Mahcup itirazlar [Abdullah Salih Güven]

“Tavanı ihanet, ortası ticaret ve tabanı ibadet” yakıştırmalarıyla nitelendirdikleri Cemaat mensuplarına değil, siyasi düzlemde muhalefeti temsil eden her kişi ve her kesime devlet eliyle yapılanlar karşısında vicdanları dilgîr olan insanların mahcup seslerini duyuyoruz son zamanlarda. Besbelli ki AKP iktidarının -Erdoğan’ın demek çok daha doğru bir nitelendirme olur- muhaliflere yönelik takip ettiği bastırma, yıldırma, sindirme, ezme, yok etme politikalarından onca yandaşlıklarına rağmen yandaş kalemler de rahatsız. Ya da rahatsız olmaya yeni başladılar.

Söz konusu sindirme harekatının genişlemesi, bu gidişle bir gün sıra bize de gelecek diye düşünmelerinin bunda bir payı olduğu su götürmez bir gerçek. Özellikle “katıksız yandaş” diyebileceğim kitle içinde yer alan bazı köşe yazarlarının bu bağlamda dile getirdikleri itirazları önemli buluyorum; buluyorum ama bu itirazlarının temelinde yukarıda su götürmez gerçek dediğim sıranın kendilerine de geleceği endişesi mi, yoksa gerçekten vicdanlarının rahatsızlığı mı var bundan emin değilim.

GİDİŞAT, GİDİŞAT DEĞİL

Tahminim şöyle; bu gidişat, gidişat değil diyorlar. İç ve dış politika tercihlerinin ülkeyi nereye sürüklediğini ve böyle devam ederse nereye sürükleyeceğini siyasetle içli-dışlı kalem erbabı bizden çok daha iyi görüyorlar. Rüzgarın bir gün ters tepeceğini, AKP ve Erdoğan iktidarının ömrü tabiisini bir gün mutlaka dolduracağını hesaba katıp bugünden yarına bakıyor ve bugün almış oldukları tavrı izah için geleceğe malzeme bırakıyorlar.

Daha açık bir ifadeyle mesela “Cemaate mensup on binlerce insanın hapislere tıkılmasını, Kürtlere, Alevilere ve daha başka muhalefet saflarında yer alan kişi ve kurumlara yapılanları, yüzbinlerce insanın işlerinden edilmesini ve mağduriyetini hiç mi görmediniz? Bunlar olurken siz zalim politikaların sahipleri ile birlikte uçaklardaydınız? Neden köşelerinizde iki satırla olsa dahi bahsetmediniz?” muhtemel sorularına cevap vermek için “Şunu şunu yazmıştım; aç arşivlere bak” diyebilmek için bunları yazıyorlar. “Çocuk ve torunlarına iyi bir miras bırakma; benim babam-dedem o ortamda bile hak, adalet ve özgürlüğü savunmuş; insan hakları ve hukukun üstünlüğü saflarında yer almış” dedirtme düşünceleri var mıdır; onu bilemeyeceğim.

DOLAYLI MESAJLARLA DA OLSA

Nedenlerini tahmin ederek çizdiğim bu itirazlara “mahcup” sıfatının çok yakıştığını düşünüyorum; mahcup itirazlar. Muhtevayı örneklendirmek için birkaç misal vereyim: “Bütün bu yapılanlardan Cumhurbaşkanı’nın haberi yoktur. Çevresi ona haber vermiyordur.” Kendilerine bir şekilde ulaşmış mağdur ve mazlum mektuplarını ya aynen ya da kısmen yayınlama bir başka mahcup itiraz örneği. Bir diğeri, insanlığın şahit olduğu zulüm tarihinin tozlu rafları arasında dolaşmak. Sezar’dan Kaddafi’ye, Saddam’dan Nasır’a kadar Batı’dan ve doğundan misaller sunmak. Ve nihayet Emevilerle başlayıp günümüze kadar uzanan İslam siyasi tarihinden misaller vermek.

Hepsinde de direkt değil dolaylı bir mesaj söz konusu. İlkinde, söz konusu zulümleri Cumhurbaşkanı değil kraldan fazla kralcı olanlar yapıyor. İkincisinde, “Bakın hapishanelerde ya da tasfiye ameliyesinde  bunlar da oluyor” mesajı veriyorlar. Üçüncü ve dördüncü örnekte, batı doğu fark etmez, insanlık tarihi boyunca zalimlerin akıbeti hep aynı olmuştur demeye getiriyorlar. İşin açıkçası, cesaret yok, gürül gürül bir sesle yapılanların yanlışlığına vurgu yok. Direkt muhatap alıp açık ve net bir şekilde konuşma, zulme karşı durma, saf belirleme yok. Çünkü korku imparatorluğu hakim. Kendi akıbetlerinden endişe ediyorlar. Yukarıda dediğim gibi sıra bize de gelebilir diye düşüyorlar. Zaten itirazları mahcup yapan da vicdanlarının reddi ile işte bu reel politik arasında sıkışmaları.

İKTİDARIN ZULMÜNDEN EMİN OLMAK İÇİN

Bana bu yorumu yaptıran bir başka unsur daha sunayım sizlere; söz konusu mahcup itirazlara bütüncül bakan herkesin görebileceği bir delil bu. İtiraz cümleleri arasında mutlaka ama mutlaka ‘F..Ö’, PKK ve şimdilerde YPG isimlerini geçirmeleri. Çünkü siyasetin şerrinden kendilerini emin kılacak, bir başka ifadeyle onu günümüz iktidarının gözünde makbul vatandaş yapacak en önemli unsurlardan biri bu. Bugün itibariyle ‘F…Ö’ demek, ben iktidar yanlısıyım demek gibi bir şey. Daha önce bir yazımda ifade etmiştim, Abbasiler döneminde “Kur’an mahluktur” demek nasıl siyasi bir slogan haline gelmişti; bugün de ‘F…Ö’ demek aynı şeydir. Bunu dediğinde iktidarın zulmünde kurtulmuş oluyorsun.

Bir de iltisak diye bir şey çıkardılar. Cahiliye dönemini insana anımsatan kolektif suçlamalara karşı vicdanlarını rahat ettirmek için buldukları sihirli bir kelime bu bana göre. Onu da bir başka yazımda ele alayım.

Her şeyin doğrusunu sadece ve sadece Allah bilir.

HENÜZ YORUM YOK