YORUM | MAHMUT AKPINAR
AKP’nin ve Erdoğan’ın din istismarı hız kesmeden devam ediyor. AKP ile camiler siyasi propaganda merkezleri, Diyanet görevlileri AKP militanları haline getirildi. İktidar yanlısı hutbeleri dinlememek için cumayı terk eden yığınla insan var. Erdoğan her Cuma çıkışı cami önünde siyasi beyanat vermeyi alışkanlık haline getirdi.
Bunca zulme adaletsizliğe, hırsızlığa, kadın cinayetine, çocuk tacizine ses vermeyen Diyanet İşleri Başkanı talimat vermiş, hutbelerde sosyal medyanın zararları anlatılacakmış. Diyanet yardımıyla toplumu sosyal medyanın kapatılmasına hazırlıyorlar. Ne yazık ki başta Diyanet mensupları, imamlar, müftüler ve ilahiyat hocaları olmak üzere – istisnalar hariç – din adamları, cemaatlerin-tarikatların önderleri AKP’nin din istismarına karşı çıkmadı. “Bu kadar da olmaz, İslam’a zarar veriyor, dinimizi, yıpratıyorsunuz,” diyemediler.
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Siyasi kimliği olan Erdoğan’ın Yargıtay binasının açılışında bir yanına Yargıtay Başkanını, öte yanına Diyanet İşleri Başkanını alıp poz vermesi bardağı taşırdı. Mesele bir binanın dualarla açılması değil. Gerçi bizim Kemalistler içinde dua olan her şeye karşı çıkarlar. Kadın özgürlüğünü savunan Kemalist kadınlar çarşaf yakarak başka kadınların özgürlüğünü dikkate almadıklarını gösterecek kadar tutarsız davranabiliyor. Ama burada açıkça anayasaya, hukuka aykırılık var.
Öncelikle Yargıtay bir yüksek mahkeme. Anayasamızda yer alan kuvvetler ayrılığı ilkesi gereği yargının yürütmenin denetimi dışında olması gerekir. Ama Erdoğan, Yargıtay binasını kendisinin yaptırdığını söyleyerek ve Yargıtay Başkanını adeta koltuğunun altına alarak “Yargıtayı da bitirdik” diyebiliyor. O elbette binanın bitmesini kastediyor, ama herkes kuvvetler ayrılığını, adaleti, yargıyı bitirdiğini biliyor. Mevcut tabloya AKP iktidarının kirlerini örtmede çok başarılı Diyanet’in başkanının protokolde 40 basamak birden yükseltilmesini de eklediğinizde laik kesimlerin zıplaması normal.
AKP iktidarının her türlü yolsuzluğu, usulsüzlüğü yapıp dinin arkasına saklanmasından, kurulan zulüm, soygun düzenini İslami söylemlerle perdelemesinden dolayı toplum dinden, manevi değerlerden soğuyor. Gençler Kemalizme yöneliyor. Laik seküler kesimler ise AKP üzerinden her tür dindara kin ve nefret biriktiriyor.
Erdoğan er-geç gidecek ve yeni hükümetler kurulacak. AKP’liler Kemalist rejimi “parantez arası” görürken AKP iktidarları parantez arası olacak! Yaklaşık 20 yıllık iktidarları döneminde AKP destekçisi cemaatler tarikatlar ise çok pervasız, ilkesiz davrandılar ve nefret biriktirdiler. Sonraki dönemlerde seküler kesimler güçlenirse intikamı almak, hesap sormak isteyecektir. Umarız hukuka, insan haklarına, demokrasiye inanan iktidarlar gelir de ülke din istismarından katı laikliğe savrulmaz.
Kim gelirse gelsin dindarların, cemaatlerin gelecek dönemleri düşünerek şimdilerde laiklik vurgusu yapması gerektiği kanaatindeyim. Fransız usulü katı, din ve inançları kontrol eden laiklik anlayışı değil. Kemalistlerin her türlü dini yapıya, değere düşmanlık besleyen ve onları dönüştürmek isteyen laiklik anlayışı da değil. Dindarlar hem kendilerinin gelecekte zarar görmemesi, hem de toplum barışına katkıda bulunmak için Anglo-Sakson tarzı, din ve inançlara yaşam alanı bırakan, koruyucu bir laiklik anlayışını savunmalılar. Siyaset Bilimci Ahmet Kuru’nun kavramlaştırmasıyla inançları baskılayan ve şekle sokmaya çalışan “dışlayıcı laiklik” değil, onlara yaşam alanı oluşturan, inançlarının gereklerini başkalarına zarar vermeden, şiddete bulaşmadan uygulamalarına zemin hazırlayan “kapsayıcı laiklik” anlayışını gündeme getirmeliler.
Türkiye laiklik anlayışını Fransa’dan aldı. Bugün Fransa’da kabul edilebilir bir laiklik varken, Türkiye dahil Fransız tarzı laikliği benimseyen pek çok ülkede dışlayıcı, baskıcı, şekillendiren laiklik anlayışı sürüyor. Türkiye, Fas, Tunus, Cezayir gibi ülkelerde “Kadınlar sokakta başörtülü dolaşmalı mı?” tartışmaları yapılırken İngiltere’de şeriatla yönetilen pek çok İslam ülkesinden daha ileri dini özgürlükler bulabiliyorsunuz. Türkiye’de cami hocasının kıydığı nikah geçerli değil, ama İngiltere’de geçerli. Şer’i bazı kuralları burada uygulayabiliyorsunuz. Çorum büyüklüğünde olan yaşadığım şehirde bazıları minareli 70 ten fazla cami var. Medreseler, dini eğitim veren okullar var. Başkalarına zarar vermedikten, şiddet üretmedikten sonra dilediğiniz dine inanabiliyor ve onun gereklerini yerine getirebiliyorsunuz. Dilediğiniz dini kıyafetle sadece sokaklarda dolaşmıyor, kamu kurumlarında da çalışabiliyorsunuz. Ben Heathrow Havaalanında gümrük kontrolü yapan çarşaflı kadın memure gördüm. Denetime açık olduktan ve kendi maliyetlerinizi karşıladıktan sonra dilediğiniz kadar cami açabilirsiniz. Bazı yerleşimlerde 500 metre yarıçapında bir alanda 8-10 tane cami bulabiliyorsunuz.
Bizde Kemalist anlayış “din ve devlet işleri ayrı olsun” der ama Diyanet üzerinden dindarları denetim altında tutmaktan vazgeçmez. Rejimin laikliği sopa yapmasından dolayı olsa gerek dindar mahallede “laiklik” deyince ortalık buz keser, laiklik “dinsizlik” gibi algılanır. Yüzeysel İslami bilgime göre kapsayıcı ve Anglo Sakson tarzı laiklik “dinde zorlama yoktur”, “sizin dininiz size, benim dinim bana” gibi ayetlerle, Medine’de uygulanan, sonra Osmanlıya intikal eden millet sistemiyle birlikte düşünülünce İslam’la çelişmiyor. Aksine dindarlara alan açan, onların haklarını koruyan bir yanı var. Bugün İslam ülkelerinde dinini yaşayamayan pek çok Müslüman demokratik batı ülkelerine göçüyor ve daha rahat yaşıyor.
Din, mukaddesat istismarı sebebiyle AKP ve AKP destekçisi dindarlara, cemaatlere giderek artan bir tepki birikiyor. Maalesef onlar yaklaşan fırtınanın farkında değiller. Basiretli davranıp AKP’ye ve Erdoğan’ın istismarına itiraz eder, kapsayıcı, Anglo Sakson tarzı bir laikliğin ülke için gerekli ve yararlı olduğunu söyleyebilirler. Böyle bir teklifin dindarlardan gelmesi kendilerine yönelen nefreti azaltacağı gibi, seküler-dindar kutuplaşmasını da yumuşatacaktır.
Devlet insanlara huzur, barış, güvenlik temin etmek üzere icat edilmiş bir araçtır. Devletin dini ise adalettir. Adaletin olmadığı, devletin bazı kesimleri ezdiği, sindirdiği bir ülkede huzur, barış olmaz. Bugün dindarlar AKP üzerinde kendilerini güçlü görüyor ve rahatsızlık veren bir kibre sahipler. Devran döner, adalet, özgürlükler dindarlara da lazım olabilir. Dindarlar, cemaatler, tarikatlar yaklaşan tehlikeye tedbir almazsa kendilerini 1930’ları aratan bir ortamın içinde bulabilirler.
Dindarlar, cemaatler, tarikatlar dindar olmayanların da haklarını savunarak, ılımlı, kapsayıcı laiklik anlayışını gündeme getirerek gerilimi azaltıp, kendilerine yönelen nefreti engelleyebilirler. Lakin yaklaşan tehlikeyi öngören ve buna tedbir alabilecek bir dindar kitle var mı emin değilim.
Dikkat ettiklerini ve tedbir almaya çalıştıklarını göremiyorum.
“Hedefe”!!! çok yaklaştıklarını, ramak kaldığını kendileri ağızlarıyla söylüyorlar. Ve bazıları hedefe!! ulaştıklarını, bunu taçlandırmayı beklediklerini söylüyorlar. (Meşru değiliz farkındayız, biryolunu bulup meşruiyetimizi de sağlayacağız demek olarak algılyanı siz bunu). Sosyal medyadaki borazanlarından bunu rahatla anlayabilirsiniz. “Kabarmış bir şehvet”in kendiliğinden durulması, hem de haramla bu kadar temas etmiş bir haldeyken imkansız. Hırsızlığın, yolsuzluğun, rüşvetin, kamu malı talanının, ihale dönme dolaplarının tam ortasında “bu yağlı kaymak” tan döneceklerini sanmayın. Irzına geçtikleri Dinin elmas ilkeleri bunu biliyoruz, “Hedef” lerinin kirliliğini buradan anlayabilirsiniz. Kırk Haraminin özelliği, yakıp yıkmaktır, Moğal sürüsü motivasyonuyla hareket eden bu yıkmayı, yakmayı şehvete dönüştürülmüş bu hak-Tecüvüzcüleri, her zaman yaptıkları gibi, yine bir azgınlık-kudurmuşluk anında “kabarmış şehvetleriyle” pis mi pis ortada bırakıldıklarında, sakın “Ben yapmadı MİKİ yaptı” demesin. Ey başhırsız ve başhırsızın avaneleri, bir gün “kabarmış şehvet gibi” ortada kalacaksınız… Kuduzların akıbeti hep aynıdır. Yaşasın Zalimler için Cehennem…(B. Said Nursi).
Bu gibi yazılarda beni rahatsız eden bir hava var. Ilk problem laikliğin bu gibi yazılarla bir ‘değer’ olarak anlaşılabilecek olması. Dünyadaki sayılı terör örgütlerinin kendini İslam ile özdeştirmesi, AKP’nin İslam istismarı ve Hizmet’in yaptığı büyük yanlışlar karşısında dine karşı soğukluk yaşayan insanlar için laiklik sığınılacak bir liman değil son liman görülebilir en nihayetinde.
Laiklik bizim için de dindar olmayanlar için de, huzur içinde yaşamak adina dinin ve modern devletin istemeye istemeye uzlastıkları bir araç, bir zorunluluk olmalı. Kendi hallerine bıraksak devlet tehdit gördüğü dini tamamen ortadan kaldırmak ister, dindarlar da aksine dini her yere taşıma motivasyonu taşırlar. Bu anlamda laikliğe değer biçilmesini anlayışla karşılayabilirim fakat özellikle dine soguma zamanında laikliğin daha bir hayat tarzına dönüşmesi tehlikesi var. Laikliğin bir değer, bir hayat tarzı olarak benimesersek Hırıstiyanların kaderini yaşamak zorunda kalırız.
Laikliğin bir değermiş gibi yansıtılmasında gördüğüm bir diğer problem de, bunun sanki laiklerin dedigi noktaya geldigimiz seklinde algilanacak olmasi. Ben sahsen onlarin noktasina gelmedim, gördüm ki Erdogan sonrasi laiklerin agirliginin hissedilecegi bir ortami soluyacagim, gecmis gösterdi ki, onlar pek cok bakimdan etkin ve tehlikeli. Toplum bütün kesimleriyle zarar görmesin, huzur içinde işimize bakmak adına şu tarz bir laikliğe hazırız diyelim, ama tümüyle kontrol altına alınmayacağımızı da gösterelim.
Gösterelim diyorum da, bizim böyle bir lüksümüz var mı? İste bu gibi yazılarda beni rahatsız eden bir konu da bu. Erdoğan gittiğinde bizim gerçekten laikliğin de yeniden tanımlanacağı toplum inşasında ne kadar rolümüz olabilecek. Bu rolü bize verecekler mi? Şahsen ben olsam Hizmet tabanından biri olarak ben bile vermem.
Meşruiyeti kendi tabanında bile büyük bir muamma haline gelmiş Hizmet’in bu gibi konulardan cok daha önce halledeceği başka şeyler yok mu? Bizim içimizde ağırlığını gösteren ama kimliğini göstermeyen gruplar ortaya çıkmazsa, benden habersiz CHP, İyi Parti falan filan ile devlet görüşmeleri, toplum sözleşmeleri yaparsa, sonuç en baba laiklik çıksa ne olur, hatta alın ülkeyi size verelim deseler ne olur.
Sizce yaklaşan tehlike nedir?