YORUM | BÜLENT KORUCU
15 Temmuz’un esrarını koruyan noktalarından biri de o gece Marmaris’te yaşananlar. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a suikast yapmak için gittiği öne sürülen ve bu gerekçeyle ceza alan askerlerin yaşadıkları ve onlara izafe edilen suçlar. Üzerinden dört koca yıl geçmesine rağmen çelişkiler yığın halinde önümüzde duruyor.
En büyük soru işareti timin Marmaris’e gelme saati. Erdoğan ilk günden itibaren “Marmaris’te 15 dakika daha kalsaydım öldürülecektim” diyor. Taraftarlarının mistik abartılarla örgülediği bir kahramanlık hikayesine Erdoğan’ın ihtiyacı vardı. Ancak bir çok konuda olduğu gibi rivayetlerle gerçekler birbirine uymuyor.
Meclis ‘Fetö’ Araştırma Komisyonu ve mahkeme tutanaklarındaki tanık beyanlarına göre cumhurbaşkanı 00:15 ila 00:30 arasında Marmaris’ten ayrıldı. Bu noktada hiç bir ihtilaf yok. Yine pek çok tanık saat 01 civarlarında üç helikopterin geldiğini, baskın yaptığını ve sağa sola ateş ettiğini anlatıyor.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Tanıklardan biri o gece otelde Erdoğan’la görüşüp halkı sokağa çağırın talimatını ilk ağızdan alan AKP Muğla Milletvekili Nihat Öztürk. Sıcağı sıcağını verdiği röportajlarda yukarıdaki bilgiyi defalarca teyit etti. Şöyle diyor Öztürk: “Tayyip Beyi saat 00.15’te tahliye ettikten sonra önce Okluk Koyun’da kaldığını zannetmişler. Orada zaman kaybetmişler. Bizim oraya geldiklerinde, 45 dakika önce Tayyip Beyi göndermiştik. Ben ve beraberimdeki 2 bin kişi Marmaris’e vardığımız zaman otele baskın yaptılar. Cumhurbaşkanının ekibi oradaydı.”
Ahmet Nesin’in kamuoyu ile paylaştığı bazı soruşturma evrakları üzerinden devam edelim. Ambulans sürücüsü Kubilay Direksiz, 30 Ocak 2017 tarihli duruşmada müşteki ifadesinde şunları söylüyor: “Gece 01:00 gibi komuta merkezimizden telefon geldi. Turban Otel’de silahlı çatışma ve yaralılar olduğu ve acil gitmemiz gerektiği söylendi… doktor ve hemşire indi ben araçta beklemeye devam ettim; beklediğim yerde otelin giriş kapısında bir tane helikopter sabit şekilde havada bekliyordu.” Aynı duruşmada ambulanstaki nöbetçi doktor Sebahattin Barış Kurt da sürücü Direksiz’i doğrular şekilde konuştu.
Yargılanan ve mahkum olan askerlerle ilgili tutanaklarda ise ‘üç helikopterin Marmaris’e gitmek için Çiğli Üssün’den 02:15’te kalktıkları ve ilk helikopterin 03:03’te Marmaris’e vardığı’ yazıyor. Saat 01’de oteldeki kişileri yaralamaları için Marmaris’e ışınlanıp İzmir’e geri gelmeleri gerekiyor!
Marmaris’le ilgili karanlık noktalardan biri de şehit polislerden en azından birinin keskin nişancı atışı ile ölme ihtimali. Helikopterleri püskürtmek amacıyla bölgeye sevk edilen yerel polislerden birinin ifadesi bu açıdan oldukça önemli. Çetin Şahan 16 Temmuz 2016’da verdiği resmi ifadesinde “…siper aldık, ateşin geldiği yön, otel yönüne doğru sol tarafta bulunan Caprise otelinin çatı katından ve yanında bulunan ismini şu an hatırlamadığım otelin çatı katından seri ve devamlı olarak bize ateş ediliyordu.” diyor. Arkadaşı polis memuru Nedip Cengiz Eker’in şehit oluşuna tanıklık eden Şahan’ın asıl önemli sözleri şunlar: “Bulunduğum konum itibarıyla da karşı ateşin geldiği yönü, ne şekilde ateş edildiğini net olarak gördüm. Karşıdan yapılan atışlardan hiçbiri rastgele, gelişi güzel yapılmış atışlar değildir; gerek karşı tarafın yerleşimi, gerek aldıkları düzen, gerek atış şekilleri ile oldukça profesyonel ve planlıca düzenlenmiş bir saldırı olduğu net gerçektir. Yaralanan Nedip Cengiz Eker rastgele bir mermi ile yaralanmamıştır.”
Kendisinin de elinden yaralanmış olması keskin nişancı atışı ihtimalini güçlendiriyor. Söz konusu beyanlar, otellerin çatı katında tertibat alan keskin nişancıların varlığına işaret ediyor. Tıpkı onlarca tanık beyanına rağmen sonradan ‘şehir efsanesi’ diyerek örtbas edilen Boğaziçi Köprüsü’ndeki sniperler gibi. Tıpkı Jandarma Genel Komutanlığı önünde sanıkların silahlarıyla hayatını kaybetmediği kesinleştikten sonra peşine düşülmeyen 8 sivil şehit gibi. Saat 03:03’te gelen ve otelin yerini bile taksiciye soran timin kaşla göz arasında çatılara çıkıp oradan keskin nişancı atışı yapmaları imkansız. Zaten kimse de onlara böyle bir isnatta bulunmuyor. O halde çatıdan polislere ateş açan keskin nişancılar kimlerdi?
Olayın bundan sonraki hali daha karanlık zira gazi polis Çetin Şahan 19 Temmuz’da yani bu ifadeden sadece 3 gün sonra bir cinayete kurban gitti. Sabah 06’da işe gitmek için evinden çıkan Şahan, 5 kişilik bir Gürcü Çetenin saldırısına uğradı. Şahan’ı, boğazından bir ve karnından üç bıçak darbesinden sonra arabayla üç kere üzerinden geçerek katlettiler. Kayıtlara ‘otomobil gaspı’ olarak geçirildi. Oysa olayın hiç bir unsuru gaspa benzemiyordu. Otomobil hırsızları sürü halinde dolaşmaz. Ayrıca sahipsiz yüzlerce otomobil dururken içinde sürücüsü olan alelade bir otomobili çalmaları da mantıksız. Diyelim canları çekti, onu çalmak istediler. Neden üstüne bir de katil olmayı göze aldılar. Hırsızlık, gasp ve insan kaçakçılığı sabıkaları vardı ancak bu ilk cinayetleri. Boğaz ve karın boşluğu öldürmek kastıyla bıçaklamak için olabilecek en öncelikli yerler. Garanti olsun diye üç defa da otomobille üzerinden geçmişler. Şahan üç gün önce verdiği ifadenin bedelini canıyla ödemiş olabilir mi? Ne yazık ki diğerleri gibi bu sorunun da peşine düşülmedi.
15 Temmuz’la ilgili hangi dosyanın kapağını kaldırsanız tel tel döküldüğünü görürsünüz. Yazdıklarım Marmaris dosyasının küçük bir sayfası. MAK Timini saat 02:15’e kadar Çiğli de bekletip Erdoğan ayrıldıktan üç saat sonra gelecek şekilde gönderen iradeyi deşifre etmeden ne bu parçayı ne de 15 Temmuz’un tamamını çözebiliriz. Timin başındaki Tuğgeneral Gökhan Sönmezateş, ‘maske inince Kralıma karşı savaştığımı anladım. O sivil değil bir asker’ demişti duruşmada. Bu tarife uyan biri geliyor mu aklınıza!
herseyiniz algı, herseyiniz palavra. düşün yakamizdan