YÜKSEL DURGUT | YORUM
Enkaz altından çıkarılan ve boynunda asılı duran mavi emziği ile tanımıştık o bebeği. O an, insanlığın sükût ettiği bir anda donmuş bir kare olarak hafızamdan asla çıkmadı. Sadece ben değil, bebeği enkazdan çıkaran sağlık görevlileri, o bebeği o halde gören insanlar, yakınları da o ana şahitlik etmişlerdi. 30 Temmuz 2006’da İsrail tarafından Güney Lübnan’daki Kana köyünde üç katlı bir binanın bombalanması sonrası yaşanmıştı bu acı.
Tarihe de İsrail’in Kana Katliamı olarak geçti. Yaşanan olaya şahitlik edenlerden birisi de bendim. Sivillerin saklandığı bir bina savaş uçakları tarafından vurulmuştu. Bombardıman sonrası 16’sı çocuk 28 sivil öldü. Bir görevlinin kucağına aldığı mavi emzikli bebek cesedi katliamın simgesi olmuştu. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği bu fotoğrafı yılın haber fotoğrafı seçmişti.
Kana’da öldürülen mavi emzikli bebeğin üzerinden 18 yıl geçti. Şimdi Gazze’de on binlerce mavi emzikli bebek İsrail’in devam eden saldırılarıyla aynı kaderi paylaşıyor. Gazze’deki çatışmanın üzerinden de bir yıl geçti. Ama acılar dinmedi. Çocukların yaraları kapanmadı. Rakamlar korkunç: 42 binden fazla can kaybı. Çoğu kadın ve çocuk. Düşünün, her gün yüzden fazla çocuk ölüyor. Bu küçüklerin savaşı değil, bu tamamen çocuklara karşı açılmış bir savaş.
Hava saldırıları durmadı, ardından tanklar mahalle aralarına daldı. Evler yıkıldı, aileler parçalandı ve çocuklar evsiz kaldı. Bu yaşanan acıların en kötüsü ise çocukların öksüz kalması oldu
Gazze’de hayatta kalmak mümkün değilken, ruh sağlığından bahsetmek mümkün mü? UNICEF sözcüsü James Elder’ın dediği gibi, “Gazze, çocuk olmak için dünyanın en tehlikeli yeri.”
Gazze’de çocuk olmak demek, her gün ölümle burun buruna yaşamak demek. Yaralı olmak, aç ve susuz kalmak, annesiz, babasız ve kimsesiz kalmak demek. Güvenli, sıcak bir yuvanın olmadığını bilmeden yaşamak demek.
Dr. Iman Farajallah’ın Filistinli çocukların yaşadığı acılar üzerine yaptığı çarpıcı araştırma, korkunç sonuçları ortaya koyuyor. Bu çocuklar toksik stres altındalar. Travma yaşıyorlar. Travma Sonrası Stres Bozukluğu belirtileri tavan yapmış durumda. Anksiyete ve depresyon kol geziyor. Bu sadece bir tahmin değil, bilimsel çalışmalar var. Öfke ve saldırganlık yaygın.
Depresyon, anksiyete, hiperaktivite… Yalnız kalmayı tercih ediyorlar. Saldırganlaşıyorlar. Çığlık atıyorlar. Kabuslar görüyorlar. Altlarını ıslatıyorlar. Korkutucu düşüncelere kapılıyorlar. Travmatik anılar zihinlerinde canlanıyor. Liste uzayıp gidiyor.
En çok neye üzülüyorlar biliyor musunuz? Anne babalarının, yakınlarının, arkadaşlarının ölümüne tanık olmak onları kahrediyor. Yalnız ve çaresiz hissediyorlar. Psikolojik destek de alamıyorlar. Bu yüzden sorunları o küçük bedenlerinde daha da büyüyor.
Eğitim mi? O da yok. Okullar yıkıldı. Ders zilleri artık çalmıyor. Çocuklar öğrenemiyor. Yeteneklerini keşfedemedikleri gibi, yarın için küçücük de olsa besledikleri umutları tükeniyor.
Bir an önce barış gelmeli artık. Altyapı yeniden inşa edilmeli ve sağlık sistemi ayağa kaldırılmalı. Ancak o zaman tedavi mümkün olabilir.
Gazze’de çocuk olmak zor. Çok zor. Ama sakın unutmayın, onlar sadece çocuk. Ve her çocuk gibi, onlar da gülmeyi hak ediyor. Oynamayı hak ediyor. Yaşamayı hak ediyor.
Dünya sessiz kalmamalı. En azından içinde birazcık insaf olan bizler sessiz kalmamalıyız. Çünkü Gazze’de her gün çocuklar ölüyor. Ve biz, her sustuğumuzda, bir çocuk daha ölüyor.
İsrailli gazeteci Gideon Levy’nin sözleri çarpıcı. Gazze’deki durum içler acısı. 2,3 milyon insan kafese kapatılmış gibi. Bu insanlık dışı deney korkunç sonuçlar doğurdu. 7 Ekim saldırıları bunun bir yansımasıydı.
Levy haklı. Güç kullanarak çözüm bulunmaz. Tanklarla, askerlerle bir yere varılmaz. Siyasi anlaşma şart. Kuşatmanın kaldırılması değil, artık durdurulması gerekiyor. Başka çare yok.
7 Ekim’deki vahşeti kınamadan eleştiri yapmak doğru değil elbette. Ama sonrasında yaşananları da görmezden gelemeyiz. Her iki tarafın da suçları var. Kimse kimsenin üzerine suç atmasın. Savaşınızı başka yerde yapın ve çocukları annelerine bırakın.
75 yıllık acı bir tarih var ortada. Filistinliler çok çekti. Mülksüzleştirme, keyfi tutuklamalar, kan dökme… 18 yıllık Gazze kuşatması bardağı taşırdı. Masum İsrailliler de öldürüldü, kaçırıldı. Kimse bunu hak etmiyordu. Ama abartılı propagandalar da yapıldı. Biden bile gerçek dışı şeyler söyledi.
Gazze’de binlerce çocuk öldü. Buna soykırım demekten başka çare yok. Dünya buna sessiz kalıyor. İsrail’in ‘meşru müdafaa hakkı’ olduğunu söylüyorlar. Bebekler bile tehdit sayılıyor. Tarih yazılmaya başladığında eli kanlı ülkeler sanık sandalyesinde olmayacak mı? Holokost’ta Yahudiler geri çevrilerek ölüme terk edildikleri gibi şimdi de Filistinliler ölüme terk ediliyor.
Batı Şeria’da da etnik temizlik hızlandı. Yerleşimci şiddeti arttı. Lübnan’a saldırılar ağırlaştı. İran’a misillemelerin eli kulağında ve planlar masada duruyor. Orta Doğu yangın yeri. Bu yangın herkesi içine çekecek kadar güçlü. Biden’ın uyarıları etkisiz kalıyor. İsrail bildiğini okuyor. Soykırımın ne olduğunu yakından bilen uzmanlar endişeli. Holokost hatıraları istismar ediliyor.
Bazı tarihçiler Siyonist projenin sonunun geldiğini düşünüyor. Filistinlileri yerinden etme fikri mantıksız ve ahlaksızdı zaten. Bu ahlaksızlık güçlü ittifaklar sayesinde bugüne kadar sürdü ve şimdi acılar yarıştırılıyor.
Dünya ne zaman uyanacak bilinmez. Bizler sıcacık evlerimizde çayımızı yudumlarken bir çocuk daha annesinden koparıldı. Sıcak bir yuvaları olmadığı için sığındıkları çadırlarda yakıldılar. On binlerce insan öldü. Bir daha asla kapanmayacak derin yaralar açıldı.
Bir topluluk gidecek başka yeri olmadığı için 15 yıldır abluka altında dar bir şeride sıkıştı. Saldırılar altında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor.
Bu savaş artık son bulmalı. Yarından tezi yok, barışın tesis edilmesi için insani her türlü adım atılmalı ve çocukların yüzü yeniden gülmeli. Yoksa daha büyük felaketler kapıda. Dünya artık sessiz kalmamalı.
O toprakların altında binlerce mavi emzikli bebek yatıyor. Daha fazla bebeğin toprağın altına gömülmesini kimse istemiyor. Çocuklara umut aşılamalıyız, yaralarını sarmalıyız ki belki o zaman bölgenin geleceğini, geç de olsa, kurtarabiliriz.
Ağzınıza sağlık, güzel bir yazı.
En azından okuyanların bazıları, kavli dualarının yanı sıra “Acaba barış adına ne yapabiliriz?” diye düşünürler.
7 Ekim 2023’den bugüne 379 gün geçti. O günden bugüne 42 binden fazla Filistinli katledildi. “Çoğu kadın ve çocuk” denilince en az ¼’ü çocuk olabilir demektir. Bu da 10 binden fazla çocuğun öldürülmesi anlamına gelir.
379 gün, 9.096 saattir. Bu da, 7 Ekim 2023’den bugüne kadar ortalama her saat en az bir çocuk ve bir kadının öldürülmesi demektir.
Barışın gelmesi İsrail’in de yararına. Barışın gelmesinin gecikmesi, masumca katledilen anneler, babalar, çocuklar… en azından tanıyanları için tedavi edilmesi güç travmalara yol açacak ve posttravmatik sendromların yansımaları İsrail’in güvenliğini tehdit etmeye devam edecek.
Artık barış şart…
Cok güzel bir yazı olmuş,kaleminize sağlık