Yorum | Ebubekir Işık
İskan politikası Türk devlet geleneğinin önemli donelerinden biri olarak varlığını günümüze kadar sürdürmeyi başardı. Bir devlet geleneği olarak iskan politikası, özellikle Osmanlılar döneminde fethedilen yerlerin İslamlaşması amacıyla devreye konulurken, cumhuriyetin kuruluşundan bu tarafa ise daha çok Kürtlerin toplumsal yapısını ‘çeşitlendirmek’ ve bir yönüyle Kürt yoğun şehirlerdeki demografiyi bozmak için kullanılageldi.
***
Cumhuriyetin ilk yıllarından bu tarafa devlet aygıtı Kürtlerin temel hak ve hürriyetleri noktasında ortaya koydukları talepleri iskan politikasını iki farklı şekilde çalıştırmak suretiyle bertaraf etmeyi başardı. Bir tarafta, Kürt-yoğun bölgelerdeki etkili Kürt aileler sürgün marifetiyle Türk-yoğun şehirlere gönderilip, buralarda asimile olmaları hedeflenirken; diğer taraftan Kürt-yoğun bölgelere farklı etnik gruplardan ailelerin bilinçli olarak yerleştirilmesi on yıllar boyunca devam etti.
***
Bu hareketliliğe yakın dönem Türkiye tarihinden verilebilecek en başat örnek 1982’de Kenan Evren tarafından Van’ın Erciş ilçesine 1150 Kırgız’ın yerleştirilmesi hadisesidir. Şüphesiz bu iskan hareketi birtakım ideolojik ve politik amaçlara istinaden gerçekleştirilmişti.
Ahıska Türkleri: Kürdistan’ın yeni sakinleri
Ahıska Türkleri, 1944’te Stalin tarafından yük trenleri içinde anayurtları olan Gürcistan’dan Orta Asya’ya sürgüne yollanmış bir topluluk. Sovyet arşivlerine baktığımızda, Stalin’in Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin (SSCB) Karadeniz’e olan kıyılarını ‘temizlemek’ amacıyla Ahıska Türklerinin ve Kırım Tatarlarının yaşadıkları yerlerden sürgün edilmesi kararı aldığını görmekteyiz. “Sınır güvenliğini tehdit ettikleri” gerekçesiyle sürgün edilen Ahıska Türkleri, yalnızca Orta Aysa’nın içlerine değil; ABD, Kanada, Avustralya, Ukrayna, Kıbrıs ve Türkiye gibi bir çok ülkeye dağılmak zorunda kaldılar ve yaşadıkları problemler malesef son yetmiş yıldır çözülemedi.
***
Bir çok ilintili akademik makalenin beyan ettiği tarihselliği ve rakamları dikkate aldığımızda, Ahıska Türklerinin Türkiye’ye ilk resmi göçü 1992’de çıkarılan bir yasa çerçevesinde devlet eliyle organize edildi ve 150 kadar aile Iğdır’a yerleştirildi. Bu öncü iskan hareketini mütakiben Ahıska Türkleri kendi imkânlarıyla da Türkiye’ye gelmeye devam etti.
Daha sonra 2015 yılının Aralık ayında dönemin başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın açıkladığı ve 622 Ahıska Türkü ailesinin Erzincan ve Bitlis’e yerleştirilmesini öngören iskan kararı, o dönem gündemin yoğunluğu sebebi ile kamuoyu tarafından çok fazla takip edilmedi. Bu iki şehre getirilen Ahıska Türkleri bölgede TOKİ’nin inşaa ettiği konutlara yerleştirildi. Bu iskan kararı o günlerde “Terörden dolayı boşalan köylere Ahıska Türkleri yerleştiriliyor” şeklinde bölge insanları tarafından algılanmış ve tepkiyle karşılanmıştı.
***
Benzer şekilde, 24 Haziran seçimlerine on günden az bir zamanın kaldığı şu günlerde kırk binden fazla Ahıska Türküne vatandaşlık verilmesinin gündeme gelmesi ve yeni gelecek Ahıska Türklerinin de bu kapsamda vatandaşlık hakkının olacağı söylentileri bu meseleyi takip edenler için şimdiden heyecan uyandırdı bile. Dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 3 Haziran günü Dünya Ahıska Türkleri Birliği’nin düzenlediği etkinliklerde mevcut ve yeni gelecek soydaşlara vatandaşlık verileceği ve yeni yerleşim beldelerine iskanlarında da tüm imkanların seferber edileceğini vurgulaması, akıllara ‘’yeni bir Ahıska Türkü dalgasının Kürt-yoğun illerde son bulup bulmayacağı’’ sorusunu getirdi.
***
Hali hazırda 4 milyonun üzerinde Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, bu insanların önemli bir kısmını Kürt ve Alevi-yoğun şehirlerde iskan etmeyi tercih etti. Yer yer bir takım sosyolojik patlamaların yaşanmasına rağmen, ortaya çıkan problemlerin ulusal medyada yer almaması bu insanlara dair yaşanılan sıkıntıların geniş manada bilinmemesi sonucunu doğurdu.
Suriyeli mülteciler ile kıyaslandığında sayıları son derece az olacağı düşünülen yeni gelecek Ahıska Türkerinin doğu ve güneydoğuya yerleştirilmeleri arkaik bir çok problemin yeniden hortlamasına sebep olacağa benziyor. Bu insanların yerleştirilecekleri bölge ve şehir seçimleri, bölgede yaşayan insanlara sunulan devlet desteğinden farklı olarak ve çok üzerinde imkanlarla Ahıska Türklerinin desteklenecek olması, şüphesiz bu bölgelerde yoğun olarak yaşayan Kürtlerin Ahıska Türkleri’ni adeta bir devlet projesi’ olarak görmelerine sebep olacak ve belkide son derece nahoş gelişmelerin yaşanmasına kapı aralayacaktır.
Bu insanların önemli bir kısmının İstanbul, Bursa ya da İzmir gibi şehirlerde yaşayan akrabalarının yanlarına yerleşmek istemelerine rağmen, bir takım devlet teşvikleri ve ısrarı nedeniyle Kürt-yoğun bölgelere belirli bir siyasal ajanda çerçevesinde yerleştirilmeleri, maalesef bu iki toplumun birbirlerine karşı orta ve uzun vadede hasmane tutumlar geliştirmeleri sonucunu doğurabilir.