YORUM | ERHAN BAŞYURT
15 Temmuz kanlı darbe veya cunta girişimi, iktidara ‘’Allah’ın lütfu…’’ dediği icraatları hayata geçirebilmesi için fırsat verdi.
’’15 Temmuz kontrollü darbeydi ya da tiyatroydu’’ tartışmalarına girmeyeceğim.
Planlayan veya icra edenler kimler olursa olsun ortada kanlı bir girişim var.
İktidar ve derin yapılar, bu vahim olayı istismar edip, yıllardır arzulayıp gerçekleştiremedikleri tüm hukuk dışı eylemleri hayata geçirdi.
Darbe, hukukun askıya alınmasıdır.
İktidar, darbeyi engellediğini ileri sürüp, bizatihi kendisi hukuku askıya aldı.
Askeri darbe girişimi engellendi ancak iktidar bunu sivil darbeye dönüştürdü.
Sivil darbeciler, gelmiş geçmiş tüm askeri darbeleri geride bırakacak, kitlesel hukuk katliamlarına imza attı.
Demokrasinin olmazsa olmazı, denge ve kontrol mekanizmasını yok etti. Yasama, yargı ve yürütmeyi tek kişide birleştirdi. Tek adam rejimini inşa etti.
Şimdi de ’Seçaat arz ederken, sirkatin söylermiş (Cesaretini gösterebilmek için yaptığı hırsızlıkları anlatırmış)…’ misali bunun itirafları moda oldu…
***
AKP (AK Parti) Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Nnternethaber’den Hadi Özışık’a açıklamalar yaptı.
KHK’lar için diyor ki;
‘Eğer normal süreçlerle bunları atmaya kalksaydık 15 Temmuz’dan sonra bunları 2020 yılına kadar, 2030 yılına kadar devlet memurluğundan çıkaramazdık. Devlet kendini korumak için böyle acil olağanüstü bir tedbir almıştır…’
Hukuksuz şekilde bu kadar insanı fişleme ve ihbarlara dayalı olarak ‘tedbir’ amaçlı attıklarını itiraf ediyor.
Utanmadan, ‘masum olduğunu ispatlayanların’ bir kısmını geri aldık diyor…
Oysa insanlar masum olduklarını ispatlamak değil, yargının kişilerin suçlu olduğunu ispatlayarak ihraç kararları alması lazımdı.
2030’a kadar hukuk yoluyla yapılamayacağı, bir günde hukuku katlederek yaptıklarını, ‘sirkatin söyleyerek’ arz ediyor, AKP’li Kurtulmuş…
Hızını alamamış, KHK ile atılanların tamamen siyasetin kontrolündeki yargıdan masum olduklarını ispatlamalarının da görevlerine dönmeleri için yeterli olmadığını itiraf ediyor.
Hukuksuzluğun hukukun duvarlarına çarpıp geri dönmesi halinde izledikleri yolu (daha doğrusu yolsuzluğu) şöyle izah etmiş:
’’KHK’lı beraat etmiş olabilir ama örgüt üyeliğinden kurtulamaz…’’
Kısa ve öz cümlelerle, hukuksuzluğun ve utanmazlığın resmini çizmiş Kurtulmuş…
***
KHK ile atılanların AİHM’e başvurma süreçlerini ve göreve dönme yollarını uzatmak için uydurulan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu Başkanı Salih Tanrıkulu da geçtiğimiz hafta iktidarın ‘’yalan rüzgarı’’ Sabah gazetesine açıklamalar da bulundu.
Tanrıkulu diyor ki;
‘’Olağanüstü hal’ kapsamında yayımlanan KHK’lar ile 125 bin 678’i kamu görevinden çıkarma olmak üzere toplam 131 bin 922 tedbir işlemi uygulandı.
Bunlar arasında 3 bin 483 rütbe alma, 2 bin 761 kurum kuruluş kapatma da var…
Tanrıkulu tam açıklık getirmemiş ama ben ifade edeyim. 126 bin kişi kamudan atıldı. Bahsettiği, 2 bin 761 sivil kurum ve kuruluşun da çalışan yüzbinlerce insan da aynı şekilde KHK ile işsiz kaldı.
Okulları, hastaneleri, gazeteleri kapatılan bu insanların da SGK kayıtlarının karşısında, ‘KHK ile kapatılan kurum’ ya da ’Kayyum ataması’ gibi, herhangi bir yerden iş bulmalarını engelleyecek fişleme notları var.
Sivil kurumlardan atılanların da işsizlik maaşı almaları engellendi, tazminatları ödenmedi, anayasa ve uluslararası hukuk ayaklar altında çiğnenerek çoğunun kendisi ve eşlerinin pasaportlarına kamudan atılanlar gibi keyfi şekilde el konuldu.
Sivil kurumlardan atılanların, kamudan atılanların aksine OHAL Komisyonu’na başvurma hakları da bulunmuyor.
Dönelim Tanrıkulu’nun itiraflarına… Tanrıkulu diyor ki:
’OHAL Komisyonu, 22 Aralık 2017’den itibaren karar vermeye başladı. 8 Kasım 2019 tarihi itibariyle Komisyon tarafından 93 bin 200 başvuru dosyası karara bağlandı.
Komisyon 8 bin 400 başvuruyu kabul ederek, kamu görevine iadesini sağladı.
84 bin 800 kişinin başvurusunda ise milli güvenliğe tehdit oluşturan yapı, oluşum ve gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle ret kararı verildi.
33 bin müracaatın incelemesi ise devam ediyor…’’
Ret kararı verilen 84 bin 800 kişi için kullanılan kriterleri de açık yüreklilikle anlatmış Başkan…
İşe iadesi engellenen kişilerde aranan özelliklerin çoğu, BankAsya hesabı, SGK kayıtları, dernek, vakıf, sendika üyeliği, basın kuruluşlarına ilişkin bilgiler…
‘Fetömetre’ olarak bilinen bu kriterler, mevcut AKP yönetimi ve vekillerine uygulansa, çoğu hapis cezası alırlar.
Sadece Zaman Gazetesi, Bugün Gazetesi ve Today’s Zaman’da yazıları yayınlanan ve özel röportaj verenlerin, STV, KanalTurk ve BUGÜN TV’de konuk olanların AKP’deki listesini çıkarsınlar, ortada parti kalmaz…
Bizatihi Erdoğan da dahil hukuk katliamından nasiplerini alırlar.
***
Aslında KHK tartışmasını son dönemde AKP içinde ateşleyen isim, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç’ın ‘KHK faciadır’ sözleri oldu.
Eski basın danışmanı Kemal Öztürk’ün youtube kanalına özel röportaj veren Arınç şu çarpıcı itiraflar da bulundu:
“KHK bir faciadır, bunu 7-8 televizyon kanalında dile getirdim.
Kamudan ihraç edilen pazarda limon bile satamıyor.
KHK mağdurlarını gördükçe perişan oluyorum, acı duyuyorum.
Evime temizlik yapmaya gelen bir daire başkanı kadını gördükçe, eşi polis ihraç edilen bir kadını gördükçe ben yerin dibine geçiyorum.
Kırıkkale’den yumurta getirip kapı kapı satmaya çalışan bir genel müdür gördüğüm zaman felaket görüyorum.
Bir benzinlikte pompa tutan bir Danıştay üyesini gördükçe acı duyuyorum.
Bir lokantada garsonluk yapan bir genel müdür gördüğüm zaman perişan oluyorum.
Bütün bunlar oluyor…”
‘Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir’ derler. Arınç’ın konuşması, saatin mutlak doğruyu gösterdiği anlara denk gelmiş…
Konuşmasında önemli bir tespite daha yer veriyor Arınç:
’’15 Temmuz’dan sonra iltisakı olanlar ihraç edildiler.
Bu hukuki bir tanımlama değil.
Bu bir tedbir. Kanaat, delil değildir.
Aidiyet ve iltisak konusunda en çok kamu kurumlarından alınan görüşlere bağlı kaldılar.
İdari bir karardır. Yargı kararı değil…’’
İşte bu… KHK ile işten atılanlar, KHK ile kapatılan kurumlar, el konulan özel şirketler önceden yasa dışı şekilde gerçekleştirilmiş fişlemeler ile mağdur edildiler.
İktidar ve emrindeki kamu kurumları, 15 Temmuz’dan önce kamu görevlilerini ve sivil kurumları gelişi güzel fişlemişler.
OHAL ilan edilir edilmez de, KHK’lar ile 126 bin kamu çalışanını ihraç edip, 2 bin 761 sivil kurumu kapatıp, çalışanlarını iş bulamayacak ve seyahat edemeyecek şekilde ‘açlığa mahkum ettiler’…
Henüz darbeyi kimin yaptığı bilinmiyorken, darbeciler tutuklanmamış ve yargı önüne çıkarılmamışken, aralarında hakim, savcı, öğretmen, doktor, hemşire, memur ve gazetecilerin bulunduğu yüzbinlerce insanı bir gecede sokağa attılar.
15 Temmuz’u kimlerin yaptığı hakkında en şüphe uyandırıcı gelişme işte budur…
İktidar ve suç ortakları derin yapılar, Hitler’in meşhur Meclis yangınını tek adam yönetimini tesis etmek için istismar etmesi gibi, kanlı bir darbe girişimi ya da ‘kontrollü bir darbe girişimi’ önceden planladıkları hukuksuzlukları icra etmek için bir araca dönüştürüldüler.
***
Aslında itiraflar yeni de değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 Temmuz 2017’de TOBB’ta düzenlenen Yabancı Yatırımcılar ile ilgili toplantıda şöyle diyordu:
’’Bu OHAL olmasaydı bu kadar rahat bu adımlar atılamazdı…’’
***
Ondan çok daha önce hatta ilk olarak hukuksuzluğun itirafını 25 Temmuz 2016’da dönenin Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli Twitter hesabından ifşa etmişti.
‘FETÖ’nün bin 200 dernek ve vakıf, bin okul, 35 hastane, 15 üniversite ve on binlerce şirketi olduğunu ve bunların hepsinin kapatılarak mal varlıklarının devlete aktarıldığını belirten Canikli mesajını şöyle tamamlıyordu:
“Milletten topladıkları paralarla kurmuşlardı, tekrar millete dönmüş oldu. Olağanüstü Hal Kararnamesi olmasaydı bunların tasfiyesi 10 yılda bitmezdi…”
Canikli bu mesajlarından 3 gün sonra el yükseltti. Ahaber’de katıldığı canlı yayında bu kez 10 yılı 15 yıla çıkardı…
’OHAL olmasaydı bunları 15 yılda temizleyemezdik...’
Aynı röportajda Canikli, ’Darbenin 1 Numarası kim?’ sorusuna, henüz bilmediklerini itiraf ederek cevap veriyor…
Yani darbenin kim veya kimler tarafından yapıldığı dahi bilinmeden, hukuki hiçbir geçerliliği olmayan ‘tedbir’ kılıfında ‘idari bir tasarruf’ ile 200 bini aşkın insanı işsiz bıraktılar ve aileleriyle birlikte 1 milyonu aşkın ferdi açlığa mahkum ettiler.
***
Yasadışı fişlemeler ve yaptıkları hukuksuzlukların arkasına sığınmaya, aradan 4 yıl geçmiş olmasına rağmen vazgeçmiyorlar.
Arınç’a ‘KHK faciadır…’ açıklaması için özür dilettirdiler. Tükürdüğünü yalattılar…
Vicdanının sesini dinleyen herkesin önünü kesip, nefret kusmaya devam ediyorlar:
‘Acımayın, acırsanız acınacak duruma düşersiniz…’
Hatada ısrar edenlere, nefret ve hasetlerinin esiri olmuş bu insanlara değişmez bir hükmü hatırlatalım;
’Merhamet etmeyen, merhamet bulamaz!’