YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY
Sizlerle ilk 31 Mayıs 2021 tarihinde buluştuk. “Tr724’ü sürekli takip eden, yolu arada bir düşen herkese sıcacık bir merhaba” diyerek başlamıştım. Dört aya yakın bir zaman oldu. Yazı arşivine baktığımda bu süre içinde bu yazı dahil 98 kez beraber olduğumuzu gördüm.
İlk yazımda, “heybem şöyle dolu, böyle dolu” gibi bir iddiamın hiç olmadığının altını özellikle çizmiştim. Her gün halkın içindeyim, her kesimden insanlarla bir şekilde temas halindeyim. Gözlem yapıyorum, gündemi takip ediyorum, kendimce okumalar yapıyorum.
Sanıyorum biraz farklı okuyorum. 1990’lı yılların başından bu yana siyaset, ekonomi ve İslam tarihi okuyorum. Mecburi ikamete tabi tutulduğum 5 yıla yakın sürede günde 12 saatten fazla okuma yaptım ve notlar aldım. Bu döneme hafta sonu tatili olmayan, bayramı seyranı bulunmayan yıl 365 gün üzerinden devam eden bir okuma yazma maratonu diyebilirsiniz.
Özellikle İslam tarihine odaklandım. Temel kaynak kitapları getirtmeye çalıştım. Ailemle her telefon görüşmemde bir sonraki hafta getirmelerini istediğim kitapların listesini verirdim. Sahaflardan bulma çabaları sırasında yaşadıkları zorlukların çok azını bana yansıtıyorlardı. Çoğu zaman kitapların isimlerini duyduklarında sahafların da şaşırdığını söylediklerinde sıkıntılarından haberdar olurdum.
AKADEMİK DİLLE ANLATILANLAR KİTAPLARDA DURUYOR
Zaten İslam tarihinin günümüze ulaşan kaynak eserler pek fazla değil. Hepsini toplasanız iki elin parmakları kadar ancak var.
Okumalarım sırasında tarihteki yaşanmışlıkların günümüze yalın bir dille anlatılması gerektiği kanaatine vardım. Kaynak eserler orta yerde duruyor, üniversite kütüphanelerinin rafları da akademik çalışmalarla dolu.
Kendimce eksik gördüğüm, tarihte yaşananların günlük okuyucuya sade bir dille aktarılmasının sağlanmasıydı.
Belki bundan daha önemli gördüğüm bir şey vardı. Günümüzde tarihçi diye bilinen isimlerin pek çoğu tarihe iki farklı dürtü ile yaklaşıyorlardı. Kimi “ecdat-perestlik” derecesine varan bir anlayışla olayları yansıtıyor.
Bunların gözünden tarihe baktığınızda sadece kahramanlar ve kahramanlıklar var. İslam tarihinin hiçbir döneminde hiçbir kusur işlenmemiş, her ne yanlışlık varsa ve yaşanmışsa bunlar “fitne” diye ambalajlanıp muğlaklaştırılmış durumda.
Bir başka bakış açısı da tarihe küfretme amacıyla bakan yaklaşım. Bütünüyle utanılacak, tutulabilecek bir tarafı bulunmayan bir tarihe sahibiz gibi bir tablo çıkıyor orta yere.
ÜÇÜNCÜ YOL DENEMESİ YAPMAYA ÇALIŞIYORUM
Tarihe ancak bir bütün halinde bakılması halinde faydalanılabileceği ve ders çıkarılabileceği görüşündeyim. Sadece övünülebilecek bir tarih tablosu serildiğinde (ya da tersi) ondan yararlanabilecek hiçbir tarafın olmadığı görüşündeyim.
Bundan dolayı yaşanmışlıklardan günümüze sadece ayna tutmak gerektiğine inanıyorum.
Yapmak istediğimi, olabildiğince sade bir dil kullanmak ve tarihi olduğu gibi yansıtmaya çalışmak diye özetlemek mümkün. “Ortaokul-lise seviyesi” diye nitelenen düzeyde yazmamın altında bu yatıyor.
Bir başka yapmak istediğim de paylaşmak istediğim bilgiyi, yaşanan güncel bir olaydan hareketle aktarmak.
Tr724’te yazmaya başladığımda editör arkadaşlardan bir talepte bulunmuştum. Benim yazılarıma yapılan yorumlarda galiz ifadeler bulunmadıkça gelen çok ağır eleştirilerin bile yayınlanmasını istemiştim. Onlar da sağ olsunlar bunu yapıyorlar.
Eleştirilerle ilgili şunu belirtmek istiyorum. Bunu gerçek anlamda ve samimi olarak dile getiriyorum. Yapılan eleştirilerden çok istifade ettiğimi bilmenizi istiyorum.
En çok eleştiri alan ve arşivden okunmaya devam ettikçe de halen yorumlar yapılan, “Adnan Menderes’in idamı ve Necip Fazıl Kısakürek” yazısı oldu. Bu yazı iki noktadan eleştirildi. Birincisi, kaynak belirtmeme, ikincisi de Necip Fazıl’ın adı başlığa alınmasına rağmen çok kısa söz edilmesi idi.
Geçmiş bazı yazılarımda kaynak vermeye dikkat ediyordum. Sonra aktüel bir medyada okuyucuyu kaynak bilgileri vererek sıkmaya gerek olmadığı kanaatine vardım.
Son yapılan yorumlardan gördüğüm kadarıyla kaynak verme okuyucu açısından hayli önemli. Bundan sonra kaynak konusunda daha dikkatli olmaya çalışacağım. Bu konudaki eleştirilerin gelmesi, beni kaynak belirtme konusunda daha cesaretlendirmiş oldu.
Çok eleştiri aldığım I. Selim konusuna daha sonra bol kaynaklı bir şekilde muhtemelen tekrar değinme gereği duyacağımı sanıyorum.
Necip Fazıl konusuna gelince… Yazının ilgili bölümüne uzunca bir video ekledim. Benim birkaç cümle ile özetlediğim konunun bütün ayrıntıları o videoda vardı. Yassıada duruşmalarında savcı Ömer Egesel’in iddianamesini okuması, hakim koltuğunda oturan Salim Başol’un müdahalesi ve Menderes’in konuya ilişkin cevaplarının hepsi videoda vardı.
9 dakikalık videonun devamında ise Necip Fazıl’ın Menderes’e yazdığı mektupların detayları yer alıyordu. Necip Fazıl’ın, dönemin Başbakanı Menderes’ten kimi zaman acındırarak, kimi zaman tahrik ederek, kimi zaman da şantaj yaparak para talep etmesinin bütün detayları o videoda bulunuyordu. Ben de tekrara düşmemek için bu bölümleri videoya bıraktım.
“Yazar” olma iddiasında değilim. “Yazıcı” sıfatı beni rahatsız etmez. Ben kendimi yazardan çok “okur” olarak görüyorum. Okuduğum ve kendimce önemli gördüğüm bazı bölümleri de sizlerle paylaşıyorum.
Beğenirseniz okuyup geçmeniz yeterli. Ama eleştirecek bir yer bulursanız, ne olur en ince ayrıntısına kadar eleştirin. Yapılan eleştiriler benim için paha biçilmez bir danışmanlık hükmünde. Bunun için onlara müteşekkir olduğumun bilinmesini isterim.
“eleştiri yöneltenler” olacak heralde.
Yazıcı kendini daha ziyade bir okur olarak gördüğünü yazmış, olabilir, ben tabii olarak olaya kendi açımdan bakıyorum ve bir köşe yazarından normalde 4 senede okuyacağım yazıyı 4 ayda okuduğum için hayretler ediyorum. ‘Sohbet’ olarak lanse edilen ve elbette monolog olarak ilerleyen yazıların sahibinin asıl ismini, mesleğini, eğitimini bağışlamamasını da aşırı absürt buluyorum.
Gençliğimde dinle sorunları olan çevrelerin bu tarz yazılarını çok okudum, bu çevreler İslam tarihini yüceltmenin yanlışlığını tıpkı yazıcımızun faullü diliyle, bir misyoner edasıyla anlattılar ama bugüne kadar Cumhuriyet tarihinin yüceltmenin yanlışlığını anlayan bir nesil yetiştiremediler. Bu demagojik belagar iflas etti. Kitleler AKP’yi seçtiler.
Bu gibi yazıları okumaktan vakit kaybı olduğu için vazgeçeli yıllar oldu, yazıcının yazılarını okumamın tek sebebi ise devrimi değil hoşgörüyü hayat tarzı benimsemiş insanları geçmişine ve Türk toplumuna bakarken bir militana dönüştürme potansiyeli taşıması, AKP’ye veya Hizmet’e bakarak İslam’a soğuyan mağdur insanımızı tahrik etme potansiyeli taşıması. Bu büyük bir vebal!
Eleştirileri en ince ayrıntısına kadar okuyan yazıcımız bas bas bağırarak gözlere soktuğum bu eleştiriyi gözden kaçırmış.
şeffaf olunmali, benim merak ettigim kimsiniz, sizin bu sitede yazmaniza kim ve neden vesile oldu…ayrica tr724 siteside biraz şeffaf olmali, yazarlara para veriyormusunuz, veriyorsaniz kimin parasi? Size lobilerden para geldimi, geliyorsa kim size para veriyor? Hani demokrasiyi savunuyoruzya hep birlikte, demokrasinin olmazsa olmazi şeffafliktir.
HE nin sohbet ve yazıları hizmet hadimleri için sinelerimizde takdiri kıymeti paha biçilmez kıssalarla doludur. İslam ve Türk tarihi ile ilgili en ufak olumsuz söz ve yazılarına hiç rastladınız mı? Rastlayamazsınız. Tarihi olaylara her zaman güzel ve örnek pencerelerden bakmıştır. Hizmetin Milletimizin sinelerinde yer bulması ve kıtalarda küheylanlar gibi koşuşturmalarında ki en önemli referansı da budur. Yazılarınız da olumsuz örnekler verdiğiniz tarihi şahsiyetlerin HE sinesindeki yeri biliyormusunuz?
Yazilarinizla ilgili birkac tespitimi maddeler halinde belrtmek istiyorum. :
1- Tarihle ilgili yazilarinizda sorun sadece kaynak belirtme meselesi degil. Tarih okumalarinda en önemli konu metodolojidir. Tarih yoktur, tarihci vardir denir. Tarihle ilgili yazi yazarken sectiginiz konu, atiginiz baslik, öne cikardiginiz örnekler hepsi tarih yaziciliginin bir parcasidir ve sizin okuma seklinizi gösterir. Eger bir metodolojiye sahip degilse insan, tarihin canina okuyabilir. Benim sizin tarihle ilgili yazilarinizda gördügüm en önemli eksiklerden biri bu metodoloji meselesi. Söylediginiz gibi kendinizi gelistirme yolunda oldugunuz bir konuy bence ya ehlinin nezeretinde gelistirmeniz o da mümkün olmuyorsa en azindan belirli bir olgunluga kadar kamuya acik sekilde yazmayip kendiicinizde olgunlastirmaniz olabilir. Yani olgunlasma sürecine okuyucalari ortak edip tartismalar acmaya gerek olmayabilir.
2- Ikinci konu kaynaklara hakimiyet konusu: Islam tarihindeki kaynaklarin sayisi iddia ettiginiz gibi kesinlikle iki elin parmaklari kadar degil. En azindan Istanbul`daki ISAM`in ya da herhangi bir ilahiyat ya da tarih bölümünün kütüphanelerindeki kitap listesine baksaniz, olmadi yok.gov.tr´de tez tarama kismindaki pdf tezlerden birinin bibliyografyasina baksaniz yüzlerce hatta binlerce Islam tarihi kaynagi oldugunu görürsünüz. Isterseniz ben size uzunca bir liste gönderebilirim. Sizin ana kaynaklar olarak bahsettiginiz Taberi, Ibnül Esir, Ibn Kesir, Süyuti, Ibn Haldun vs pek cok insanin evinde bile bulunan Türkceye cevrilmis kitaplardan sadece birkaci. Tamami ceviri 7-8 kitaptan alinti yapmak ve islam tarihinin ana kaynaklari bunlar ve ben de bunlari referans alarak yaziyorum demek tek kelime ile eksik hatta komik oluyor.
3- Günüzde yazi yazanlar tek kalem olmadigi gibi gecmiste tarih kitabi yazanlar da ayni düsünceden insanlar degillerdi. Bugün de pek cok kisi hakkinda iyi de kötü de yazan kisiler mevcuttur. O nlar arasinda kaynak analizi, kaynak tenkidi yapmadan, bu kaynaklardaki bilgileri ve rivayetleri karsilastirmadan hemen o bilgiyi bir de genelleme yaparak ve hüküm vererek yazip ilan etmek hem yazdiginiz sahsiyete hem de okur kitlenize karsi haksizlik olacaktir. Kaldi ki sizin de bahsettiginiz Ibn Cerir et-Taberi, Tarihü`l-Ümem ve`l-Müluk`unun basinda, genellikle ulastigi hemen her rivayeti kitabina aldigini belirtir ve dolayisiyla da okuyucuya “analizi ve elemeyi siz yapin“ der. Bu sebeple kitaplarda her cesit bilgiyi hatta birbirine zit bilgileri de bulabilirsiniz. Bu sebeple en dogruya ulasmak ve tarih hakkinda yazmak istiyorsaniz mutlaka, mümkün olan tüm kaynaklara ulasmaniz ve bu kaynaklarla ilgili de tasnif, tenkid ve tahlil yapmaniz gerekir. Bunu yapmadan tarih okursaniz yanlis ve eksik okumus olursunuz.
3- Bunlar teknik kisimlar. Daha önemli bir sorun da yukarida yazdigim gibi konu seciminiz, konulara yaklasim tarzinizla ilgili.
Iktidarin hocasi Islam Tarihi yaziniz, onun devamindaki Islam tarihindeki en büyük cökme örnegi yazilarinizda tarihte cereyan eden hadislerden iki örnegi verip Islam tarihi bunlarla dolu gibi cikarimlar yaptiniz ki, bu en basit ifade ile genelleme idi ve bastan sona hatali bir genelleme oldugunu görmek icin tarihci olmaya gerek yok. Mantiksal acidan yanlis. Nitekim icki icen iki adami örnek vererek köyün alkolik oldugunu iddia etmek kadar abes bir durumdu bu. Bu konuya mutlaka bir aciklama getirmeniz ve hatanizi düzeltmeniz gerekir .
4- Bir de islam tarihi ile ilgili yazilarinizda sectiginiz sahsiyetler, yazdigimiz sitenin okur kitlesinin zihin dünyasinda önemli yer tutan insanlar.
Fatih ve oglu Sehzade Mustafa, Alparslan, Hz. Osman, Ebu Yusuf vs. Yazilarinizda o insanlarin aslinda öyle olmadigini ispatlamaya calisir gibi bir tarziniz var ve bu gözden kacmiyor. Bunu yapmaktaki maksadinizi, tam olarak neyi elestirdiginizi ve tenkit ettiginiz seyin yerine neyin konulmasi gerektiginizi ortaya koymanizda fayda var.
Fatih`in Sehzadesinin zina yaptigi, Hz. Hasan`in cok evlendigi, Harun Resid´in babasinin cariyesine hallendigi… Siz Islam Tarihi deyince bunlari mi anliyorsunuz. Tr7/24 okuyucusu harem haberleri okumaktan, magazinden hoslanan bir kitle mi sizce ve bu anlattiklalrinizla ne ilgisi var. Dedim ya konu secimiz de tarih okumanizin bir parcasidir. Osmanli calisanlar bilirler, “Fisk-i Fücur Defterleri “vardir. Gidin oralarda zaten bulursunuz benzer seyleri zaten. Ama bu magazinel konulari aslini da arastirmadan okuyucunun gözüne sürekli sokmaktaki maksadiniz nedir?
5- Ebu Yusuf`la ilgili yazdiklairiniza Fatih Kumas´in yazdigi güzel tenkidi okumussunuzdur. Ayrica Harun Resid dönemi meshur Binbirgece Masallarinda genis yer tutar. Pek cok fantastik hikaye anlatilir ki önemli bir kismi hayalden ibarettir. Dolayisila o dönemle ilgili rivayetlerin özellikle de Ebu Yusuf`un adinin gectigi rivayetleri mutlaka dogru tahlil etmeniz gerekir. Ilgili yazinizda sadece Süyuti`den alinti ile Hem Ebu Yusuf`a hem de Harun Resid`e cok agir ithamlarda bulundunuz. Fatih`le ilgili de, Hz. Hasan`la ilglil de, Hz. Osman`la ilglil de benzer seyleri yaptiniz. Bu konularla ilgili daha iyi bir arasitma yapip, en dogru bilgilere ulasmaniz ve ulasacaginiz sonuca hem giyablarinda o insanlardan hem de onlara karsi kalbinde muhabbet besleyen insanlardan gerekirse özür dilemeniz gerektigini düsünüyorum. Insanlara dogrulari anlatmak, oun icin de gerek hayattaki gerekse de ölmüs olanlar hakkinda büyük iddialarda bulunurken kili kirk yarmak lazim. Eger gerekli arasirmalari yapmadan ve iyice tahlil etmeden yazarsaniz müfteri konumuna düsersiniz.
6- Tarihi okurken günümüzle baglantili sekilide okumak istiyorum diyorsunuz ya ve iste en ciddi hatalar da burda yapiliyor zaten. Eger dogru düzgün bir tarih usulü ve bilgi birikimi yoksa günümüzdeki olay ya da sahsiyetleri tarihteki olay ve sahislarla örtüstürme kolayciligina kaciyor insan. Simdiki zulmü yapanlarin, ya da onlarin yardakcilarinin hatalari gecmisteki tüm idareciler ve onlarin yaninda calisan insanlara genellemek en kücük ifade ile apacik bir hatadir ve insafsizlik olur. Ebu Yususf`un hayatini, Kitabül Harac´ini ve fetvalarindan pek cogunu okumus ve yazi nesretmis biri olarak acikca söylüyorum. Ebu Yusuf´u simdiki DIB baskanina benzetmek fahis bir hatadir Sadece yorum yanlisi olarak söylemiyorum, bilgi olarak da maalesef yanlis. Bence kesinlikle düzeltilmesi gerekir.
Islam ve islam tarihiyle ilgili yazilarinizda bu sitenin okuyucu kitlesinin sinir uclarina dokunan, onlarin hassasiyetleriyle pek de örtüsmeyen basliklar ve yorumlar yaziyorsunuz. Bunu yaparken de maalesef eksik bilgi, yanlis metot ve eksik arasirme ile genellemeler yapiyorsunuz. Bu yanlistan dönmenizi tavsiye ederim. Niyetinizin ne oldugu konusunda ise tam olarak emin olmadigim icin birsey diyemiyorum.
Teşekkürler.
Sizin gibi arkadaşların daha çok yorum yazmasını bekliyorum.
“İnsan, dilinin altında gizlidir”. Yazar da yorumcular da yazdıklarıyla taraflarını belli ediyorlar ve Sayın Karabay’ın yazdıklarını değerlendirme konusunda, saflarda bir ayrışma olduğu da açık.
Sizin yazdıklarınız yazarımız hatalı olduğunu düşündüğümüz konuların önemli bir kısmını çok güzel özetliyor.
Böylesi değerli yorumlara ne kadar çok ihtiyacımız var.
yorumunuz cok guzel ama yinede niye boyle yazdin ozur dilemelisin vs bunlar biraz bana ilkelce geldi.heryaziyi oku istedigini al herkes ozgur akli basinda herkesin bir bakis acisi vardir.buarada bukonularda HE yi elestirenler bence onu anlamamis olanlar.HE yi gercekten anlayabilseydik su an elli yil ilerde olurduk. vesselam
5 yıllık birikimi aceleyl ortaya dökmemekte fayda var. Yazdığınızı bir daha iki daha 3 daha 5 daha gözden geçirseniz fayda göreceğinize inanıyorum. Belki yapıyorsunuz zaten. Kusurabakmayın..
5 sene kitap okumak ve yazmak için zamanım olsa ne yapardım?
Önce nasıl yapmazdım onu anlatayım:
-Geçmişin çöplüğünü didiklemezdim, kimse 27 Mayısı örnek alarak darbe yapmıyor, hiç bir gazeteci Necip Fazıl öyle yapmış ben de yapayım demiyor, herkes kendi darbesini yapıyor, herkes kendi karakteri üzerinden siyasilerle ilişki kuruyor.
-Yazdığım mecra kime hitap ediyorsa ona göre yazardım. Yeni Şafakta yazılacak yazıyı Tr724 te yazmazdım. Bu konuda Mahmut Akpınar bu mecrada Hizmet insanına yakışır bir dil ve belağatla çok güzel eleştirel yazılar yazdı ve bence birçok insanın Hizmet dairesinde kalmasına vesile oldu. Kendisinden Allah razı olsun.
-Elbette ben de ortaokul dil seviyesinde yazardım, ama belağat ve kurgu seviyem üniversite seviyesinde olurdu, demagoji, polemik yapmazdım, düz mantık kullanmazdım, örneğin Tayyip ve avaneleri Ebu Yusuf’u baz alarak bunları yaptı demek gibi basitliklere girmezdim.
-Tarihle ilgili yazılar yazacaksam İlber Ortaylı okuyacakmış gibi yazardım, Ahmet Şimşirgil veya Ayşe Hür okuyacakmış gibi değil.
– Fakirlik, cehalet ve ihtilaf içinde kıvranan, açlık korkusuyla, terör korkusuyla AKPyi seçen, birbirine düşürülmüş zavallı halkımıza sataşmazdım. Kurban derisi isterken necipti.
– Satışacağım kesim kesinlikle konformist aydın kesimimiz olurdu. Boynunu icabında urgana uzatmayan aydınlarımızın geçmişini karşılaştırır, hakiki bir aydın nasıl yetişir ona kafa yorardım.
-İmamlarımıza kafayı takardım. Yeni nesle hitap edecek, dijital ortamı cami içine taşıyacak, hutbesine vaazına yeni bir belagat ve yeni bir şive kazandırmış imam nasıl olur buna kafa yorardım.
-Psikoterapi ve tasavvuf nasıl meczedilebilir, nasıl kurumsallaştırılır merak ederdim, bu konuyla ilgili kişilerle yazışırdım.
-Sonra kendi imamlarımıza kafayı takardım, biz bu adamları nasıl resmi, kurumsal ve şeffaf hale getirebiliriz diye düşünürdüm, normal tabandan önce onların kafasındaki milliyetçi, üstünlükçü, oligarşik zihniyetle nasıl savaşılır buna ciddi kafa yorardım.
-Kendi ilahiyatçılarımıza, onların bilimsel ve sosyal gelişmelerden kopukluğuna kafa yorardım. Düşündüğünü söyleyebilen, meslektaşlarını gayrete getiren halka inen, yeni bir ilmihal için hazırlık yapan bir ilahiyatçı zümre için kalem oynatırdım.
-Hizmet tabanınn dünya çapında özellikle ekonomi çevrelerı için hatrı sayılır bir kitle olmasını sağlamak için kafa patlatırdım.
-Türkiye’ye yeni bir isim yeni bir siyasi ve hukuki yapı için kafa patlatırdım.
-Çocuk eğitimini evlilik eğitimini kafaya takardım, Hizmetin bu konuda nerede olduğuna kafayı takardım.
-Kurban bayramına, Ramazan bayramına, hatta üç aylara, kandil günlerine özel yeni törenler üzerine düşünürdüm, özellikle çocukları baz alarak, bunun için sosyologlarla, pedagoglarla, psikologlarla, din insanlarıyla yazışırdım.
– Angaje gazeteciliğe, angaje tarihçiliğe, angaje ilahiyatçılığa, angaje entelektüelliğe, angaje güldürüye, angaje sanata savaş açardım.
yapardim edrdim yazardim yap kardesim niye akil veriyon tutanmi var
Biraz önce yine TR724 sayfasına girince M. Ahmet Karabay´ın yazısını gördüm ve sevindim. Başlığı okuyunca içim bir an için cız etti. Acaba Sayın yazar yazılarına gelen ve birçoğu da kişiliğine ve yazarlığına saldırı niteliği taşıyan eleştirilerden etkilendi de veda yazısı mı yazdı diye endişe ettim bir an için. Ancak yazıyı bitirince rahatladım.
Ben M. Ahmet Karabay´ın tıpkı Mehmet Efe Çaman gibi bu site için bir zenginlik olduğunu düşünüyorum. Tarihe “ecdat-perestlik” gözlüğü ile bakmanın doğru olmadığı ve ayrıca bir fayda getirmediği kanısındayım. Bazı arkadaşlar bu tür yazıların insanları tarihinden, dinden vs. soğutma potansiyelinden bahsediyor.
Ben böyle bir tehlikeyi görmüyorum. Tam tersi, tarihe eleştirel bakış ile bilgilerimiz daha sağlam bir temele dayanır. Ayrıca siz inanıyor musunuz ki, tarihe pembe gözlükle bakmakla, meseleleri tek taraflı ele almakla insanların özgüvenleri artıyor.
Dışardan bu böyle görünse ve sürekli bu yönde propaganda yapılsa da insanlar içten içe neyin ne olduğunu biliyor ve hisediyor kanımca. Siz ne kadar övünürseniz övünün, takımlarınız Avrupalı rakipleri karşısında dökülüyorsa, sıradan bir Avrupalı tatil için dünyayı dolaşırken sizin ülkenin insanı hayat pahalılığı ile boğuşuyorsa bazı gercekler kendini size dayatır.
Burada bazı arkadaşların eleştirileri ile ilgili olarak da bir şey söylemek istiyorum. Lütfen biraz insaflı olalım. Yazarların emeğine saygı gösterelim. Ayrıca böyle “ortaokul seviyesi”, “yazar” değil “yazıcı”, “kahtı rical döneminde böyle bozuk insanlara yazı yazdırılıyor” türü yazarın şahsına ve bilgi donanımına yönelik eleştirileri de çok yanlış ve çirkin buluyorum.
Varsa yazılana bir itiraz, güzel bir üslupla eleştirelim. Ama bizzat yazarın şahsına yönelik ve küçümseyici, aşağılayıcı nitelikteki eleştiri ve saldırılar hoş değil.
İsmail bey, kardeş liginden arkadaş ligine düşmem ilginç olmuş ama dert değil. Beni ısrarla tarihe pembe gözlükle bakmakla itham etmeniz de dert değil. Sizi ikna etmek gibi bir mükellefiyetim yok. Benim ortaokul seviyesinden kastettiğimi de diğer konuları da anlamak isteyen anladı. Bu gibi yazılar, hafta birö farklı farklı yazarlar tarafından dile getirilseydi içindeki demagojiler de, yanlışlar da, manipülasyonlarda beni pek ilgilendirmezdi. Bunu da anlamak isteyen anladı.
Şimdi siz madem yazanların bu tarz bir dil kullanmasında bir beis görmüyorsunuz, kendinizle çelişmemek adına okurun yazdıklarını da sineye çekmesini bilmelisiniz. Bence sırf şu anki hayal kırıklıklarıyla dolu ruh hayatınıza hitap ediyor diye yazıcıyı şartsız-şurtsuz sahiplenmeniz bile sürekli üzerinde durduğum konuda ne kadar haklı olduğumu gösteriyor.
Hani bir laf etmiştiniz. Sonunda dinden çıkmak da olsa sonuna kadar gideriz diye. İşte bu yüzden bu yazılar size hayal kırıklığınızda ne kadar haklı olduğunuzu göstererek o modda kalmanızı sağlıyor diye düşünüyor ve gerçekten üzülüyorum. Size yazdığım gibi benim de hayal kırıklıklarım var, bu yüzden sizi cevap yazarken özellikle kırmamaya çalıştım, samimi olarak başka okurların istismarına açık olacak şekilde kendinden de örnek verdim.
Hemen herkesin vardır, kimi hizmete küsmüştür, kimi dine soğumuştur, kimi henüz namazı bırakmıştır, kimi dinden çıkmak üzeredir. Her ne safhada olursak olalım bizim kendi içimizdeki aktüelimiz bu. Bu yazılar 724te yayınlandığında, hem de bu sıklıkta ve demagojiklikte, muhatapları öncelikle hayal kırıklığı içinde olanlardır.
Biz bu şekilde uyanamayız. Geçmişin çöplüğünde pislik bulup sevindirik olmak bizim hayal kırıklığımıza iyi gelmez. Bize başka bir şey lazımdır.
BEN OTUZ YILDIR KÜRTLERE YAPILAN ZÜLMÜ ANLAYAMADIM….
SON BEŞ-ON YILDIR DA CEMAATE YAPILAN ZÜLMÜ ANLAMİŞ DEĞİLİM…
BİR DE HZ HÜSEYİN (RA) İN ŞEHİD EDİLMESİNİ ANLAYAMIYORDUM….
Belkide tarihi bilgilerimiz eksik yada yanlış bu yüzden anlayamıyoruz.
17/25 Aralık a kadar bütün tarikat, cemaat ve siyasal islamcıları tümünü müslüman din kardeşı kabul ediyordum.
Hitleri aratmayan bir milliyetçi müslüman nasıl benim din kardeşim olabilir ki?
Stalini aratmayan bir zalim müslüman (ki bu tabirimden dolayı kalbim sizlıyor) benim din kardeşim olabilir mi?
Mühsin Ahmet Karabay sanki bunun peşine düşmüş… Bize yaşadığımız süreci / zamanı tarihle izah etmeye çabalıyor.
Sayin Yazar
Ben sizin yazilarinizi “Acep bugun ne yazdi, insallah tarihi bir mevzudur.” diyerek merakla bekleyen ve severek okuyanlardanim. Okudugum bir yazi bana biraz batiyorsa dusunmeye, arastirmaya itiyor diye dusunurum. Boylesi bir yazi faydalidir. Siz de masallah okurlarin cogunlugunun dahil oldugu “zumre”ye sok edici bilgilerle fiskemsi yazilar yaziyorsunuz. Evvela bu sitenin yonetimini kutluyorum. Boylesi yazilara mudahale etmemesi takdire sayan.
Acizane fikrim: yanlis bilgilerle dogru bir yol bulunmaz. Avam duymasin diye gizlenen tarihi gercekler, avamin karsisina hasbel kader ciktigi zaman cok vahim etkiler yapiyor. Birakalim insanlar zihinlerinde gercek uzre olusturduklari fikirlerini rahatca doksun ortaya. Okuyan da rahatsiz olursa arastirsin.
Yazilarinizi zevkle okuyorum. Twitter`da bazi yazilariniza elestiri getiren birini de buldum, degme keyfime.:)
Lutfen yazmaya devam edin. Tarihi mevzular daha tatlidir.
Saygilar
Iyi de birisi sizin yakinlariniz hakkinda iftira ya da hakaret dolu yazilar yazsa onu da eğlenerek okuyabilir misiniz? Yazar, her yazisinda yanlis ve eksik bilgilerle ölmüs insanlarla ilgili iftiralar yaziyor. Koskoca bir toplumu töhmet altinda birakiyor.
Belki de ilk yazınızda dediginiz gibi sadece ekonomi ve siyasetle ilgili yazmalısınız. Tarih ve ilahiyat alanına hakim olmadıgınız çok açık, onlarla ilgili yazmayı bırakmalısınız.
Bir ara ben de böyle düşünmüştüm. Sonra, tarih dışındaki yazılarının yeniden gözden geçirdim. Onlarda da aynı yaklaşım var. Onlar hoşumuza giderken, tarihi değerlendirmelerin bu kadar tepki çekmesinin nedeniniye bir daha gözden geçirin derim. Ahmet beyin yazılarında ki temel problemin mantık örgütünden kaynaklandığını düşünüyorum…
Sayin TR7/24 yöneticileri ve Sayin Karabay,
“Sebep olan yapan gibidir”
Sizler yonettiginiz bu haber sitesi ile ve cesitli konularda yayimladiginiz kose yazilari ile cok sayida insanin bilgi alma ozgurlugune katkida bulunurken ayni zamanda dogru yada yanlis bilgilendirilmesinede sebep olma ihtimaliniz vardir. Ben bu hususun Hakkaniyet hususunda elbet karsiligi olacagina inaniyorum.
Sizlere hatirlatmak istiyorum ki, yayimladiginiz haber ve yazilardan etkilenen insanlardan ve ozellikle YAZİLARİNİZDAKİ İDDİALARDAN SORUMLUSUNUZ.
Bu sorumlulugu iliklerinize kadar hissederek yazmanizin ve siteyi bu anlayisla yonetminizin sizler icin hayirli oldugunu soylemek isterim.
Önceleri kendimi hizmet hareketi içinde veya sempatizanı olarak görürdüm. Şimdi burada birçok okuyucu yorumlarını görünce biz hala aynı dünyanın insanları mıyız, artık emin değilim. Bazen kendime bu sitenin yazılarına neden okuyucu yorumu yazdığımı da soruyorum. Çok uzun zamandır Türkiye´de yaşamıyorum, geleceğimde Türkiye yok, artık oranın kültürel etkisi altında olan toplumsal yapılara da yakınlık hissetmiyorum, hayatımda yer vermek istemiyorum. Ama geçmişim ve köklerim orada. Belki de bu şekilde geçmişimle hesaplaşıyorum. Neyse, burada konu ben değilim, başkalarını kendimle ilgili meşgul etmek istemem.
Ama yine de bazı okuyucu yorumları ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Zira bazı şeyler bana çok ters geliyor. Yukarıda dedim ya, belki ve hatta muhtemelen artık ayrı dünyaların insanlarıyız da ondan kaylaklanıyor bu farklılık.
Cem Arslan: Yazarlara para veriyor musunuz? Veriyorsanız kimin parası? Size lobilerden para geliyor mu? diye soruyorsunuz. Acaba kimden para aldığını, hangi yazarına ne kadar maaş verdiğini açıklayan bir gazete veya yayın kuruluşu tanıyor musunuz? Ben tanımıyorum da, cahilliğime verin.
Sultan Sencer: HE´de (Hocaefendi, Fethullah Gülen) İslam ve Türk tarihi ile ilgili en ufak olumsuz söz ve yazılara rastladınız mı? diye soruyorsunuz. HE´nin her yaptığı, her yaklaşımı mutlak doğru mudur? Bir konuda yanılamaz mı? Ben HE´nin birçok kitabını okudum, okurken müthiş bir enerji verdiğini de bizzat yaşadım. HE dini bir lider ve kanaat önderi olarak bu yaklaşımı benimseyebilir. Ama bu yaklaşım mutlaklaştırılırsa ve herkes böyle bakmalı noktasına götürülürse bu yanlıştır derim ben.
Yılmaz Deniz: Benim yazarı şartsız-sürtsuz sahiplendiğimi söylüyorsunuz. Hayır, öyle bir şey yok. Ama buradaki tartışmalar üzerine yazarın önceki başka bazı yazılarını da okudum ve beni rahatsız eden bir nokta görmedim. Eğer yazar kalkıp da, ey millet, süper bir milletiz, müthiş bir tarihe sahibiz, Osmanlı askeri hak-hukuk konusunda o kadar titizdi ki, sefere çıktığında bağdan geçerken yediği üzümün yerine dala para aşardı gibi hikayeler anlatmaya başlarsa ben kendisini eleştirmeye başlarım. Cünkü yıllarca böyle anlatımlar ile bizim tarihe bakışımızı şekillendirdiler. Ben bugünkü kafam ile bu konuda yanıltıldığımızı ve bunun tarihe bilimsel bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum. Ayrıca siz neredeyse her yorumunuzda başkasını demagoji yapmakla suçluyorsunuz. Demagojiden kastınız nedir? Bir de mesela yukarıdaki yazının yazarından şunu şunu yapsaydınız diye önerilerde bulunuyorsunuz, sonra da angaje gazeteciliğe, angaje tarihçiliğe savaş açardım diyorsunuz. Angaje gazetecilik ve tarihçilikten ne anlıyorsunz?
Serdar Cebeci: Birisi yakınlarınız hakkında iftira ve hakaret dolu yazılar yazsa onu eğlenerek okuyabilir misiniz? diyorsunuz. Yazarın hangi yazısında iftira ve hakaret gördünüz?
Mümtaz: Uzun yorumunuzdan anladığım kadarıyla tarihçi veya ilahiyatçı olabilirsiniz. Sizin yazdıklarınızla ilgili tartışmaya girecek değilim. Ancak sizin yaklaşımınız bana bazı ilahiyatçılarda gördüğüm ve yaygın olduğuna inandığım bir yaklaşımı hatırlattı. İlahiyatçı Allah´ın dinini ve insanlardan ne istediğini bildiği özgüveni ile biz ilahiyatçı olmayan vatandaşların hayatına her türlü müdahale hakkını kendinde görür, şunu yapacaksın, böyle yatacaksız, yataktan şöyle kalkacaksınız, şunu seveceksin, bundan nefret edeceksin gibi her konuda söz söyleyebilir. Ama kendi alanı ile ilgili sana hiç bir şey söyletmez. Söylemeye kalksan Arapça biliyor musun, şu kadar hadisi biliyor musun vs. der ve seni susturur. Ama kendisi her şeye karışır. Hatta bazıları o kadar ileri gider ki, Kuran-ı Kerimi anladığınız dilde okumanıza bile yanlış yorum yapıp dinden çıkarsınız diye karşı çıkar.
Benim anladığım kadarıyla siz de yazarı benzer bir yaklaşımla susturmaya çalışıyorsunuz. Ha, bir de şunu sorayım: Madem tarihi metoduyla, bilgi kaynakları ile o kadar biliyorsunuz, neden o zaman doğruları anlatmıyorsunuz? Biz neden tarih diye hep olayların sadece bir tarafını biliyoruz? Neden Türkiye toplumu tarihi tek taraflı okuyor, tarihten bir türlü ders çıkarmıyor? Bu mu doğru metodoloji? Doğru metodoliji iktidarın bakış açısıyla yazılan tarih midir? Değilse, neden biz şimdiye kadar ezilenleri tanımadık, sadece güçlünün bakış açısı ile tarihi okuduk?
Yazarın da sizin de yaklaşımınızaten çok örtüşüyor. Her eleştiriye bir kulp takmış, Mümtaz beyin eleştirisine “uzun” ve “tartışmaya girecek değilim” diye başlayıp en uzun eleştiriyi yapmış, tarihçi ya da ilahiyatçı olduğunu varsaymış, sonrasında da ilahiyatçılara yüklenmişsiniz.
Değerlendirmelerinizin altında yatan neden, yazarın mantıksal yaklaşımıyla sizinkinin örtülmesi olabilir mi?
Yani yazılana cevap veremeyince, “ben beş yıl terörden yattım”, “Yıl 365 gün; günde 12 saat okudum” demekle, “siz ilahiyatçı olabilirsiniz ve ilahiyatçılarda yaygın olduğuna inandığım…” diye başlayıp, ilahiyatçıları eleştirmenin konuyla ne ilgisi var?
Örnegin, Ruşen Çakır sitesi için ABD vakfından para aldığını doğruladı, bunun gibi nice yayin organi var.
Parayı veren düdüğü çalar.
Birilerinden para alan onun istegi dogrultusunda hareket eder. Son zamanlarda Tr724`dekii degisim cok dikkatimi cekti, bir yandan professionellesti, yazar sayisi artti vs ama diger yandan islam dinini mezhebleri ehli-sünnet ölcülerini sorgulayici yazilar, ermeni agziyla türk tarihine sövmeler, türk ve osmanli düsmanligi kokan yazilar, tüm bunlarin cemaate hicbir getirisi yoktur, aksine, cemaate saldiranlarin ekmegine yag sürmektedir. Ayrica corona konusunda sanki gercekten cook tehlikeli bir virüs varmis gibi abartili yayin yapilmasi, bu konuyu sorgulamak icin tonlarca sebep oldugu halde cemaatin gazetecileri tarafindan en ufak bir elestiri yapilmamasi ve yolsuzluklara bulasmis kirli bir örgüt olan DSÖ agziyla onlar ne derse dogru kabul edilmesi ve özellikle Biontec asinin propagandasi yapilmasi kimler tarafindan desteklendiginize isaret ediyor. Ben almanyada yasiyorum ve buradada Bil Gates vakfi tarafindan maddi destek alan “özgür medya” var, hertarafa saga sola para yagdirdilar, sizde “özgür medya” taraftarisinizya onun icin sordum.
Abartmadınız mı, TR724e kim finans sağlasın, sağlansa böyle bir yayıncılık olabilir mi? Ayrıca aşı konusunda TR724ün finans desteği almasına gerek yok, içinde bulunduğu durum icabı bu gibi konularda ana akıma ters düşmemeleri gerektiğini düşünüyorlar. Almanya ne güzel memleketmiş, Norveçliler ne melekmiş modunu da atlatamadılar henüz. Ama biraz dil öğrensinler anlayacaklar.
Kaldı ki bununla ilgili bir yazar bu sitede geçenlerde aşıyı dayatanların hatalarına da değindi. Yine aşı karşıtlarının buluşmasıyla ilgili bir haberde duyuru afişi öyle bir yayınlandı kı, sanırsınız, biz de davet ediliyoruz. Anlayacağınız ortada bir finansman olsa böyle fahiş hatalar yapılmazdı. Biz kendi ayağımıza çok güzel sıkıyoruz. O yüzden artık MİTçi imamlar söylemine de son zamanlarda şüpheyle bakıyorum. Ne yaptığının farkında olmadan iş yapmak Hizmet’in uzun zamana dayanan bir alışkanlığı. Ehil olmayan insanlar MİTten bile tehlikeli olabiliyorlar.
Ermeni ağzıyla Türk tarihine sövmek tabiri iyi olmamış. Ermeni var, Ermeni var sonuçta. Bu kadar inkara rağmen Ermenilerin bize olan bakışı genel anlamda iyi bile sayılabilir. Asıl sorun bizim içimizde olup Ermeni meselesini yeni keşfedenler ve emperyalist kafalar. Mağduriyet yaşayınca mağdur Ermenileri keşfeden kitleyi dolduruşa getirmek isteyen emperyal kafaların Hizmet mensuplarının genel karakterini bozmaya çalışması üzerinde durulması gereken bir konu.
ermeni agziyla derken türk ve islam düsmani ermeni lobilerin faaliyetlerini kastetmistim, onlar gibi yaziyor bazi yazarlar…yinede uzun uzun cevap yazip polemige girmek istemiyorum, sadece siteyi tebrik etmek istedim, bu yazimi yayinlamazlar kesin sansürlerler diye düsünmüstüm, yayinladilar, tebrik ve tesekkür ederim tr724
polemige girmek istemiyorsaniz girmeyebilirsiniz, bunu ekstradan ifade etmenize gerek yok.
Cem Bey,
şu ana kadar Koronavirus salgını ile ilgili olarak “bu virus önemsizdir” yada “abartılıyor” diyen bir uzman kişi (Enfeksiyon Hastalıkları, Epidemiyoloji, Viroloji, Halk Sağlığı, Mikrobiyoloji alanlarından) var mı? Varsa lütfen adını yazın. Sadece Hizmet dairesinden bu kadar insan bu salgından vefat etti, siz kalkmış TR724’ün Koronavirus salgını ile ilgili yazılarından ne komplolar üretiyorsunuz. Açıkca sizin bir trol olduğunuzu düşündüm. Yanılıyor olabilirim ama uslubunuz bunu düşündürüyor.
İsterseniz Abdurrahman Dilipak ile Fatih Erbakan gibi konunun “uzmanlarını” dinleyin, yada Almanya’da, Avusturya’da çokca olan aşırı sağcı partilerin yayınlarını takip edin. Onlar dışardan fon/para almıyorlar (pardon sadece Rusya’dan alıyorlar şu anki bilgilerimize göre). Ancak bu siteye bu tarz iftira niteliğinde sözler yazma hakkınız yok. Lütfen uzmanlık isteyen konularda uzman değilsek konuşmayalım. TR724 konunun uzmanlarını dikkate alıyor, şarlatanları değil.
Ayrıca küçük bir hatırlatma yapayım. Türk, Ermeni, İslam gibi kelimelerin başharfleri büyük olmalıdır.
Almanyada yasiyorum, burada dogup büyüdüm, türkcem zayif, yazi hatalari icin kusua bakmayin. Cemaatten degilim, cemaatten egitim almis biri degilim, sizin gibi güzel ve yumusak bir usluba sahip degilim, biraz kaba ve sertim ever fakat samimi bir Müslümanim, Hocaefendiyi dünde severdim bugünde seviyorum, fetö metö hepsi palavra, 17/25 ten beri cemaati savunuyorum, kendilerine yapilan haksizliklari ve zulümleri duyurmak icin verdigim mücadele sebebiyle konsoloslukta hakkimda yakalama karari oldugunu ögrendim…vs vs, yani trol falan degilim, dilersen ispatta edebilirim…
Gelelim Corona koinusuna, “pandemi” baslayali yakindan takip ediyorum, Allahin “arastirin” ayetini uyguladigim icin cemaate atilan iftiralara inanmadigim gibi corona yaygarasinada inanmadim ve fasikten gelen haberlerin dogrulugunu nerdeyse 1,5 yil boyunca arastirdim, bu konuyla ilgili Websitesi kurdum, delilleri orada arsivledim, emin olun fetö tiyatrosuna benzer global capta bir tiyatro oynandigi kanaatine vardim, bendeki zan süphe his falan degil, ana akim medya tarafindan gizlenen, siyasiler tarafindan görmezden gelinen uzmanlara, doktorlara, virolaglara, arastirmalara vs dayanan kesin deliller, kesin bilgiler. Erbakan dilipak gibilerin ucuk komplo teorilerine bende itibar etmiyorum, evet almanyada bu konuya sorgulayanlarin bircogu rus yanlisi ve sag görüslü olanlar ama olmayanlarda var, örnegin Doktor Wodarg solcu,ve virolog Baghdi Tailandli , hangi görüste olurlarsa olsunlar, hakli olup olmadiklarina bakmak lazim. Ayrica sizin gibnilerin bu konuyu geregi gibi arastirmadigi icin meydan bunlara kaldi ve simdi kullaniyorlar, corona konusunda haklilar, hakli olduklari icin gücleniyorlar, bunun sorumlusu konuyu sorgulamak icin tonlarca sebep tonlarca yamukluk oldugu halde hepsini görmezden gelip yaygaraya alet olanlar degilde kim?
Eger ilgi duyarsaniz websiteme bakabilirsiniz, ilgi varsa bana cevap yazin, ilgi duyarsaniz giris icin gerekli olan isim ve parola veririm size.
Dün gece cevap yazmistim, yayinlamadilar, bekliyorum…
Diğer tarikat ve cemaatler kerameti şeyhinde ararken, HE hizmet hadimlerini çağın ilim ve irfanına yönlendirerek kerameti “RABBİNİN ADIYLA OKU’da aramaları gerektiğini göstermiştir. Kendisi de yüzlerce kitap, binlerce makale yazarak örnek olmuştur. HE ve hizmeti anlayamayanlar gitsin davul zurna çalsın. Hiç olmasa birilerinin mutluluğuna katkı yapar.
super eline saglik
Meş’um bir dönemden geçiyoruz. Çok derdimiz var. Gün geçmiyor ki memleketin bir tarafından mağdur ve mazlum iniltisi gelmiş olmasın.
Sağdyulu herkes bir söküğü yamamak için çare arayışında ama aranan çareler ya bulunamıyor ya da sadre şifa olacak kadar bulunamıyor. Bu ülkenin nasibine düşmüş nice güzel insanlar bir ‘Deli Teke’nin iki dudağı arasına sıkışıp kalmış haldeler. Hayatlarının en verimli dönemlerinde ülkesi ve insanı için yapacak çok şeyi olan o kadar donanımlı insan uydurulmuş söylemlerle gayz ve nefrete kurban ediliyor. Hak arayışı adına çalınan kapılar ya açılmıyor ya da açılması gerektiği kadar açılmıyor.Söylenenin aksine Silivri soğuk,Sincan da,diğerleri de…Geride bırakılan gözü yaşlı,gönlü kırık insanların yaşadıkları daha doğrusu maruz kaldıkları süreçler zemheri soğuğu estiriyor oralarda.Kaderin hakkımızdaki hükmüne razıyız.Müşteki değiliz. Sadece insanımız halini kısaca arz etmek istedim.
Bu bahisten hareket ile,
Gönül verdiği hakikatler uğruna yukarıda kısaca resmedilmeye çalışılan süreçlere maruz kalmış insanlardan birisi olarak; ”benim” ”bizim” diyerek alaka gösterdiğim,Tr7/24 ve benzeri platformlarda Sn.M.Ahmet Karabay’ın fantezilerini görmek ve okumak istemediğimi,
İçinden geçtiğimiz sürecin önceliklerinin bu tarz; sevimsiz, tartışmalı, derinliksiz,ferdiyetçiliği empoze eden ve daha çok hazık insanların sahası olan mevzular olmadığını;kocaman bir camianın düze çıkabilmesi için yazılıp çizilecek daha faydalı,daha kuşatıcı şeyler bulunabileceğini,
Ayrıca Alparslan, Hz. Osman, Ebu Yusuf,Fatih`in Sehzadesinin zina yaptigi, Hz. Hasan`in cok evlendigi, Harun Resid´in babasinin cariyesine hallendigi falan derken aynı yaklaşımın yarın-öbür gün hizmet ve hizmete yön veren insanlar üzerinden de seslendirilmesine tanıklık edersek hiç şaşırmayacağımı da ayrıca ifade etmek isterim..
Aslında Sn.M.Ahmet Karabay’dan daha çok Tr7/24 editoryası ikaz edilmeyi hak ediyor belki ama bu faslın konusu olmadığı için başka bir vesileye talik edelim.
Kimsiniz bilmiyorum ama lütfen yazmaya devam edin. Sayenizde atalarımıza tapar gibi yaşamaktan kurtuldum. Zamanında din sosuyla bize yedirilen tarihi olay ve kişilere tapmak son derece sakıncalı bence.
Şimdiye kadar atalarınıza tapar gibi yaşıyorsaydınız ve böyle yazılarla da ondan kurtulduysanız gerçekten ciddi sorun var demektir. Siz yarın başka bir yazı okursanız başka şeylere de inanmaya başlayabilirsiniz. Nerden baksanız durumunuz sıkıntılı..
Abartılı bir yorum olmuş. Yazara destek vermek istemeniz belki anlaşılabilir. Ama normal bir köşe yazısına çok anlam yüklüyorsunuz. . Başkalarını koşulsuz inanmakla suçlarken, kendiniz de yazara aynı misyonu yüklüyorsunuz. Inanma ciddi bir iştir. Iman ve Inancınızın yönünü sadece köse yazılarına bırakmayın derim.
Yalın İslâm rumuzlu yorum sahibi için yazmıştım yorumumu.
Ben içeride çok okudum çok….. Diyorsunuz ya size bir cevapta ben vereyim 30 ay Boyunca çok okudum. fakat tr724 okuyucuları da cok okur onlari ne zannettin
TERKİB-İ BEND VIII
(Açıklamalı)
Her şahsı harîm-i Hakk’a mahrem mi sanırsın?
Her tâc giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın?
Her dokunulmazlığı olanı Allah’a yakın mı sanıyorsun?
Her taç giyen çulsuzu Edhem mi sanıyorsun?
(Edhem: Tacını tahtını bırakıp evliyadan olan Belh şehri şehzadesi)
Dehri arasan binde bir âdem bulamazsın,
Âdem görünen harları âdem mi sanırsın?
Dünyayı arasan binde bir insan bulamazsın,
İnsan görünümündeki eşekleri insan mı sanıyorsun?
Çok mukbili gördüm ki güler, içi kan ağlar,
Handân görünen herkesi hurrem mi sanırsın?
Çok mübârek insan gördüm ki güler, içi kan ağlar,
Güler görünen herkesi mutlu mu sanıyorsun?
Bil illeti, kıl sonra müdâvâta tasaddî,
Her merhemi her yâreye merhem mi sanırsın?
Önce hastalığın ne olduğunu bil, sonra tedaviye başla,
Her merhemi her yaraya merhem olur mu sanıyorsun?
Kibre ne sebeb? Yoksa vezîrim diye gerçek,
Sen kendini düstûr-ı mükerrem mi sanırsın?
Kibire ne gerek var? Yoksa vezirim diye gerçekten
Sen kendini nizamın sahibi mi sanıyorsun?
Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünyâ,
Dünyâ sana mahsûs u müsellem mi sanırsın?
Ey dünyanın geçici nimet ve devletiyle iftihâr eden,
Dünyanın sana ayrılmış olduğunu ve teslim edildiğini mi sanıyorsun?
Hâlî ne zaman kaldı cihân ehl-i tama’dan,
Sen zâtını bu âleme elzem mi sanırsın?
Bu dünya ne zaman açgözlülerden yoksun kaldı,
Sen kendini bu dünyaya çok gerekl mi sanıyorsun?
En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun,
Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?
En ummadığın senin içyüzünü keşfeder,
Sen herkesi kör, halkı sersem mi sanıyorsun?
Bir gün gelecek sen de perîşân olacaksın,
Ey gonca bu cem’iyyeti her-dem mi sanırsın?
Bir gün gelecek sen de perişan olacaksın,
Ey gonca bu topluluk hep böyle [yanında] olacak mı sanıyorsun?
Nâ-merd olayım çarha eğer minnet edersem,
Cevrinle senin ben keder etsem mi sanırsın?
Korkak olayım eğer bu çarka (döngüye) minnet edersem,
Senin zulmünden kederlendiğimi mi sanıyorsun?
Allah’a tevekkül edenin yâveri Hak’dır,
Nâ-şâd gönül bir gün olur şâd olacakdır.
Allah’a güvenenin yardımcısı Allah’tır,
Hüzünlü olan gönül bir gün gelecek bahtiyâr (mutlu) olacaktır.
Ziya Paşa
( 1825 – 1880 )
Değerli yazar ve ondan da değerli yorumcuların açıklamalarını okudum, keyif aldım. Yazar, kendini tartışmaya açarak sırça köşkte oturmadığını, hatta hapisten yeni çıkan sıradan içimizden biri olduğunu da belirtti. Bu arada, bu ortamda içimizdeki sıradan birinin, ister yazar ister yorumcu de asla bildiğimiz sıradanlıkta olmadığını da belirtmem gerekir. Nitekim, okuduğum yorumlarda istisnasız bunun keyfini sürdüm. Birkaç yorumcu metodoloji üzerine açıklamalar yaptı ki, ihtimal alanlarıyla da ilgiliydi, çokda doyurucuydu. Yazara da bize de eminim ışık tutmuştur. Hepimiz isimlerimizin önünü müstearla kapatarak bir ortamda olduğumuz da gerçek. Filmlerdeki o “maskeli balolar” gibi pürneşe olmadığımız, hepimizin amacının gününü gün etmek olmadığı da bir gerçek. Bu ortama yorumlarıyla dadanan birisi olduğumu da bizzat söylemeliyim. Maskeli balo kıvamında pürneşe bir ortam olsaydı ihtimal bende gelmezdim, sizde gelmezdik. Pek kendimizi o kavrama yakın hissetmesekte, müstear isimli yazar ve ona yorum yazan müstear yorumcuların hepsi, ben dahil Kaybedenler Kulubünün bir üyesiyiz. Kaybetmek sıradan bu hayatta da, kaybettikten sonra aynı senin gibilerle olanlarla bir kulübe dahil olmak sanırım o sıradanlığın içindeki en özgün örnek. Aslında biliyorum, ne maskeli balo, ki hayatınızda hiç gitmediğinizden eminim, ne Kaybedenler Kulübü kavramı şu an ki yazıştığımız ortamı tam tasvir etmiyor. Zaten bu nedenle de, kendimizi yakın hissetmesekte demiştim. Buranın kadrosuz fahri bir yorumcusu olarak şunu söyleyebilirim, daha önce de anlattığım gibi. Yıllar önce Erzurumda, kış günlerinde, bilenler bilir, Erzurum Kongresinin yapıldığı tarihi binanın sokağında, o izbe ama eski Erzurum sokakları arasında, kahvehaneler olurdu. O ayazdan içeri girdiğinizde kahveye, sobanın o sesi ve sıcaklığı, onun üzerindeki büyük çaydanlığın içinde kaynayan suyun çıkardığı ses, sobadan dışarı fırlayan kozalakların ateşi beni büyülerdi. O Kırtlama şekeriyle içilen yurdumun sıradan insanı, hayata karşı hiçbir iddiası kalmamış insanı, derin bir huşu ve huzur içinde çaylarını yudumlardı. Şu an hissettiğim, değerli yazarın, Erzurum gibi yurdun bir köşesinde, ve o köşenin de içinde bilmem hangi köşe de, ayazın ortasında gariban bir kahve işlettiği, bizlerinde o pupupu diye yanan sıcak sobanın ve kıtlama şekerinin hatırına, bayatta olsa değerli o kahvecinin çayını keyifle yudumladığımız. Değerli yazar, hiçbir tartışma götürmez şekilde, ispatlarıyla, evrenin sırrını burada açıklasaydı, bugün kim sırrını çözerse Nobeli kesin o alır denilen Çift Yarık Deneyinin sırrını açıklasaydı, bu denli keyif almazdım.
“Yeraltı dünyası edebiyatı”nı duymuşsunuzdur, Prad Pitt in oyunculuğuyla sahneye de taşınan “Kaybedenler Kulübü” kitabı da o edebiyat eserlerinden. Birde, “Gösteri Peygamberi” kitabı var ki, muhakkak okumanızı tavsiye ederim. Benim bu satırlarımı okuyunca belki bazı değerli yorumcularımız “insan bir kere düşünce arkadaş ne tuhaf insanlarla karşılaşıyor, ne tuhaf şeyleri yorum okumak zorunda kalıyor, böyle ortamda tavsiye edilen kitaba bak, şuna bakar mısın kitabın adı Gösteri Peygamberi” diye düşünebilir. Evet, tüm samimiyetimle de öğrenmek isterim, “Gösteri Peygamberi” kitabını okur okamaz içinizden samimice ne geçtiğini. Sizi rahatlatayım, islamiyetle, dinimizle ilgili uzaktan yakından bir dokundurması yok, zaten özünde bir roman. Şunu da ekleyim, bu kitaba adından dolayı aylarca yaklaşmamıştım. Mihenk taşı kendim yani. Burada taşlıyacaksam ilk kendimi taşladığımı söylememe izin verin.
Değerli yazarın yazıları da bu minvalde değelendiriyorum.Kendisi zaten belirtti, bu bir 3. yol denemesi dedi. Onu, alıştığımız kendi otobanımıza çekmek istiyor, kendisinin denediği bu patika yolun onu yoldan çıkarabileceğini düşünüyor ve rahatsız olabiliyoruz. Konunun derinliğine göre, din ve mukaddesat yazı konusu olunca da, kaygılarımız kendi penceremizden artabiliyor. Kolu kanadı kırılmış, tek keyfi şu mazlum kahvehanesinde içten satırlar, belki sitemli, belki melankoli ama içten samimi satırları okumak olan bizler nerede olduğumuzu unutuyor, sorumluluk bilinciyle eski güzel-huylarımız (güzel bir huy bu) depreşiyor, kendimizi 2016 öncesi günlerin, kendi anlı şanlı mazi günlerimizin ortasında imiş gibi yalın kılıç buluyoruz. Değerli Arkadaşlar, bizler Kaybedenler Kulübünün bir üyesi olarak, bu kışın içinde kendimizi dışardan yalıtan değerli yazarın bu yazıları ve onların altına yapılan yorumların hararetiyle bir çeşit keyif alan insanlarız. Dost Meclisi burası. Yazar da belli ki hapisten çıkmış, dile kolay yıllarını vermiş, gün görmüş geçirmiş, varsın bu internetin izbe köşesinde, gelenin gidenin bizim çevreden başkası olmadığı, senden benden başkasının bakmadığı bu pek az bilinir köşede, acılarının onu sürüklediği duygulardan oluşan çay kıvamında satırları bize ikram etsin. Ben bu ortama ve bu ortamda yazılan yorumlara bu gözle bakıyorum. Aslında buraya kadar yazdıklarımın ardından asıl içimden geçenleri paylaşmak istemiştim ama bu da kafi diyor içimden bir ses. Hürmetler, saygılar…
Ahmet bey, yazılarınıza devam edin. Eleştiri ve tahammülsüzlükleri boş verin. Kur’an Kerim’de ifade özgürlüğü vardır. Yoksa Allah kendi kitabında şeytan ve firavun’a söz vermezdi. Ama Allah kendi kitabında onlara söz ve yüz verdi, konuşturdu ve gosterdi. Bu ifade özgürlüğünü çoğu Müslümanlar anlamıyorlar ve yadırgiyorlar. Şeytana ve Firavuna bile ifade özgürlüğünü veren Tanrılarını anlamaya Müslümanları Rabbim muvaffak etsin.
Kendine “Münafık” mahlasını seçen kişi Kur’an üzerinden müslümanlara ders veriyor. İlginç.. Ne hallere kaldık 🙂 🙂