Yorum | Erhan Başyurt
Türkiye bir süredir güneş tutulması gibi bir ‘akıl tutulması’ veya ‘vicdan kararması’ yaşıyor…
İktidarın büyük yalanları, iftiraları, nefret söylemleri ve kumpasları eşliğinde, sosyal bir gruba yönelik ‘yok etme kastıyla’ soykırımı gerçekleştiriliyor.
***
İktidarın kanaat önderleri bile ‘biat etmedikleri için bu zulüm onlara hak’ diye fetva veriyorlar.
İktidarın tellalları apaçık ekranlardan bağırıyor, ‘Yezid ve Hüseyin’in mücadelesinde (yani Kerbela’da) yerimiz Yezid’in yanıdır…’
Cemaat’e yakın isimler ise, ‘zulme taraf olmayız, yolsuzluk yaparken ve rüşvet alırken suçüstü yakalandılar, bizi hedef tahtasına koyup üstünü örtmeye çalışıyorlar’ diyor.
Sebep ne olursa olsun, ortada dine de hukuka da aykırı, ana karnındaki bebeğe ve yeni doğum yapmış anneye uzanan bir zülüm var…
***
Türkiye’de 18 bin kadın haklarında hüküm olmadan tutuklu…
Yeni doğum yapmış annelere hastane odasında kelepçe takılıyor.
Hastane kapılarında gözaltı yapılan kanamalı loğusa annelerin sayısı 30’u geçti.
Gözaltına alınan veya tutuklanan hamile kadınlar arasında yoğun stresten düşük yapan, yavrusunu kaybedenler var.
Dünyaya getirdiği yeni bebeği daha bağrına basıp, öpüp koklamaya doyamamış anneleri hücreye alıp, günde birkaç kez yavrusunu emzirmesine izin veriyorlar.
Bazı cezaevlerinde ona da izin vermedikleri için yeni doğum yapmış anneler sütlerini toprağa, sütlerini lavaboya sağıyorlar…
***
Sadece bir bankaya para yatırdığı, bir sosyal iletişim programı kullandığı iddiasıyla, hukuken suç teşkil etmeyen uydurma suçlamalarla tutuklanan annelerden ibaret değil zülüm…
Haklarında hiçbir hüküm bulunmayan annelerle birlikte çocuklarına da psikolojik ve fiziki işkence yapılıyor.
***
Adalet Bakanlığı resmen açıkladı, 4 Temmuz 2017 itibariyle;
393’ü iki yaş altında yani emzikte bebek olmak üzere 6 yaşın altında 668 çocuk anneleriyle birlikte parmaklıkların arkasında…
***
Dört duvar arasında, güneşi görmüyorlar.
Yetersiz ve kötü besleniyorlar.
Temiz havadan yoksun, kapasitesinin üzerinde yetişkinlerle dolu hücrelerde hastalıklarla boğuşuyorlar…
Revire çıkmaları, daim kullanmak zorunda oldukları ilaçlarını almaları günler sürüyor.
***
Çocuklukların, koğuşlar arasındaki havalandırmadan gayrı oyun sahaları yok!
Erken yaş eğitimden mahrumlar. Hayat mektebine gidiyorlar!
Dört duvar arasında yaşam savaşı veriyorlar…
***
Şefkat kahramanı annelerinden belki ayrılmamış oluyorlar ama babalarına, diğer kardeşlerine, birinci derece akrabalarına ancak açık görüşlerde sarılabiliyorlar.
Belki çoğunu tanımıyor, varlığından bile habersizler…
***
Oysa hamile kadınların, yeni doğum yapmış annelerin tutuklanması 5275 sayılı kanunun 16/4 maddesine göre yasaktır.
Hamile olan kadın ve doğumdan sonraki ilk 6 ay boyunca bir anne hakkında hüküm varsa bile kanuna göre infazı ertelenir.
***
18 bin anne, 668 bebek ve çocukla birlikte haklarında bir hüküm olmadığı halde, uydurma suçlarla ve keyfi şekilde demir parmaklıkların ardına konuldular.
Bu sistematik psikolojik ve fiziki işkence değil de nedir?
Hukuk yok edildi biliyoruz da, vicdan kırıntısı da mı kalmadı?
Hiç değilse hamile kadınlar, bebekli ve çocuklu annelere özgürlüklerini geri verin.
***
Adil bir yargılamanın ardından haklarında hüküm kesinleşirse şayet, kanuna uygun süreyi gözeterek ve cezaevinde bebek ve çocuklara da uygun şartlar sağlayarak cezayı infaz edin.
Yetişkinlere sistematik işkence yapalım derken, hiç değilse daha doğmamış ya da yeni doğmuş masum bebeklere de insanlık dışı işkence yapmaktan vazgeçin!
‘Hedefimiz bebeklerini yok etmek’ diyorsanız, çekinmeyin açıklayın herkes onu da bilsin!
Nasıl olsa kanuna aykırı da olsa bildiğinizi ‘müthiş bir duyarsızlıkla’ icra ediyorsunuz!
Açıklayın da, icraatınız gibi itirafınız da tarihe geçsin!
Arkadaşlarımız şunu açıkça bilmeliler ki, 0-6 yaş arası bu çocukları, sadece çocuk oldukları için savunuyoruz. Bu çocukların büyük kısmı, hizmet hareketi sebebiyle hapis yatan annelerin çocukları değil. Hangi sebeple olursa olsun, “ve la teziru vaziratun vizra uhra” (kimse kimsenin günahından mesul değildir) Emr-i Sübhanisine iman eden herkesin, yapılan bu zulme karşılık, en azından kalben buğzetmesi-kınaması gerekmez mi?
Hapisteki anneler, çocuklarının uğradıkları zulme üzülüp ağlarlarken, onlar için üzülüp ağlayanlar yok mu? Biri yok mu çıkıp, bu nasıl bir şey ki, “Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir devresinde, hapiste bu kadar çok kadın olmamıştı!”, ” Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir döneminde hapislerdeki kadın/erkek oranı kadınlar aleyhine bu kadar bozulmamıştı!” diye açıklayıp haykıracak?
Allah bu zulmu reva gorenlerin belasini versin. suan sizi destekleyip arka cikan, mazlumu ezmeyi daha karli gorenler sizin suratiniza tukursun. ondan sonra da gidecek yerleri kalmasin.
Adaletsiz insanlar!
Zalimler!
Ezikler!
Sizi korkaklar!
biliyorsunuz ki hakkaniyetli bir yargilama olsa siz gireceksiniz hapse.
gun gelir o da olur insaallah.
Allah gelsin hakkinizdan. mazlumlar, gucsuz oldugu icin bu zulmunuz zaten.
yoksa ulkenin basina bela olan orgutu niye bitiremediniz?