Gazeteci Ahmet Dönmez’in kişisel blogunda kaleme aldığı yazı dizisinde gündeme getirdiği iddialara Mustafa Özcan, Av. Osman Zerey aracılığıyla cevap verdi.
Gasp edildikten sonra KHK ile kapatılan Kaynak Holding ile Sema Hastanesi’nde bir dönem yönetim kurulu yönetim kurulu üyelikleri görevlerinde bulunan Mustafa Özcan’ın, iptal edilen ABD vizesini tekrar almak için ‘on milyonlarca lira’ döktüğü iddiası açıklamada net bir dille yalanlandı. ‘‘Vize alabilmek için “Onlarca milyon lira para döktüğü” iddiası kesinlikle doğru değildir. Müvekkilimin böyle bir parası olmadığı gibi, ABD vizesini alabilmek için kimseye tek kuruş para ödememiştir. Yine konsolosluğa gitmediği halde kendisine özel muamele yapılarak vize verildiği iddiası tamamen uydurmadır. Buradan ABD’nin müvekkilime özel ihtimam gösterdiği sonucunun çıkarılması ve özel anlamlar yüklenmesi varsayımdan ibarettir ve insafsızdır.’’ denildi.
Av. Osman Zerey’in sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı yazılı mesajda iddialar ve cevaplar şu şekilde yer aldı:
‘‘Sayın Ahmet Dönmez,
Kendinize ait internet sitesi ve sosyal medya hesaplarınızda, müvekkilim Mustafa Özcan’ın adının geçtiği yazılarınızda yer alan iddialara dair -yasal haklarımız saklı kalmak kaydıyla- aşağıdaki açıklamayı yapıyorum:
Birkaç haftadan beri dizi halinde kaleme aldığınız yazılarınızda müvekkilimin şahsı hedef alınarak, onun üzerinden başka kurumlara ve kişilere gerçek dışı birtakım ithamlarda bulunulmakta ve hayır adına yapılan birçok gayret töhmet altında bırakılmaktadır.
Sayın müvekkilim son 6 yıldır bir odada, tek başına münzevi bir halde yaşayan 70 yaşına gelmiş bir insandır. Her zaman haram-helal hassasiyetine dikkat eden bir insan olmuş, ömrü boyunca her türlü kötülükten uzak durmaya çalışmıştır.
Yazılarınızda yer alan müvekkilimin şahsına dair bir takım soyut iddiaların aksine, kendisi hiçbir zaman bulunduğu konumu istismar etmemiş, şahsi çıkarları için kullanmamıştır. Hayatı boyunca yasalara aykırı hiçbir faaliyet veya oluşumun içinde bulunmamış, ömrünü herkesin gözü önünde ve şeffaf bir şekilde geçirmiştir. Hayatının hiçbir döneminde ne kendisinin ne de çocuklarının “karanlık” ilişkileri olmadığı gibi kendisi veya yakın çevresinden hiç kimse hakkı olmayan imkanlara el uzatmamıştır.
‘HİSAR GÜVENLİKTE HİÇ BİR GÖREVİ OLMAMIŞTIR’
2002-2006 yılları arasında Kaynak Holding yönetim kurulu üyesi, 2005-2015 yılları arasında da Sema Hastanesi yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmış, 2014 yılında Türkiye’den ayrıldıktan sonra da bu görevlerinden ayrılmıştır. Yazınızda adı geçen Hisar Güvenlik isimli şirkette ise hiç bulunmamıştır.
Bu kurumlarda profesyonel ölçüler içinde yöneticilik yaptığı dönemde liyakate önem vermiş, yasalara ve ticari kurallara uygun hareket etme konusunda azami çaba sarf etmiştir. Yine bu dönemde Kaynak Holding şirketleri ve Sema Hastanesi, her türlü denetimden geçmiş, alanında son derece başarılı ticari şirketler olmuştur.
‘KAYYIMLAR BİLE YASALARA AYKIRI BİR ŞEY ORTAYA KOYAMADI’
Müvekkilimin görev yaptığı şirketler ağırlıklı olarak eğitim sektöründe faaliyet göstermek üzere, bir grup girişimci tarafından ticari yasalar ve teamüller çerçevesinde kurulmuştur. İddia edildiği gibi himmet paralarıyla bu şirketlerin kurulduğu ve işletildiği doğru değildir. Kaldı ki yaklaşık 5 yıl önce bu şirketlere atanan kayyımlar, bütün muhasebe kayıtlarını didik didik etmiş olmalarına rağmen şu ana kadar yasalara aykırı bir şey ortaya koyabilmiş değiller.
Yazılarınızda geçen iddiaların tamamına yakını somut bilgi ve belgeye dayanmayan, hayal ürünü ve mesnetsiz dedikodulardan ibarettir. Bu iddialar daha önce de Türkiye’de yayın yapan Havuz medyasında defalarca yayınlanmış, müvekkilim tarafından defalarca tekzip edilmiştir.
‘İLKER GÜVEN’E PARA ÖDENMEDİ’
Örneğin, yazınızda adı geçen Emekli Amiral İlker Güven’in Sema Hastanesinde çalıştığı ve kendisine büyük paralar ödendiği iddiası doğru değildir. Eşi Sunahanım Güven, müvekkilimin görev yaptığı dönemde Kaynak Holding’e hizmet veren bir ajansın sahibiydi. Müvekkilimle İlker Güven’in ilişkisi sadece eşi Sunahanım tarafından tanıştırılmasından ibarettir, iş ilişkisi söz konusu olmamıştır. Sonradan eşiyle aralarında sorunlar çıkınca boşanma sürecinde bu iddiaları ortaya atmış, o dönemde bu iddialara karşı müvekkilim tarafından avukatı aracılığıyla gereken açıklama yapılmıştır. Kaldı ki mahkeme sürecinde bu iddiaların doğru olmadığı da ortaya çıkmıştır. Çok daha önemlisi, Sunahanım Güven’in iddiaları üzerine Genelkurmay Askeri Savcılığı müvekkilimi ifadeye çağırmış, müvekkilimin gerekli bilgi ve belgeyi sunması üzerine, iddiaların yalan olduğu ortaya çıkmış ve soruşturma kapanmıştır.
Bir diğer örnek, 2010 yılında Balyoz davasında tutuklanan ve bir süre hapis yatan Emekli General Kaya Varol’un, Sema Hastanesinin başına getirildiği iddiasıdır. Sayın Varol, o zamanki bir yönetim kurulu üyesinin tavsiyesiyle Sema Hastanesinin güvenlik hizmetlerinden sorumlu idari yetkili olarak 2 ay gibi kısa bir süre çalıştıktan sonra ayrılmıştır. Görev yaptığı süre boyunca kendisine ticari teamüllere aykırı para ödenmesi söz konusu olmadığı gibi, müvekkilimin görev yaptığı dönemde bu kurumlarda Sayın Varol’un tavsiyesi veya yönlendirilmesi neticesi herhangi bir kişi istihdam edilmemiştir.
‘VİZE İÇİN ONLARCA MİLYON DÖKTÜ İDDİASI İFTİRADIR’
Bir diğer örnek müvekkilimin ABD vizesinin iptali ve sonrasında yaşananlar. Bu konuda yazılarınızda yer alan bilgiler havuz medyasında yayınlanan yalan ve iftiraların tekrarından ibarettir. 2007 yılında müvekkilin ABD vizesinin herhangi bir sebep gösterilmeksizin iptal edildiği kısmı doğrudur. 2013 yılında ABD İstanbul Başkonsolosluğuna yaptığı vize başvurusu ve girdiği mülakat sonucu başvurusu beklemeye alınmış, normal prosedür işletilerek bu başvuru 2015 yılında onaylanmıştır.
Vize alabilmek için “Onlarca milyon lira para döktüğü” iddiası kesinlikle doğru değildir. Müvekkilimin böyle bir parası olmadığı gibi, ABD vizesini alabilmek için kimseye tek kuruş para ödememiştir. Yine konsolosluğa gitmediği halde kendisine özel muamele yapılarak vize verildiği iddiası tamamen uydurmadır. Buradan ABD’nin müvekkilime özel ihtimam gösterdiği sonucunun çıkarılması ve özel anlamlar yüklenmesi varsayımdan ibarettir ve insafsızdır.
‘ENVER ALTAYLI’YA TEK KURUŞ ÖDEME SÖZ KONUSU DEĞİLDİR’
Bir diğer örnek müvekkilimin Enver Altaylı ile yaptığı görüşmeler ve kendisine yüklü miktarda ödemeler yapıldığı iddiasıdır. Bu iddia da öncekiler gibi gerçek dışıdır. Müvekkilimin Diyanet’te görev yaptığı dönemde, İstanbul Müftüsü Selahattin Kaya’nın başkanlığında, Merhum Sebahattin Zaim, Merhum Nevzat Yalçıntaş, Eski Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç ve müvekkilimin de içinde bulunduğu bir heyet kurulmuş. Bu heyet Orta Asya ve Balkanlardaki soydaşlarımızın din eğitimi için çalışmalar yapmış, müvekkilim bu çalışmaları resmi görevle koordine etmiştir. Bu görevi sırasında Sayın Enver Altaylı ile dönemin Cumhurbaşkanı Merhum Süleyman Demirel tarafından tanıştırılmıştır. Sonraki dönemde Sayın Altaylı’nın mahkeme ifadelerinde de bahsettiği gibi Sema Hastanesi’nde gördüğü tedavileri vesilesiyle aralıklarla temasları olmuştur. Yazılarınızda iddia edildiği gibi, sayın Altaylı’ya herhangi bir vesileyle tek kuruş para ödenmesi söz konusu olmadığı gibi ABD vizesinin alınmasıyla ilgili de kendisinin herhangi bir dahli olmamıştır.
‘KURBAN PARALARI VE ÖRTÜLÜ ÖDENEK İDDİALARI DEDİKODUDUR’
Son örnek, Kurban Bayramı’nda kesilmek için toplanan kurban paralarının örtülü ödeneğe aktarıldığı iddialarıdır. Böyle bir ödenek olmadığı gibi, müvekkilimin kurban konusundaki hassasiyeti ve dini bilgisi kendisini tanıyanlar tarafından iyi bilinir. Bu yüzden delilsiz, ispatsız ve dedikoduya dayanan bu iddiaları da reddediyoruz.
Bu yazı dizisinde yer alan iddiaların büyük kısmı, maalesef geçmişte hasbelkader Hizmet hareketi içinde görünmüş bazı isimlerin, intikam duygusuyla emniyet ve savcılıkta verdiği ifadelere dayanmaktadır. Bunlara ilaveten bir takım ‘gizli tanıklar’ verdikleri ifadelerde yalan ve iftirada sınır tanımamışlardır. Bu iddiaları dile getirenlerin bir kısmı dolandırıcılıktan yargılanmış ve hüküm giymiştir. Şimdi aynı iddialar bu defa sizin kanalınızla dile getirilmektedir. Bu konularda kaynağınız her kim veya kimlerse sizi tamamen yanıltmış ve büyük bir iftiranın parçası yapmıştır.
Bu kapsamda belki de yazılarınızın ana ekseninde olduğunu ifade ettiğiniz 15 Temmuz Darbe Girişimiyle müvekkilimin doğrudan veya dolaylı bir ilişkisi yoktur.’’
AHMET DÖNMEZ YAZI DİZİSİNDE HANGİ İDDİALARI GÜNDEME GETİRMİŞTİ?
Gazeteci Ahmet Dönmez, yazı dizisinde Mustafa Özcan’a ilişkin bir çok iddia gündeme getirdi. Özcan’ın kendisi ve ailesinin mütevazi bir hayat sürdüğünü ve mal varlığı olmadığını hatta İstanbul’da oğlu ve gelini ile aynı evde yaşadığına dikkat öeken Ahmet Dönmez, Özcan’ın cemaat adına güç kullanmasının sorunlara yol açtığını savunmuştu.
Bu iddialardan en dikkat çekeni, ABD’ye girişi engellenen Mustafa Özcan’ın vize almak için milyon dolarlar verdiği konusuydu. Yazı dizisinde, şu iddialar dile getirildi: ”Bu nedenle de çok nüfuz kullandı, büyük paralar harcadı. Bu süreci iyi bilen birisi, “Öyle 1 milyon değil, 5 milyon değil, 10 milyon değil… Onlarca milyon lira para döktü,” diyor. ABD elçilik görevlileri ve başka ülke elçileri ile görüşmeler yaptı. MİT’ten ‘referans’ alabilmek için araya adamlar koydu. Hem yerli hem yabancı büyük avukatlarla çalıştı. Bir ara en önemli gündem maddesi buydu.” ifadelerini kullanmıştı.
Vize konusunu çözmek için Emekli Tuğgeneral Mehmet Kaya Varol’a paralar verildiği iddiası, yazı dizisinde, ”Bu bağlamda zikredeceğim bir başka isim, Emekli Tuğgeneral Mehmet Kaya Varol. Balyoz davasında tutuklanan ve hapis yatan Varol, soruşturmadan önce Mustafa Özcan tarafından Sema Hastanesi’nin başına konmuştu. 2007 yılında Varol’u, idari koordinatör yaptı. 1 yıl sonra da yeni kurduğu Hisar Güvenlik’in genel müdürlüğüne getirdi. Mustafa Özcan, Hisar Güvenlik’i Ali Çelik’le beraber kurmuştu ve şahıs malı olarak kullanıyorlardı. Ancak dışarıya, “Bu Hizmet’in şirketi,” diyorlardı. Bu sayede Hisar Güvenlik’i Cemaat’in bir çok kurumuna soktular. Başta Sema ve Şifa Hastanesi olmak üzere değişik Cemaat kuruluşlarının güvenlik hizmetlerini Hisar’a yaptırdılar. Kaynak Holding’e bağlı şirketlerin bazılarını bu şirket koruyordu. Ve o şirketin başında da Kaya Varol vardı. Buradaki kritik iddia şu; gerek hastane kaynakları gerekse de güvenlik şirketi kaynaklarından görüştüğüm bazı kişiler, Hisar Güvenlik’le beraber kurumların çoğunda istihbaratçıların cirit atmaya başladığını anlatıyor. Bunlardan bazılarını isim isim sayıyorlar. Fakat elde delil olmadığı için ben bunları burada yazmayacağım.”
AHmet Dönmez, yazı dizisinde, ”Peki bütün bunları neden anlatıyorum? Konumuzla, yani Cemaat’in 15 Temmuz’a sürüklenmesi ile bunun ne alakası var?” sorosonu yönelterek, şu açıklamaları yaptı:
”Çok ilgisi var; çünkü mali gücün verdiği imkânlar ve bu kasayı daha da büyütme hırsı, işleri rayından çıkaran hususlardan bir tanesi. Zamanla Mustafa Özcan ve adamları, gelir getirecek her türlü parlak projeye veya şirkete ilgi duyar hale geldi. Agresif bir şekilde piyasa yoklaması yapıyor ve zor durumda olup da kâr getirecek şirketler için devreye giriyorlardı.
Bunlardan bazıları, 15 Temmuz’a giden süreçte çok anahtar rol oynayacaktı. Detaylarına ilerleyen bölümlerde gireceğiz. İlerleyen her bölümde bunu daha net göreceksiniz. Zaten bütün bu para ilişkilerinden bahsetme gerekçem de bu. Bazı hususi birim imamları da şirketler kurmaya, kendi sorumlu oldukları kurumlardan büyük devlet ihaleleri almaya, lüks arabalara binmeye başlıyor. Bu da ‘devlet’ ile Cemaat içinden bazı kişiler arasında geçirgenlikler oluşmasına yol açıyor. O açılan kanal veya köprülerden kimlerin geçmeye başladığını da resmedeceğim. Bunlar, 15 Temmuz’a giden sürecin en önemli ayakları arasında.”