Yorum | Av. Nurullah Albayrak
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre bir organ (özellikle yürütme organına karşı) bağımsız ve tarafsız değilse, ismi mahkeme de olsa, ‘mahkeme’ sıfatının kullanılmasını dahi hak etmez. Bağımsız ve tarafsız olmayan, doğal hakimlik ilkesine uygun olarak oluşturulmayan ve en önemlisi de ‘siyasetin köpeği’ olduğu söylenen sistem tarafından oluşturulan organlara mahkeme denilemeyeceği gibi yargılama da yapamaz. Şeklen mahkeme olsa, kapısında mahkeme yazsa, içerisinde kürsü ve yargıçlar olsa da hukuken ‘mahkeme’ değildir.
Doğu Perinçek tarafından bir televizyon programında “hukuk siyasetin köpeğidir” denilmesine rağmen, Hakimler Savcılar Kurulu ya da herhangi bir yargı mensubundan bu söze itiraz gelmedi. Muhalif bir kişi öksürse, hain, ajan diyerek soruşturma başlatan savcılar bu sözü benimsemiş olmalılar ki itiraz etmediler. Bu söz karşısında, mahkemelerin yargılama yaptığından bahsedilemez. Adil yargılamadan bahsetmiyorum, zaten adil yargılamanın hiçbir kriterine uygun davranılmıyor. Bu söz, en masum ifadesiyle yargılama yapılmadığını siyasetin talimatlarının uygulandığını açıklamaktadır.
YARGI, YARGI OLMA VASFINI YİTİRMİŞ
Hukuk devleti olduğu iddiasında olan bir ülkede siyasetin görevi, yargının bağımsızlığını sağlamak ve korumak, baskı altında tutulmaması için her türlü önlemi almaktır. Bunun için de siyasi iktidarın yasa yaparken gözetmesi gereken amaç, yargıyı kendisine bağımlı ve taraflı kılmak değil, bir hukuk devleti ilkesi olan yargı bağımsızlığını daha da kuvvetlendirmek olmalıdır. Oysa sizin mahkemeleriniz, Perinçek’in açıklaması ve uygulamada görülen örneklere göre, bağımsız ve tarafsız olması için değil tam aksine yargının emir ve talimatlarına göre hareket etmesi için oluşturulmuştur. Bu nedenle hukuk kriterlerine uygun bir mahkemenin varlığından bahsedilemez.
İkincisi, herkes doğal hakimlik ilkesine aykırı olarak oluşturulan mahkemelerde yargılanıyor. Bu Mahkemelerin HSYK kararıyla, özellikle son iki yıldır yürütülen “cadı avı” çerçevesinde, bazı iktidar mensuplarının arkasında olduğu yargılamaları yapmak amacıyla kurulduğu herkes tarafından bilinmektedir.
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kaldırılması sonrasında mahkemelerin tabelaları değiştirilerek Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri kurulmuştu. Kısa bir süre sonra mevcut iktidar tarafından Özel Yetkili mahkemelerinin kaldırıldığı yasa tasarısının görüşmelerinin sürdüğü dönemde, dönemin Adalet Bakanı, özel yetkili mahkemelerin sakıncalarına da değindiği konuşmasında, yapılan yasal değişiklikle, “Bundan sonra bu türden özel yetkili mahkemeler kurulmayacağını, ağır cezalık suç işlediği iddiasıyla suçlanan herkesin, doğal hâkim güvencesine uygun olarak, herhangi bir Ağır Ceza Mahkemelerinde yargılanacağını” Meclis kürsüsünden açıkça beyan etmişti. Ne yazık ki iktidar tarafından ‘cadı avı’ başlatma süreciyle birlikte artık özel yetkili mahkeme olmayacak söyleminden vazgeçerek, HSYK kararıyla hem özel görevli Sulh Ceza Hakimlikleri hem de terör mahkemesi adı altında yeniden özel yetkili ağır ceza mahkemeleri oluşturulmuştur.
HSYK, 17 Şubat 2015 tarihli kararıyla, Türkiye genelinde bazı mahkemeleri özel yetkili ağır ceza mahkemeleri olarak tespit etmiş, ihtisaslaşma bahanesiyle, illerdeki bazı ağır ceza mahkemelerini, siyasi ve terör suçlarına bakmakla yetkilendirmiştir. Siyasi iktidarın bir organı olan HSYK tarafından söz konusu yetkilendirme yapılmıştır. HSYK tarafından ince bir işçilikle önce alt yapı oluşturulmuş, yetki verileceği düşünülen Ağır Ceza Mahkemelerinin başkan ve üyeleri, görev süreleri dolmadan ve talepleri olmadan değiştirilmiş ve daha sonra da bu mahkemelere özel yetkiler verilmiştir.
Bu yetkilendirmenin ihtisaslaşma ile hiçbir ilgisi yoktur. Kendilerine göre uyanıklık yapılarak yasa ile değil, bu kez HSYK eliyle yeni özel yetkili mahkemeler oluşturulmuştur. Önce üyeleri değiştirilmiş ve daha sonra da kuruldukları tarihten önce işlenmiş siyasi suçları kovuşturmakla yetkilendirilmiş olan bu mahkemelerin doğal hâkim güvencesine sahip olduğu ve dolaysıyla bağımsız ve tarafsız olduğunu ileri sürmek imkânsızdır.
SANIK, HİÇBİR HAKKINI KULLANAMIYOR
AİHS’nin 6. maddesine göre, ceza hukuku anlamında bir suçlama ile itham edilen her sanık “kanunla önceden kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde” adil yargılanma hakkının tüm güvencelerine uygun bir yargılanma hakkına sahiptir.
Kanunla kurulmuş mahkeme ilkesi, yargılanan kişinin hangi mahkeme ve hâkim önüne çıkarılacağını, uyuşmazlık doğmadan önce bildiği ve öngörebildiği, mahkeme ve hâkim değişikliklerinin (sık sık) olmadığı ve bu hususlarda tesadüflerin bulunmadığı bir yargı organizasyonunu öngörür. AİHM’ye göre, mahkemelerde bulunması gereken en önemli özelliklerden biri de halka güven vermeleridir. Kanunla önceden kurulmuş mahkeme ilkesi, bağımsızlık ve tarafsızlık açılarından olduğu kadar, halka güven verme, kişilere hukuki güvenlik sunma, öngörülebilirlik ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesini güvence altına alma açısından da son derece önemlidir.
Oysa bizim mahkemeler, halka güven vermek bir tarafa siyasi iktidarın emir ve talimatına göre hareket ettiğini göstermek için gayret göstermektedir. Bununla ilgili olarak ne yazık ki çok sayıda örnek bulunmaktadır. Mahkemelerin, mahkeme olmadığı, yargılamaların yargılama olmadığı ile ilgili sadece bir örnek vermekle yetineceğim.
TAHLİYE VEREN HÂKİMİN SÜRÜLDÜĞÜ MAHKEME
31 Mart 2017 tarihinde 21 gazetecinin tahliyesine karar veren İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinin başkan ve üyeleri ile duruşma savcısı, sadece verdikleri tahliye kararı nedeniyle karardan 2 gün sonra HSYK 2. Dairesi tarafından açığa alınmıştır. Bu karar Türkiye’de yargının bağımsız olmadığını, aslında yargılama yapılmadığını gösteren en açık örneklerden biridir.
İsimlerine trol, militan denilecek bazı iktidar tetikçilerinin sosyal medya üzerinden tahliye kararlarına ve kararı veren hakimlere saldırmaları üzerine dönemim Adalet Bakanı ve HSYK üyesinin müdahil olduğu hukuk dışı süreç yaşanmıştır.
Bekir Bozdağ (Adalet Bakanı), ‘bu akşam HSYK’yı acil toplamalı ve bazı hâkimler ile ilgili işlem yapılmalı. Milletin talebi budur” (6:50 PM – 31 Mar 2017) demiştir mesela.
Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK 1. Dairesi üyesi Kenan İpek: “FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne karşı TÜRK YARGISININ ve HSYK’nın yürüttüğü mücadele ilk günkü AZİM ve KARARLILIKLA sürdürülecektir” diyerek yargıya açıkça müdahale etmiştir. HSYK 1. Dairesi, hâkim ve savcıların atamalarının yapıldığı daire olması nedeniyle bu açıklama ayrıca önemlidir.
Sosyal medya saldırıları sonrası, 21 gazeteci hakkında verilen tahliye kararı uygulanmadan tüm gazeteciler tekrar nezarethane veya cezaevine konmuştur.
Sadece bu örnek bile mahkemelerin yargılama değil cezalandırma yapmak için kullanıldığını göstermektedir.
Bu nedenle sadece bu örnekten yola çıkılarak, hukuk siyasetin köpeğidir sözünün doğru olmadığını göstermeden, mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olunduğu izlenimi uyandırmak suretiyle güven tesis etmeden ve özel olarak oluşturulan mahkemelerin görevlerine son verilmeden sizin mahkemeleriniz hukuken mahkeme değildir ve yargılama yapamaz. Yaptığına yargılama değil Doğu Perinçek’in ifadesiyle siyasetin köpekliği denir.
Bir daha ki celse suç olduğu iddia edilen olgularla ilgili konuşacağım…