M. Kemal İttihatçıları nasıl tasfiye etti? 

YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU

Şeyh Sait İsyanı gerekçesiyle ilk muhalefet partisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırka kapatılmış ve Takrir-i Sükûn Kanunu ile ülkede büyük bir baskı ortamı oluşturulmuştu.

M. Kemal Paşa’nın bundan sonraki amacı, ileride kendisine muhalif olabileceği endişesiyle önde gelen İttihatçıları tasfiye etmekti.

İTTİHAT VE TERAKKİ

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda toplanan kongrede İttihat ve Terakki’nin (İTC) feshedilmesi ve yerine Teceddüt Fırkası adıyla yeni bir parti kurulması kararlaştırıldı. Bu sırada İttihatçı liderler Enver, Talat ve Cemal Paşalar yurt dışına kaçtılar. 

İttihatçılar, Anadolu ve Trakya’da çok iyi örgütlenmiş bir yapı olarak Mütareke döneminde Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerini kurarak milli direnişe zemin hazırladılar. 

Kazım Karabekir, Rauf Bey, A. Fuat Paşa gibi eski İttihatçılar, kendisi de İttihatçı olan M. Kemal’in başında bulunduğu Millî Mücadele’nin lider kadrosu içinde yer aldılar. Bu durum gerek Vahdettin ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası gerekse İngilizlerin Millî Mücadeleyi “İttihatçı” olarak değerlendirmelerine yol açtı. 

İttihatçıların diğer önemli rolleri, işgal İstanbul’unda direnişi örgütlemek amacıyla Kara Vasıf liderliğinde kurdukları Karakol Cemiyeti vasıtasıyla Anadolu hareketine silah, cephane desteğinde bulunmak ve Anadolu’ya geçmek isteyenleri organize etmek oldu.

M. Kemal Paşa bu gizli örgütten rahatsız olmuş ve tamamen kendi kontrolüne geçmesini istemiştir. Karakol grubu, İtilaf devletlerinin İstanbul’u işgalleri ve Kara Vasıf’ın tutuklanmasıyla gücünü kaybetmiştir.

Millî Mücadele yıllarında İttihatçıların bir kısmı için M. Kemal Paşa, geçici bir liderdi. Onlara göre asıl lider olan Enver Paşa, Anadolu’ya gelecek ve Millî Mücadelenin başına geçecekti. Enver Paşa, Türk ordusunun Kütahya-Eskişehir Muharebelerini kaybedip Sakarya’nın doğusuna çekilmesiyle bu fırsatı elde ettiğini düşünerek harekete geçti. 

30 Temmuz 1921’de Moskova’dan Batum’a gelerek amcası Halil Paşa (Kut), Küçük Talat (Muşkara) ve Dr. Nazım gibi önemli İttihatçılarla buluştu. Burada “İttihat ve Terakki” adıyla küçük bir kongre bile topladı.  

Paşa bir taraftan Sakarya Savaşı’nın kazanılmasıyla M. Kemal’in liderliğinin tescillenmesi diğer taraftan Kazım Karabekir başta olmak üzere eski arkadaşlarının M. Kemal’i tercih etmesiyle planını gerçekleştiremedi. Sonrasında Ruslara karşı mücadele etmek için, 1922 Temmuz’unda şehit olacağı Türkistan’a gitti. 

İttihatçıların bir kısmı M. Kemal’in yanında ve CHP’de yer alırken bazıları da Kazım Karabekir’in liderliğini yaptığı, cumhuriyetin ilk muhalefet partisi Terakkiperver Fırka’da yer aldılar. Hatta muhalefet partisinin programı, İttihatçıların meşhur Maliye Nazırı Cavit Bey tarafından kaleme alındı.

Hala İttihatçı reflekslerle hareket eden bir grup ise İttihat ve Terakki Fırkası’nı yeniden canlandırma isteklerinden vazgeçmediler. M. Kemal Paşa da zaferin kazanılmasından sonra aralarında Kara Kemal’in de bulunduğu İttihatçılarla İzmit’te bir görüşme yaparak kendi önderliğindeki grup bünyesinde yer almalarını istediyse de bir gelişme olmadı.  

İZMİR SUİKASTI DAVASI 

Bazı araştırmacılar İTC’nin 1918’de son kongresini yaparak kendini feshetmesi ve Teceddüt Fırkası’nın kurulmasıyla sona erdiğini belirtse de aslında İttihatçılık bitmemiş, çok net bir ifadeyle “son İttihatçı ölene kadar” devam etmiştir. 

İttihatçılar son kongrelerini 1923 Nisan’ında İstanbul’da Cavit Bey’in evinde yaptılar. Bu kongreye Cavit Bey başta olmak üzere Kara Kemal, Dr. Nazım, Ahmet Şükrü, Dr. Rusuhi, Hüseyin Cahit, Hüseyinzade Ali, Filibeli Hilmi, Yenibahçeli Nail, Ahmet Nesimi ve Vehbi beylerin katıldıkları tespit edilmiştir. Ayrıca Küçük Talat, İsmail Canbolat ve Rahmi beyin de katıldığı tahmin edilmektedir. 

Bu kişilerin ortak özelliği, Enver Paşa’nın eski destekçileri olmalarıdır. Kongrede seçimlere katılma konusu tartışılmış ve muhalif adaylar yerine M. Kemal’in belirlediği adayların desteklenmesi kararlaştırılmıştır. Buna rağmen M. Kemal’in ilan ettiği dokuz umdeye karşılık dokuz maddelik bir seçim programı benimsenmiştir. 

Bu programda; iki dereceli seçim yerine tek dereceli seçim, güçler birliği yerine güçler ayrılığı ve iki meclisli sistem yer almaktaydı. Bu tekliflerin M. Kemal’in kurmak istediği tek adam rejimine bir tepki olduğu söylenebilir. Ayrıca bu dönemde M. Kemal’in İttihatçıların lideri olacağına dair haberler çıkmış, Paşa bunu reddederek İttihatçıların siyasete karışmamalarını talep etmiştir. Bu gelişmelerin M. Kemal’i endişeye sevk ettiği anlaşılmaktadır.

M. Kemal’in belirlediği adayların kazandığı seçimler sonucunda oluşan İkinci Meclis bünyesinde 1924 Kasım’ında muhalefet partisi olarak Terakkiperver Fırka kuruldu. Parti aslında İttihatçı bir karakter taşımamakla beraber başta Kara Kemal olmak üzere bazı İttihatçıların desteğini almış görünmektedir.

Terakkiperver Fırka’nın ömrü uzun olmadı ve Şeyh Sait İsyanı bahane edilerek parti kapatıldı. İşte bu sırada ortaya çıkan İzmir Suikastı, M. Kemal Paşa’ya hem TCF liderlerinden intikam alma hem de İttihatçıların son kalıntılarını yok etme fırsatı verdi.

Şeyh Sait İsyanı gerekçesiyle ülke genelinde geçerli olmak üzere çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile siyasi muhalefet ve muhalif basın susturulmuş ve yoğun bir devrim hareketine başlanmıştı. 1925 yılı içinde Şapka Kanunu kabul edilmiş, tarikatlar yasaklanmış, tekke, zaviye ve türbeler kapatılmış, miladi takvime geçme kararı alınmıştı.  

Dindar kesimin en büyük tepkilerinden birisi şapka devrimine olmuş ve İstiklal Mahkemeleri yeniden devreye girerek yargılamalara başlamış ve idam kararları verilmişti.

M. Kemal Paşa, 1926 Mayısından itibaren bir yurt gezisine çıktıysa da İstiklal Mahkemeleri’nin karar ve uygulamaları, devrimler ve özellikle şapka devrimine karşı çıkanların maruz kaldıkları muameleler, gezinin sönük geçmesine neden oldu.

Paşa, gezi programına göre 15 Haziran’da İzmir’e gelmesi gerekirken Balıkesir’de kalmaya karar verdi ve bu kararıyla kendisine karşı planlanan suikastın teşebbüs aşamasında kalmasını sağladı. Zürcher gibi bazı araştırmacılar, bu kararın Paşa’nın suikast planından haberdar olduğunun göstergesi olduğu kanaatindedirler.

Olay sonrasında suikastçıları kaçıracak olan motorcu Giritli Şevki “itirafçı” olarak İzmir Valiliği’ne başvurarak planı ve isimleri açıkladı. Böylece diğer suikastçıların yakalanmasını sağladı. Bu kişilerin elebaşısı olarak İlk Meclis’te İkinci Grup’ta yer alan eski Rize Milletvekili Ziya Hurşit yakalandı.

Olay üzerine hemen İstiklal Mahkemesi devreye girmiş ve İzmir’de meşhur Elhamra Sineması’nda yargılamalar başlamıştır. Kanuna göre üyelerin meclis tarafından seçileceği belirtilse de elbette bu kişileri belirleyen M. Kemal olmuş hatta salonda Türk bayrağının yanında Paşa’nın portresi yer almıştır. 

İSTİKLAL MAHKEMELERİ DEVREDE 

Resmi iddianameye göre suikastçılar, önce Ankara’da bir suikast planlamışlarsa da bundan vazgeçmişlerdi. Sonrasında Paşa’nın yurt gezisi düşünülmüş ve Bursa için araştırma yapılmışsa da sonunda İzmir için karar verilmişti. 

Bu süreçte Ziya Hurşit’in bağlantı kurduğu en önemli kişi, eski bir “İttihatçı fedai” olan, Atatürk’ün Nutuk’ta “çete lideri” dediği Sarı Edip’ti. Bu kişinin teşebbüsten Ankara’yı haberdar eden kişi olduğu iddia edilmekte ve bizzat A. Fuat Paşa tarafından “hükümet ajanı” olarak tanımlanmaktadır.

Mahkeme kısa sürede yeni tutuklama kararları vermiş ve tutukluların sayısı yüzü geçmişti. Bu kişiler arasında suikasta karışanlar, eski İttihatçılar ve içlerinde A. Fuat, Karabekir, Cafer Tayyar ve Refet Paşaların bulunduğu Terakkiperver Fırka kurucuları yer alıyordu. İşin ilginç yanı bazı tutuklular, milletvekili olsalar da mahkeme “suçüstü yakalandıkları” gerekçesiyle dokunulmazlıkların kaldırılmasına ihtiyaç bile duymamıştı.

Başbakan İsmet Paşa, Karabekir’in tutuklanmasına karşı çıkınca mahkeme tarafından tutuklanmakla tehdit edilmiş, M. Kemal’in mahkemeye destek vermesiyle İsmet Paşa geri adım atmıştı. Mahkeme, suikastı TCF kurucularının işi olarak görüyor, sorgular bu doğrultuda yapılıyordu.

Ziya Hurşit, suikast planını bütün ayrıntılarıyla anlatmış ancak TCF üyesi olsa da partinin olayla bir bağlantısının olmadığını ısrarla vurgulamıştı. Buna karşılık İttihatçılarla bağlantı kurmak için kilit konumunda bulunan eski Maarif Nazırı Ahmet Şükrü suçlamaları kabul etmemişti. Özellikle Cavit Bey’in evinde yapılan son kongreden hareketle eski İttihatçılar hedef alınmaktaydı.

İzmir Suikastı Davası, Sarı Efe Edib’in idamı

Mahkeme olayla doğrudan ilgili gördüğü on beş İttihatçı için idam kararı verdi ve ölüm cezaları aynı gece infaz edildi. İdam edilenler arasında Ziya Hurşit, Gürcü Yusuf, Laz İsmail, Sarı Edip, Halis Turgut, Hafız Mehmet, Ahmet Şükrü, İsmail Canbolat gibi kişiler bulunuyordu. Yargılama sırasında kaçan Kara Kemal, etrafı sarılınca intihar etti. Eski Ankara valisi Abdülkadir ise Yunanistan’a kaçarken yakalanıp idam edildi.  

TCF liderleri Karabekir, Refet, A. Fuat ve Cafer Tayyar Paşalar ise M. Kemal’in isteğiyle serbest bırakıldılar. Zaten mahkeme, bu kişilerin olayla bir bağlantılarını tespit edememişti. Ancak Ali Fuat Paşa haricindekiler Atatürk’ün ölümüne kadar siyasete dönemediler. 

Mahkemenin diğer safhası ise “siyasi bir şov” olarak Ankara’da devam etti. Bu davada Rauf, Cavit, Dr. Nazım, Yenibahçeli Nail, Küçük Talat, Hüseyin Avni, Hüseyin Cahit, Adnan (Adıvar) gibi kişiler yargılandı. Savcı sanıkları, bir hükümet darbesi hazırlığında olmakla suçlasa da suikast yerine İttihatçıların Birinci Dünya Savaşı’ndaki sorumsuz davranışlarını ve 1921’de Enver Paşa’yı M. Kemal’in yerine geçirme teşebbüslerini sorguladı. 

Mahkemenin başkanı Ali Çetinkaya da İttihatçı olup eskiden Enver Paşa’ya yakınken şimdi M. Kemal’in tetikçisi olarak hareket ediyordu. Özellikle Cavit Bey iddialara karşı çok parlak bir savunma yapsa da çok ağır kararlar çıktı. 

RAUF ORBAY

Mahkeme; Cavit Bey, Dr. Nazım, Yenibahçeli Nail ve Filibeli Hilmi’yi idama mahkûm ederken Rauf Bey ve Rahmi Bey’e on yıl hapis cezası verdi. Böylece İttihat ve Terakki’nin M. Kemal Paşa’ya destek vermeyen kanadının tasfiyesi tamamlanmış oluyordu. Paşa, idamları hemen onayladı ve infazlar o gece gerçekleşirken kendisi de örnek çiftliğinin kuruluşu için parti verdi.  

SİYASİ TEMİZLİK

İzmir Suikastı davası, tarafsız ve adil yargılama ilkesinin ihlal edildiği bir hukuk faciası olarak tarihe geçti. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırma isteğinde bile bulunmaya gerek duymaması, mahkemenin niteliğini açıkça göstermektedir. 

İzmir suikastı davası, Ziya Hurşit’in idamı

Zürcher, olayda doğrudan suçlu olanların kiralık katiller dışında Ziya Hurşit ve Sarı Edip olduğu kanaatindedir. Buna rağmen dava tamamen siyasi bir niteliğe dönüşmüş ve İstiklal Mahkemesi üyelerinin tek hedefi, M. Kemal Paşa’nın emri doğrultusunda siyasi temizliği tamamlamak olmuştur. Nitekim cezalar Ceza Kanunu’nun 55. Maddesinden yani hükümeti devirmeye teşebbüsten verilmiştir.

Atatürk, aylar öncesinden haberdar olduğu bu suikast teşebbüsünden çok iyi yararlanarak kendisine muhalif olma ihtimali olan grupları yok etmiştir. Onun liderliğine ve özellikle tek adam olmasına karşı çıkan İttihatçılar idam edilmiştir.

Bunun yanında halkta karşılığı olup Millî Mücadele’nin lider kadrosunda yer alan, İttihatçı kökenli Terakkiperver Fırka kurucuları da yargılanıp gözdağı verilerek siyasi hayattan uzaklaştırılmışlardır. 

Suikast, Atatürk’ün liderliğinin tartışılmaz bir şekilde kabullenilmesini sağladı. Artık o ülkenin tek hâkimi ve rejimin başı olan “tek adam” olmuştu. 

Kaynaklar: E. J. Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, İstanbul, İletişim, 2005; M. Tunçay, Türkiye’de Tek Parti Yönetiminin Kurulması, İstanbul, Yurt Yayınları, 1999; M. K. Yavan, “İttihatçılar ve İzmir Suikastı”, TDA, 2018, S. 232; Z. Çevik, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında İttihatçıların Tasfiyesi”, Arayışlar, 2000, S. 3-4. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Sizin gibi yazarlara zamanında gazetemizde fırsat verilseydi , bizler gerçeklere daha erken uyanabilseydik … Geç de olsa gerçekleri görmek güzel .

  2. İttihatın tasfiyesi çok normal. Çünkü ittihatçıların antitezi Saltanatı kaldırmaktı. Mustafa k. bu işi hallettiğine göre ittihatçılara gerek kalmadı. Yeni antitez laiklik ve buna karşılık irticadır. İttihatçılar irtica olamazlar. O yüzden tasfiye edildiler. Zaten Mustafa k.in antitezi oluşturulmuştu. İrtica. Geriye karşı ilerinin mücadelesi, padişaha karşı hürriyet eksenin yerini aldı. Yani ittihatçılar saltanata karşı hürriyeti söylüyorlardı. Mustafa k. e karşı hürriyeti savunmak, iki batıcı grubun vuruşması demek olurdu. İttihatçıların görevi Osmanlı devletine karşı kurgulandı. İrtica (osmanlıya) karşı yeni Devlette Devrimler ve Mustafa k. konumlandı. Yani ikisi de Hilafete karşıydılar. Birisi Hilafet karşısına hürriyetle çıktı, diğer irtica suçlamasıyla çıktı. Birisi sadece hürriyyet diyordu. Osmanlı yıkılınca varlık gayesi bitmiştir. İngilizler o yüzden ittihatçıları tasfiye ettirdiler. Çünki padişah tasfiye olmuştu. İttihatçıların hürriyet demesi yeni Türkiyede aykırıydı. Çünkü diktatör kuruldu. Bu nedenle Batıcı Mustafa k. in önüne engel olmamak ve kendileriyle ters düşmemek için yani hürriyet derlerse Mustafa k. i zayıflatacaklar ve Padişah güçlenecekti. Yani İttihatçıların yeni Devlette hürriyet demeleri Mustafa k. i zayıflayarak dolayısıyla Saltanatı güçlendirecekti. İttihatçılar Osmanlıyı yıkarak görevlerini yapmışlardı. Onlara Turan devleti aşılandı ve yıkım kolay oldu. Ama onların fonksiyonu burada bitiyordu. Kullanıldılar ve atıldılar. Sonra Mustafa k. da kullanılıp atıldı. O yüzden kimse Mustafa k. i konuşamıyor. Onun da yerini ittihatçılar içinden asıl seçilmişler görevi devraldılar. Türk ittihatçılar savaştaki sorumsuzlukları nedeniyle yargılanmadılar. Çünkü bunun sorgulanması Saltanatı güçlendirir. Çünkü ittihatçıyı eleştirmek padişahı güçlendirecek. Yani Mustafa k. bunları tek başına yapmıyor. O kadar akıllı olsa da gücünü İngilize Fransıza İtalyana göre nereden alıyor? İttihatçıları tasfiye etmesini ondan kim istiyor? Batıdan bir itiraz olsa kim sesini çıkarabilir? Yani tasfiye onayı çıkmadan Mustafa k. istediği sistemi kurabilir mi? Normalde Turan kurma kararı siyonistlere ait. Bu devleti bize veren siyonistlerdir.

    Yunanistanla savaş ihtimali konuşulduğunda günümüzde o bizim rakibimiz olamaz diyoruz. Yunana küçümserken iyi ama aynı küçümsemeyi İngiliz, Fransız ve sömürgelerine karşı yapılabilir mi? Musulu bile alamadık. Demek ki gücümüz yunana yumruk atacak güçte. O zaman ittihatçıları tasfiye Mustafa k. in kararı olamaz. Mustafa k. Ankarada çiftliğini kurmuş, başkomutanlığı savaşmam bak diyerek almış, kendisine mahkumiyeti kullanmış. İttihatçıların fonksiyonu Meclisi Mebusana karşıdır yada meclisleri odur. Ama artık yok. Artık Ankara var. O yüzden İngilizler Atatürkü tercih ederek oynamıştır.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin