YORUM | PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN
Türkiye’de hala muhalefet tartışması devam ediyor. Seçimlerden yenilgiyle çıkan “muhalefet” çoğunuzu hayal kırıklığına uğrattı ve yılgınlığın dibine itti. Umutlanmıştınız, ümitlendirilmiştiniz. Temkinsiz bir iyi niyet furyasında başka ne beklenebilirdi ki zaten? Polyanna’cı yaklaşım belki de psikolojik bir savunma mekanizmasıydı, mevcut ortamda daha da dibe vurmanıza engel olan. Ya da ölümcül bir hastaya pompalanan adrenalin gibi, ona geçici bir can, bir dirilme, bir tür son enerji sağlayan. Fakat adrenalinin etkisi geçip vücut kendi başına kaldığında, ilacın vücuda zerkinden daha da artar zafiyet ve daha da yakınlaşır yok oluş. Seçimlerde etrafa ölçüsüzce saçılan iyi niyet, böyleydi. Seçimlerden sonra o doping etkisi yitti gitti. Şimdi herkes, çokbilmiş bir edayla size neden Kılıçdaroğlu’nun esasında yanlış aday olduğunu anlatıyor, ballandırarak. Muhalefetin önce neye muhalefet ettiğini bilmeniz gerekiyor. Oysa madem bunu biliyorlardı, neden ısrarla bu analizleri paylaşmadılar seçim sürecinde?
Soruyorum: Kanun Hükmünde Kararname (KHK) mağdurlarını çeşitli kategorilerde tasnif eden, mahkemelerden beraat alanlar, hakkında takipsizlik kararı verilenler, masum olanlar, suça karışmamış olanlar gibi gruplara ayıran bir yaklaşım, muhalefet midir?
Soruyorum: Selahattin Demirtaş ve on Kürt milletvekilinin, onlarca seçilmiş belediye başkanının, yüzlerce yerel yöneticinin sudan, uydurma, fabrikasyon sebeplerle hapse tıkılmasını dert etmeyen ve demokrasi martavalları okuyan bir yapı, muhalefet olabilir mi?
Soruyorum: Hapishanedeki yüzlerce gazeteciyi, binlerce düşünce suçlusunu, on binlerce 15 Temmuz sonrası üzerine çullanılan Gülen Cemaati mensuplarını, onların ailelerini, hatta küçük yaşta çocuklarını bir kez bile dikkate almayan, onları hapishanelerde ziyaret etmeyen, onlara yok muamelesi yapan, “suçlu değillerse neden hapisteler” gibi bir mantıkla bu insanlara yaklaşan bir yapıya sahiden muhalefet mi diyorsunuz?
Soruyorum: Uzaktan ağır silahlarla Kürt köylerinin, kasabalarının, mahallelerinin bombardımana tabi tutulmasını bir kez bile gündeme taşımayan, Kürtlerin ve demokratların oylarını çantada keklik gören, ağır vahşeti ve insan hakları ihlallerini görmezden gelen bir muhalefetin muhalefet olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?
Soruyorum: Rejimin tüm diskurunu, dilini, literatürünü, yakın dönemi yorumlayışını, olaylara taktığı kulpu, 15 Temmuz’u, 17 Aralık’ı, derin işleri ve ittifakları sorgulamayan, deşmeyen, allak bullak etmeyen, yapısöküme tabi tutmayan, kategorik olarak reddetmeyen bir muhalefet ne derece inandırıcı olabilir?
Önce muhalefetin neye muhalif olduğunu anlamanız gerekiyor. Bu sizin muhalif zannettiğiniz şey, sahi, neye muhaliftir, anlayanınız var mı?
İnandırıldınız, çünkü gerçeklerin sizin canınızı yaktığını biliyorlar. Yara ağır, hastalık elim, size ağrı kesiciyi dayadılar. Gerçekleri söyleyen benim gibi birkaç kişiyi dokuz köyden kovmasalar da, onlara sürekli “yahu zamanı değil”, “motivasyonu kırma”, “insanlar oy vermeye gitmez bak sonra”, “önce bir Erdoğan gitsin de…” dediler. İnandıkça siz, bu rejim daha da konsolide oldu, haberiniz olsun. Siz demokratik prosedürle (oy vermek suretiyle) bunlardan kurtulacağınıza inandırıldıkça, rejimin yapısal sorunları görmezden gelindi, Erdoğan gidince sistem düzelir önermesiyle esasen Erdoğan’ın rejimine meşruiyet devşirdiler. Gerçeklerden kopuk, ayakları yere basmayan, hayal satan, iyimser kehanetleri analiz diye etrafa kakalayan, rasyonel aklı değil mucizelere inanmayı seçen, her şeyin zamanla kendiliğinden çözüleceğine dair garip bir akıl yürütmeyi masum mağdurlara uyku öncesi masal olarak anlatmayı onlara yardım sanan bir mentalite, bugün alabora olmuş bir gemi gibi, suya gömülmekte.
Tekrar soruyorum: Bu “muhalefet” neye muhalefet ediyor? Daha açık yazayım: Bu “muhalefet” ne istiyor? Nasıl bir Türkiye hayal ediyor? Neden muhalefet derken, onu tırnak içine almak gereği hissediyoruz? Bu muhalefetin sözde muhalefet olduğunu düşünüyorsanız bunu çıkıp mertçe bu halka söyleyeceksiniz. Kıvırmak yok. Bakın 2016’dan bu yana aralıksız size yazan, yazıları da hala orada duran biri olarak söylüyorum. Bu muhalefet rejime muhalefet değildir, rejimin muhalefetidir diye yüzlerce kez yazdım, uyardım. Aldığım tepki genelde “ne yapalım Hocam, havlu mu atalım?” ile “Türkiye’de her şey bir anda değişir, merak etme!” arası “yorumlardan” oluşuyordu. Kısacası “Mobil’e güven, gerisini merak etme sen!” diyen reklam gibiydi.
Bu muhalefet neye muhaliftir?
Bu muhalefet çeşitli nedenlerden ötürü Erdoğan’a muhaliftir. Yolsuzluklara muhaliftir. Bunlar bardağın dolu tarafıdır.
Ancak bu muhalefet Türkiye’deki sistematik ve çok ağır insan hakları ihlallerine muhalefet etmiyor mesela. Çünkü bunlar her gün, üzerine tekrar basarak yazıyorum bakın: her gün oluyor! Ya da bu muhalefet KHK mağduriyetlerine külliyen karşı çıkmıyor, onları açıkça “gerekli ve doğru KHK’lar” ve “haksızca yapılmış KHK’lar” şeklinde iki ayrı kategoride değerlendiriyor. Totolojik bu yaklaşım, o kadar irrasyoneldir ki, bunu temel mantık yürütme yetisi körelmemiş her normal dimağ anında anlayabilir. Kişisel hakları anayasaya aykırı olarak açıkça ihlal eden KHK’ların kategorik olarak yok hükmünde olduğunu ve devletin KHK mağdurlarına yönelik açıkça suç işlediğini söylemeyen bir yapı, ağzıyla kuş tutsa muhalefet olamaz. Ancak “muhalefet” olabilir. Tırnak işareti, sen rejimin muhalefetisin, rejime muhalif değilsin diyor açıkça.
Peki, yapılması gereken nedir?
Bazen çare teşhisten sonra gelir. Tedaviye başlamak için öncelikle tanıyı doğru koymak gerekli. Ben müneccim değilim. Her derde çare bulabilen bir doktor da değilim. Fakat bu hastalığa teşhis koyabilecek kadar donanımım var. Size tedavi satanlar, vahşi Batı’da her derde deva tonik satarak halkı kandıranlardan farklı bir iş yapmıyorlar. Kele saç, dermansıza derman, kısıra çocuk, köre badem göz vaat eden yorumlar, analize değil, gerçeklerden kaçmaya yönelik. Çözüm için önce problemin adını koyacaksınız. Muhalefet yok kardeşim. Bu muhalefet değil. Rejim içi iktidar değişimi talep eden birileri var, ama bunların rejimi değiştirmek gibi bir derdi yok. Anlatabildim mi? Evet, belki hiçbiri iktidara gelirse Erdoğan gibi rejimin bileşenlerini maharetle bir arada tutmayı beceremeyecek. Ama bu da sonuçta bir hipotezdir. Bu rejimin sona ermesi, salt Erdoğan’ın gitmesiyle erişilebilecek bir iyi son değil.
Gerçek bir muhalefete ihtiyacı var Türkiye’nin. Yeteri kadar oy alamasa da başlangıçta, insanlara birilerinin çıkıp doğruları söylemesi ve olması gerekenleri konuşmaya başlaması önemlidir. Kısa ve kestirme sonuçları beraberinde getirebileceği söylenen bir çakma muhalefet, üzgünüm, bu rejimin yelkenlerine rüzgârdır. Onu yeniden üretir, ona can suyudur. Türkiye otoriterleşti. Uyanın artık. Bu otoriterleşmeyi halk üzerinden, halka gerçekleri anlatarak yapmak lazım! Bu iş uzun soluklu ve sabırlı bir mücadeleyi gerektiriyor. Ancak zararın neresinden dönülse kardır derler. Bir yerlerden başlamalı artık.
Devletle ters düşmeden bu işten çıkış yok, öz Türkçesi.
100 yıllık ideolojik ve kimliksel tabuları ve onların üzerine inşa edilmiş sorgulanamaz doktrinleri eleştireceksiniz. Çıkacaksınız güvenli, konforlu mental dünyanızdan. Öğreneceksiniz, algı kanallarınızı açacaksınız, gerçekleri görmeye başlayacaksınız. Sizlerden öncekilerin yaşadığı acılar nedir, bunu merak edeceksiniz, devletin diskurunu terk edeceksiniz.
Çok şey mi istiyorum?
Eğer bu fikirdeyseniz, ucundan size de dokunan bu devlet zulmünü de kabulleneceksiniz kardeşim. Tabii, bakın bana inanmayabilirsiniz. Olsun. En kötü ihtimalle ben bunları size 2028’de de ömrüm olursa anlatmaya çalışırım. Zira ben koşullar değişmemesine karşın farklı sonuçlar beklemeyi mantıklı bulmam. Bir de, eğer siz koşulları değiştiremiyorsanız, o koşullara yönelik bireysel tutumunuzu gözden geçireceksiniz, buna inanırım. Rumi’nin yüzlerce yıl önceden kulaklara fısıldanmış dizeleri içimde yankılanıyor: Artık yeni şeyler söylemek lazım!
“Ben demiştim, ben söyledim de inanmadılar.”
Ne demiştin, hiç bir şey. Kendi kendinize bol bol gaz verdiniz.
Oysa bu dönem Erdoğan’ın en zayıf dönemiydi, göçmenler nedeniyle Türk halkının tepkisi vardı. Muhalefet ise Anayasadan Türklüğü çıkarma derdine düşmüştü. Sürekli Erdoğan’ın kazanması için muhalefet tarafından yol açılıyor, bilerek büyük hatalar yapılıyor.
Koskoca CHP’de Türk mü kalmadı da, bir Ermeniyi partinin başına getirdiniz, bir Türk düşmanını İstanbul İl Başkanı yaptınız.
Kılıçdaroğlu’nun Alevi falan olmadığını, kısacası Ermeni’den Alevi olamayacağını herkes biliyor, ama yalana devam ediyorlar.
Komünist, solcu, sosyal demokrat olunca ille de kendi halkına, devletine düşman olman gerekmiyor.
Ayrıca; M.E.Çaman’ın hemen bütün makalelerinde işlenen Ermeni Soykırımı, Kürt, Süryani, Rum soykırımı konuları makalede yok, bu yönüyle eksik. Türk halkı düşündüğünüz gibi değil, mazluma acımaz, zalimin arkasından gider zırvaları da yok.
Anlaşılan o ki, yazar çaptan düşüyor. Türkiyeye dönüş, imtiyazlı, ballı kaymaklı arpalıklara kavuşma hayalleri suya düşmüş.
Türkiyede, Türk üniversitesinde, Türk çocuklarının beynini zehirleyeceksin, üstelik de bunun için Türk devletinden maaş alacaksın. Kanada’da sıradan biri iken Türkiye’de seçkin olacaksın, bol para karşılığında siyasilere danışmanlık, ücretli harcırahlı görevlendirmeler derken, insanın ağzının suyu akıyor.
Yazar; önümüzdeki 5 yıl boyunca “Ermeni Soykırımı, Türkler Soykırım Yaptı” diye her aklına estiğinde çığrınacak, sonra yine Türkiye’ye dönüş umutları kabaracak. Çünkü bizde devlet aklı yok, böylelerini makbul sanıyoruz.
Sayın yorumcu Polat trol değilse yanlış yerde duruyor. Zaten yeterince Türk iki “muhalifimsi” aday daha vardı. Kılıçdaroğlu yanlış adaydı vs diye iliriz ama problem etnik kökeni değil. E. İ. nasıl Türk düşmanı olmuş, ben bilemedim. Ama Polat yeterince nefret söylemine sahip partilerimizden birini (MHP İP BBP AKP……) seçebilir.
Muhalefetin ilk görevi muhalifleri pasifize etmek. iktidarın yalanlarla yaptığını onlar da yalanlarla yapıyor. Aklı ve mantığı olan fark ediyor bunu. Muhalefetin ikinci görevi de iktidara meşruiyet kazandırmak. En basit haliyle 3.defa aday olması anayasaya aykırı olan adamla seçime girip seçime meşruiyet kazandırdı namussuzlar. Diplomasız adamla her seferinde seçime girerek yapıyolardı bunu zaten. Geçersiz seçimleri geçerli saydırdılar bu vatan millet düşmanları. Akpnin laciverti chp, mhpnin laciverti iyip. Kısacası bunların hepsi aynı …
Tr724 internet gazetesinin bir yönetici yok mu? Bu gazetede yazılan okuyucu mektuplarını kontrol eden bir makam yok mu? Polat diye yazı yazan bu adamın yazısına nasıl izin verirsiniz. Yazıklar olsun sizin gazeteciliğinize. Hocadan gazete olarak özür dileyin.
Aman efendim, sepet efendim, şöyle soylusun, böyle boylusun, fikirlerinin dünya üzerinde eşi benzeri yok. Alışmışsınız birbirinizi yağlama, yıkama yapmaya, farklı bir ses duyunca çılgına dönüyorsunuz. Senin gibi düşünmek zorunda mıyım, burası Jandarama Karakolu mu, neyi denetliyorsun.
Erdoğan’a diktatör diyorsun, peki sen nesin, Akp’den farkın ne. Demokratlığın, yapmacık hoşgörün çıkarlarının başladığı yerde bitiyor mu.
Irkına, soyuna, kişiliğine hakaret var mı, küfür var mı, yok. Yazarı hiç tanımadığınız, makalelerini okumadığınız, görüşlerini bilmediğiniz anlaşılıyor.
Bay Karınca; Ermeni Soykırımını kabul ediyor musun, Kürt, Süryani, Rum soykırımını kabul ediyor musun. M.E.Çaman, senin dedelerine “Soykırımcı, Katil” diyor. Türk değil de, Mongoloid olmayı, Türkofon olmayı kabul ediyor musun.
Yorumunuz denetlenmeyi bekliyor. Siz neyi denetliyorsunuz? Siz kimi denetliyorsunuz. Siz yazılanları bir kere okudunuz mu?