötü sonuçlar veriyor. Hangi ayette yazıyor her duayı kabul edeceğine dair uyduruyorsunuz. Allah adına söz vermeye devam edin Allah birgün sizi çok fena çarpacak DİN TÜCCARLARI bizim dini duygularımızı sömürüye devam ediyorsunuz.
Hocam ALLAH sizden razi olsun çok istifadeli bir yazı dizisi oldu inş herkese ulaşır
Allah razı olsun çok verimli oldu.
Çok teşekkür ederim Hocam. İstifade ettik. Stuttgart’dan selamlar
Yazılarınızı farklı kaynaklarla ( Kur’an , Hadis , Üstad , Hocaefendi ) ele almanız çok doyurucu oluyor , ellerinize , kalbinize sağlık …