Kuneralp: ‘Emekli askerler görevdeyken Rusya’yla savaş çıksaydı demek ki gidip gemilerini Rusya’ya teslim edeceklerdi’

Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı işgal harekâtında 8. güne girilirken Türkiye’deki emekli generallerin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin yanlısı söylemlerinin çok ürkütücü olduğuna dikkat çeken emekli büyükelçi Selim Kuneralp, “Bu askerler görevdeyken Rusya’yla savaş çıksaydı demek ki gidip gemilerini Rusya’ya teslim edeceklerdi” dedi. AB ve NATO’nun 1945’ten beri en ağır askeri ve ekonomik yaptırımları hayata geçirdiğini belirten Kuneralp, Türkiye’nin mutlaka tarafını seçmek durumunda kalacağına işaret etti.

Serbestiyet.com’dan Hilal Köylü’nün sorularını cevaplayan emekli büyükelçi Selim Kuneralp dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Putin tehlikesini ilk defa Churchill üzerine kitaplar yazan, tarih bilgisi diğer Batılı liderlerden daha derin olan İngiltere Başbakanı Boris Johnson’un gördüğünü söyleyen Kuneralp, Ukrayna işgalinin ardından Putin tehdidine karşı Almanya’nın ordusunu güçlendirmek için savunma harcamasına 100 milyar Euro ayıracağını belirtti.

Turkcell’in en büyük hissedarlarından birinin Rus oligarklardan Mikhail Fridman’ın Avrupa ve Amerika’nın kara listesinde olduğunu belirten Kuneralp, ‘‘Turkcell’in hisseleriyle ilgili Türkiye ne yapacak? Eğer Türkiye, bu hisselere el koymazsa AB Türkiye’ye soracak: Sen kimden yanasın?’’ ifadelerini kullandı.

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, NATO’nun beyin ölümünün gerçekleştiğini söylüyordu. AB’nin de kendi iç tartışmalarından burnunu bir türlü kaldıramadığı, gerçekleri göremediğine dönük eleştiriler artıyordu. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı NATO’da, AB’de nasıl bir etki yarattı?

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı NATO’ya can simidi, AB’ye de hayat iksiri oldu. NATO, Rusya tehdidinin Avrupa için tekrar gündeme geldiğini Soğuk Savaştan beri ilk kez anladı. Avrupa’nın savunmasının güçlendirilmesi gerektiğine uyandı. NATO’nun esas görevi de buydu zaten: Avrupa’yı Sovyetler Birliği’ne karşı korumak. Oysa biz 1991’den sonra NATO’nun kendine Afganistan, Libya gibi bambaşka görevler aradığını gördük. Özellikle Afganistan fiyaskosundan sonra NATO’nun ne işe yaradığına ilişkin sorular ortalığa saçılmıştı. Amerika, Obama’nın iktidarından sonra Asya’ya yöneldi, Çin’e öncelik verdi. Şimdi bakın; NATO’nun asli görevine dönmesi için sağlam bir gerekçe ortaya çıktı. Rusya’nın tehdidi büyüyor ve ona karşı sağlam bir önlem almak gerekiyor. NATO ve AB; Rusya’nın Ukrayna saldırısıyla gerçeklere uyandı.

“PUTİN’İN ÇILGINLIĞI, ZELENSKY’NİN KAHRAMANLIĞI”

Sizce de kınama mesajlarıyla yetinir gibi miydi AB en başta? Sonra ne oldu da Rusya’yı yaptırım bombardımanına tuttular?

Tehdidin ne kadar büyük olduğu Putin’in aklını kaçırmasıyla açıkça ortaya çıktı. “Zelensky’i devirin” diye Ukrayna halkına, ordusuna seslenen bir Putin gördü Avrupa. Amerika da tabii. Putin’in iyice çıldırdığını anlayınca Biden, “Ya yaptırım ya da Üçüncü Dünya Savaşı” çıkışında bulundu. Sivil halka saldıran, nükleer silah kullanmaktan söz eden Putin’e karşı ekonomik bir savaş başlattı Batı bloğu. Ukrayna’ya askeri destek her geçen gün artıyor. Avrupa’yı savunma harcamalarına yatırım yapması gerektiğine Putin ikna etti diyebiliyoruz.

Biden da, Avrupa da savaş istemediğine göre yaptırımları sürdürecekler. Batı, şu anda Rusya’yla büyük bir ekonomik savaşın içinde. Tarihte ilk kez oluyor bu. Ukrayna’ya 450 milyon Euro tutarında silah yardımı yapılıyor Batı’dan. Batının kendine gelmesinde Putin’in çılgınlığı kadar Zelenskyn’in ve Ukrayna halkının kahramanca direnişi de etkili oldu.

Putin, Ukrayna’nın 4-5 gün içinde diz çökeceğini, Zelensky’nin kaçacağını, Ukrayna’da yönetime bir kuklanın geleceğini sanıyordu. Ama hesabı tutmadı. Yahudi olan Zelensky’e Nazi demesi aslında doğru dürüst hesap bile yapmadığını, yaşadığı kaosu gösteriyor. Tıpkı bir zaman Türk hükümetinin Hollandalılara Nazi demesi gibi.

“İLK ÖNCE BORIS JOHNSON GÖRDÜ TEHDİDİ”

Putin’in yarattığı ve yaratacağı tehdidi de en iyi İngiltere Başbakanı Boris Johnson gördü. Churchill üzerine kitaplar yazan, tarih bilgisi diğer Batılı liderlerden daha derin olan Johnson, “1945’ten beri böyle tehdit görmedik” dediğinde onunla dalga geçenler oldu ama herkes onun ne kadar haklı olduğunda kısa sürede birleşti.

Putin, Ukrayna saldırısıyla Batı ittifakında en çok ekonomik ve siyasi ilişkiye sahip olduğu Almanya’yı da kaybetti. Almanya, Soğuk Savaş bittiğinden beri “Mercedes’in üstüne bir de BMW alalım, Mayorka’ya tatile gidelim, tank alacağımıza BMW alalım” kafasını yaşıyordu. Şimdi ordusunu güçlendiriyor. 100 milyar euroluk savunma harcamasından söz ediyor. Rusya tehdidinin büyüklüğüne onlar da uyandı. Putin, Batı ittifakını ciddi anlamda kendine getirdi.

Zelensky, ülkesinin AB üyesi olmasında ısrarlı. Alacaklar mı Ukrayna’yı AB’ye?

Zelensky’e müthiş bir destek var. O ve Ukrayna halkı gösterdikleri kararlı direnişle tüm dünya için kahraman oldu. Avrupa Parlamentosu’nun onu ayakta alkışlaması Batı’nın Ukrayna’ya desteğini daha da artıracağının işareti. Ama bu Ukrayna’nın AB’ye üye olarak alınacağı anlamına gelmiyor. AB’ye böyle girilmeyeceğini hepimiz biliyoruz. AB üyeliği 27 ülkenin kararıyla veriliyor. AB Komisyonu rapor yazıyor; Ukrayna’nın üyeliğe hazır olup olmadığına bakılıyor. Üyelik yolu uzun bir süreç ister. Bugün Batı’nın topluca Ukrayna’nın arkasında olması Putin’in daha çok sıkışacağı anlamına geliyor.

Peki; Putin’in “NATO doğuya doğru genişlemeyecek. Bize söz verildi” çıkışına ne olacak bu süreçte?

Öyle bir söz verilmediği anlaşılıyor bir kere. Yeltsin zamanında verilmiş denilebilir ama NATO niye genişledi ona bakmak gerekiyor burada. Önce Baltıklar, sonra Polonya, Macaristan, Çekoslovakya. Onlar, kendilerine yapılanları bildikleri için ilk fırsatta kendilerini Sovyetler tehlikesinden uzak tutabilmek için NATO’ya girmeye çalıştılar. NATO’yu kendi kimliklerinin, bağımsızlıklarının bir garantisi olarak gördüler. Kimse onlara “Hadi gelin NATO’ya” demedi. Onlar, kapıları aşındırdı. Yani geri kalanının tamamı bir Putin propagandası. Şimdi Finlandiya da girmeyi tartışıyor. Finlandiya girerse İsveç de girecek. Çünkü onlar da endişeli Putin tehdidinden. Doğu Avrupa kıtası Rusya’ya karşı kenetlenecek. Yeni bir dünya şimdi kuruluyor.

“YA BATI’DAN YANA OLACAKSIN YA DA DIŞLANACAKSIN”

Nedir şimdi o yeni dünyanın dinamikleri?

Yeni dünyanın temel dinamiği Rusya’nın hasım olduğudur. Rusya medeni dünya için hasımdır bugün. Şehirlerin içine füze atılıyor, siviller ölüyor. 1945’ten beri Avrupa’da görülmemişti bunlar. Esad’ın Suriye’de yaptığını şimdi Putin Avrupa’da yapıyor. Esad nasıl aforoz edilmişse Putin de aforoz ediliyor. Sadece Putin değil, bakın, Putin’le bağlantılı bir orkestra şefi de aforoz ediliyor. Rusya’ya askeri, siyasal, kültürel ve ekonomik açıdan bir izolasyon var. Rusya, Suriye statüsüne indiriliyor, yalnızlaştırılıyor. Bu ölçüde bir dışlama Soğuk Savaş döneminde bile olmadı. Rusya gidip şimdi belki sadece Afrika’yla iletişim kurabilir. Bu, dünya için yeni bir sınama: Ya Batı’dan yana olacaksınız ya da siz de dışlanmış olacaksınız.

Şimdi bakın: Turkcell’in en büyük hissedarlarından biri Rus oligarklardan Mikhail Fridman. Şimdi Fridman Avrupa ve Amerika’nın kara listesinde. Turkcell’in hisseleriyle ilgili Türkiye ne yapacak? Eğer Türkiye, bu hisselere el koymazsa AB Türkiye’ye soracak: Sen kimden yanasın?

Türkiye bu savaşta her iki tarafı da idare etmeye çalışıyor. İdare edeceğini de düşünüyor ama bu durumu daha fazla sürdürmesi mümkün değil. Türkiye tarafını daha açık belirlemek zorunda.

Türkiye için “seçim” zamanı mı diyorsunuz?

Evet, hem de çok zor bir seçim zamanı. Savaşı Rusya çok çabuk bir şekilde kazanırsa ve fazla zaiyat vermeden, Kyiv’i yerle bir etmeden, yüzbinlerce sivilleri öldürmeden bitirebilirse o zaman belki Rusya bir süre bu yükün altından kalkabilir. Fakat Beşar Esad politikalarını uygulayıp da etrafı dümdüz edecekse bunun bedeli ağır olacak. Türkiye de tercih yapmak zorunda kalacak. Batı, “Tercihini yap. Benden yana mısın, Rusya’dan yana mısın” diyecek Türkiye’ye.

“TÜRKİYE MONTRÖ’NÜN REVİZYONUNA HAZIR OLMALI”

Türkiye Montrö’yü uygulayacağını söyleyerek Rusya karşı tutumunu sertleştirmedi mi biraz?

1945’ten beri görülmemişti. Türkiye şimdi Boğazları tamamen kapattı. Ama Boğazları savaşmayan ülkelere de kapatabilmek için Türkiye’nin kendisinin de büyük bir tehlikede olduğunu iddia edebilmesi lazım. Ben kimseden öyle bir iddia duymadım. “Biz de tehlike altındayız” demediler. Rusya’ya ufak bir hediye verdiler. Bence şimdilik bunun bir önemi yok. Çünkü NATO’nun Karadeniz’e gemi göndermek gibi bir hevesinin olduğunu sanmıyorum. Fakat bu durum devam ederse, mesela Romanya ve Bulgaristan da NATO’dan destek isterse ve Türkiye de “Hayır gidemezsiniz” derse o zaman tatsızlık başlar ve bu ilerde Montrö’nün revizyonuna kadar gider.

Bu savaşın neticesinde Rusya zayıflayıp, Ukrayna güçlü çıkarsa, o zaman Montrö her durumda revizyona gitmek durumunda. 1945’ten beri Boğazlar rejimi az çok istikrarlı bir rejim olmuştur ama o rejim Sovyetler’in Karadeniz’de egemen olmasıyla devam etmiştir. Rusya, Ukrayna’yla savaşından galibiyetle çıkmazsa Karadeniz’de egemen olmayacak ve dolayısıyla Montrö tekrar gündeme gelecek. Türkiye’nin de buna hazır olmamız lazım.

“EMEKLİ ASKERLERİN PUTİN YANLISI ÇIKIŞLARI ÇOK ÜRKÜTÜCÜ”

“Savaş sürerken Türkiye’den yükselen Putin yanlısı sesler neyin nesiydi?”

Türkiye’de 40-50 seneden beri korkunç bir Batı düşmanlığı var. Ünlü Johnson mektubundan beri tüm siyasi, bürokratik yapıda var bu düşmanlık. Ben Dışişleri Bakanlığı’ndaki 40 yıllık meslek hayatımda da çok gördüm. Fakat Amerikan düşmanı olmak, Putin aşığı olmak sonucunu doğurmamalı bence. Ama onu görüyoruz. Bunu sadece sivillerde değil, askerlerde de görüyoruz.

Emekli askerler çıkıyorlar, Putin’e hayranlık dile getiriyorlar. Tek adam, kuvvetli adam, güçlü adam hayranlığından mı kaynaklanıyor bu iş? Ama bir taraftan da “Türkiye’de demokrasi yok “diye hayıflanıyorlar. Çok ürkütücü bir durum. Gerçekleri görememekten de öte, emekli askerler görevdeyken Rusya’yla savaş çıksaydı, demek ki bunlar gemilerini gidip Ruslara teslim edeceklerdi. Bu kadar Rusya hayranlığını dile getiren adamlar, savaş zamanında gemilerine beyaz bayrak çekip Rus limanlarına çekeceklerdi belli ki.

“KAVALA’YI, DEMİRTAŞ’I SERBEST BIRAKMANIN TAM ZAMANI”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna’yı ayakta alkışlayan destek yağdıran AB’ye Türkiye’nin üyelik isteğinin de görülmesi çağrısını yaptı. Nasıl bu çıkış; Türkiye’nin buradan AB’ye doğru yeni bir yol açma fırsatı var mı?

Yeni bir dünya kuruluyor. Herkes tarafını seçecek. Türkiye açık bir şekilde Avrupa ve Batı kartını oynarsa karşılığını görecektir. Ama bu kartı oynayacak mı? Ödevlerini yapacak mı? Kavala’yı, Demirtaş’ı serbest bırakmanın tam zamanı aslında. Türkiye’yi tekrar demokratik, hukuk devleti haline sokmanın tam zamanı. AB, Türkiye’ye açıkça “Hukuk devleti ol, komşularına bulaşma, AİHM kararlarını uygula” diyor. Erdoğan’ınki haklı bir sitem ama o sitemin de karşılığını bilmeli. Avrupa, Erdoğan’a “Biz sana kapıyı kapatmadık ki, sen kendi kendine kapattın kapıyı” diyor. Erdoğan sitem etmemeli, ödevini yapmalı.

 

 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Kavala ve Demirtaş’ı serbet bıraksınlar hemen AB’ye girsinler. Ben ‘ağaç kabuğu yemeye’ devam ederim.
    Belki de en azından bırakırlar da istediğim yere gidip hayatıma devam ederim.

    Ama hayır, Ukrayna halkı kadar olabilmeliyim, bu zebaniler ile mücadele etmeliyim.

  2. Yani Kavala ve Demirtaş serbest bırakılınca Demokrasi, insan hakları vesaire gerimi gelecek? 10 binlerce insan haksız yere yatmaya devammı?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin