YORUM | PROF. MEHMET EFE ÇAMAN
Erdoğan gidince ne olacak? Bir miras paylaşımı gerçekleşecek. Şimdiden bunun işaretleri gelmeye başladı bile. Kimsenin aklında kökten bir dönüşüm, bir demokratikleşme, insan hakları rejimini ileri demokrasiler düzeyine çıkartma, güçler ayrılığını – yani özellikle yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını – temin etme, anayasal düzene dönme, KHK’ları toptan, tüm sonuçlarıyla beraber iptal etme, 15 Temmuz’da gerçekten ne olduğunu ortaya çıkartma falan gibi hedefler yok. Eğer bunlar ise bahsedilen normalleşme, size kötü haberlerim var. Çünkü bunları ve diğer elzem demokratikleşme ve normalleşme adımlarını atma sözü veren bir muhalefet eksikliği gün gibi ortada. Erdoğan’ın ve AKP’nin gitmesine odaklanan beklentiler, bundan bir adım sonra ne olacağını sorma gereği hissetmiyor. Bir tür, “gitsinler de, gerisi Allah kerim!” tutumu söz konusu.
Oysa Erdoğan ve AKP, bugün karşı karşıya olunan rejimin yegane müsebbibi değildir. Her kim ki olanları Erdoğan ve AKP’ye indirgeme çabası içinde, bilin ki yanlış bir denklem kuruyor ve muhalefetin orta ve uzun vadeli olası eylem planlarını baltalıyor. Beklentileri post-Erdoğan dönemine endekslemek elbette doğru. Ama düzeliş, Erdoğan sonrasının otomatik bir sonucu asla olamaz. Siyaset bilimi matematiğine aykırı beklentilerde bulunarak umudu sıcak tutabilirsiniz belki, ama bu beyhude günü kurtarma stratejisinin motivasyon koçluğu haricinde bir yararı olmayacak. Gerçekleri bilmek ve ona göre pozisyon almak lazım. Erdoğan ve AKP’den sonra rejim çökmez, el değiştirir. Rejim el değiştirdiğinde hukuk otomatik olarak gelmez. Mahkemeler bağımsız olmaz. İnsan hakları ihlalleri sona ermez. KHK’lar iptal edilmez. Rusya-Çin-İran ligi terk edilmez. AB sürecine geri dönülmez. Kürt sorunu çözüm odaklı bir yörüngeye sokulmaz.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Gelin izah edeyim.
Bakın, bu rejim salt Erdoğan ve AKP tarafından kurulmadı. Her ne kadar ben yazmaktan, siz okumaktan bıksanız da, bazıları ısrarla şunu anlamakta zorlanıyor veya sıklıkla olan durumu unutuyor. Bu rejimin güç paydaşları var. Erdoğan ve AKP dışında, küçük ortak MHP, buzdağının yüzey altı bölümü olan derin yapı, rejimin diskurunu benimsemek suretiyle rejimin parçası – hatta payandası – olan muhalefet, yani CHP, İYİP ve meclis dışı partiler, hatta kısmen retoriksel boyutta rejim dilini konuşmaktan vazgeçmeyen bir kısım HDP’liler. Tüm bunlar hep beraber rejimdir. Türkiye’de olup bitenlerde, farklı oranlarda sorumlulukları bulunmaktadır.
Şimdi şunu tespit edelim. Evet, AKP ve MHP’nin “iktidardan” gitmesi iyidir. Buna itiraz eden yok zaten. Çünkü onlar rejimin yönetiminde olan siyasi sorumlulardır. Ancak bu yönetim kadrosu değişince ne olacak? Yerlerine yeni bir yönetim kadrosu gelecek. Peki, kim gelecek? Kim gelirse gelsin! Size ne? Sizin bakmanız gereken şu: Gelme olasılığı olanlar içinde rejimin diskuruna karşı çıkan kim var? Mesela hangi siyasetçi veya parti “biz KHK’ların tüm sonuçlarıyla beraber iptal edilmesini savunuyoruz ve iktidara gelirsek ilk işimiz KHK’ları iptal etmek olacak” diye bir taahhütte bulunuyor? Var mı böyle bir vaat ortada? Bakın ben sosyal medyada Türkiye hakkındaki tüm haberleri son 5 yıldır her gün, aksatmadan takip ediyorum. Hiç böyle bir vaatte bulunan bir parti veya siyasi lider görmedim. Evet, bazen kısmen KHK’ların haksızlığına veya hukuksuzluğuna değinen bir siyasetçiye rastladığımız oluyor. Fakat bugüne dek hiçbir siyasi lider veya parti, resmi olarak böyle bir vaatte bulunmuş değil.
“FETÖ” söylemini kullanmayan bir muhalefet var mı peki? HDP de dahil! Yok! Nedir “FETÖ”? Rejim diskurunun mihenk taşıdır. Sen, ben, o, biz, siz, onlar – hepimiz bu kahrolası rejime göre “FETÖ’cüyüz”! Muhalefetin en “muhalefet gibi olanı bile”, en fazla “FETÖ’cü” olanlarla aslında “FETÖ’cü” olmayanlar ayrılsın, diyor. Yani seleksiyon iyi yapılsın, yoksa ortada “FETÖ” denen bir terör örgütü vardır – genel kabul muhalefet cephesinde bu! Yenikapı Ruhu budur. Yani rejim manifestosudur. Yenikapı’da muhalefet neyi kabul etti? 17 Aralık 2013 soruşturmalarının bir sivil darbe kalkışması olduğunu! Bu kimin teziydi? Erdoğan ve AKP’nin. Bakın, halen bu soruşturmaları yapan polisler, savcılar ve yargıçlar zindanda! Bazen bakmışsınız muhalefet kalkmış, 17 Aralık yolsuzluklarını ağzına alıyor. Fakat ne hikmetse, bu yolsuzluk dosyalarını ortaya çıkartan polisleri, bunları kovuşturan savcıları ve yargıçları es geçiyor! Neden? Sormayalım mı nedenini?
Erdoğan gidince yerine işte bunlardan biri geçecek. Miras paylaşımı olacak. Fakat rejimi hiçbiri reddetmiyor. 17 Aralık 2013 soruşturmalarına sahip çıkan, internete düşen korkunç rüşvet ve yolsuzluk tapelerinin gerçek olduğunu açıkça kamuoyu ile paylaşan, 15 Temmuz 2016’da yaşanan birçok anormalliği gündemine ciddiyetle ve en ön sıralardan alan bir muhalefet olsaydı, bu yazdıklarımın tek bir satırını bile yazma ihtiyacı hissetmezdim. Ama bunları söyleyen bir muhalefet yok. Hayal kurmayalım: Mirası devralacak olan zihniyet, tıpkı Erdoğan ve AKP gibi, bu rejimin aparatı olacak. Yani Erdoğan’ın ve güç paydaşlarının yarattığı rejim, konsolide olmuş vaziyette. Başka bir ifadeyle, rejim, kendisini inşa edenler olsa da, olmasa da devam edecek.
“Erdoğan ve AKP gider, sonra her şey bir şekilde rayına oturur” beklentisi, tekrar söylüyorum, siyaset bilimi matematiğine uygun değil. Daha açık yazayım. Elbette siyaset biliminin bir matematiği yok; bu mecazi bir ifade. Fakat siyaset bilimi gözlem artı mantık zincirine dayanır. Ampirik – deneyimlenen – sosyal gerçeklikte, rejimi değiştirecek bir muhalefet henüz yoktur. Erdoğan ve AKP’nin mirasçısı da rejimdir.
Emin olun olanı söylemek zarar vermez. Kanser olan birine “turp gibisin!” demek, ona yarar getirmez, bilakis zarar verir. Teşhisi yanlış koyarsanız veya koyamazsanız, tedavi de mümkün olmaz. Bu kısırdöngüden çıkalım artık.