PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN | YORUM
Kürtler, Türklerin(1) veya başka ulusların benzer koşullarda isteyeceklerinden daha fazla bir şey istemiyor. Bu taleplere Türk devletinin tepkisi son 100 yıldır gayet rijit, ırkçı, Türk-üstünlükçü asimilasyon politikaları olageldi. Bu politikanın resmi belgesi Şark Islahat Planı’dır ve gayet açık olarak Kürtlerin asimilasyonunu sağlamaya yönelik bir stratejidir. Dikkat çekmesi gereken, bu planın adeta Türkiye Cumhuriyeti’nin kimlik politikalarını daha ilk kuruluş yıllarında şekillendirmiş olmasıdır. Zira Şark Islahat Planı 1925 tarihinde, yani cumhuriyetin ilanından yaklaşık iki sene sonra yürürlüğe sokuldu.
Planın diğer bir özelliği, İttihat’çıların homojen ulus ve etnik temizlikçi yaklaşımının genç cumhuriyet rejimi tarafından benimsenmiş olmasıdır. Dolayısıyla Şark Islahat Planı, aynı zamanda Ermeni Soykırımı’nın, Rum Soykırımı’nın ve Süryani Soykırımı’nın devamıdır. Çok etnisiteli bir yapısı olan Anadolu’nun Türk dili ve Türk kültürü içinde asimile edilmesi üzerinden, tamamen Türkleştirilmiş, yani dil anlamında yeknesak Türkçe konuşan bir topluluğun meydana getirilmesi hedeflenmiştir. Ve böylelikle de linguistik manadaki homojen yapıya Türk-üstünlükçü tarih tezinin dayatılması ve bu sayede kendilerinin “Orta Asya’dan gelmiş Türk ırkı” olduğuna inanan bir millet tasarımının hayata geçirilmesi amaçlanmıştır.
Daha açık bir dille ifade etmek gerekirse, Kürtlere Türkçe öğretilecek, Kürtçeyi unutmaları sağlanacak (asimilasyonun nihai hedefi), bu sayede Kürtlere Orta Asya soylu Türk oldukları dayatılacaktı. Dikkat ederseniz 1925’te kurgulanan bu strateji, tüm cumhuriyet tarihi boyunca farklı yoğunlukta ve değişik nüanslarla da olsa kesintisiz olarak devam ettirildi.
Peki, nedir Kürtlerin başka ulusların istediğinden farksız olan talepleri?
Kürtler asimile olmak istememektedir. Yani Kürtler dillerini konuşmaya devam etmek istiyor. Çocuklarına Kürtçe öğretmek, Kürtçe eğitim vermek, onlara Kürt isimleri koymak istiyor. Kürtler uzun ve zengin tarihlerini unutmamak, onu genç kuşaklara öğretmek, ona da devletleri tarafından sahip çıkılmasını istiyor. Kendi topraklarında kendi kendilerini en azından yerel seviyede yönetebilmek istiyor. Kürtler yaşadıkları kentlerin, kasabaların ve köylerin, dağlarının, ovalarının, ırmaklarının ve göllerinin otantik, kadim Kürtçe adlarını kullanmak, bu adların Türkçeleştirilmesi politikasına son vermek istiyorlar.
Kürtlerin yüz yıl boyunca gerçekleri siyasi nedenlerle çarpıtarak Kürtlerin esasında var olmadıklarını öne süren bir siyaseti kabul etmemesini yadırgıyor musunuz? Siz Kürt olsaydınız devletin çocuklarınıza ne isim vereceğinize karışmasını kabullenir miydiniz? Dedelerinizin ve ninelerinizin köyüne devletin farklı bir isim vermesinden memnuniyet mi duyardınız? Ana dilinizde çocuklarınızla konuşabilmek istemez miydiniz? Milli varlığınızı reddeden bir zihniyet karşısında ne hissederdiniz? O zihniyetin cisimleşmiş hali olan devletle kendinizi özdeşleştirebilir, kendinizi ona ait hissedebilir miydiniz? Soruyorum, lütfen üzerinde düşününüz; size bunlar yapılsaydı itiraz etmeden bu asimilasyoncu, anti-Kürt, Türk-üstünlükçü siyaseti tolere eder miydiniz?
Biraz daha açayım…
1980’lerin sonlarında Bulgaristan’daki Komünist rejim, Bulgaristan’daki Türkçe konuşan Müslüman nüfusu asimile etmeye girişti. Bulgaristan’daki Türk-Müslüman isimleri Slav isimleriyle değiştirildi. Türkçe köy ve kasaba adları Bulgarcalaştırıldı. Türk-Müslüman Bulgaristan vatandaşlarının varlığı reddedildi. Türkiye Todor Jivkov rejiminin bu yaptıklarına karşı çıktı, Bulgaristan’ı uluslararası topluma şikâyet etti ve yapılanları asimilasyonculuk olarak niteledi.
Türkiye haklıydı. Peki, Bulgaristan’ın yaptıkları size bir yerlerden tanıdık gelmiyor mu? Bulgaristan’ın Türklere yaptıklarının aynısını Türkiye Kürtlere yapıyor. Türkiye devleti ve Türk nüfus, Bulgaristan’ın bu asimilasyoncu politikalarına haklı olarak karşı çıkarken, gayet ikiyüzlü bir şekilde bu faşizan politikaların aynısını Kürtlere yapan Türkiye’yi asla eleştirmediler. Bulgaristan’a ayrı, Türkiye’ye ayrı kriterler uyguladılar.
Konunun diğer bir boyutu, Türkiye’deki dominant tarih yazımı ile ilgili. Tıpkı resmi tarihin “Orta Asya’dan göç” miti gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun (Oİ) genişlemesine yönelik takınılan pozisyon da patolojiktir. Oİ tarafından fethedilen topraklarda yaşayan yerli halklar vardı. Anadolu Osmanlılar döneminden önce Selçuklular tarafından fethedilmiş, büyük oranda dini ve linguistik asimilasyon tamamlanmıştı.(2)
Oysa diğer bölgeler çok daha yakın tarihlerde fethedildi. Balkanlar, Kuzey Afrika, Karadeniz bölgesi gibi bölgeler bu nedenle dini-linguistik asimilasyona çok daha sınırlı düzeyde uğradı. Dini ve linguistik asimilasyonun bu bölgelerde daha sınırlı gerçekleşmiş olmasının bir diğer nedeni de, Osmanlı vergi sistemidir. Buna göre mevzubahis bölgelerden cizye toplanması devlet hazinesi açısından stratejik önemdeydi. Dolayısıyla 11.-14. yüzyıllar arasında Anadolu’da gerçekleşen dini-dilsel asimilasyon adı geçen bölgelerde gerçekleşmedi. Bu bölgelerin yerli halklarının Oİ yönetimi tarihi konusundaki algıları, Türkiye’deki insanların sandığının aksine gayet olumsuzdur.
Oİ bu halklar bakımından yabancı bir güçtü. Etkilerini diğer kolonyalist imparatorlukların etkileriyle karşılaştırmak mümkündür. Bu durum salt Oİ kontrolünden kurtulmuş bu bölgelerin halklarının ulusal tarihleri açısından önemli değildir. Aynı zamanda Türkiye’deki insanların dünyaya bakışları ve kendi ülkelerine yönelik algıları bakımından da önemlidir. Türkiye eğitim sisteminden çıkan insanlar Oİ’nun sonlanmasına ve eki topraklar üzerinde yeni devletlerin kurulmasına “elden çıkan topraklar” olarak bakıyorlar ve bu durumu bir “yenildi” olarak algılıyorlar. İmparatorluktan ulus devlete geçişe dair algılarda böyle bir öznel ama yaygın patoloji söz konusu. Dolayısıyla, toprak kaybı sendromu, Oİ’nun gerileme ve çöküş dönemlerine olduğu kadar Türkiye’nin kuruluş dönemine de damgasını vurdu. Kürt sorununu algılayışta bu büyük kompleks önemli bir belirleyici rol oynamaktadır.
Ulus devlet kuruluşunun bazı objektif ölçütleri vardır. Eğer ulusunuzu coğrafi ve civic bir kimlik üzerine inşa ederseniz ve gerekli hukuk devleti ve demokrasi kıstaslarının gereğini yaşama geçirirseniz, bu size geniş topraklar üzerinde federal ve çok kültürlü bir devlet olarak var olma şansı sunabilir. Ancak eğer etnik aidiyet temeline dayalı bir ulus devlet kurmak istiyorsanız, bu durumda kuracağınız devletin toprakları çok daha küçük olur. Sizinle aynı etnik gruptan olmayan insanlar sizin devletiniz altında yaşamak istemez. Türkiye’de bu hata yapıldı ve bu hatada ısrar edildi.
Oysa birçok başka örnekte gayet başarılı çok kültürlü ve çok dilli, federal, ademi merkeziyetçi, coğrafi-civic kimlik üretebilmiş devlet örnekleri mevcut. Bunlardan biri Britanya ya da nam-ı diğer Birleşik Krallık devleti. Oİ gibi çok etnisiteli bir imparatorluğun mirasçısı olan Britanya, Britanyalı ortak coğrafi-civic aidiyet üzerinden İngiliz, İskoç ve Galler etnisitelerini ortak bir kimlikte birleştirmeyi başardı.
Aynı durum İspanya’da da söz konusudur. Bu iki örnek de birer üniter devlettir işin ilginç tarafı. Fakat üniter devlet çatısı altında geniş özerklik ortamı sunarak potansiyel ayrılıkçı açımları olabildiğince merkeze bağlamayı başardılar.
Elbette ayrılıkçılık her zaman potansiyel bir ihtimaldir. Fakat ayrılıkçılığın panzehiri kesinlikle ceberut ve asimilasyoncu ırkçılık ve şovenizm değildir. Diğer iki örnek, federal iki devlet olsun. Bunlardan biri İsviçre, diğeri de Kanada’dır. Her iki örnekte de birden çok etnik unsur kendi federal bölgelerine sahip ve bu bölgelerde gayet geniş yönetsel statüleri bulunuyor. Örneğin eğitim politikalarını kendileri belirliyor, polis teşkilatlarını kendileri yönetiyor, vergilerini yerel seviyede kendileri topluyor.
Belçika da bu konuda örnek verilebilir… Federal bir devlet yapısına sahip ülkede Felemenkçe’nin resmi dil olduğu Flaman Bölgesi ve Fransızca’nın resmi dil olduğu Valon Bölgesi var… Brüksel bölgesinde ise her iki dil de resmi dil olarak kullanılıyor. Yıllardır barış içinde yaşıyorlar. Hiç kimse diğerine ‘Ana dilini konuşamazsın’ demiyor; bunu söylemek aklına bile gelmiyor…
Tüm bu örnekler, esasında Türkiye’de nelerin yanlış yapıldığını ve nelerin doğru yapılabileceğini özetliyor. Oysa Türkiye hatalarında ısrarcı oldu ve sorun olarak gördüğü şeye devamlı aynı çözüm stratejisini uyguladı. Dolayısıyla aynı çözümün stratejisinin başarısızlığından ders almayarak hatalarında ısrarcı oldu. İşte bu nedenle ben sorunun Kürt sorunu değil, aslında bir Türk sorunu, bir Türkiye devleti sorunu olduğunu ileri sürüyorum.
Devamını bir sonraki yazıda ele alalım müsaadenizle.
1- Türkler derken anadili Türkçe olan ve kendisini Türkiye’de tanımlandığı üzere etnik Türk olarak tanımlayan insanları kastediyorum. Bu seride ve diğer yazılarımda sıklıkla vurguladığım üzere, anadili Türkçe olan Anadolu insanları, yani Türkofon nüfus, genetik ve fenotipik bakımlardan Orta Asyalı yani Türkî (Türk soylu) değildir. Birçok genetik saha araştırtmasının sonuçlarına göre Anadolu’daki Türkofon nüfusta birey başı ortalama yüzde onluk bir Orta Asya Orta Asya oranı söz konusu. Geri kalan yüzde doksanlık oranın büyük kısmı ise Anadolu yerlisi halklara (kadim Anadolulular, Greko-Romenler, Ermeniler, Süryaniler) aittir. Türklük gibi marjinal etnik etki bazı başka coğrafi-etnik gruplardan da gelmekte (Kafkasya, İran, Ortadoğu, Balkanlar, Kuzey Afrika, Avrupa’nın diğer bölgeleri).
2- Bu konuyu daha önce Türk tarih tezlerini ele aldığım birkaç yazımda işlemiştim. Merak eden ve ilgilenenler bu yazıları Google üzerinden rahatlıkla bulup okuyabilirler. Konuyu dağıtmamak adına bu meseleyi detaylandırmıyorum.
Dinle: https://www.youtube.com/watch?v=C6oe7OOzAMQ
Kürt sorununu müslüman sorunundan bağımsız düşünülemez. Kemalist kimlik Türklüğün arkasına saklanarak Türk kimlik oluşturmak istedi. Kendi kimliği dışındaki müslüman Türk kimliğini tıpkı Kürt kimliği gibi yok saydı. Kürt kimliğini susturmak için PKK yı kurdu. Bu sayede sesini çıkaranı terörist yaptı. Müslüman Türk sesini çıkardığında yani Kemalist kimlik ölçülerine uymadığında irtica yani terörist dedi. Demek ki izlenen yol kendi sınırları dışına çıkanlar susturulmalıdır. Ve terörist yani insan dışına itilerek susturulmktadır. Bu sayede sınırlarını kendisinin çizdiği kimliğin reklamını yaparken diğerlerini karanlık göstererek kendi kimliğini daha iyi pazarlıyordu. Terörist olmak istemiyorsanız benim sınırlarım dışına çıkmayacaksınız. İnsanların üstünlük duygusunu kullanarak kendi pazarladığı kimliğe üstünlük ekledi. Yani üstün olmak istiyorsanız benim kimliğimi satın alın diyerek insanları zehirledi. Kürt sorunu aslında insanların anladığı gibi değil. Kürt sorunu müslüman olduklarından Türklerden kolay ayrılmadığını ifade eder. Kürtlerin kimliklerini aynı Türklerin kimliğini bozmaya çalıştıkları gibi bozmak için terör örgütü kurdular. Bu terör örgütü üzeriden müslüman Türk yani irtica ile müslüman Kürt yani PKK yı ayırmaya çalıştılar. Bu zamanla öyle bir noktaya gelecek ki İrtica ile PKK yı kapıştıracaklar. Suriyede bunu yaptılar. Işid ile PKK yı kapıştırıp karşılığında bölgeyi yeniden dizayn ettiler. Muhtemelen sıra Türkiyeye gelecek. Kürt sorununu bu şekilde halledecekler ve HDP kimliği altında yeniden şekillendirecekler. Muhtemelen yeni Kürt kimliği sınırları dışına çıkan Kürtler cezalandırılacak. Zaten yıllardır bölgede PKK müslüman kimliğindeki Kürtlere baskı uyguluyordur. Şimdi Türklüğün arkasına saklanan aynı zamanda Kürtlüğün de arkasına saklanan adam yada adamlar Kürt sorunu çözmesi için kendi sınırlarını çizdikleri kimlikten taviz vermek zorundalar. Bu taviz peşinden müslüman kimlik tavizini doğuracak. İşte o zaman Türkiye kendi kontrollerinden çıkıcaktır. Buna asla müsade edemezler. Kendi kontrolleri dışında bir Türk kimliği istemezler. Çünkü yapay olmayan gerçek Türk kimliği kimseyi yok saymayacaktır. Çözüm yolları arayacak ve daha etkili ve üstün yöntemler bulacaktır. Daha üstün insan davranışları sergileyecektir. Yıllardır Türklere tek öğrettikleri şey müslümanı yok sayacaksın, Kürtü yok sayacaksın hatta onlara iftira atacaksın. Türklere öğretilen davranış kalıpları bunlar yani yok sayma ve iftira, birde üstünlük taslama. Ne kadar ilkel yöntem ve ahlaksızlık varsa hatta şeytan yöntemi üstünlük taslama öğretiliyor. Türklerde iftira atmaya bayılıyor. Kendisini rezil konumuna rağmen üstün görüyor. Önünde durana yok ki diyor o kart kurt diye çok komik, ilkel yönteme başvuruyor. Afrika kabilelerinde bile bu kadar ilkel savunma refleksi yoktur. Çünkü bu davranış en aşağı insan modeli davranışıdır. Önünde duran şeye sanki görmüyormuş gibi yok numarası çekiyorsun. Bu sayede kendini rahatlatıyorsun ama kendini kandırmak dışında bu güne kadar faydalı olduğu görünmedi. Sırf bu saçma sapan savunma mekanizmaları yüzünden Türk gelişemiyor, üstün insan modellerini yakalayamıyor. Üstün modeller daha ileri savunma mekanizmaları geliştirerek hem çıkarını korurken hem insanları daha mutlu bir ortama kavuşturuyor. Entellektüel gelişimini tamamlayamayan toplumlar hep düşmanla, hainlerle, teröristlerle uğraşırken, ileri toplumlar demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve refah toplumu olmayı başarır.
https://www.tr724.com/kabustan-uyanmak/?unapproved=126718&moderation-hash=a44f3814299257c8475812b70c801466#comment-126718
Çaman’ın kim olduğunu biliyor musunuz, lütfen okuyun.
Mehmet Efe hocamın elleri dert görmesin. Olayları çok güzel analiz ediyor ve herkesin anlayabileceği sadelikte anlatıyor.
Yazılarını eleştirenlerin hiçbir şekilde haklı olduğunu düşünmüyorum, ezberden yazan çok maalesef. Geriye şöyle bir çekilip, yazılanların herbir cümlesini, hiçbir önyargının ağırlığına takılmadan, akıl teraziyle tartmalarını öneririm.
Mehmet Efe hocamın argümanlarına hak verenler, yazdıklarından istifade edenler, benim gibi çoğunlukla ses vermiyor. Ondan dolayı da eleştirenler çokmuş gibi bir algı oluşuyor.
Yazılarını sürekli takip ediyorum ve bu zamana kadar bundan hiç pişman olmadım. Bir sonraki yazısını da heyecanla bekliyorum. Herkese selamlar ve saygılar.
Nedim Hazar in son yazisini okuyun. Türkiye ve Osmanlinin son dönemlerinde oyunan dolaplarin halen devam ettigini anlayin. Türk sorunu degil Islam düsmanlarinin parmagi var her haltta! Yoksa 2010 da Cözüm sürecine destek verende Türk milletiydi.
Sözde ve kendine Demokrat ikiyüzlü Bati!
Allah oyun kuranlarin en iyisidir. Oyunlari basina dolanacak Batinin yakin gelecekte biiznillah.
https://www.tr724.com/ergenekonun-medya-yapilanmasindaki-aparatlar-rusen-cakir-ve-bir-dibace-denemesi/