Amerika’nın Beyazıt Öztürk’ü Jimmy Fallon’un sunuculuğunu yaptığı 74. Altın Küre ödülleri sahiplerini buldu. Aslında Beyaz’ı, Fallon’a benzetmek daha doğru olur. Tıpkı Beyaz gibi TV’de talk şov sunan Fallon da, “Skandalsız, tekdüze ve şirin” olmakla eleştirilir genelde. Önceki gece gerçekleşen törenin de, bu yönüyle ‘sıradan’ olduğu yorumları yapıldı. Oscar’lardan sonraki en önemli sinema (ve TV) ödülleri olan Altın Küre’de ama Amerikan sinema sektörünün en güçlü kadınlarından Meryl Streep’in konuşması, Beyaz Show’daki Ayşe Öğretmen’in ‘barış’ konuşması gibiydi.
Tabi Amerika’da -henüz- kimse bu türlü çıkışlar için soruşturma başlatmıyor. Donald Trump’ın Streep’e tek cevabı ise, Oscar tarihinde en çok Oscar’a aday gösterilen bu şahane oyuncuya “abartılmış” demek oldu. Tevekkeli değil, Donald Trump son zamanlarda sürekli karşısındakilere “ezikler”, “ben kazandım işte!” gibi laflar ediyor. Nihayet geçen hafta Başkan Yardımcısı Joe Biden kameralar karşısında, Trump’a biraz “yetişkinler gibi” davranmasını tavsiye etti. Yeni başkanın Twitter’ı bizdeki Melih Gökçek gibi (henüz o kadar abartılı değil ama) kullanıyor olması, ülkedeki ekonomistlerin ve bürokratların yüreğini ağzına getiriyor. Karşılığını da yine Twitter’dan alıyor aslında. Trump, Meksika sınırına yapacağı duvarın parasını yine Meksikalıların ödeyeceğini söyleyince eski Meksika başkanı, sinkaflı bir tweet atarak karşılık verdi. Üzerinde yaşamasak, dünyamız eğlenceli bir küre aslında!
La La Land gecesi
Gelelim gerçek eğlenceye. Sinema dünyasındaki en büyük markalardan birisi Oscar ödülleri, malum. Altın Küre, Oscar ödüllerinden biraz farklı ama benzer kategorilerde ödül veriyor ve Oscar’ları kimlerin alacağına dair sıkı tahminler sunmuş oluyor.
Bu yıl Oscar’ın en büyük iki adayı uzun zamandır belliydi: Siyah Amerikalıların hayatına odaklanan Moonlight (Ay Işığı) ve Whiplash filmiyle dikkatleri çeken Damien Chazelle’in yönettiği müzikal film La La Land. Her ikisi de şu ana kadar yarıştıkları festivallerde ve ödül törenlerinde sıklıkla sahneye çıktı. Eleştirmenler tarafından alkışlandı. Moonlight, Hollywood’un uzun zamandır sıkıntısını çektiği ‘orijinal konu bulamama’ hâlinden bir sapma olarak görülüyor. La La Land ise, Amerikan sinemasının üstünde yükseldiği temellerden birisi olan müzikal türünün son ve başarılı bir örneği.
Bazıları abartılı bulsa da, La La Land, Altın Küre’nin rekorunu da kırdı önceki gece. Daha önce Türkiye’deki hapishane hayatını ve işkenceleri anlattığı için uzun yıllar ‘yasaklı’ film olan Midnight Express (1978) ve Jack Nicholson’ın efsaneleştiği One Flew Over the Cuckoo’s Nest (1975) Altın Küre’de 5’er ödül almışlardı. La La Land ise, 6 ödülle, Oscar gecesine de damgasını vuracağını şimdiden belli etti. Bu ödüller arasında en iyi erkek oyuncu (Ryan Gosling), en iyi kadın oyuncu (Emma Stone) ve en iyi yönetmen (Damien Chazelle) de var.
Sinema endüstrisinin vitrini
Amerikan sineması tam anlamıyla bir endüstri. Altın Küre ve Oscar gibi ödüller de, bu endüstrinin vitrini. Çok kazandıran filmlere değil, ‘kaliteye’ ödül verdikleri düşüncesi hâkim olduğu sürece, bu iyi de bir vitrin. Birçok Oscar’lı filmin gişede çok seyredilmediği ortada. Türkiye’de artık Oscar ödüllü filmleri her sinemada bulmak bile zorlaşıyor. Seviye Recep İvedik’lere indiği için, artık kaliteli sinema kaygısı da pek kalmadı. Ancak Nuri Bilge Ceylan gibi uluslararası üne kavuşunca bir yönetmen, onun filmlerine bakanlar oluyor.
Altın Küre’nin vitrininde, sadece kazananlar değil, aday olanlar da var. Müzikal ya da Komedi dalında La La Land, beklendiği gibi ödül alsa da, uzun zaman sonra ilk kez bir süperkahraman filmi ‘vitrine’ çıkmış oldu. Bir çeşit anti-süperkahraman olan Deadpool, hem gişede beklenmedik bir başarı yakaladı, hem de ödüllerde kendine yer buldu.
Bu yılın en iyi eleştiri alan filmleri arasında, bilim kurgu severler için Arrival bulunuyor. Contact (1997) ve Interstellar (2014) gibi filmleri sevenler için Arrival, bu yılın favorilerindendi. Drama dalında en iyi aktör olan Casey Affleck’in oynadığı, aile içi ilişkilere odaklanan Manchester by the Sea de, bu yılın iddialı filmlerinden. Affleck, iyi bir oyuncu olduğunu her filmde hissettiriyordu ancak inişli çıkışlı hayatı ve film tercihleri, uzun zamandır onu vitrinden uzak tutmuştu.
Drama dalında en iyi kadın oyuncu ödülünü ise suikasta uğrayan ABD Başkanı John F. Kennedy’nin eşi Jackie Kennedy rolüyle Natalie Portman’ın alması beklenirdi. Eleştirmenlerden gelen harika yorumlara rağmen bu ödül, Elle filmiyle Isabelle Huppert’in oldu. Elle, aynı zamanda en iyi yabancı dilde film (Fransa) seçildi.
TV dizilerinde Netflix öne çıktı
Altın Küre’yi Oscar’dan ayıran en önemli özelliği, Amerikan TV’lerinin de yarışmaya katılması. Son yıllarda bütün dünyayı kasıp kavuran Amerikan TV dizileri için Altın Küre, Emmy ödülleriyle birlikte önemli bir parametre. Sektörün birbiriyle ‘tanışması’, TV oyuncularının sinemaya atlaması için iyi bir ‘vitrin’.
Bu yarışa son yıllarda Netflix gibi dijital yayın platformları da dâhil oldu. Netflix’in birçok dizisi, vitrine çıkma şansı elde etti hatta en iyi drama dalında büyük ödülü, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in hayatını anlatan The Crown aldı. En iyi kadın oyuncu dalında da Kraliçe (Claire Foy) ödülün sahibi oldu.
Geçen yaza damgasını vuran Stranger Things (Netflix) ve Westworld (HBO) gibi yapımlar, vitrindeydi ama ipi göğüsleyemediler. İstihbarat ve askeri ilişkileri konu edinen ve Türkiye’de de dikkat çeken The Night Manager dizisi ise, TV dizisi kategorilerinde büyük kazandı. Amerikalı eleştirmenlerin çok beğendiği ve 90’ların meşhur O. J. Simpson davasını anlatan “The People v. O. J. Simpson: American Crime Story” de en iyi mini-seri ödülüne uzandı.
Ödüllerde Jackie, The Crown ve O. J. Simpson gibi belgesel-kurgu denebilecek yapımların öne çıkması ve izleyici tarafından da tercih edilmesi, bu yöndeki ihtiyacın da bir göstergesi. Türk yapımcılar da eğer cesaret edebilirlerse, yakın tarihe dair konuları işleyebilirler…