YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY
29 Ekim 2021’de “Menderes gönüllü kirli silahı Namık Gedik’i böyle sattı” başlıklı bir yazı yazmıştım. Adnan Menderes dönemine damga vuran İçişleri Bakanı olarak tanınan Namık Gedik’in neler yaptığını sayfanın elverdiği ölçüde aktarmaya çalışmıştım.
Namık Gedik ve Menderes yazısı, o yılların gazetelerinde taramalar yaparak ve dönemi anlatan kayda değer kitaplara atıflarda bulunarak yazdığım bir yazıydı.
Söz konusu Adnan Menderes olunca kendini merkez sağda konumlandıranların nasıl tepki vereceğini az çok biliyordum. Hele söz konusu Said Nursi-Adnan Menderes ilişkileri ise hassasiyet daha da artıyordu.
Said Nursi’nin, Menderes’e yazdığı bir mektup vardı. (1) Bu mektupta kullanılan “Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim” sözü ise dönemin Başbakanına, Bediüzzaman tarafından sonsuza kadar verilmiş bir berat gibiydi.
Ben konuyu ne merkez sağ düşünce yaklaşımı, ne de bir Nur Talebi hassasiyetiyle ele alırım. Sadece o döneme ilişkin yaşanmışlıkları aktarırım. Dileyen tarihi şahsiyetlere “ismet” sıfatı takar, dileyen insanların da hatalar yapmış olabileceği sonucunu çıkarır.
İki ismin birbiriyle olan ilişkileri biliniyor. Said Nursi’nin yazdığı mektupta kullandığı “İslâm kahramanı” gibi sıfatlarla siyaset tarafını yüceltenler, daha sonraki yıllarda dini şahsiyetlerin siyasilerle kurduğu sıcak ilişkileri sorgulamaları ise karşımıza önemli bir dualite olarak çıktığı notunu da buraya düşmeliyim.
SAİD NURSİ’YE SON BİR YILDA YAŞATILANLAR
Nur Risalelerini yazan Bediüzzaman Said Nursi, hayatının son 10 yılında kamuoyu gündeminde önemli yer tuttu. Son bir yılında ise yaşadıkları, yaptıkları, söyledikleri ülke gündemi ile birlikte medyanın da manşetlerinde yer aldı.
Aralık 1959 ile vefat ettiği 23 Mart 1960 tarihine kadar geçen 4 aylık süre ise bir maraton gibi. O dönemde Isparta’da ikamet eden Said Nursi, 10 Aralık’ta Konya’ya yaptığı ziyaret ile basının büyük ilgi odağı olmaya başladı.
Konyalıların şehirlerine gelen bu dini simayı görmek için Mevlana türbesine akın etmeleri, medyada geniş yankı buldu. Cumhuriyet gazetesi, 20 Aralık 1959’da bu gelişmeleri, “Yirmi yıldan bu yana Konya’ya uğramamış bulunan Bediüzzaman ismi ile tanınan Said-i Nursi, son 20 gün içerde şehrimize 3 defa gelmiştir” diye duyurdu.
Menderes Başbakanlığındaki hükümet, bu sırada irtica ile mücadele tebliğleri yayınlamakla meşgul, ülkenin çeşitli yerlerindeki mahkemeler ise Nurcular hakkında verilecek cezaları belirlemekle uğraşıyordu.
Tablo böyle iken Said Nursi, Ankara’ya gidip hükümetin başındaki isimle görüşmek istedi. Bunu gerçekleştiremeyince Başbakan Adnan Menderes, İçişleri Bakanı Namık Gedik ve Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’ye birer mektup yazma yoluna gitti. Mektubun ayrıntıları 25 Aralık 1959 tarihli Milliyet gazetesinde yer aldı. “Said-i Nursî’nin acayip mektubu” başlıklı haber, sonradan uzun yıllar etkili bir yazar olarak tanınacak olan İlhami Soysal imzasını taşıyordu.
“Ankara’ya bu defa geldiğimin mühim bir sesebi, İslamiyet’e ciddi taraftar olan Dahiliye Vekili Namık Gedik’i görmek ve İslamiyet’in kahramanı olan Adnan Bey ve Tevfik İleri gibi mühim zatlara bir hakikati söylemektir” diye başlayan mektupta Said Nursi, DP’nin aradığı kuvvetin Risale-i Nur’da olduğunu anlatıyordu.
İşin ilginç tarafı, bu mektuptan hemen sonra polis, bizzat İçişleri Bakanı Gedik’in emri ile Said Nursi’nin Isparta’daki evinde arama yaptı ve yazılı her ne varsa alıp götürdü. Risale-i Nur kitaplarının basıldığı Ankara’daki matbaaya da baskın düzenlendi ve 5 bin 500 dolayında kitaba el konuldu.
Said Nursi, bir hafta aradan sonra 30 Aralık’ta yeniden Ankara’ya geldi. Bir önceki gelişinde bırakın Başbakanı, hiçbir DP’li ile görüşememişti. 31 Aralık 1959 tarihli Cumhuriyet’in haberine göre, bu kez 5 vekil Said Nursi’yi ziyarete gitti.
Aynı tarihli Hürriyet gazetesine göre ise Said Nursi’nin kaldığı otel polisler tarafından gözetim altına alınmıştı. Milliyet’ten Mete Akyol’un haberine göre ise Said Nursi, Ankara’ya hakkındaki iftiraları izale etmek için gelmişti.
1 Ocak 1960 tarihinde Said Nursi yine gazete manşetlerinde idi. Hürriyet’in haberine göre, “müritlerden 3 bereli şahıs” polis tarafından gözaltına alınmıştı.
Ulus gazetesi, İçişleri Bakanı Gedik başkanlığında yapılan toplantıda Said Nursi’nin faaliyetleri masaya yatırıldığını yazıyordu. Milliyet ise gelişmeleri “Said-i Nursi’nin durumu inceleniyor” diye okuyucularına duyurdu.
Bu günlerde eski DP milletvekili Gıyasettin Emre, Menderes ile Said Nursi arasında elçilik görevi yaptı. Menderes, görüşme talebini “Hava sükunet bulsun, ben kendilerine haber veririm” diye haber gönderince Said Nursi Ankara’dan ayrılmaya karar verdi. Gideceği haberini Emre’den duyan Menderes rahatlamıştı.
2 Ocak tarihli Ulus gazetesinin haberine göre polis Said Nursi’nin İstanbul’a giden “2001 Isparta H” plakalı kiremit rengi Chevrolet marka otomobilini polis Kızılcahamam’a kadar takip etmişti.
Çemberlitaş’taki Piyer Loti Otelinde konaklayan Said Nursi, gazetecilerin fotoğraf çekmek için birbiriyle mesleki rekabete girip yarışmalarından rahatsız oldu.
Yeniden Ankara’nın yolunu tuttu. Bu sırada ülke genelinde Nurculara yönelik polis avını gazeteler sık sık haber yapıyordu.
Said Nursi’yi Ankara’ya girişinden itibaren polisler kalacağı otele kadar iki eskortla sıkı güvenlik önlemleri altında götürdü. 5 Ocak tarihli gazetelere bakılırsa, Zümrütevler’de adına bir apartman dairesi kiralanan Said Nursi, burada uzun süre kalma niyetindeydi.
İNÖNÜ: SAİD NURSİ DP ADINA SEÇİM KAMPANYASI BAŞLATTI
Talebelerinden din görevlisi Said Özdemir’in kiraladığı evde bir gece kalabilen Said Nursi, ziyaretine gelen insanlara asayişi bozacak hiçbir hareket içinde olmamaları tavsiyesinde bulunuyordu. Hükümetten bir isimle bir türlü diyalog kuramadığı için Ankara’yı ani bir şekilde terk edip ayrıldı ve Konya’ya gitti.
O sıralarda “irticayla mücadele” adı altında ülkenin pek çok yerinde baskınlar yapılıyor ve Risale-i Nur okuyanlar gözaltına alınıyordu. Konya Valisi Cemil Keleşoğlu ise “Nurculuğun kökünü kazımaya olan kararlılıklarını” dile getiriyordu.
8 Ocak 1960 tarihli Cumhuriyet gazetesi, Said Nursi’nin son zamanlarda yaptığı yurt içi gezilere dikkat çeken bir haber yayınladı. “5 bin kilometrelik esrarengiz gezi” başlıklı haberde 83 yaşındaki Said Nursi’nin bu dönem içinde 5 kez Konya’ya, 4 kez Ankara’ya gittiğin dikkat çekiliyor ve Ankara’da DP’li vekillerle yaptığı görüşmeler anlatılıyordu.
Diğer taraftan CHP lideri İsmet İnönü, Bediüzzaman’ın DP adına seçim kampanyası başlattığı yorumunu yaptı. Menderes’e yakınlığıyla bilinen Hürriyet gazetesi, Menderes’in İnönü’ye konuyla ilgili cevabına yer verdi. 9 Ocak 1960:
“İnönü sözlerini geri almazsa nefretle kendisine iade edeceğim.”
10 Ocak 1960 tarihli Hürriyet gazetesinde çıkan haber ise, Said Nursi’nin, hakkındaki sözlerinden dolayı İnönü hakkında dava açacağını duyuruyordu. Habere göre dava açma konusunda avukatı Bekir Berk’e vekalet vermişti.
SAİD NURSİ ANKARA’YA SOKULMADI
Gazetelerde yer alan haberler, Menderes’i tedirgin etmeye başladı. Başbakan Menderes, bazı merkezlerde DP yönetiminde görev alan Nur Talebelerini panikle görevden almaya başladı. Emirdağ İlçe Başkanı Hamza Emek bunlardan biriydi.
Said Nursi, sevenlerinden davet aldığı gerekçesiyle yeniden Ankara’nın yolunu tuttu. Ankara’ya yeniden geleceği haberini alınır alınmaz Bakanlar Kurulu olağanüstü toplandı. Bakanlar Kurulu, 10 Ocak’ta yaptığı toplantıda, Bediüzzaman’ı Afyon Emirdağ’da mecburi ikamete tutma kararı aldı. Ankara’ya sokulmayan Said Nursi, Emirdağ’ın yolunu tuttu.
CHP lideri İnönü’nün, “Demokrat Parti Said Nursi’yi seçimlerde propaganda için görevlendirdi” sözleri medyada yankılandıkça Menderes’in telaşı arttı. Medyanın büyük bölümünü ve devlet radyosunu kontrolünde tutan Menderes radyodan, İnönü ise Bursa ve Bilecik meydanından karşılıklı söz düellosunu alevlendirdiler.
İki liderin salvo atışlarının sonu gelmiyordu. Konu laiklik üzerinden Said Nursi tartışmasıydı. İnönü, ülkenin seçime ihtiyacı olduğunu söylüyor, Menderes ayak sürüyordu. Tartışmaların ana gündem maddelerinden olan Said Nursi, 18 Mart’ta zorunlu ikamete tabi tutulduğu Emirdağ’dan ani bir kararla Isparta’ya hareket etti.
Bu sırada hayli hasta olan Said Nursi’ye, sık sık tıbbi müdahale yapılmak durumunda kalınıyordu. Isparta’daki evine getirildiğinde talebeleri başında nöbet tutuyordu. Çoğu zaman yarı baygın bir halde idi. Çevresindekilere, 25 Şubat 1925’te sürgün edildiği Doğu illerine tekrar gitmek istediğini söylüyordu.
Isparta’da iken birden ve ısrarla Şanlıurfa’ya gitmek istediğini söyledi. 20 Mart akşamı Isparta’ya veda edildi. Ertesi gün Şanlıurfa’nın o dönem en iyi oteli olan İpek Palas oteline yerleşildi. İnsanlarla birlikte olmayı hiç sevmeyen Said Nursi, şehirden grup grup gelen insanlarla görüşüp, onlarla kısa sohbetler ediyordu.
DP İL BAŞKANI, EMNİYET MÜDÜRÜNÜN MASASINA TABANCAYI KOYUP ÇIKIŞTI
Bu sırada gelen polisler, Said Nursi’ye “İçişleri Bakanının emri var. Derhal Isparta’ya geri döneceksiniz” emrini tebliğ etti. Emri tebliğ eden polislere, “Ben buraya dönmeye değil, ölmeye geldim” cevabını verdi.
Polisler otelden ayrıldıktan bir iki saat sonra yeni bir polis ekibi geldi. Emrin en üst makamdan geldiği belirtildi ve hemen arabayı hazırlatıp şehri terk etmesi istendi. Otel sahibi, gelen komiseri merdivenlerden aşağı yuvarladı. Şehirde gerginlik yükseldi.
Yaşananlar üzerine Demokrat Parti Urfa İl Başkanı Mehmet Hatipoğlu, emniyete gitti ve “Bediüzzaman’ı buradan çıkarırsanız karşınızda beni bulursunuz” dedi. Polis emir gereği gitmesi gerektiğini söyleyince tabancasını çekip masanın üzerine vurdu, “Onu buradan çıkaramazsınız” dedi. (2)
Doktor muayene ettikten sonra, hastanın bir yere gidebilecek durumu olmadığını söyledi. Bu kez Emniyet Müdürü otele gelip gitmesi gerektiği emrini tekrarladı.
Said Nursi, etrafında konuşanlara bakıp “Ben burada öleceğim. Siz benim suyumu hazırlamakla mükellefsiniz. Amirinize bildirin” dedi. Sonra dalıp gitti. Bunlar hayattaki son sözleri oldu. O günü bir dalgın bir uyanık geçirdi. Ertesi gün ise 23 Mart’ta vefat etti. (3)
Bir dönem siyasetten şeytandan kaçar gibi kaçtığını söyleyen Said Nursi’nin hayatı, 83 yaşında iktidar ve ana muhalefet partisinin ana gündem konusu olarak sona erdi.
KAYNAKLAR:
- Emirdağ Lâhikası, 322. mektup, s. 500.
- Selvi Abdulkadir, Ateşten Yıllar, s. 97, Nesil Yayınları 2011.
- Tarihçe-i Hayat