(İslâmî Açıdan Mortgage-3)
YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU
Bir önceki başlıkta bazı ilim adamlarının günümüz banka faizlerini haram olan ribanın dışında tuttuğunu ve meşru gördüğünü belirtmiş ve ilgili görüşlerin kısa bir değerlendirmesini yapmıştık. Bu görüşü savunan ilim adamlarına göre bankadan çekilen her çeşit kredi gibi mortgage da caizdir. Zira müşterinin çektiği krediye karşılık bankaya ödediği faizler, İslâm’ın riba yasağına dahil değildir.
Öte yandan, genel bir ilke olarak banka faizlerini haram saymakla birlikte, bir çeşit konut finansman yöntemi olarak özellikle Batılı ülkelerde yaygınca uygulanan mortgage’ı farklı gerekçelerle caiz gören ilim adamları da vardır. Mortgage’a fetva verenlerin bir kısmı onu faizli bir kredi olarak değil bir çeşit murabaha (kârlı satış) olarak görmüş, bazıları darulharp hükümlerine dayanmış, bazıları da zaruret üzerinden hareket etmiştir. Biz de bundan sonraki yazılarımızda mortgage ile ilgili bu üç temel konuyu ele almaya, ilgili görüşlere daha yakından bakmaya ve bunların meşruiyetini değerlendirmeye çalışacağız. En sonunda da genel bir değerlendirmeyle bu konuyu noktalayacağız.
İlkinden başlayalım ve şu soruyu soralım: Mortgage faizli bir kredi midir, yoksa murabaha denilen bir çeşit alışveriş mi?
Bazı ilim adamlarına göre mortgage faizli bir akit gibi görünse de aslında murabaha denilen bir çeşit alışveriştir. Yani bankalar satıcıdan evi peşin olarak satın almakta, üzerine bir miktar kâr ilave ettikten sonra da vadeli olarak müşteriye satmaktadır. Dolayısıyla bankanın, anaparanın dışında müşterilerden aldığı fazlalık da faiz değil, kâr payıdır. Yapılan işleme mortgage kredisi, alınan fazlalığa da faiz denmesinin hükme bir tesiri yoktur. Zira akitlerde lafız ve kalıplara değil, maksat ve manaya itibar edilir. Buradaki maksat da ev satın almaktır. Bankanın parayı doğrudan ev alacak müşterinin hesabına değil, yed-i emin veya aracı bir kurum vasıtasıyla ev sahibine vermesini, alacağına karşılık ev üzerine ipotek koymasını, ev üzerinde hak sahibi olmasını, müşterinin maksadının faizli kredi çekmek değil ev satın almak oluşunu da bu görüşlerine delil getirirler.
Söz konusu görüşü savunanlardan biri Mısır’da bulunan Daru’l-ifta kurumudur. “Mortgage, bir çeşit murabaha akdi olduğu için İslâm hukukunda caizdir.” hükmünü veren Dâru’l-ifta, iki işlem arasına mal girdiği için faizin ortadan kalkacağını söylemiştir. (https://www.dar-alifta.org/en/fatwa/details/6610/is-taking-a-mortgage-allowed-in-islam)
IGMG Din İstişare Kurulu üyelerinin çoğunluğu da mortgage’ın vadeli satış bağlamında ele alınmasının daha isabetli olacağı görüşünü tercih etmişlerdir. Fakat şu kaydı düşmeyi de ihmal etmemişlerdir: “Ancak âlimler arasında ihtilaflı olan bu konuya ihtiyatla yaklaşmamız gerektiğini, genelde kredi veren kurumların faizli akitlerle de meşgul olduklarını göz önünde bulundurarak, ipotekli kredi adı altında yapılan bu vadeli satışı, sadece havâic-i asliyenin (temel ihtiyaçlar) temini ile sınırlandırılmasının gerekli olduğu görüşündeyiz.” (https://fetava.org/ipotekli-kredi-s-572)
Bu görüşün haklı olup olmadığının ortaya konulması, murabaha ve faizin ne olduğunu bilmeye ve mortgage uygulamasının nasıl cereyan ettiğine vâkıf olmaya bağlıdır. Murabaha, kârlı satış demektir. Kısaca, üç liraya alınan veya mâl edilen bir malın üzerine kâr ilave edilerek mesela beş liraya satılmasıdır. Malı satın alan kimse peşin veya vadeli alabileceği gibi, yine peşin veya vadeli satabilir. Vadeli satılan bir malın bedeli (semeni) peşin fiyatıyla aynı olabileceği gibi farklı da olabilir. Şayet bir malın peşin fiyatıyla vadeli fiyatı arasında bir fark varsa buna “vade farkı” denir. Akdin başlangıcında malın fiyatı ve vade süresi üzerinde bir anlaşma sağlandıktan sonra veresiye alınan bir mal için vade farkı ödemekte bir mahzur yoktur.
Mesela bir arabanın peşin fiyatının 10 bin lira, bir yıl vadeli fiyatının da 12 bin lira olduğunu farz edelim. Aradaki bu 2 bin liralık farka “vade farkı” denir. Bunun faizle bir alakası yoktur. Zira bu, faizde olduğu gibi karşılığı olmayan bir fazlalık değildir. 10 bin liralık peşin ücret arabanın karşılığı olduğu gibi, 12 bin liralık vadeli ücret de yine arabanın karşılığıdır.
Fakat üzerinde anlaşmaya varılan bedel, vadesinde ödenemediği takdirde bir artırmaya gidilemez; gidilirse alınan bu fazlalık faiz olur. Yukarıdaki misal üzerinden gidecek olursak, diyelim ki bir yıl sonra alıcı borcunun ancak yarısı olan 6 bin lirayı ödeyebildi. Ona, “Kalan 6 bin lirayı da bir sene sonra 8 bin lira olarak öde.” denildiğinde aradaki bu 2 bin liralık fark faiz olur. Zira bu fazlalık, arabaya karşılık gelen bir fazlalık değildir; bilakis bir mala veya bedele karşılık gelmeyen bir fazlalıktır. Borcun ödenmemesi durumunda yapılması gereken şey ya borçlunun hâlini gözetip ona ekstra süre tanımaktır -ki Kur’ân da bunu tavsiye eder (2/280)- ya da borcu tahsil etmek için hukukî yollara başvurmaktır.
Şayet murabaha akdinin, vade farkının ve faizin ne olduğu anlaşıldıysa şimdi mortgage işleminin hangi kategoriye girdiğine daha yakından bakmaya çalışalım. Mortgage işlemi kısaca şöyle cereyan eder:
Ev sahibi olmak isteyen kişi önce satın almak istediği evi bulur. Arkasından bankaya veya kredi veren bir kuruluşa başvuru yapar. Onlar da başvuru yapan kişiyi pek çok açıdan değerlendirmeye tâbi tutarlar. Onun kredi geçmişine, kredi notuna, gelirlerine, mevcut borçlarına, ne kadar peşinat ödeyebileceğine vs. bakarlar. Aynı zamanda satın alınması düşünülen evle ilgili de ekspertiz raporu ister, evin değeri ve mevcut durumu hakkında bilgi sahibi olurlar. Bütün bunların neticesinde başvuruyu kabul veya reddederler.
Kabul ettikleri takdirde yed-i emin vasıtasıyla evin bedelini satıcıya öderler. Arkasından bu bedelin bir kısmını alıcıdan peşin tahsil eder, kalan miktarı da belli bir vade ve faiz oranıyla taksitlere bölerler. Yapılan anlaşmaya göre faiz oranları sabit olabileceği gibi değişken de olabilir. Evin üzerine ipotek koyduktan sonra evin mülkiyetini alıcıya intikal ettirirler. Ev ipotekli olduğu için, borçların aksaması durumunda bankanın evi satarak alacağını tahsil etme hakkı vardır.
Bankayla müşteri arasında gerçekleşen akdin mahiyetini net bir şekilde tespit edebilmek için şu sorulara doğru cevap vermek önemlidir: Alıcı, evi bankadan mı alıyor yoksa ev sahibinden mi? Banka evi ev sahibinden satın alıp kârlı bir şekilde alıcıya mı satıyor yoksa sadece kredi mi sağlıyor? Daha açık bir ifadeyle bankanın müşteriye sattığı şey ev midir, yoksa para mıdır? Bankalar mal alıp satan kurumlar mıdır, yoksa faizli kredi sağlayan kurumlar mı? Evin üzerine ipotek koyulmasının evin mülkiyetine sahip olup olmamayla bir alakası var mıdır? Evle ilgili bir sorun çıktığında alıcı, ev sahibine mi müracaat eder yoksa bankaya mı? Her ay ödenen taksitlerde evin ana parasıyla faiz miktarlarının ayrı ayrı belirtilmesinin anlamı nedir? Borç ödenmediği için banka evi satacak olsa ve evin fiyatı borcu karşılamasa, bankanın müşteriden kalan borcu talep hakkı var mıdır?
Bankalar, ev alıp satmakla ilgilenmezler, onlar kredi kuruluşlarıdır. Düşük faizle piyasadan para toplar ve daha yüksek faizle yatırımcıya kredi temin ederler. Aradaki fark da onların kârını oluşturur. Mortgage sisteminde evin ipotek altına alınması da dahil uyguladıkları prosedürlerin tamamı, müşteriye verdikleri faizli krediyi teminat altına almak içindir. Müşteri evi bankadan değil, ev sahibinden satın alır. Fakat evi satın alabilecek parası bulunmadığı için de bankadan faizli kredi temin eder. Banka hiçbir zaman evin mülkiyetine sahip olmaz. Dolayısıyla bankayla müşteri arasında da evin satışına dair bir icap-kabul gerçekleşmez. Bilakis yapılan işlemlerin tamamı mortgage kredisinin alınması ve ödenmesine yöneliktir. Bankanın bu parayı doğrudan müşterinin eline vermeyip aracı bir kurum vasıtasıyla ev sahibine intikal ettirmesinin sebebi, suistimallerin önüne geçmek ve riski minimize etmektir.
Şu durumlar da bankanın evin sahibi olmadığını, murabaha yöntemiyle bir satış yapmadığını gösterir: Banka her ay faiz ve ana para şeklinde iki çeşit para tahsil eder. Taksitlerin ödenememesi ve evin satılması durumunda banka, müşterinin daha önce ödediği anaparayı geri verse de faizleri bunun dışında tutar. Bankadan çekilen kredi borcu ödenemediğinde ev bankaya dönmez, banka evi sahiplenmez, ev doğrudan satılığa çıkarılır ve banka evin fiyatından alacağını tahsil eder. Bankalar da yaptıkları işlemin faizli bir işlem olduğunu bildikleri için, bazı bankalar “faizsiz bankacılık penceresi” açarak faizden kaçınmak isteyen müşterilerine ayrı bir prosedür uygularlar. Bankaların ipotekli krediler üzerinden menkul kıymet çıkartmaları ve yeni kredilere sermaye sağlamak için bunları (yani alacaklarını) peşin fiyatına daha düşük fiyatla ikincil piyasalarda fon şirketlerine satmaları da bankanın asıl faaliyet alanını göstermesi açısından önemlidir. Kısacası, mortgage sisteminde bankaların rolü, ev alıp satmak değil, teminatlı konut kredisi vermektir. Verilen kredi de faizli bir kredidir.
Peki, müşterinin amacının faizli kredi çekmek değil de ev almak olması hükmü değiştirir mi? Bu soruya şu soruyla karşılık verilebilir: Bankadan faizli kredi çeken çoğu kimsenin amacı zaten bir mal satın almak veya yatırım yapmak değil midir? Çekilen faizli krediyle bir mal satın alınması veya bu maksatla kredi çekilmiş olması yapılan muamelenin mahiyetini değiştirir mi? Buna evet denildiği takdirde, birçok faizli işlem meşru görülmüş olur.
Burada akla gelebilecek diğer bir soru da şudur: Ortada bir evin bulunması ve yapılan işlemlerin bu evi satın almaya yönelik olması mortgage’ı bir çeşit alışveriş hâline getirir ve faiz olmaktan çıkarır mı? Buna da evet demek kolay değildir. Zira bir akdin içinde malın bulunması tek başına o akdi faizli bir akit olmaktan çıkarmaz. Daha önceki yazılarda da üzerinde durduğumuz üzere faiz, sadece borç alıp vermede (karz akdinde) cereyan etmez; birçok akde terettüp edebilir. Evet, ortada bir evin bulunduğu, müşterinin bankaya müracaat etmesinin sebebinin bu evi satın almak istediği doğrudur. Fakat bu durum, bankayla müşteri arasında gerçekleşen işlemin mahiyetini ve evin finansmanın, faizli bir krediyle sağlandığı gerçeğini değiştirmez.
Kısacası, ulemanın çoğunluğunun da kabul ettiği üzere, mortgage sisteminde yapılan işlem murabahalı bir satış değil, faizli bir akittir. Alınan teminatlı kredinin ev satın almada kullanılması veya bu maksatla kredi çekilmiş olması yapılan faizli işlemin mahiyetini ve hükmünü değiştirmez.
Bir sonraki yazıda darulharp hükümlerini ele alacak ve buradan hareketle mortgage’a fetva verilip verilemeyeceğini değerlendireceğiz.
Riba; alacak-borç ilişkisinde fazlalıktır.
Haram olan Riba budur.
Soru: 9 yıl önce mortgage ile 349.000euro’ya ev aldım. Ve bunun için 25 yıl 300 taksitte ödemek üzere 424.000euro borçlandım. Bugün, yani 9 yıl sonra evi satıyorum ve 550.000 euro ediyor. Şimdi ben mortgage sistemine 9 yılda 126.000euro’dan fazla FAİZ mi charge etmiş oluyorum?
Buradaki hadise değer kavramıdır! Altının para olarak kullanıldığı dönem için, 10 altının 11 altın olarak ödenmesindeki durum şüphesiz faizdir.
Yüksel Hoca, belli ki; modern ekonomide ve iktisat tarihinde para kavramını, banknotu vs bilmiyor. Ve yüzyıllardır süregelen görüşleri, kapitalist dünyada ekonominin kalbi! durumundaki Mısır! dan ve Mısır ulemasından alıntılarla anlatıyor.
Biz, ekonomiyi de parayı da bilmesini beklemiyoruz yazarın. Sadece bu türlü şümullü ve kompleks konularda, bizim öğretimizin de öngördüğü üzere, uzmanlarıyla bir heyet tesis etmek ve öyle yazmak/konuşmak gerek. Yani özetle, Mısır’da oturup, sadece ilahiyat okumuş birinin Avrupa ve Amerika’da merkezi oluşmuş modern iktisatı bilmesi beklenemez, haddini bilse kafi !
İnsanımız içinde fitne çıkarma artık sayın Yüksel Bey. Bırakırsak bu sakızı daha çook çiğneyeceksiniz anlaşılan. 3. yazı olmuş, hala kes yapıştır. İktisadi, tarihi, sosyal ve psikolojik perspektiflerin uzmanları olmadıkça, sizin kes&yapıştırlar ancak fitne çıkarır. Amacınız o değilse durun artık. Sizin sığ görüşünüzle insanımızı mağdur etmeyin.
Fitne ne alaka? Adam bir araştırma yapmis ve görüşlerini ortaya koymuş. Katilirsin katilmazsin. Imami Şafi de hanefiye karsi fitne cikarmis mi oldu farkli görüşler belirterek? Ne meraklisiniz fitne diyerek insanlari yaftalamaya
Adam görüş ortaya koymamış. Yüzyıllar öncesini kes&yapıştır yapmış. Fitne, dar zamanlardan geçerek Dünya’ya yayılmış insanımızın birbirine haramzade gözüyle baktırması! Yazar ihtisası dışında bir yazı yazmış, karşı tezi ortaya koymuş yorumcu Tarık Asım ve bu türlü yazıların riskini belirtmiş. Rahatsız mı etti farklı bir görüş? Değer kavramına dairbir sözünüz ya da ihtisasınız varsa yazın istifade edelim. Geçen yıl 2000 liraya ya da euro ya aldığınız şeyleri bugün alamadığınızı fark ettiniz sanırım?
Ne alakası var aynı yazıyı Kurucan hoca için de yazdınız mı? Görüş açıklamak ne zaman fitne çıkarmak oldu. Siz haddinizi bilin bence
Kurucan Hoca, bu soru heyet kurularak ele alınmalı ama illa bişey söylememi isterseniz, öyle bir heyette şunu söylerdim diyor. Yazar öyle mi yapmış?
Burda Tarik Asim bey ben iktisat uzmaniyim ama Fitnenin nasil bir sey oldugunu gözünden anliyorum demek istiyor.
Bence “Fitne” bitcoin kadar ilginc bir yatirim araci.;))
** keske böyle agdali (tumturaksiz) konusma seklini biraksa arkadaslar.
Basit bir cümleyi üc süsleme cümlesiyle anltmak ne kadar heyecan verici hala anlamis degilim.
Cidden ic dünyanizda bu cümleleri düsünerek konusuyormsunuz?
Sümullü / tesis etmek / öngördügü üzere
Ciddi ama komik anlatim sekilleri.
Anlaşılan arkadaş kendi aldığı faizi haklı çıkarmak için “sesimi yükselteyim ki haklı gözükeyim” taktiğini uyguluyor. Öyle ünlemli yazmakla İslami konularda haklılık gösterilmiyor maalesef. Mısır’da kapitalizm olunca Mısırlı alimin görüşü değersiz mi oluyor? Siz ilk önce mantıklı argüman kurmayı öğrenin, sonra belki daha komplike konulara geçebilirsiniz.
Davut Bey sizden bugün 400bin euro borç istiyorum. Bi ev alacağım. Size de ayda 2bin euro 200 ayda öderim. Kendi almadığınız faize bir örnek olsun. İdrak yolları açılsın diye talep ediyorum.
Fitnenin ne olduğunu anlamamak için direniyor bazı arkadaşlar. Belki kelime tam durumu açıklamamış olabilir ama bu tip verilen fetvalara tam uygun yaşayacağım derken insanlar ev sahibi olamıyor ve kirada hayat geçirirken sonunda canına tak ediyor. Çevresinde herkes kazanıp dururken, kendisinin sömürülüp durduğunu farkediyor. Bu durumda bazen bir isyan ile dininden bile olabiliyor. Ayrıca birçok husus cevaplanmamış durumda. Ev sahipleri mortgage ile ödenecek paradan bile fazla kira isterken, dinini yaşamak için gayret edenler gene de dişini sıkıp sömürülmeyi kabul mü etmeli? Ev sahibi olmaktan daha fazla kirayı ödemeyi de normal mi görüyoruz? Ayrıca yukarıdaki yazıda “10bin TL parayı 12bin TL ödemek üzere anlaşıldı diyelim. Eğer bir sene içinde 6 bini ödeyebilirse, geri kalan kısım için banka 8bin TL öde dediğinde faiz olur” deniyor. Peki bu durumdan “İslami bankaların” haberi var mı? Kapatılan bankasya da dahil olmak üzere, geciken ödemelere “kar payı” adında miktar ekleyip talep ediyordu. Bu kredi kartları için de, ev kredisi (ya da siz ona ev karpayı veya her ne diyorsanız) ve dahi diğer geri ödemeler için de geçerli bir durum. Acaba bunun için de bir açıklamanız var mı? Acaba diyorum, siz bu alanlarda esneme ve çözüm getirmediğiniz için, yaptığınız eski yorumlara dayalı ve ekonomideki para kavramından uzak dayatmalar ile müslümanları alt seviyede sürünmeye ve sömürülmeye terk mi ediyorsunuz? Bahsettiğiniz durumlara “İslami bankalar” çok mu farklı çözüm getiriyor? Birisi aydınlatırsa iyi olur
“Vade farkı” faiz değildir diyen insanlar bu hükümlerine Sünnet’ten bir tane delil getirebilirler mi? İslam’da “vadeli satış” diye bir akit var mıdır, yoksa “satış akdi” ve “borç akdi” şeklinde iki ayrı akit mi söz konusudur?
Kendisini Ehl-i Sünnet’e nisbet eden herkes tarafından naslar konusunda Kur’an’dan sonra en temel dayanak olarak kabul edilen Sahihiheyn’den yüz çevirerek doğru bir sonuca ulaşılabilir mi?
Bu kitaplar Yahudilerde olduğu gibi sadece bir kısım havas tarafından okunup anlaşılacak ve avama onlar tarafından anlatılacak diye mi neşredilmistir ki insanlar hadis okumaktan imtina etmekteler?
İslam’da ruhbanlik yasak değil midir?
Kur’an ve hadisleri her müslümanın okuması ve anlamak için çaba sarf etmesi gerekmez mi?
Güncel Barabbas vakaları yaşanmaması için Müslümanım diyen herkesin dinini öğrenmek için birşeyler yapması gerekmiyor mu?
Alışveriş ve borçlarla ilgili sahih hadisleri okumak insanın en fazla birkaç saatini alır. Bunlarla ilgili çok sayıda açık kaynak mevcut, dileyen istediği gibi araştırabilir.
En iyisi kitabın kendisini ele alıp üzerinde çalışarak okumak olsa da kolaylık olması babından birkaç link bırakıyorum.
Allah (CC) Rasulullah’ın (sav) hayatını sözlerini sünnetini anlamayı ve ona göre yaşamayı nasip etsin.
Sahih-i Buhari
Sol üstteki linkten 34-Kitabu’l-Buyû’ kısmını seçip okuyabilirsiniz. 42. Kitap olan musakaat kısmına kadar okumanızı tavsiye ederim.
http://www.islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/05/001/Turkce/Kitab.htm
Sahih-i Müslim
Daha derli toplu denilebilir. Sadece iki kitapta konu ile ilgili olabilecek bütün hadisler toplanmış.
http://www.islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/05/002/Turkce/22/000.htm
http://www.islamilimleri.com/Ktphn/Kitablar/05/002/Turkce/23/000.htm
Her iki kitapta da arapça seçenekler de mevcut. Dileyen aklının takıldığı yerleri kelime kelime Arapçasından çalışabilir. En iyisi orijinal Arapça yazılı kitaplara ulaşıp oradan okumaktır.
Para enflasyon nedeni ile surekli deger kaybeder.
Ahmet Mehmete 100 lira borc verdi sene 2023.
2023’de Ahmet 100 lira ile 100 tane elma aliyordu
Mehmet Ahmete 100 lirayi geri odedi sene 2024.
2024’de 100 liraya 90 elma alabiliyorsun.
Ahmet 10 elma zarar etti.
Ahmet 100 elma alip bunun ticaretini yapabilirdi.
2024 senesinde,
isler ii giderse 2024’de %50 ihtimalle 120 elmasi olacak
ilser kotu giderse %50 ihtimal 90 elmasi olacakdi.
Yani beklenen elma 2024 105 elma ticaret neticesinde
2024’de Mehmete borc verirse Ahmetin zarari
105-90 = 15 elma
Boyle bir ortamda 15 elma zarari Allah rizasi icin verecek ii insanlara bulmak lazim.
Yani yatirim yapacak kaynaklara ulasmak cok zor.
Mali al vade ile baskasina sat buna helal de vs… Bunlari pek kafam almiyor benim.
Faiz haramdir vade ile mali satmak’da faiz yoktur demek cok sacma.
Neticede heryerden faize ve bankacilik sistemine bulasmisiz.
2 ihtimal var:
1. Ihtiras yapma, ve surekli nakit para ile isler yap, banka hesabin olmasin
2. Ticarete gir elin mahkum haram faize bulas.
Tercih vicdanlarin
Hocam kargaşaya yol açan şey “vade farkı faiz değildir” denmesidir. Bu buz gibi bir saptırma, yalan ve uydurmadan başka bir şey değil. Sahabe ve tabiin döneminden buna faiz denmeyeceğine dair tek örnek bulamazsınız.
Bir mali peşin olarak satarsam 10bin vadeli olursa 12bin diye bir şey yok. Mali satacak adamın net bir fiyat söyleyip alacak adamla o fiyat üzere anlaşması şarttır. Bu şekilde alışveriş akdi oluşur. Pazarlık sırasında satıcı da alıcı da fiyati istediği gibi arttırıp azaltır ama fiyatın belirlenmesi gerekir. Alıcının malı borç ile alıp sonra ödemesi meselesi alışveriş akdi ile değil borç akdi ile alakalıdır. Eğer alışveriş sonucunda borçlanma olmuşsa alan ile satan borcun nasıl ödeneceği ile ilgili ayrı bir anlaşma yapmış olur. Bu durumda vade farkı diye bir kavram olmaz. Peşin fiyat ne ise taksitle de o şekilde aynı fiyata alınır mal. Alışveriş sırasında üzerinde mutabakata varılan fiyat üzerinde her türlü arttırım faizdir.
Satıcı malını bugün 10 bine yarın 5bine sonraki gün 15bine satabilir. Hatta sabahtan akşama kişiden kişiye de fiyat değiştirebilir. Önemli olan alıcı ile satıcının anlaşma hali ve şeklidir. Bu anlaşma ile alışveriş biter.
Lütfen Kur’an ve Sünnete tabi olalım, lütfen Kur’an ve Sünnete dönelim, her türlü bidatten yüz çevirelim. Ahireti unutup üç günlük menfaat uğruna alışveriş de faiz gibidir diyenlerden olmayalım.
اَلَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ الرِّبٰوا لَا يَقُومُونَ اِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذ۪ي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُٓوا اِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبٰواۢ وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰواۜ فَمَنْ جَٓاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّه۪ فَانْتَهٰى فَلَهُ مَا سَلَفَۜ وَاَمْرُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ وَمَنْ عَادَ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Faiz yiyenler, şeytanın dokunduğu (cin çarpmış) kimse gibi (kabirlerinden) kalkarlar. (Bu ceza:) “Alışveriş de faiz gibidir.” demeleri nedeniyledir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır. Kendisine Rabbinin (faize dair) öğüdü gelip de bu işe son verenin, (faizi bıraktıktan sonra) geriye kalan malı/önceki kazançları onundur. Ve onun durumu (hakkında verilecek hüküm) Allah’adır. Kim de faizli işleme geri dönerse bunlar ateşin ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır.
(2/Bakara Suresi, 275)(İnfak ayetlerinin ardından faiz konusuna geçilmesi önemli bir meseledir. Zira, İslam ekonomisi emek, ticaret, meşru rekabet, şahsi mülkiyet, zekât ve infakla temsil edilen yardımlaşma üzerine kuruludur. Allah’a (cc) kafa tutan küfür ve tuğyan ekonomisi ise; bencillik, zayıf olanı ezme, malın tekelleşmesi, karaborsacılık ve tüm bunların sembolü olan faiz üzerine kuruludur.)
“Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed’in(sav) yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir, her dalalet ateştedir.” (Sahih-i Müslim, 867)
Rabbim Kur’an ve Sünnet’e yüz çevirenlerden olmaktan muhafaza eylesin.
Peşin paraya verdiğini, bu enflasyon ortamında taksitle aynı fiyata veren adamı getir, seni alnının ortasından öperim. Burada yalanlar üzerine birşeyler inşa etmeyelim. Hangi babayiğit bunu yapar? Ha sizin “sakallı” diye güvenip gittiğiniz, malı 2 ya da 3 katı fiyatına satan, zaten fahiş fiyat veren amcalar bu işi yapıyor olabilir. O da sizin bileceğiniz bir konu. Sanırım kazancın sınırıyla ilgili de caizliği belirleyen sınırlar olmalı ama oralar “ticaret demek kazanç demektir yeğenim, ehü ehü” diye konuşanların yanına yöresine uğramıyor nedense
Tercih vicdanlarin
Şu anda yeni parasistemi kuruluyor.
Yeni Parasistemi kurulurken eski sistem çökertiliyor. ,Bankalar iflas ediyor
Saygı değer yazarımız buraya da kafa yorsa.
Hirarşinin piramidin tepesinde KÜRESEL ciler (eskiden olduğu gibi)
Tepede diğital para Platform da,Digital merkez bankası parası Dünyada birlikte hareket ediliyor. “Dünya ekonomik forum” “Birleşmiş milletler” Dünya bankası” “IMF” “Dünya Sağlık örgütü ”
Piramidin altında ise sürekli problemler bilinçli olarak. Pandemi ABD Rusya Çin savaş lar sosyal kredi sistemi.
İnsanlığı fiziki olarak tamamıyla değiştiren teknolojiler.
Kerim Balcı https://m.youtube.com/watch?v=LN3cHQC_Rpg
insanlık ciddi anlamda tehlikede
Ortada alınacak bir ev olmasa da banka krediyi verecek mi? Verecekse banka para satıyordur. Ev yoksa kredi de yok.
İkinci olarak, farzedelim ev alıp taksitle satan bir şirket olsun. Müşteri borcu ödeyemeyince evi satıp kalan borç için fazladan para istemesi elbette hakkıdır. Ev satış günündeki ev değil, değeri de artık aynı değildir.
Borcunu ödeyemeyene daha fazla vade verip fazlasını istemek neden mümkün değil? Ben TL ile bir ay sonrası ödemesi üzere 45 bin TL ye araba sattım bir tanıdığa. Üzerinden 7 sene geçti hala ödeyemedi. O zaman 15 bin dolar eden o para bugün 2 bin dolara düştü. Bu arada doların da enflasyondan dolayı değeri düştü. Bana yapılan zulüm değil mi? Kim verecek benim hakkımı?
Bugünkü para ile 14 asır önceki paranın mahiyetinin aynı mıdır? Dayanak yaptığınız ayet ve hadislerde enflasyon diye bir terim var mıdır? Hangi ekonomi bilgisine dayanarak bu hükümleri veriyorsunuz. Doğrusu ekonomistlerle birlikte din adamlarının bir hüküm vermesidir. Sizin verdiğiniz hüküm anca kendi kanaatiniz olabilir. Şahsen benim için bir hükmü yok, bir ezberi tekrardan ibaret.
Yazmayı unuttuğum bir iki husus daha var:
Evde sorun çıkınca eski sahibine müracaat diye bir şey yok. İmzalar atıldığı an iş biter.
Bir de satış için önce banka evi üzerine alıp sonra müşteriye satsa iki satış olup iki kere vergi ödenmesi gerekirdi. Her ne kadar tapuda müşterinin ismi yazsa da pratikte borç bitene kadar evin sahibi banka. Çünkü borç ödenmezse evi satabiliyor. Tapuda kimin isminin yazdığı işlemin mahiyetini değiştirmiyor.
Önceki bir yazınızda bankanın krediyi verirken fazlasını almayı garantilediğini, riske girmediğini söylemişsiniz. Öyle bir şey yok. Dediğiniz gibi olsa “batık kredi” diye bir kavram olmazdı.
Bu yazı ile beraber yazarın konu ile alakalı önceki yazılarındaki yorumlardan bazılarını okuyunca Türkiye’nin halinin neden böyle olduğuna cevap aramak birkez daha anlamını yitiriyor.
Türkiye’de hakim olan İslam öğretisi ve anlayışının doğurduğu sonuç, yorumcuların kâri ekserisinde kendisini çok net bir şekilde göstermiş. Cemaat, grup, tarikat, camia, parti vs. ayrımı fark etmeksizin çok temel bir sorun var ortada. Düğme en baştan yanlış iliklenmiş, kimse de aynaya bakmaya tenezzül etmiyor. Nasıl bir “özgüvense” artık bu.
İnsan yarın Allah’ın(CC) huzurunda mazeret olarak modernizmi, kapitalizmi zamanın gerekliliğini, dünyanın şartlarını mı sunacak? Nedir bu İslami Kur’an’ı güncelleme, zamanın gereklerine göre yorumlama derdi? RTE’nin de karşısında olduğunu iddia edenlerin de aynı şey için çabalaması enteresan bir şey değil mi?
İslam’ın bizatihi kendisi Allah’ın(CC) Adem(as)’dan beri var olan tek dininin en güncel hali değil mi? Buna delil isteyenler Bakara suresi 131-136 arasındaki ayetleri, Al-i İmran suresi 19. ve 67. ayetleri, Maide suresi 3. ayeti okuyabilirler. Müslimler için Rasulullah’tan(sav) sonra gelecek bir peygamber yoktur ve İslam dininin en güncel versiyonu Rasulullah(sav)’e nazil olan dindir.
Kaldı ki, bir insan ev araba sahibi olmak zorunda mıdır? Çocuğuna ev araba almak bir ihtiyaç mıdır? Hadi krediyi geçtim, ille de helal olsa bile borç almak zorunda mıdır insan? Zaruret nedir, İslam ahlakı nedir? İnsanoğlu hiç mi düşünmez acaba, dünyaperestlik nedir?
Kur’an ve Sünnetten yüz çevirerek, Kur’an ve Sünneti anlamak için hiçbir şey yapmayarak ben Müslümanim demekle müslüman olunuyor mu, müslüman kalınıyor mu, bu şekilde yaşayış insanı mümin olarak kabre taşıyor mu?
Ne ahlaki, ne takvasi… Kur’an bir vadide biz bir vadide meselesinden bile çok öteye gidilmiş, İslam bir vadide kalmış bizler ise başka vadide…
Nefsim adına şu ayetlerin tehdidinden Allah’a(CC) sığınırım:
ثُمَّ لَمْ تَكُنْ فِتْنَتُهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا وَاللّٰهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشْرِك۪ينَ
Sonra: “Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki biz müşriklerden değildik.” sözleri dışında bir mazeretleri olmaz.
(6/En’âm Suresi, 23)
وَبَرَزُوا لِلّٰهِ جَم۪يعًا فَقَالَ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ قَالُوا لَوْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَهَدَيْنَاكُمْۜ سَوَٓاءٌ عَلَيْنَٓا اَجَزِعْنَٓا اَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَح۪يصٍ۟
Hepsi beraber Allah’ın huzuruna çıkarlar. (Tağutlar tarafından sömürülüp fakirleştirilerek, işkence ve zorbalıkla onursuzlaştırılmış olan) mustazaflar, müstekbirlere derler ki: “Biz (dünyada) sizin tebaanızdık. Şimdi siz, Allah’ın azabına karşı bizi koruyabilecek misiniz/bize bir faydanız olacak mı?” Diyecekler ki: “Şayet Allah bizi hidayet etmiş olsaydı, biz de sizi hidayet edebilirdik. (Artık bir önemi yok.) İster (bu azaba) sabredelim, ister dövünüp yakınalım farketmez, bizim için kaçış yoktur.”
(14/İbrahîm, 21)
وَاِذْ يَتَحَٓاجُّونَ فِي النَّارِ فَيَقُولُ الضُّعَفٰٓؤُ۬ا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُٓوا اِنَّا كُنَّا لَكُمْ تَبَعًا فَهَلْ اَنْتُمْ مُغْنُونَ عَنَّا نَص۪يبًا مِنَ النَّارِ
Ateşin içerisinde karşılıklı suçlamalarda bulunup tartıştıkları zaman, zayıf bırakılmış (mustazaflar), büyüklenen (müstekbirlere) diyecekler ki: “Şüphesiz ki biz, sizin tebaanızdık. Şimdi siz, ateşten bir parçayı bizden savabilir misiniz?”
(40/Mü’min Suresi, 47)
فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ
O gün, zalimlere bahaneleri fayda sağlamaz ve (dünyaya geri dönüp Allah’ı razı edecek amel yapma istekleri de) kabul görmez.
(30/Rûm Suresi, 57)
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ
Andolsun ki biz, bu Kur’ân’da insanlar için her türlü örneği verdik. Şayet sen onlara bir ayet/mucize getirecek olsan o kâfirler mutlaka: “Siz, batıl uyduranlardan başkası değilsiniz.” derler.
(30/Rûm Suresi, 58)
فَالْمُلْقِيَاتِ ذِكْرًاۙ
Zikir/vahiy bırakanlara,
(77/Mürselât Suresi, 5)
عُذْرًا اَوْ نُذْرًاۙ
Mazeretleri kaldırmak veya uyarmak için (tüm bunlara) andolsun ki,
(77/Mürselât Suresi, 6)
اِنَّمَا تُوعَدُونَ لَوَاقِعٌۜ
Vadolunduğunuz (kıyamet) gerçekleşecektir.
(77/Mürselât Suresi, 7)
وَاِذْ قَالَتْ اُمَّةٌ مِنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًاۨۙ اللّٰهُ مُهْلِكُهُمْ اَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَد۪يدًاۜ قَالُوا مَعْذِرَةً اِلٰى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
Onlardan bir topluluk: “Allah’ın helak edeceği ya da çetin bir azaba çarptıracağı kimselere ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediği zaman: “Rabbinize sunacağımız bir mazeretimiz olsun ve umulur ki korkup sakınırlar.” demişlerdi.
(7/A’râf, 164)
Genelde böyle:
Vay be ne takvali adam dediklerimiz, tecrübeyle sabit;
Ilk önce o gider krediyle ev alir,
Her melaneti herkesten önce yapar
Herkesi cehenneme gönderir, hepimize nasil müslüman olmamizi anlatir,
Sonrada arkadaslar “takva dairesi keyfe kafidir” imzasini da atar.
Ama isin asli kendisi coktan borsada para yatirmis, bitcoin almis yada bilmem neler..
Hocam artik bu tarz vaazlar etkili degil,
Tavsiyem: Yeni numaralar bulun
Yazida soyle sorular sorulmus:
Evin üzerine ipotek koyulmasının evin mülkiyetine sahip olup olmamayla bir alakası var mıdır? Evle ilgili bir sorun çıktığında alıcı, ev sahibine mi müracaat eder yoksa bankaya mı? Her ay ödenen taksitlerde evin ana parasıyla faiz miktarlarının ayrı ayrı belirtilmesinin anlamı nedir? Borç ödenmediği için banka evi satacak olsa ve evin fiyatı borcu karşılamasa, bankanın müşteriden kalan borcu talep hakkı var mıdır?
Peki, bu durumlarin hangisi olursa ‘faiz’, hangisi olursa ‘faiz’ olmazdi mesela? Yoksa soru sormak icin mi sorulmus! Zira, ulkeden ulkeye kanunlar ve tuketici haklari cok farkli. 2008 krizinde agzi yanan ABD’de finans sektorune getirilen iyilestirme ile, odeyememe durumunda, hatta yeniden anlasma (daha dusuk oranlarda), evin degeri borcu odemese bile bankanin bunu kabullenmesi (short sale) vs gibi bir cok detay var. ‘one size fits all’ mantigiyla boyle cok şümullu ve hassas bir mevzu insanlarda tepkiye yol aciyor.
Ayrica verilen ornekte bir malin 1 yil vadeli satisi icin ‘vade farkina’ cevaz veriliyor ama 30 yil vade ile ancak odenebilen bir evin ‘kar payi’ olmayacak mi? Zira, istatistikler 30 yil icinde arsa da dahil olmak uzere evlerin degerinin cok arttigini gosteriyor. Yazarimizin bir evi olsa, 30 yilligina dolar bazinda bana vade ile satar mi? ABD de enflasyon var. 30 yil sonra almis olacagi para burda bile nerdeyse kuşa dönecek! Evimi satacak olsam, pesin parayla alabilecek kac musluman var? Peki, ben malimi satarken, karsidaki muslumanin bankadan mortgage ile alacagini bilmemden dolayi ve buna riza gostermek durumunda oldugumdan dolayi ben de mesul olur muyum? Ne de olsa sisteme alet olmus olmuyor muyum?
Bir de bankanin mal sahibi olup olmadigi konusu. Hangi durumda olay faiz, hangisinde ‘faiz’ degil? Borcu odenene kadar malin sahibi hem banka, hem de alici(arabalarda da bu boyle- ama eyaletten eyalete degisen hukumler soz konusu). Fakat bu maldaki ortaklik orani, siz borcunuzu odedikce degisiyor. 30 yil boyunca ay ay, ne kadar kismi sizin olacak (odediginiz surece), ne kadari halen bankanin bastan anlasma ile belli ve orani sabit. Bastan anlasilmis vade farki gibi yani (en azindan oyle gozukuyor).
Islami olmasi icin, birisi benim icin evi alsa ve ben her ay kira gibi odesem ve kiranin bir kismi benim o evdeki mal sahipligi oranimi artirsa bu caiz mi?
Eger caiz ise, bana vade ile satis yapan kisi veya kurumun bunu bir cizelge ile gostermesi, adina ana para/faiz, ya da kira ve ortaklik payi, seklinde adlandirmasinin şer’i hukmu nedir?
Yillar once bir himmet toplantisi oncesi ilminin hakkini vererek ‘faizin haram’ olusunu anlatan bir buyuk abiye, “iyi o zaman himmet sirasinda da bunu soyleyin ve insanlarin kredi kartlarindan borc cekerek himmet etmelerini isteyen yerel abileri dizginleyin o zaman’ cercevesinde sozler soylemistim. Hakikaten de o abi bunu engellemis, bolgenin abileri bundan hosnut olmamis ve 2 gun sonra POS makineleriyle milletin kredi kartindan faiz odeyeceklerini bile bile para toplayip yine mortgage ile alinan o kultur merkezine himmet almislardi. Simdi bu caiz mi? Insanlar yazili hukumler kadar, uygulamaya da bakiyor. Ozellikle okuma ozurlu bir toplum oldugumuz icin, gorerek ogreniyoruz.
Elbette, Allah’in yasak ettigi bir seye, ‘helal’ dir diyecek halimiz yok. Fakat, bu kadar kurum ve alim, bazi deliller ve yorumlar getirirken hakikaten ‘heva ve heveslerini’ mi konusturuyor yoksa gercekten ortada muglak bir durum mu var?
Rahmetli kayin pederim, emekli ikramiyesini faize bulastirmamak icin ‘Asya Finas’a goturmustu. Ben de yaninda gitmistim. Memure bayan, TL yatirirsan aylik su kadar net kar payi, dolar yatirirsan su kadar diye soylemisti. Ben bunun faizden ne farki var deyince, kendisinin memur oldugunu soyleyip, bu oranlari gosteren bir brosuru elime tutusturmustu. Simdi, alternatif olarak sundugumuz sey, yani ornegi kendi icinden kurumumuz buysa; bu ne perhiz bu ne lahana tursusu durumu olmuyor mu?
Teorik bilgileri, realiteye nasil aktaracagiz? Bunlara da bir yorumunuz olacak mi?
Yazi serisinin 3’unden de istifa ettim biiznillah- Allah cc razi olsun. Devamini bekliyorum.
Yüksel bey, bu güzel yazınız ve hakikatı ayan beyan Kör gözlere gösterdiğiniz için de sizi tebrik ediyorum. Günümüzde Ebu Zerlik, maddiyata kilitlenmiş insanlara hakikatı anlatmak, Onun döneminden daha zor.
Şuraya bir alıntı bırakayım tanım için: Understanding mortgages
A mortgage is a loan you get from a lender to finance a home purchase. When you take out a mortgage, you promise to repay the money you’ve borrowed at an agreed-upon interest rate.
Bazı yorumcu arkadaşların, VADE FARKI nı tamamen FAİZ olarak görmeleri doğru değil.
Aslında Yüksel Beyin anlatımında da hiç değinilmeyen bir hususta var, belki fetvaların arka planında değinilmiştir, ama yansıyan metinlerde görmedim.
Nedir o?
1. Reel değişim ile Nominal değişim farkına yer verilmemesi.
2. Değişen tek şeyin (reel veya nominal) FİYAT üzerinden olmadığı, aynı zamanda Para üzerinden de olduğu.
Para, anlayacağımız alış verişte ödediğimiz, bir malın FİYATINI ödemek için ödedeğimiz bir ARAÇ DEĞİL.
Günümüzde PARA yerine, Para Talebi denilmesinin sebebi de bu. Para talebini ne etkiler konusu üzerinden açıklamalar yapılır ki, bu zaten paranın bir çeşit MAL olduğunu da ortaya koyar.
Uzatmadan, basitçe günümüzde genel kabul görmüş PARA nın ne olduğu sorusunu şöyle cevaplayabiliriz..
1. Para alışverişlerde değiş tokuş, yani mübadele aracıdır.
2. İki para bir değer saklama aracıdır.
3. Para, faiz ile birlikte, değeri artan azalan bir spekülasyon aracıdır.
Daha doğrusu, para bu 3 amaç için talep edilir.
Bu nedenle talebin olduğu yerde Arz da olacağı için, aslında piyasa olacağı için, Para piyasası denilen kavram da buradan türer ki, aslında Para bir çeşit MAL dır da.
Eskiden, altının hem alışverişte kullanılması, hem de ALTIN olarak alınıp satılması mantığıyla biraz daha anlaşılır kılmak istiyorum bu açıklamaları.
Dolayısıyla, Para, değişken birşey.
Göz ardı edilen hususu bu nedenle açmak istiyorum.
1. Vade Farkında Malın fiyatı artarken, o vade boyunca Paranın REEL DEĞERİ——ARTABİLİR/AZALABİLİR/SABİT OLABİLİR.
Bizim gibi ENFLASYONİST ve piyasa da DALGALANMALARının ÖNGÖRÜLÜMEz şekilde olduğu ülkelerde bu bir riste..
Şu an ki Türkiye mesela buna çok güzelbir örnek.
Bir üreticisiniz, bu piyasa koşullarında malınıza fiyat koymak istiyorsunuz, bırakın vadeli fiyatı piyasa fiyatını dahi belirleme de zorlanırsınız.
Bu durum bizi nereye getiriyor…………RİSK KAVRAMINA?
Evet, riskte ekonominin olmazsa olmaz bir konusu oluyor bu nedenle bizim gibi ÜLKELERDE
RİSK, bir mal oluyor ozamanda.
Dikkat ederseniz, cebimizde paramız var, vadeyle birşey aldık derken durum, satıcı açısından da alıcı açısından da karmaşıklaşıyor
işin içine paranın zamanla değer kaybetmesi/kazanması….. üstlenilecek RİSkler ortaya çıkıyor ki..
Bu da bizi Adil olan Bir Ticaret kavramına götürüyor.
Efendimizin, Ticarette ADİL olma uyarısını lütfen tek bir cepheden değil tüm yönleriyle ele almalıyız.
Farkına varmadan ADİL derken, adil olmayan birşey yapmış olabiliriz.
Burada asıl anlatmak istediğim şu.
Bütüncül, toptancı bakışı.
Yani, VADE FARKI tamamen faiz demek matematiksel olarak doğru değil. Yanlış.
Doğru anlatım şu olmalı… O da enflasyonist ülkeler yönüyle tabi.
“Vade farkı nedeniyle malın satış fiyatı üzerinden ödediğm fazlalığın, ne kadarı aslında o malın o günkü DEĞERİNE EŞ, ve ARTIK olan kısım ne kadar?
Ve bu ARTIK olan kısım FAİZ MİDİR, KAR MIDIR?
Bence bu yönüyle tartışma derinleştirilebilirdi keyifli de olurdu.
Dikkat ederseniz, RİSK in de bir çeşit MAL olduğunu söyledim.
Risk, işimiz düşmese de, ülkeler için, büyük şirketler için, uluslararası fon piyasasında, zaten alınıp satılan birşey.
Risk oranında insan kazanır yahut kaybeder diye de söyleriz birbirimize.
İşte o risk, alınıp satılan, Fiyatlanan birşey.
Yani, sadece Para mal değil Risk de bir mal.
Dolayısıyla, Vadeli bir satışta, Riskte satılmış oluyor. Ancak, Riskin fiyatını bilmiyoruz. Kim yüklenmeli bunu, eşit mi dağıtılmalı yahut bu risk, alıcı ile satıcı arasında.
Günümüzde gördüğüm üzere, satıcılar Riski en son nihai tüketiciye yansıtıyorlar ki, belki FETVA makamları bu konuya değinilmeli.
Madem ticarette RİSK esas…. Vadeli satışlarda, RİSKİN fiyatı nedir, ve atfedilen bu riskin satıcı-arasında arasında dağıtımı nasıl olmalı?
Bu konuya fetvalarda yer verilmeli.
Dolayısıyla şimdi değişkenlerimiz 3 oldu VADELİ SATIŞTA..
1. Malın fiyatındaki değişim Nonimal ve Reel
2.Paranın değerindeki değişim Nominal ve reel
3. Riskin fiyatı
Peki Riskin fiyatı nedir derseniz aslında o da basitleşir.
Bugün öngörülen KAR ın, vadeler sonunda ki değeri, reel değeri hesaplanır…
Artık aslında iş kolaylaşıyor. Herşeyin BUGÜNKÜ DEĞERİNİ HESAPLAMALAYA. Bununla ilgili pek çok hesaplama yöntemi de var ve sağlıklı.
……
Gelelim en kritik noktaya…
Asrı saadette Para değer kaybediyor/kazanıyor muydu?
Asrı Saadette Mal değer kaybediyor/kazanıyor muydu, enflasyon bu derece var mıydı?
Asrı Saadette para ve mala dair BELİRSİZLİK yanında ekonomi de de BELİRSİZLİK kavramı var mıydı?
Örneğin, FAİZ ile ilgili Riski barındırmama hususunu belirttik, bugün VADELİ SATIŞ yapanların yukarıdaki bakış açısına göre, hem PARA hem MAl ın piyasa daki REEL değişimindeki BELİRSİZLİĞİ üstlenmesi, RİSKİ ÜSTLENMESİ göz önüne alınırsa,
Asrı Saadette böyle bir RİSK üstlenilmesi varmıydı, yoksa her halukarda, piyasa koşullarında NET bir kazanç durumu ortadamıydı.?
GİBİ..
bir çırpıda yazdığım sorular bunlar
…..
Şuna anlatmak istiyorum, Para üzerine kürsüler konulan, üniversitelerde ders olarak okutulan, türlü türlü para görüşünün olduğu, daha paranın ne olduğunun tartışıldığı bir kavram günümüzde.
Merkez Bankaları için Paranın ayrı, piyasa için ayrı, hanehalkı için ayrı olduğu bir dönem.
M1, M2, m2y, m2yr, m3, m4, para büyüklükleri, bunların indirilip kaldırılması, istikrarı ile ilgileniyor mesela Merkez bankası dimi. Hangimiz bunları duyduk, duymadık. Ama bunlar bizim hayatımızı doğrudan etkiliyor.
Asrı Saadette, örneğin piyasa SERBEST PİYASA mıydı, KARMA mıydı..
Lüten, satırlarımı özenle okuyun, özenle seçiyorum. Çünkü ADİL bir sistem için, birşeyin birebir adapte edilmesi değil,
İLkelerin ortaya konması gerekiyor gördüğüm benim.
Asrı Saadette bir devlet otoritesi bağlamında, genel piyasayı gözetleyen, Merkez bankası mantığıyla fiyat istikrarını sağlamak için, paranın DEĞERİNİ artıran, azaltan bir işleyiş var mıydı?
Sanırım yoktu..
Peki, Esnaf loncası tarzı, müdahale vra mıydı, varsa nasıldı?
Bir bütünü tam olarak anlamadan, görmeden, işleyişe vakıf olmadan, bir ayeti, bir hadisi ortaya koyarak
ondan kesin bir sonuç çıkarmak bu nedenle zor diyorum.
Çıkaranlara da yaptığınız çıkarım, ADİL değil diyorum.
Ki bu da efendimizin ADİL OLUN TİCARETTE.. anlayışıyla bağdaşmaz sanırım.
Konu komplike bir konu, ama imkansız anlaşılmaz değil.
En azından, bir malın
REEL FİYATI,
GELECEKTEKİ NOMİNAL FİYATININ BUGÜNKÜ REEL FİYATI
, REEL KAR
GELECEKTEKİ KARIN BUGÜNKÜ REEL KARI
RİSKİN DEĞERİ, GELECEKTEKİ VE BUGÜNKÜ
bunlar hesaplanabiliyor.
Ama gördüğüm YÜKSEL Bey de ve bazı yorumcu arkadaşlarda bunların ıskalanması. Yüksel bey tabiki bir nakilci burada, ama o nakle esas fetvalarda sanki bunlara bütünüyle yer verilmemiş gibi.
Bugünkü ticari hayat, dinamik değişken.
ADİL olalım derken, adaletsizliğe sebep vermeyelim.
Bazı yorumcu arkadaşların, VADE FARKI nı tamamen FAİZ olarak görmeleri doğru değil.
Aslında Yüksel Beyin anlatımında da hiç değinilmeyen bir hususta var, belki fetvaların arka planında değinilmiştir, ama yansıyan metinlerde görmedim.
Nedir o?
1. Reel değişim ile Nominal değişim farkına yer verilmemesi.
2. Değişen tek şeyin (reel veya nominal) FİYAT üzerinden olmadığı, aynı zamanda Para üzerinden de olduğu.
Para, anlayacağımız alış verişte ödediğimiz, bir malın FİYATINI ödemek için ödedeğimiz bir ARAÇ DEĞİL.
Günümüzde PARA yerine, Para Talebi denilmesinin sebebi de bu. Para talebini ne etkiler konusu üzerinden açıklamalar yapılır ki, bu zaten paranın bir çeşit MAL olduğunu da ortaya koyar.
Uzatmadan, basitçe günümüzde genel kabul görmüş PARA nın ne olduğu sorusunu şöyle cevaplayabiliriz..
1. Para alışverişlerde değiş tokuş, yani mübadele aracıdır.
2. İki para bir değer saklama aracıdır.
3. Para, faiz ile birlikte, değeri artan azalan bir spekülasyon aracıdır.
Daha doğrusu, para bu 3 amaç için talep edilir.
Bu nedenle talebin olduğu yerde Arz da olacağı için, aslında piyasa olacağı için, Para piyasası denilen kavram da buradan türer ki, aslında Para bir çeşit MAL dır da.
Eskiden, altının hem alışverişte kullanılması, hem de ALTIN olarak alınıp satılması mantığıyla biraz daha anlaşılır kılmak istiyorum bu açıklamaları.
Dolayısıyla, Para, değişken birşey.
Göz ardı edilen hususu bu nedenle açmak istiyorum.
1. Vade Farkında Malın fiyatı artarken, o vade boyunca Paranın REEL DEĞERİ——ARTABİLİR/AZALABİLİR/SABİT OLABİLİR.
Bizim gibi ENFLASYONİST ve piyasa da DALGALANMALARının ÖNGÖRÜLÜMEz şekilde olduğu ülkelerde bu bir riste..
Şu an ki Türkiye mesela buna çok güzelbir örnek.
Bir üreticisiniz, bu piyasa koşullarında malınıza fiyat koymak istiyorsunuz, bırakın vadeli fiyatı piyasa fiyatını dahi belirleme de zorlanırsınız.
Bu durum bizi nereye getiriyor…………RİSK KAVRAMINA?
Evet, riskte ekonominin olmazsa olmaz bir konusu oluyor bu nedenle bizim gibi ÜLKELERDE
RİSK, bir mal oluyor ozamanda.
Dikkat ederseniz, cebimizde paramız var, vadeyle birşey aldık derken durum, satıcı açısından da alıcı açısından da karmaşıklaşıyor
işin içine paranın zamanla değer kaybetmesi/kazanması….. üstlenilecek RİSkler ortaya çıkıyor ki..
Bu da bizi Adil olan Bir Ticaret kavramına götürüyor.
Efendimizin, Ticarette ADİL olma uyarısını lütfen tek bir cepheden değil tüm yönleriyle ele almalıyız.
Farkına varmadan ADİL derken, adil olmayan birşey yapmış olabiliriz.
Burada asıl anlatmak istediğim şu.
Bütüncül, toptancı bakışı.
Yani, VADE FARKI tamamen faiz demek matematiksel olarak doğru değil. Yanlış.
Doğru anlatım şu olmalı… O da enflasyonist ülkeler yönüyle tabi.
“Vade farkı nedeniyle malın satış fiyatı üzerinden ödediğm fazlalığın, ne kadarı aslında o malın o günkü DEĞERİNE EŞ, ve ARTIK olan kısım ne kadar?
Ve bu ARTIK olan kısım FAİZ MİDİR, KAR MIDIR?
Bence bu yönüyle tartışma derinleştirilebilirdi keyifli de olurdu.
Dikkat ederseniz, RİSK in de bir çeşit MAL olduğunu söyledim.
Risk, işimiz düşmese de, ülkeler için, büyük şirketler için, uluslararası fon piyasasında, zaten alınıp satılan birşey.
Risk oranında insan kazanır yahut kaybeder diye de söyleriz birbirimize.
İşte o risk, alınıp satılan, Fiyatlanan birşey.
Yani, sadece Para mal değil Risk de bir mal.
Dolayısıyla, Vadeli bir satışta, Riskte satılmış oluyor. Ancak, Riskin fiyatını bilmiyoruz. Kim yüklenmeli bunu, eşit mi dağıtılmalı yahut bu risk, alıcı ile satıcı arasında.
Günümüzde gördüğüm üzere, satıcılar Riski en son nihai tüketiciye yansıtıyorlar ki, belki FETVA makamları bu konuya değinilmeli.
Madem ticarette RİSK esas…. Vadeli satışlarda, RİSKİN fiyatı nedir, ve atfedilen bu riskin satıcı-arasında arasında dağıtımı nasıl olmalı?
Bu konuya fetvalarda yer verilmeli.
Dolayısıyla şimdi değişkenlerimiz 3 oldu VADELİ SATIŞTA..
1. Malın fiyatındaki değişim Nonimal ve Reel
2.Paranın değerindeki değişim Nominal ve reel
3. Riskin fiyatı
Peki Riskin fiyatı nedir derseniz aslında o da basitleşir.
Bugün öngörülen KAR ın, vadeler sonunda ki değeri, reel değeri hesaplanır…
Artık aslında iş kolaylaşıyor. Herşeyin BUGÜNKÜ DEĞERİNİ HESAPLAMALAYA. Bununla ilgili pek çok hesaplama yöntemi de var ve sağlıklı.
……
Gelelim en kritik noktaya…
Asrı saadette Para değer kaybediyor/kazanıyor muydu?
Asrı Saadette Mal değer kaybediyor/kazanıyor muydu, enflasyon bu derece var mıydı?
Asrı Saadette para ve mala dair BELİRSİZLİK yanında ekonomi de de BELİRSİZLİK kavramı var mıydı?
Örneğin, FAİZ ile ilgili Riski barındırmama hususunu belirttik, bugün VADELİ SATIŞ yapanların yukarıdaki bakış açısına göre, hem PARA hem MAl ın piyasa daki REEL değişimindeki BELİRSİZLİĞİ üstlenmesi, RİSKİ ÜSTLENMESİ göz önüne alınırsa,
Asrı Saadette böyle bir RİSK üstlenilmesi varmıydı, yoksa her halukarda, piyasa koşullarında NET bir kazanç durumu ortadamıydı.?
GİBİ..
bir çırpıda yazdığım sorular bunlar
…..
Şuna anlatmak istiyorum, Para üzerine kürsüler konulan, üniversitelerde ders olarak okutulan, türlü türlü para görüşünün olduğu, daha paranın ne olduğunun tartışıldığı bir kavram günümüzde.
Merkez Bankaları için Paranın ayrı, piyasa için ayrı, hanehalkı için ayrı olduğu bir dönem.
M1, M2, m2y, m2yr, m3, m4, para büyüklükleri, bunların indirilip kaldırılması, istikrarı ile ilgileniyor mesela Merkez bankası dimi. Hangimiz bunları duyduk, duymadık. Ama bunlar bizim hayatımızı doğrudan etkiliyor.
Asrı Saadette, örneğin piyasa SERBEST PİYASA mıydı, KARMA mıydı..
Lüten, satırlarımı özenle okuyun, özenle seçiyorum. Çünkü ADİL bir sistem için, birşeyin birebir adapte edilmesi değil,
İLkelerin ortaya konması gerekiyor gördüğüm benim.
Asrı Saadette bir devlet otoritesi bağlamında, genel piyasayı gözetleyen, Merkez bankası mantığıyla fiyat istikrarını sağlamak için, paranın DEĞERİNİ artıran, azaltan bir işleyiş var mıydı?
Sanırım yoktu..
Peki, Esnaf loncası tarzı, müdahale vra mıydı, varsa nasıldı?
Bir bütünü tam olarak anlamadan, görmeden, işleyişe vakıf olmadan, bir ayeti, bir hadisi ortaya koyarak
ondan kesin bir sonuç çıkarmak bu nedenle zor diyorum.
Çıkaranlara da yaptığınız çıkarım, ADİL değil diyorum.
Ki bu da efendimizin ADİL OLUN TİCARETTE.. anlayışıyla bağdaşmaz sanırım.
Konu komplike bir konu, ama imkansız anlaşılmaz değil.
En azından, bir malın
REEL FİYATI,
GELECEKTEKİ NOMİNAL FİYATININ BUGÜNKÜ REEL FİYATI
, REEL KAR
GELECEKTEKİ KARIN BUGÜNKÜ REEL KARI
RİSKİN DEĞERİ, GELECEKTEKİ VE BUGÜNKÜ
bunlar hesaplanabiliyor.
Ama gördüğüm YÜKSEL Bey de ve bazı yorumcu arkadaşlarda bunların ıskalanması. Yüksel bey tabiki bir nakilci burada, ama o nakle esas fetvalarda sanki bunlara bütünüyle yer verilmemiş gibi.
Bugünkü ticari hayat, dinamik değişken.
ADİL olalım derken, adaletsizliğe sebep vermeyelim.