YORUM | Av. OSMAN ERTÜRK
Son dört yazımızda Ergenekon Silahlı Terör Örgütü’nün kara propagandayı ne kadar profesyonelce kullandığı, medya marifetiyle üzerindeki pisliği başkalarına boca etme yeteneğini değerlendirmiştik. Konuya devam edelim.
Bir insan, topluluk veya organizasyon için en acı şey kendini anlatamamak olsa gerek. Bir suçlamaya muhatap olduğunuzda, onun failinin siz olmadığınızı anlatamamak, muhataplarınızda etki oluşturamamak çok acı bir hal olsa gerek. Hele birde bunu ifade etmenizi sağlayacak imkânlar sizin elinizden alınıyor, onlara ulaşmanız engelleniyor, tam aksine bu olumsuzluğu ortaya atan muhatabınıza bu imkanlar sınırsız bir şekilde sağlanıyorsa durum daha da vahim demektir.
İnsanoğlu kendisine anlatılandan etkilenen bir yaratılışa sahip. Onun, iyi ya da kötü duyguları, düşünceleri ve inançları kendisine yapılan telkinle şekillenir. Sözün insanı etkileme gücü büyüktür. Eğer bu söz planlı, hedefe yönelik, bir de sürekli söyleniyorsa muhatabınızı etkilememeniz imkânsızdır. Muhatabınız ister kişi ister topluluk olsun, bu etki sonucunda muhakkak bir kalıba girmesi mümkündür.
İşte günümüzde çok meşhur olan, etkileyici, sihirli kelime “kumpas”. Muhatabı olan cemaat veya bir dönem devlette çalışmış polis ve yargı mensuplarına karşı kullanıldığında demir yumruk gibi etkili. Hele günümüzde tek başına tüm olumsuzluğun merkez noktası, zalimin elindeki sihirli değnek, masumların başında Demokles kılıcı gibi. Ülkemizde başı dara düşen bu kelimenin gölgesine atıyor kendini. Darbeci, şikeci, hırsız tepe tepe kullanıyor. Son yıllarda pisliğini temizlemek isteyenlerin çamaşır suyu gibi. Onu kullanıp çitileyince tertemiz oluyorlar. Bu kelimenin Ergenekoncu tayfa ile başlayan kullanım furyası, AKP ile dramatikleşip 17/25 Aralık hırsızlıklarının üstünü örtme aparatı oldu. Kumpas Türkçemizde artık moda bir kelime dersek abartı olmaz.
Çaya çorbaya kumpas
Kumpas kelimesini ilk kullanan Ergenekon tayfası işi o kadar abarttı ki, bu isimle bir dernek dahi kurdular. Görünce şaşırdım. Bir koro gibi her dava ve hukuki adıma kumpas demeye ayarlı bir motivasyonları var. “Kafayı üşütme” seviyesine bir motivasyon bu. Onlar için açılan her dava kumpas davası. Ergenekon, Balyoz, İstanbul Askeri Casusluk, İzmir Askeri Casusluk, Atabeyler, Malatya Zirve, 28 Şubat, ÇYDD, İnternet Andıcı, Poyrazköy, Kafes, Amirallere Suikast, Erzincan Ergenekon, Hakkari-Şemdinli, Odatv diye hepsini sıralayıp, savunup toptan çöpe atma hevesindeler. Ne var ne yok hepsi kumpas. İşin kötüsü şu ki, ana davalar halen aktif olduğu için bağırarak kumpas demeye mahkûm bir halleri var. Ellerini gevşetmemeleri lazım, yoksa -Âlim Allah- ellerinden kayıp gidebilir bu naylon kelime.
Ergenekon’un CHP’de kontenjan milletvekili olan Mehmet Ali Çelebi’nin 8 Aralık 2018 tarihinde yaptığı bir konuşması gözüme çarptı. “Şike, Ergenekon, 28 Şubat, Balyoz, Kafes diye tüm davaları sayıp, “Bu davaların hepsi kumpas davasıdır” diyor. “Soruyorum bu kumpas davaları halen neden devam ediyor?” diye bir soruyla da bitiriyor. Evet, eski teğmen Çelebi çok önemli bir soru soruyor ama cevap sorunun içinde gizli. Ona cevabı sorunun en önemli muhatabı Erdoğan versin de bilelim. 17 Nisan 2012 de dönemin Başbakanı R.Tayyip Erdoğan Meclis’te AKP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada 28 Şubat tutuklamalarına değinmiş ve “Bugün sabrın selamete erdiği, mazlumun âhının aheste aheste çıktığı gündür. Bugün adaletin tecelli ettiği, bağımsız yargının hiçbir baskı olmadan vazifesini yerine getirdiği gündür” şeklinde söz edecekti. Nasıl kumpassa, neresi kumpaslaşmışsa, 28 Şubat dosyası hala açık. Ergenekon’un CHP’deki Kontenjan milletvekili Teğmen Çelebi gibi soralım: Kumpas ise neden kapanmaz bu dosyalar?
Daha vurucu sözü bugünlerin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım söyleyecekti. 27 Şubat 2018’de ATO olağan meclis toplantısında konuştu. Tarih çok eski değil. Yıldırım, konuşmasında karşı karşıya kaldıkları “engelleri” sıralarken şöyle söyledi: “Tabiri caizse şeytan taşlamaktan vakit buldukça hizmet ettik. Önce Balyozcular, Ergenekoncular onları def ettik. Demokrasiye ayar, cumhurbaşkanı seçersiniz seçemezsiniz muhabbeti. Hızları kesilmedi parti kapatma davası geldi. Onu da def ettik.” diye devam edecekti. Başka bir zamanda mecliste milletvekilleri ile yaptığı kapalı görüşmeden yansıyan sözleri ise şöyleydi: “Ergenekon ve Balyoz sapına kadar vardı ama *cemaat tarafından sulandırıldı.” Bilinçaltında ne varsa istemsizce dışarı yansıyordu. Yukarıda bahsettiğimiz davaların kumpas olmayacağını en iyi bilen adam Binali Yıldırım’dır. İçindekileri filtresiz yansıttığı için kumpas hokkabazlarının el çabukluğu ile ortadan kaldırmaya çalıştığı şeyi 6 ayda bir istemsizce ortaya dökmektedir.
Özden Örnek günlükleri, bu hokkabazların nefeslerinin en çok kesildiği, unutturmak için çırpındıkları delil. Bunlar hatırlatılınca söyleyecek hiçbir şeyleri kalmıyor. Adeta donup kalıyorlar. 3 Aralık 2003 tarihli toplantıda kendi eliyle tuttuğu günlükte şöyle diyecekti bir dönemin kudretli paşası. “Silâhımız caydırıcılığımız; ben bunların bölüneceğine inanmıyorum. Bundan sonraki seçimi de kazanacaklardır. O zaman geç olacaktır. Madem hepimiz hükümetin anayasaya aykırı hareket ettiğine eminiz, 35. madde gereği, anayasayı korumak da bizim görevimiz.” Onun silah arkadaşı Aytaç Yalman ise “Benim önerim hemen ve gecikmeden eylem planına başlamak; seçimden önce muhtıra vermeliyiz.” diyordu. Yani darbe, hükümete ayar verme işleri gece/gündüz gibi gerçek, muhataplarının bilinçaltında “Şeytan taşlatacak kadar” sahiciydi. Nerede kumpas Allah aşkına? Adamlar bülbül gibi şakımış. Daha ne olsun?
AKP’de kumpasa sarıldı
Atalarımız ne güzel söylemişler: “Sıçan geçer, yol olur.” diye. Bir kez izin verilen iş veya eylemin tekrarlanacağını belirtir bu söz. Bir kez izin verildiğinde, o eylem alışkanlık hâline gelir. 17/25 Aralık yolsuzluklarına muhatap olanlarda ataları Ergenekon’un izinden gideceklerdi. Mit tırları, 17/25 Aralık dosyaları hep kumpas olacaktı onlar için. Ergenekon’u geçip, kumpastan darbeye bile terfi edecekler ve “Hükümete darbe teşebbüsü” diyeceklerdi. Yatıp kalkıp kumpas düşünenlerden başka ne beklenebilirdi. 17-25 Aralık soruşturmalarının üzerinden 6 yıl geçti. Eşine az rastlanır biçimde tamamen örtbas edildi iddialar. Paraları polis koydu demişlerdi ama parayı geri alan, kutucu Süleyman Aslan olmuştu. Nasıl bir kumpas ki adam parayı geri alırken olumsuz hiçbir şey olmayacak, “Para senin değilse niye alıyorsun?” diye sorulmayacaktı. Erdoğan “Yolsuzluk iddialarını, fezlekeleri, yasal dinleme kayıtlarını, imar planlarındaki değişiklikleri ve villaları; “komplo” ile izah etmeye çalıştı. Deliller, ‘paralel devlet, çete, örgüt, dış mihraklar’ söylemi ile perdelenmek istendi.” Parayı polis koydu yalanının yanında, “Sıfırlama ses kaydı montaj olacak ve Efgan Ala Bank Asya iki milyar dolar aldı” yalanları da “Top 10 listesi”ne üst sıralardan giriş yapacaktı. Ergenekon’da savcı olan Erdoğan, 17/25 Aralık dosyalarında çıplak yakalanınca bir anda dosyaların avukatı olacak, 180 derece dönüp varlığını inkâr edecekti.
Eğitimli insanları enayi yerine koyup inandıracaklarını sanmak zor olsa gerek. Bunun gerçekleşmeyeceğini onlarda biliyor ama diğer taraftan milyonlarca eğitimsiz, onlara göre “enayi”nin bu “hap” ı yutacağını iyi biliyorlardı. Evet, aynen de böyle oldu. Hedefleri onları ikna etmekti! Başardılar. Ülkede milyonlarca insanın bu kara propagandaya inanmak için hazır kıta bekliyor olduğunu gördük. Bu başarı sebebiyle, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü ve AKP organize mafyasının profesyonel bir hokkabaz olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bayram yerlerinde, eğlence mekanlarında el çabukluğu ile birtakım şaşırtıcı hareketler yapan, diğer taraftan başkalarını aldatarak yalan dolanla iş görenlerden farkı yok bunların. İki el hareketiyle tüm davaları sıfırlamaya çalışıyorlar. Bu iki hokkabaz gruptan Ergenekon, askeri vesayet için siyasal ve toplumsal açıdan ciddi işlev görmüş davaları tamamen kumpas diyerek tersyüz etti, diğeri AKP ise ülkeyi bir mafya gibi yönetirken yolsuzluklarla ortaya saçılan pislikleri gören polis ve yargı mensuplarını kumpaşçılıkla suçladı. Sütten çıkmış ak kaşık gibi ortada dolaşıp, cemaat ile adı anılan devlet görevlilerinin ensesinde boza pişirenler, şunu bilin ki kumpas sizin amentünüz olur ancak! Bu kirli kelime size yakışır. Çok iyi biliyorsunuz ki, kumpasın şahı 15 Temmuz’la memleketin canına okudunuz. O kanlı kumpasın altında “Made in Saray” yazıyor. Teorideki başarınızı, pratikte de -şimdilik- kabul ettirmiş görünüyorsunuz. Ama bu devran hep böyle dönmez. Şakşakçılarınızda bir gün hokkabazlığınızı görecek, varsa yüzleri utanacak ve sizin yüzünüze tükürecek!