YORUM | Prof. Dr. MEHMET EFE ÇAMAN
Kürtler ne yapacak? Bugün Türkiye’de gittikçe ön plana çıkan konuların başında bu var. Türkiye’de Kürtlerin sayısı bile bilinmiyor, tahmin ediliyor. 1990’ların sonuna kadar varlıkları reddedilen bir halkın sayısını bilmemek anormal mi? Kürt aileler çocuklarına istedikleri ismi koyamıyorlardı 2000’lerin başlarına dek. Oğlunuza veya kızınıza gönlünüzden geçen, dilinizde olan bir adı koyamamak! Lütfen düşünün bunu. Bir defa daha düşünün. Anlayana kadar düşünün. Anne babanızın doğduğu yerde doğmanıza karşın, doğum yerinizin farklı bir isimde olmasının ne demek olduğunu anlamaya, idrak etmeye çalışın. Tunceli deyin Dersim’e mesela.
İnsanların, kentlerin, kasabaların ismini değiştirmek! Kimliğinizin reddi! Dilinizin konuşulmasının yasak olduğu bir ortamı düşünün. Mesela ilkokula başlıyor çocuğunuz. Anadilinizde onunla konuştuğunuz kızınız ya da oğlunuz, okulda bambaşka, hiç anlamadığı bir dilde konuşmak zorunda. Öğretmeni, arkadaşları o dilde konuşuyorlar, ama sizin çocuğunuz konuşulanları anlamıyor. 1990’larda Almanya’da öğrenciyken Ali diye bir Türkiyeli öğrenci vardı. Türkçe konuşmaz, konuşursanız size Almanca cevap verirdi. PKK’ya sempatisi vardı. Bir gün ona neden Türkçe konuşmadığını sordum. İlkokula başladığında Türkçe bilmediğini, ama birkaç ayda Türkçeyi öğrendiğini söylediğinde çok şaşırmış bunu nasıl başardığını sormuştum.
Dile çok yatkın, çok zeki olmalıydı! Bana gözleri dolu-dolu verdiği yanıt beni o çok sarsmıştı. İlkokul öğretmeninin ülkücü olduğunu, Kürtçe konuşanları sopayla dövdüğünü, tüm sınıfın (Kürtlerin çoğunlukta olduğu bir yerdeydi yaşadığı yer) çok kısa sürede Türkçe öğrendiğini anlatmıştı. Türkçeye karşı büyük nefreti bundandı. Kürtlerin ne yapacaklarını bilmesem de, ben Kürt olsaydım ve bunları yaşasaydım neler yapabileceğimi kendime itiraf etmem, Ali’yi tanımamdan kısa bir süre sonradır. O günden beri Kürtlerin ne yapacağını düşünüp dururum.
Kürtler ne yapacak? Kürtler tarih boyu bekledi ve kabullendi. Yaşanılanlar gerçekten acılarla doluydu. 1980’lerin sonlarında bir köyde insan dışkısı yedirilen Kürtlerden, 1990’larda evleri yakılan ve göçe zorlanan Kürtlere, Cumartesi annelerinin oğullarına, askeri aracın arkasında sürüklenen cesetlere, Cizre’ye ve Sur’a, merhaleler üstüne merhaleler, Kürtler ne yapacak sorusunu şekillendirdi. Dağda çıkan kart-kurt seslerinden bu günlere, uzun zaman geçti. Ahmet Altan Atatürk bir Kürt paşası olsaydı diye bizi afallattığı yazısında, ya biz onlar olsaydık, onlar da biz demişti. Bölücülük yaptığını söylediler. Fakat aslında Kürtleri kim bölmeye çalışıyordu, biz hiç analiz etmedik. Oysa 1980’lerin sonlarında Kürtlerin esasında sömürgeleştirilmiş bir halk olduğunu anlatan İsmail Beşikçi’nin kitaplarından okumuşluğum vardı. Benim mazeretim yoktu, olamazdı aslında Kürtler konusunda. Kürtler ne yapacak diye sorması gerek son Türk ben olmalıydım. Fakat sakinleşip dinginleşince, esasında bu işlerin bir endoktrinizasyon olduğunu görmeye başladım ve gözlerim açılmaya başladı. Işık acıtıyordu, tıpkı uykudan kalktıktan sonra bir anda perdeyi açıp güneş ışığına maruz bırakılan gözler gibi! Kürt olmak zordu. Yine de başımı öte tarafa çevirmek ve yokmuş gibi yapmak en konformist tutumdu. Bunu 1990’ların ortalarında annemle bindiğim bir takside taksiciyle giriştiğim tartışmada yapamadım ve Kürtlerin dilinin olduğunu, o dili konuşmanın en doğal insan davranışı olduğunu anlatmaya çalıştım Türk milliyetçisi taksiciye. Sonra annemden bir araba laf işitmiştim. Ya taksici MİT’çi olsaydı bana ne olurdu, hiç düşünmüş müydüm? Bu işler 20’li yaşlarda cidden bazen çok karmaşık olabiliyor. Bugün en gurur duyduğum sivil inisiyatiflerimden biriydi. Doğru şeyi savunmuştum – ve bu bakımdan devletimden bir ışık yılı kadar ilerideydim.
Asimile olmuş Kürtlerin sistemle hiç sorunları olmadı
Kürtler ne yapacaktı, bilmiyordum. Fakat bildiğim Türkiye değişiyordu işte. Özal’ın teyzesinin Kürt olduğunu öğrendiğimizde, esasında annesinin de bu durumda Kürt olduğunu düşünmek çoğumuzun işine gelmemişti belki. Fakat zamanla buna alıştık, hatta bunu unuttuk. Zaten Kürt olmak bir genetik değil sosyal meseleydi. Yani asimile olmuş Kürtlerin sistemle hiç sorunları olmadı. Yeter ki aidiyetlerini ret etsinlerdi. Bütün kapılar ardına kadar açılıyordu. Bazen büyük Türk milleti gerçekten çok cömert olabiliyordu.
Kürtler ne yapacak? Kürtler konusuna deneyimli girmiştik biz. 1915’te Ermeni meselesinde devletle ters düşenlere ne olduğunu mostralık göstermişti İttihatçılar. Onların B takımı 1920’lerin başında işbaşına geldiğinde, ne Malta’ya sürülen İttihatçılar, ne Kürt katliamı nedeniyle savaş suçlusu olarak yargılandıkları kıymeti harbiyesini yitirmişti. Mebzul miktarda İttihatçı cumhuriyetle beraber olağan kariyerlerine döndü. Kemalistler Ermenilerden “temizlenmiş” bir Türkiye’de artık Kürtlere yoğunlaşabilir, Kürtlerin asimilasyonuna yönelebilirlerdi.
Kürtler ne yapacak? Kürtler 1920’lerden 2000’lere dek yoğun olarak asimile edilmeye çalışıldı. Büyük şehirlere göç ettirilen milyonlarca Kürt Türkleşti. Kürtlük sadece folklorik seviyeye geriledi. Kalan kitleler Doğu ve Güneydoğuda yoğun baskılarla karşılaştı. Kürtçe bilmeyen yaşlı kadınlara mahkemelerde tercüman falan verilmemesi gibi sıradan uygulamalardan bahsetmiyorum yalnızca. Uludere de dâhil, Kürt olanın Türk’ten değersiz addedildiği bir devlet, her akit hayatın gerçeği oldu. Ermeni’nin ölüsünü, Kürt’ün dirisini reddetme diye özetlenecek bir strateji ile, kitleler Türk olmanın bizi mutlu eden bir şey olduğuna inandırıldı. Türkken ne mutlu olan, Kürtken hiç mutlu olabilir miydi? Olmaması için çalışıldı!
Kürtler ne yapacak?
Kürt açılımı ve Çözüm Süreci’ne ilişkin tek laf etmeyeceğim. Çünkü sonu sonucu yok. Sadece bir ihanet, bir yarı yolda bırakma, bir kaçırılan şans, ne derseniz deyin. Artık yok zaten, bitti. Bugün gelinen noktada salt eş başkanları, milletvekilleri ve belediye başkanları görevinden hukuksuzca kopartılıp mahpushaneye atılmıyor, daha dün seçilen yeni belediye başkanlarına da mazbataları verilmiyor. Sonra PKK’lılara “dağa neden çıktınız, rahat mı battı!” diyen bir kitle havlıyor!
Kürtler ne mi yapacak? Bugün Kürtler için siyaset yolu tümden kapalıdır. Ya asimile ol ya öl deniliyor. Kürtler Türkiye’ye ve Türk devletine ait olabilirler mi bu durumda? Olmak zorunda olmalarından bahsetmediğimi herhalde herkes anlamıştır. Bunu isterler mi, arzularlar mı? Bunu kast ediyorum.
Başka sorum yok zaten.
Yazınız güzel hizmet hareketi halen kürtlere yapılan zülmü görmemezlikten geliyor halen var yok necib millet safsatasıyla yatıp kalkıyor hizmete yapılan zülüm kürtlere yapılanla kıyas edinçe yanında çok küçük kalır hizmetin insanları asimile olmuş Kürt’ler gibi olmuşlar nasıl derseniz şöyle celatına aşık olmuşlar bu aşkı hoca efendi bile yok edemez çünki o aşıklar bu aşkı hoca efendinin sözlerinden çıkartıyorlar celatta bunu biliyor bizimkilerde habere cellatın aşkıynan mevlevi olmuşlar celat bir şahıs değil kim derseniz ançak şukadarını söylerim nasıl sanız öyle idare edilirsiniz 70milyon nerdeyse cellatın işcisi olmuş bu şudemek kanaatımça 70milyoninsan çellatlık yapıyor bu 70milyon kitle nin içinde halen bir kısım kürtler ve hizmet insanıda var daha kimlerin olduğunu siz hesab edin
KENDİMİ ASİMİLE ETMİŞ BİR KÜRT üm
Nasıl mı oldu? Kürtlerin hızla pkk laştığı 90 lı yıllarda büyük bir çaba ile kendimi korudum. Ben dindar bir Kürt idim, pkk ise Markaist-Leninist bir örgüttü. Zaten zihnen de pkk lı olamazdım. Pkk sempatizanı olan öğretmen gibi bir çok arkadaşımın maruz kaldığı işkenceleride biliyordum. En büyük engel müslüman 0
kişiliğimdi. Buna rağmen bulunduğum her ortamda, pkk lı damgası yemekten kurtulamıyordum.
Fakat bakın dikkat edin, Kürt arkadaşlarımın yanındada hain bir Kürt gibiydim. Çünkü silahlı eylemlere şiddetle karşı çıkıyordum.
Ve 28 şubat dönemine geldik. İşimle meşkul iken, MİT tarafından takibata uğradım. O güne kadar sahib olduğum her şeyi elimden aldılar. Mahvoldum. Çıkar yol olarak, kendimi ve neslimi ASİMİLE etmeye karar verdim.
Bir Türk kızı ile evlendim. Ve artık EFE hocam sizin gibi düşünen ama maalesef neslimi asimile eden bir kürdüm. Bir kelime Kürtçe bilmiyor ailem.
Elimle devlet politikasını gerçekleştirdim.