Sabah sabah mail kutuma bir mesaj düştü. Mesajın ekinde ‘RETÖ Medyası İddianamesi’ adlı dosyayı görünce gözlerim fal taşı gibi açıldı. Çünkü bu iddianamenin bir numaralı şüphelisi, bir zamanlar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı da yapmış olan Recep Tayyip Erdoğan! Diğer şüpheliler, Havuz Medyasının patronları, Serhat Albayrak, Fatih Saraç, Turgay Ciner, Ethem Sancak, Ahmet Albayrak ve arkalarında üç beş kuruş ihale uğruna besledikleri yayın müdürleri, tetikçi gazeteciler, troller vs…
İddianamenin altında imzası olan Savcı İsmet Bozkurt’u da hatırlarsınız. Hani Zaman Gazetesi yazar ve yöneticileri hakkında iddianame düzenlemişti ve her birine üçer defa müebbet hapis talep etmişti. İşte o savcı.
Savcı Bozkurt bu iddianamede de aynı şekilde ‘soruşturma evrakı incelendi’ dedikten sonra RETÖ adlı bir örgütü anlatmış. Sonra da bu örgütün kuruluşu, genişlemesi, amacı, ideolojisi, örgütlenme yöntem ve stratejileri, hiyerarşik yapısı, istihbarat ağı ve arşivi, mali yapısı, gelir kaynakları, silahlı gücü ve gerçekleştirdiği bazı yasa dışı faaliyetleri başlıklar halinde ele almış.
Bir sonraki bölümde RETÖ Medyasının Amaçları, Yayın İlke ve Politikaları (S. 27) başlığı altında aynen aşağıdaki satırları yazmış:
Erdoğan tarafından düzenlenen örgüt propagandaları, örgüt medya organları tarafından geniş kitlelere iletilmekte, bu yöntemle toplum tabanında taraftar toplamaktan ziyade örgüt mensuplarına, örgüt dili ve jargonuyla gizli ya da açık talimatlar verilmektedir. Konuşmalarda sanki siyasi bir konu anlatılıyormuş gibi yapılıp gerçekte siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik meselelerle birlikte örgütün geleceği ile ilgili konular işlenmekte, örgüt propagandası yapılmaktadır. Örgüt lideri medya üzerinden verdiği talimatlarla örgüt tabanını motive ederek harekete geçirmeyi hedeflemektedir.
Bilhassa Sabah gazetesi RETÖ’nün örgüt içi iletişiminde önemli bir role sahip olup bu örgütün adeta sözcüsü idi. Milli Görüş hareketinden ayrılan Erdoğan tarafından kurulan RETÖ, bu ve benzeri hareketlerin kullandığı İslami dili ilk başlarda tercih etmedi. Bugün İslam dünyasının lideri olduğunu ileri süren Erdoğan, pragmatik kazanımlar uğruna ilk dönemlerde İslam’ı doğrudan değil dolaylı yollardan anlatmayı, bazen de anlatmamayı tercih etti.
Örgüt medyasında (Sabah, Akşam, Yenişafak, Habertürk vb.) defaatle Erdoğan’ın kendileri ile doğrudan ilgisi olmadığı savunulduğu halde örgüt medyası Erdoğan’ın veya ailesinin talimatları doğrultusunda hareket etmekte; yayın ilke ve prensipleri onun istediği şekilde belirlenmektedir. (Örnek)
Malum olduğu üzere RETÖ medyası 28 Şubat (1997) postmodern darbe sürecinde darbe rejimini destekleyen yayın politikaları geliştirmişti. Yine RETÖ lideri Erdoğan’ın uluslararası bağlantılar kurmasını Sabah gazetesi imtiyaz sahipleri, yönetici ve yazarları sağlarken gazete de bu doğrultuda yayınlar yaparak örgütü alenen destekliyor, propagandasını yapıyordu. Bir dönem RETÖ içerisinde yer alan ancak Erdoğan rejimiyle ilişkilerinin bozulması nedeniyle bu partiyle bağları kesilen Sabah gazetesinin eski yayın müdürlerinden Erdal Şafak, Sabah gazetesinin sayfa içeriklerinden manşetlerine kadar hemen hemen bütün içeriğinin doğrudan Erdoğan ve yakınlarının talimatları ve onayı doğrultusunda belirlendiğini ifade etmiştir.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2018/xxxx sayılı soruşturma kapsamında Erdoğan ile partinin yayın organlarından olan Sabah-ATV yöneticisi, aynı zamanda Medya İmamı olarak bilinen Serhat Albayrak ve Ciner Holding yöneticisi Fatih Saraç’la arasındaki konuşmalar medya temsilcilerinin Erdoğan’dan nasıl talimat ve onay aldıklarını gözler önüne sermektedir. Söz konusu konuşmada Serhat Albayrak’ın, Erdoğan’ın onayı ve talimatı doğrultusunda “izdivaç programlarının” formatında değişikliğe giderek sonraları partinin algı operasyonlarını yürütecek “xxx” adı verilen sahneleri oluşturduğu anlaşılmaktadır.
…
Şaka şaka… Elbette böyle bir iddianame yok. En azından şimdilik…
Tahmin ettiğiniz gibi Savcı İsmet Bozkurt’un Zaman Gazetesi için hazırladığı iddianamenin içinden sadece isimler değiştirilmiş, gerisi hepsi aynı. Böyle bir iddianame yazılır mı bilemem. Ama Zaman, Taraf, Bugün, ve Cumhuriyet gibi gazeteler için akıllara zarar iddianameler düzenleyen savcılar, sırf gazetecilik yaptıkları halde, zorlama yoluyla müebbet hapis cezaları istediler. Yarın devran döndüğü zaman, aynı savcıların bugün gazetecilik yaptıkları pek söylenemeyecek olan havuz medyası için aynı iddianameleri kolayca düzenleyeceklerinden emin olun. Çünkü her şey gözümüzün önünde o kadar aşikar cereyan ediyor ki, hiç kimse ‘hayır yapmadılar’ diyemeyecek… İyi ki Google var…
Son olarak, o gün geldiğinde sen ne yapacaksın diyebilirsiniz. Bence yazdıkları ve konuştukları nedeniyle hiç kimse hapsedilmemeli. Bu adamların yaptığı gazetecilik değil tetikçilik olsa bile. Benim teklifim, o gün çıkarılacak bir KHK ile hepsine meslekten el çektirip bir tımarhaneye tıkmak olabilir. İçlerinde aklı başında kimse kalmadı çünkü.