TARIK TOROS | YORUM
Avusturya–Türkiye maçında, A Milli Futbol Takımı’nı çeyrek finale taşıyan iki gole imza atan Merih Demiral’ın maçın bitinde iki elini havaya kaldırıp “Bozkurt” işareti yapması gündem. Sahada yıldızlaşan bir futbolcunun sportif başarısından çok bunun mevzu olması bile düşüncesizce bir eylemi işaret ediyor.
Kapıkule’nin Türkiye tarafında bu, “meşru bir siyasi sembol veya işaret” olarak kabul edilebilir. Sınırın ötesinde kimi ülkede lüzumsuzluk, kiminde kabahat, kiminde ise suç tarifine giriyor.
Son tahlilde, “profesyonelliğin” mühim açık verdiği, bu vizyonun A Milli Takım oyuncularına geçirilememiş olduğu sonucu çıkıyor.
***
Öteden beri siyasi cinayetlerin faillerinin sığındığı, başvurduğu bir semboldür, “Bozkurt” işareti. Tarihi çok eski değildir. Alparslan Türkeş’in 1991’deki Azerbaycan seyahatine dayanır. Türkeş, karşılamaya gelenlerin kendisini “Bozkurt” işaretiyle selamladığını görünce bu pek hoşuna gitmiş, Türkiye’ye ithal etmiştir. Ve fakat, 30 yıl sonra bu sembol artık çetelerle, faili meçhullerle anılmaktadır. Sonuncusu Sinan Ateş cinayetidir, onunla devam edelim:
***
Sincan’da görülen davaya pazartesi gününden bu yana medya ve siyaset dünyasının büyük ilgisi var. Parti genel başkanları adeta günleri paylaşmış gibi, sırayla salonda boy gösteriyor. Genel başkan yardımcısı düzeyinde, duruşmaları gün gün takip eden nöbetçi isimler var. Medya, mahkeme önüne adeta kamp kurmuş, sanıklardan biri bir başkasına göz kırpsa atlamıyor, canlı yayınla dünyaya servis ediyor. Şahane değil mi?
Günübirlik bakarsanız öyle. Olması gerektiği gibi. Gelgelelim, ülkenin dava sicili pek böyle söylemiyor.
Hemen akla gelen birkaçını hatırlatayım: 15 Temmuz duruşmaları, Ankara Gar katliamı davası, Gezi Eylemi davası, Kobani Olayları ve Suruç davaları, mesela. Bu davaların hepsi Sinan Ateş davasından çok çok daha büyüktü. Ne içerideki sanıklarla ilgilendiler ne de dışarıdaki kurbanlarla. Birkaçı müstesna, masum olduğunu bildikleri cezaevindeki tutukluları ziyaret etmediler.
Bitmedi, Soma maden faciası davasını takip etmediler. Adıyaman-Hatay-Kahramanmaraş depremlerinin enkazı orada duruyor, seçimden sonra unuttular. Hakkari Belediyesi’ne kayyım atandı, kısa açıklamayla geçiştirdiler.
***
Umarım yanılırım, Sinan Ateş davasının popülaritesi azaldıkça yaslı eşi Ayşe Ateş’in yeri, 15 Temmuz’da keskin nişancı atışı ile eşi ve oğlunu yitiren Nihal Olçok’un yanı olacak gibi duruyor. Nihal Olçok, “bir bilen” olarak şu mesajı paylaşmış X’te: “Sevgili Ayşe Ateş, 3 yıl gözümüzün önünde neler yaşandı bi anlatsam size aklınız almaz. Düşünün ki hakim bey sanığa şu soruyu sordu, “Ezanlar, salalar okunuyor duymadın mı?” Sanığın cevabı, “Ben Arapça bilmiyorum ve ne dediğini anlamadım.”
***
Sinan Ateş cinayetinin görüntüleri o kadar net ki. Tetikçi Eray Özyağcı, silahını ateşliyor. Sinan Ateş vücuduna isabet eden mermilerle düşerken kurşunlar devam ediyor. Adli Tıp raporlarına göre ölümcül mermi başından girip çenesinden çıkıyor. Yere düştüğü halde tetikçi ateş etmeye yani öldüğünden emin olmaya çalışıyor. Böyle eğitim almış çünkü. Sonra mahkemede “Ayaklarından vurmaya gittim!” diyor. Gözlerimize mi inanacağız sana mı? Ne çare, yargıda işler pek böyle dönmüyor maalesef.
***
Dikkat ettiniz mi, Müsavat Dervişoğlu, Ümit Özdağ, Sinan Oğan bile salondaydı. Meral Akşener yoktu. Duruşmalar başladı, ortalık yıkılıyor, tek gündem bu neredeyse… Akşener, Celal Bayar’ın kızının ölümü için taziye yayımladı, Sinan Ateş davası yokmuş gibi davranıyor.
Şuna emin olabilirsiniz, görmezden gelen Akşener değil devlettir.
Ayşe Ateş, dün Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte bir açıklama yaptı, “Bu kumpas bunların başına geçecek. Devletle tanışacaklar!” dedi.
Devleti tanıyoruz, henüz tanışacaklara kolaylıklar dilerim.
Milli futbolcu Merih Demiral, Sinan Ateş cinayetine üzülmüş müdür bilmiyorum. “Bozkurt” işaretini açıklarken, “Gol sevinciyle yaptım, Türklükle alakalı.” dedi. Pek öyle olmadığını yaşayarak görmüştür umarım. Aynı hareketi bir daha yapmaz fakat bu, “ikna olduğu” manasına gelmiyor, milyonlarca takipçisi gibi.
Bu soruyu saçma buluyorum. Niyet okumaya gerek yok.
Soru “cuk” oturmuş. topa kafa vurmaktan beyin hücrelerini kaybetmiş birinin terchileri ve yaptıkları açıkca görülmektedir.
Vereceği cevap ise vahim; “devlet”çilik adına suikastı meşrulaştırmak olacaktır.
Profesyonelliği futbol olupta siyasi görüş belirten “nöron yoksun”ları kervanında Rıdvan Dilmen’le beraber yer alan, maç sonu “Türk” olmakla gurur duyuyorum derken “Türk” takımı altyapısından kaçarak yurtdışında altyapı eğitimi aldığını unutan, mevcut kadrodaki futbolcuların birçoğunun altyapı geçmişinin yurtdışı olduğunu farkında bile olamyan, “nöron yoksunu” bir “şey”in “insan hayatı” değerini bilmesini beklemek imkansız…
önyargılarımız. acı tebessümü ifade eden bi işaret bilmediğim için ” acı tebessüm” demekle yetinmek durumundayım. tabi zamanda yolculuk yapsak on yıl öncesine gitsek yargılarımız farklı olabilirdi. ya yirmi yıl. ya otuz yıl. ya kırk yıl.