Kuantum fiziği ve esîr

YORUM | BETÜL GÜL

  “Odayı dolduran bir sıvı gibi, aslında tüm evreni dolduruyor.”

Kuantum fiziğinin en ünlü ve muhtemelen en önemli deneyi, atom altı parçacıkların ve atomların aynı anda birden fazla yol boyunca hareket ettiğini gösteren çift yarık deneyi. İlk çift yarık deneyi, ışığın dalgalar halinde mi, yoksa parçacıklar halinde mi yayıldığını araştıran Thomas Young tarafından yaklaşık 200 yıl önce yapılmıştı. Young, üstünde birbirine yakın iki ince yarık olan bir levhaya ışık tuttuğunda levhanın arkasında girişim deseni meydana geldi. Işık, suda halkalar şeklinde yayılan iki dalganın üst üste gelip girişim yapması gibi girişim yapmıştı. Bir başka deyişle, yarıklardan geçen sanki su dalgalarıydı. Fakat asıl ilginç olan, deney ışığı oluşturan foton adlı parçacıkların (enerji paketlerinin) teker teker levhaya gönderilmesiyle yapılınca ortaya çıktı. Art arda çok sayıda foton gönderilip, her fotonun ulaştığı yer algılayıcı ekranla tespit edildiğinde yavaş yavaş yine girişim deseni ortaya çıktı. Her foton aynı anda iki yarıktan da geçmiş ve kendisiyle girişim yapmış gibi!

Joonasl/Wikimedia Commons/CC BY 3.0

Astrofizikçi Dr. Ethan Siegel, ünlü Amerikan dergisi Forbes için yazdığı, 2020 yılında yayımlanan bir makalesinde çift yarık deneyinin elektronlarla yapılan versiyonundan şöyle söz ediyor: “Elektronlar gibi farklı bir dizi kuantum nesnesi alıp çift yarığa gönderiyorsunuz. Tabii ki, bir girişim deseni elde ediyorsunuz; fakat sonra zekice bir değişiklik yapıyorsunuz: elektronları birer birer yarıklara gönderip her elektronun ulaştığı yer için yeni bir veri noktası kaydediyorsunuz. Binlerce elektrondan sonra nihayet ortaya çıkan desene bakıyorsunuz ve ne görüyorsunuz? Girişim deseni. Bir şekilde, her elektron temelde dalga gibi hareket ederek kendisiyle etkileşime giriyor olmalı.” Siegel, fizikçilerin uzun yıllar boyunca bunun ne anlama geldiği konusunda kafa yorduğunu, tartıştığını belirtiyor ve şöyle diyor: “Elektron her iki yarıktan da aynı anda mı geçiyor, bir şekilde kendisiyle girişim mi yapıyor? Bu mantıksız ve fiziksel olarak imkansız görünüyor, ancak bunun doğru olup olmadığını anlamanın bir yolu var; ölçüm yapabiliriz. Aynı deney düzeneğini kuruyoruz, fakat bu kez yarıklara doğru tuttuğumuz küçük bir ışığımız var. Elektron geçtiğinde, ışık biraz bozulur, böylece iki yarıktan hangisinden geçtiğini belirleyebiliriz. Geçen her elektronla yarıkların birinden gelen bir sinyal alırız. … Sonunda ekranımıza baktığımızda gördüğümüz şey şu: Girişim deseni kaybolmuş.” İlginç bir şekilde, bu defa ortaya çıkan tablo elektronların yarıklardan sadece birinden geçtiğini gösteriyor. Foton, elektron gibi parçacıkların hangi yarıktan geçtikleri tespit edilmek istendiğinde girişim deseni ortadan kalkıyor! Buna ölçüm problemi deniyor ve kuantum mekaniğinin ana muamması olduğu belirtiliyor.

Bir hidrojen atomundaki elektronun farklı enerji seviyelerinde dalga fonksiyonları. (Cc0)

Peki, bu deney atomlarla yapılırsa ne olur? İngiltere’nin Surrey Üniversitesi’nden nükleer fizikçi Prof. Jim Al Khalili, Londra’daki Kraliyet Enstitüsü’nde verdiği bir konferansta atomlar teker teker yarıklara gönderildiğinde  aynı desenin ortaya çıktığını göstermiş ve şöyle demişti: “Bir atom bunu nasıl yapar? Ortadan ikiye mi bölünüyor? İkisinden de geçen bulut gibi bir şey mi oluyor?” Al Khalili, yarıklardan birinin üstüne atomun geçtiğini algılayan bir dedektör yerleştirildiğinde ortaya çıkan sonucu da gösterdi. Bu defa, her atom yarıkların birinden veya ötekiden geçiyordu. Bir şekilde dedektörler kuantum etkilerini ortadan kaldırıyor; ancak araştırma sonuçlarını Nisan 2022’de Physical Review Research adlı akademik dergide yayımlayan Viyana Teknoloji Üniversitesi Atom Enstitüsü’nden Dr. Stephan Sponar ve ekibi, farklı bir ölçme yöntem kullanarak tek parçacığın aynı anda her iki açıklıktan da geçtiğini gösterdi. Viyana Teknoloji Üniversitesi’nden yapılan açıklamada, deneyin nötronlarla yapıldığı ve bilim insanlarının kullandığı ölçme yöntemiyle, nötronun iki yol arasında dağılma oranını belirlemenin bile mümkün olduğu, bir başka deyişle tek nötronun ölçülebilir oranlarda aynı anda iki yol boyunca hareket ettiği belirtildi!

Kuantum dolanıklığı ve kuantum tünelleme de kuantum dünyasında görülen olağanüstülükler arasında. Dolanık haldeki parçacıklar, evrenin iki ucunda bulunsalar bile aralarında bir bağ oluyor. Dolanıklık halini basitçe anlatmak için şöyle bir örnek veriliyor: İki fincanın altında iki madeni paranın saklı olduğunu düşünün. Fincanlardan biri başka odaya götürülüp açılsa ve paranın resimli yüzünün üstte olduğu görülse, yani tura çıksa, diğer fincan açıldığında da tura olduğu görülüyor. Fincanlar tekrar kapatılsa ve biri açıldığında bu defa yazılı tarafın üstte olduğu görülse, diğer odadaki fincan açıldığında da yazı çıkıyor! Modern fizik deneyleri kuantum dolanıklığının gerçek olduğunu defalarca gösterdi. Mesela, 2017 yılında, Çin Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden Jian-Wei Pan yönetimindeki bir araştırma grubu, bir foton çiftinin aralarında 1.200 kilometre mesafe olmasına rağmen dolanık halde kaldığını gösterdi. Kuantum tünellemeye gelince… Prof. Jim Al Khalili, 2015 yılında verdiği kuantum biyolojisine ilişkin TED konferansında, kuantum tünellemeye göre bir parçacığın geçilmez bir bariyerin (enerji bariyerinin) bir tarafında kaybolup öbür tarafında ortaya çıkabileceğini söyledi ve bunu bir hayaletin duvarın içinden geçmesine benzetti. “Bu spekülasyon değil; kuantum tünelleme her zaman gerçekleşir.” diyen Al Khalili, deneylerin enzimlerin kimyasal reaksiyonları kuantum tünellemeyle hızlandırdığını gösterdiğini de belirtti. 

Esîrin dönüşü

Sydney Üniversitesi’nden astrofizikçi Prof. Geraint Lewis ve Dr. Luke Barnes, birlikte yazdıkları, Cambridge University Press tarafından yayımlanan kitaplarında şöyle söylüyorlar: “Ne kadar uğraşsak da, elektronu daha küçük parçalara ayırmayı başaramadık. Elektron, evrenin nihai yapı taşı, temel yapı taşı gibi görünüyor. Bununla birlikte, güçlü atom çarpıştırıcılarla (parçacık hızlandırıcılarla) protonların ve nötronların içlerini incelemeyi başardık. İçeride kuark olarak bilinen parçalar bulduk. Elektron gibi kuarkları da daha küçük parçalara ayıramadık.” Atomlar proton, nötron ve elektronlardan meydana geliyor. Elektronlar ve kuarklar, geleneksel olarak maddenin temel yapı taşları olarak kabul edilen parçacıklar. Fakat fizikçiler, uzun zamandan beri maddenin sıvı benzeri kuantum alanlarından oluştuğunu söylüyor. Kuantum Alan Teorisi’ne göre, ki bu teorinin gerçeği çok iyi yansıttığı belirtiliyor, parçacıklar aslında tüm evrene yayılmış olan kuantum alanlarındaki titreşimler.

Cambridge Üniversitesi’nden tanınmış fizikçi Prof. David Tong, beş yıl önce İngiltere’nin Kraliyet Enstitüsü’nde çarpıcı bir konferans vermiş ve şunları söylemişti: “Bu odanın her yerine elektron alanı dediğimiz bir şey yayılmış durumda. Odayı dolduran bir sıvı gibi, aslında tüm evreni dolduruyor. … Vücudunuzdaki tüm elektronlar altta yatan aynı alanın dalgaları ve hepimiz birbirimize bağlıyız. Okyanusdaki tüm dalgaların alttaki okyanusa ait olması gibi. … Bu odada iki kuark alanı da var ve bu iki kuark alanının titreşimleri yukarı kuark ve aşağı kuark adını verdiğimiz şeyleri meydana getiriyor. Aynısı evrendeki diğer parçacıklar için de geçerli. Her şeyin altında yatan alanlar var ve parçacık olarak düşündüğümüz şeyler aslında kesinlikle parçacık değiller.” Yaklaşık 10 yıl önce tespit edilen ünlü Higgs parçacığının, ya da diğer adıyla Higgs bozonunun da Higgs alanı olarak bilinen, uzaya yayılmış bir alandan ortaya çıktığı belirtiliyor. Johns Hopkins Üniversitesi’nden teorik fizikçi Prof. Sean Carroll, “The Particle at the End of the Universe” adlı kitabında, “Bilinen evrendeki her şey, uzayda yolculuk ederken Higgs alanından geçer; bu alan her zaman vardır.” diyor. Kısa süre önce Quanta dergisine uzun bir röportaj veren Prof. Tong da, Higgs alanı devre dışı kalsa elektronların ışık hızında hareket edeceğini ve atomların aşırı derecede kararsız hale geleceğini söylüyor. 

Pablo Carlos Budassi (CC BY-SA 4.0)

İki meslektaşı ile birlikte 2004 Nobel Fizik Ödülü’nü kazanan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden fizik profesörü Frank Wilczek, Amerika’nın ulusal televizyonu PBS’de yayımlanan “Closer to Truth” adlı TV programında kuantum alanlarının uzayı dolduran esîr olarak düşünülebileceğini söyleyip şöyle dedi: “Elektron alanı denen bir şey var. Aslında bu denklemlerimizde çıkan şey. Elektronları meydana getiriyor ve bunun gibi sadece tek alan bulunduğu ve her yerde ve her zaman aynı özelliklere sahip olduğu için tüm elektronların özellikleri tamamen aynı. … Sadece elektronlar değil, maddenin bileşenleri olan protonlar ve nötronlar da böyle. Uzayda veya başka yerde, nerede rastlarsanız rastlayın hepsi aynı. Çünkü, altta yatan yapı kuantum alanları.” 

Prof. Wilczek, 2017 yılında Arizona Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada da en derin fizik anlayışımıza göre, boşluk olarak algıladığımız şeyin aslında aktiviteyle dolu, enerji yoğunluğundaki dalgalanmaların meydana geldiği bir ortam olduğunu ve uzayın boşluk olmadığını ifade etti. Sözlerinin devamında, “Uzaya bu özellikleri atfetmezsek, görebildiğimiz şeylerin davranışlarını anlamamız mümkün olmaz.” diyen Wilczek, programın ikinci bölümünde de esîrin olmadığına dair görüşlerin doğru olmadığını, sadece bazılarının esîre ilişkin düşüncelerinin yanlış olduğunu ifade etti. Viyana Üniversitesi’nden Prof. Arnold Neumaier de, kendisine ait internet sitesinde modern dilde esîrin vakum olarak adlandırıldığını ve esirin özelliklerinin vakumun özellikleri olduğunu söylüyor.

Einstein’ın ünlü denkleminin gerçek anlamı

Prof. David Tong, geçtiğimiz ağustos ayında Quanta’ya verdiği röportajda, Big Bang’den (Büyük Patlama’dan) sonra evrenin çok ama çok hızlı genişlediği bir süre olduğunu ve bu sırada evrende kuantum alanlarının bulunduğunu belirtti. “Bu kuantum alanlarında dalgalanmalar olmasının gerçekten tüm bilimin en hayret verici hikayelerinden biri olduğunu düşünüyorum.” diyen Tong, sözlerinin devamında Big Bang’in ilk on üzeri eksi otuz saniye gibi bir süresinde meydana gelen çok hızlı genişlemenin dalgalanmaları geniş ölçeklere yaydığını ifade etti. Kozmik şişme adı verilen hızlı genişleme sırasında yayılan kuantum dalgalanmalarının yoğunluk farklılıklarına yol açtığı ve zamanla yıldızların, galaksilerin ortaya çıkmasına neden olduğu belirtiliyor. Daha önce bahsettiğimiz astrofizikçi Dr. Siegel de, Şubat 2023’de Big Think’de yayımlanan “Ask Ethan: How do we know the timeline of our Universe?” (Evrenin zaman çizelgesini nasıl biliyoruz?) adlı makalesinde, “… Sonra şişme sona erer ve bu alan enerjisi bildiğimiz tüm kuantumlara dönüştürülür.” diyor ve çok yüksek enerjilerde ve muazzam yoğunluklarda, fotonlar da dahil olmak üzere her tür parçacığın ve antiparçacığın meydana geldiğini ifade ediyor. 

İlk defa Einstein tarafından keşfedilen denklem E = mc², enerjinin kütle çarpı ışık hızının karesine eşit olduğunu ifade ediyor. Siegel, Mart 2022’de Big Think’de yayımlanan “The true meaning of Einstein’s most famous equation: E=mc²” (Einstein’ın en ünlü denkleminin gerçek anlamı) adlı makalesinde şöyle söylüyor: “Kütle (doğru koşullar altında) saf enerjiye dönüştürülebilir ve enerji daha önce var olmayan kütleli nesneler oluşturmak için kullanılabilir.” Siegel şunları da söylüyor: “Bir foton ve elektronu çarpıştırırsanız, bir foton ve bir elektron elde edersiniz.  Fakat onları yeterli enerjiyle çarpıştırırsanız, bir foton, bir elektron ve yeni bir madde-antimadde parçacık çifti elde edersiniz. Bir başka deyişle, iki yeni kütleli parçacık oluşturursunuz. Elektron, proton veya nötron gibi bir madde parçacığı ve pozitron, antiproton veya antinötron gibi bir antimadde parçacığı…” (Antimadde parçacıklarının kütleleri, madde eşleriyle aynı ancak elektrik yükleri nitelikleri zıt. Örneğin pozitif yüklü pozitron, negatif yüklü elektronun antiparçacığı.) Madde ve antimadde parçacıkları her zaman bir çift olarak ortaya çıkıyor ve temasa geçerlerse yok olup geriye saf enerji bırakıyorlar. Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’in internet sitesinde şu sözlere yer veriliyor: “Madde ve antimadde birlikte yaratılıp yok ediliyorsa, evrende geriye kalan enerjiden başka bir şey olmamalıydı gibi görünüyor. Fizikteki en büyük zorluklardan biri, antimaddeye ne olduğunu veya neden madde ile antimadde arasında bir asimetri gördüğümüzü çözebilmek.”

“Madde-i esîriye, mevcudata nazaran akıcı bir su gibi mevcudatın aralarına nüfuz etmiş bir maddedir. ‘Arşı su üzerindeyken …’ (Hûd Sûresi, 11:7.) âyeti, şu madde-i esîriyeye işarettir ki, Cenâb-ı Hakkın arşı, su hükmünde olan şu esîr maddesi üzerinde imiş. Esîr maddesi yaratıldıktan sonra, Sâniin ilk icadlarının tecellîsine merkez olmuştur. Yani esîri halk ettikten sonra, cevâhir-i ferde  (zerrelere ve atomlara) kalb etmiştir.” (Risale-i Nur Külliyatı, İşârâtü’l-İ’câz)  Ayet yerine meali yazılmıştır. 

Not: Ali Ünal, “ALLAH KELÂMI KUR’ÂN-I KERÎM’İN AÇIKLAMALI MEALİ”nde bu ayeti açıklarken şunları söylüyor: “… Kur’ân-ı Kerim’de suyun sadece bildiğimiz su anlamında değil de, genel olarak sıvı manâsını verecek şekilde kullanıldığını nazara alırsak, suya benzer akışkan bir maddeye ulaşırız. Bu akışkan maddenin de, aslında varlığı inkâr edilemeyen, hattâ birkaç asır kabul edildikten sonra bir ara varlığından şüphe edilen, fakat şimdilerde yeniden gündemde bulunan esir olduğu neticesine varabiliriz.”

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

10 YORUMLAR

  1. —-Sosyal Medya da yapılan paylaşımlar, dünyanın kütlesini artırır mı?—–

    —-Esir Maddesi, Karanlık Madde, kayıp boyut… Maddenin 5. hali..Bilgi.. ve Her Madde gibi Bilginin kütlesi olması hali —-

    Bilgi güçtür, klişesinin daha bir ete kemiğe bürüneceği zamanlara doğru ilerliyoruz.

    Birisi size gelse ve dese ki, Maddenin katı-sıvı-gaz-plazma hali dışında bir halinin daha var olduğunu, bunun da mevcut fiziğe aykırı olmadığını ve tamamladığını söylese ne dersiniz?

    2020 yılında tüm internette var olan bilginin 1 ZETTA BYTE boyutunda olduğunu, bunun 2021 yılında YOTTOBYTE seviyesine çıktığını ve katlanarak arttığını düşünürsek, hali hazırda sürekli bilginin üretildiğini, dünya da iOT cihazlarının sayısının şu an 50 milyar civarında olduğunu,

    2050 de 2 trilyon iOT cihazının olacağını, bunların ve gelişen kuantum bilgisayarları ile birlikte oluşacak devasa bilgi ağının büyüklüğünü düşününce,

    https://www.youtube.com/watch?v=-aYat9357mE

    Bilginin kütlesi konusu daha bir önemli hale geliyor.

    Sosyal Medya da yaptığımız paylaşım dünyanın kütlesini artıyor mu? sorusunu, bir Alman fizikçi soruyor ve bu nedenle de oldukça anlamlı hale geliyor.
    —————————————————————————————————–
    AIP Advanced dergisinde yayınlanan bir makale de, Porstmouth Üniversitesinden fizikçi Dr. Melvin Vopson, canlıların DNA sı gibi, atomların da kendilerine ait bilgilerin kaydedildiği bir DNA benzeri yapısının olduğunu iddia etti ve hesaplamalarına göre,

    Bilginin bir kütlesinin olduğunu, matematiksel hesaplamalarına göre, bu bilginin kütlesinin elektronun kütlesinin 22 milyonda biri olduğunu savundu.

    Matematiksel olarak kesin ortaya koyduğu bu durumun ispatı içinde bir dene öngörüyor Dr. Melvin Vopson.

    Bir madde ile Anti Madde çarpıştırılınca ikisinin de yok olacağı biliniyor. Dr. Vopsona göre, böyle bir çarpışma durumunda, “salt bilginin” geriye kalan tek şey olacağını, ve onun ölçümlenebilmesi ve kütlesinin hesap edilmesiyle bunu ispat edeceğini savunuyor.

    Eğer, bu ispat edilebilirse, İnsanlık tarihinin en çığır açıcı keşfi olacak. Maddenin 5. hali, Bilgi.

    Elbette bu herşey değil. Evrenin yalnızca yüzde 4.5 inin maddeden oluştuğunu, yüzde 20 sinin KARANLIK MADDE, yüzde 75 inin de Karanlık Enerji olduğunu düşünürsek, aslında Baryonik dünya dediğimiz dünya öyle önemsenecek bir boyutta da değil Evren bağlamında.

    Bununla birlikte, bilginin kütlesinin olması, Karanlık Madde ve Madde arasındaki ilişkinin gün yüzüne çıkarılması için önemli bir aşamayı insanlığa sunuyor.

    Karanlık Madde dediğimize bakmayın diyen fizikçiler, bunun hikayesini de şöyle anlatıyorlar. Işık, galaksilerin yanından geçerken, yıldızların kütlesinin yapabileceği çekim kuvvetinden çok daha büyük bir çekim ile karşılaşıp, bükülüyorlar. Kütle çekiminin ışığı büktüğü bilindiği için, gözlemlenemeyen, ne olduğu bilinmeyen birşeyin daha var olduğunu matematiksel olarak kanıtlayıp, buna Karanlık Madde diyorlar.

    Bizim Esir Maddesi dediğimiz şey, aslında Karanlık Madde mi sorusu bu nedenle anlam kazanıyor.

    Bu nedenle de bilgi…

    Kuantum dolaşıklığında, atom altı düzeyde, elekronların, kuarkların da kuantum özelliği gösterdiğini, Young deneyine uygun, dolanık davrandığı biliniyor. Ancak, bunun doğası tam olarak izah edilemiyor. Bunu izaha en yakın görüşün Sicim Teorisi üzerinden olabileceğini düşünülürken,

    Bir çeşit Bilinç/Bilgiyi temsil eden Bilginin, Sicim Teorisi ele dolanıklık arasındaki ilişkiyi açıklama da bir hipoteze yol açacağı da şimdiden ortada.

    Tüm evreni saran, bizi, soluduğumuz atmosferi, havayı ve onun içindeki atomu ve onun dahi içindeki o kuantum alanını saran boşluğun içindeki o alan, BİLGİ mi..

    Bir çeşit Simülasyon içinde yaşadığımızı düşünürsek, bu bilginin elekromanyetik bir dalganın fonksiyonu mu, yoksa elektromanyetik dalgayı doğuran ana sebep mi ise, sonrasındaki asıl soru olacak elbette.

    Daha basit deyimiyle, Bilgi mi Elekronu oluşturdu, Elektron mu bilgiyi?

    Bir çeşit, tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar sorusu gibi… Artık bunun bir önemi yok.

    Ancak, gelinen nokta da, söylenmesi gereken şu ki, eğer Bilgi maddenin 5. hali ise, Allahın “kün feyekün”, O ol der oluverir… sırrına bir adım daha yaklaşmış olabileceğiz.

    https://www.iflscience.com/information-fifth-state-matter-physicist-aims-prove-63035

    Bunu daha farklı şekilde anlatmak için şu denirse, sanırım yerinde olur. Nasıl ki, Windows. Linux gibi işletim sistemlerinde, sistemin CPU, GPU, RAM, SSD ve benzeri tüm hayati noktalarına ulaşmak için, bir TANRI MODU denilen bir kod var. Bilgisayarın beynine ve işlem kabiliyetine anında ulaşılıyor. Bu ayrıca, bir BİLİNÇ i de işaret ediyor. Bunu bilerek kurgulayan bir Bilinci.

    Maddeye anında etki eden 5. hal Bilgi-Karanlık Madde hali de, Ol emrinin maddeye sebepsiz, aracısız anında nüfuz edilmesinin bir başlangıç izahı olabilir.

    Dr. Vopson, maddenin BİLGİ halinin, mevcut fizik yasalarına aykırı olmayacağını, sadece E=M.C2 ye yeni bir izah getireceğini de değerlendiriyor.

    Maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüştürülmesi formül olarak mümkün iken, Zamanın oku, termodinamik yasaları ve negatif entropi gibi yasalar yüzünden, bunun bir kayıp olmadan gerçekleştirilmesinin, birebir dönüşümün olmasının güçlüğü hakkında, aklı başında tüm fizikçiler hemfikir.

    Bununla birlikte, BİLGİ nin maddenin bir hali olarak ele alınması halinde, bu dönüşümün daha kolay yapılabilmesine bir yol açılabilir mi artık daha anlamlı bir soru haline geliyor.

    Bilgi, güç müdür peki..

    Silikon Vadisi doğumlu bir kavram…Bilgi Teorisi.. Kurt Gödel, Alan Turing, John von Neumann bunun temellerini atarken, Claude Shannon tarafından teori olarak ortaya kondu. Bilgi Teorisi..

    20. yüzyılın ve görünen o ki, 21. yüzyılın en önemli teorisi olacak. Bilginin sahipliğinin, hegomanyayı, ekonominin başatlığını da yanında getireceği için, aslında, sayısal bilimler dışında, sosyal bilimlerinde merkezinde olacağı fikri, gittikçe güçlenmekte.

    2000 li yılların başında Çin’in binlerce yıllık meşhur GO oyununda, Silikon Vadisinden yeni yetme birkaç yazılımcının yaptığı bir yazılıma, Çinin en iyi oyuncularından oluşan takımı yenildiğinde, bunu izleyen 500 milyon Çinli için bu bir hayal kırıklığı olmuştu. Ulusal onurların zedelenen Çin, aslında gerçekte hiç olmayan bir yapay zeka yazılıma yenilmişti.

    Çığır açıcı da oldu bu Çin için. Ve kolları hangi yönde sıvamak gerektiğini o gün çok iyi anladılar.

    Yeryüzünde sürekli bilgi üretiliyor, bilim katlanarak büyüyor, her 72 saatte bir bilim katlanıyor, oluşan devasa data analiz edilmeyi bekliyor. Artık, bilginin sahipliği değil, en işlevsel bilgiye sahip olmayı da önemli kılıyor.

    İflas eden Nokia’nın CEO sunun bir röportaj da söylediği, “Hiçbirşeyi yanlış yapmamıştık aslında, Arge miz, pazarlamamız herşeyimiz çok iyi gidiyordu. Ama MEKANİKTİ sistem, birgün Android denen birşeyin çıktığnı duyduk ve o gün iflas ettik”.

    Bugün 5G teknolojisine yatırım yapanları çok önde görüyorken, yarın hiç ummadığımız bir bilimsel keşif ile binlerce uydudan oluşan ELON mUSK ın starlink projesinin, Çinin araştırmalarının en önemlisi de zamanının boşa gittiğini gördüğümüzde anlatılmak istenilen belki daha net ortaya çıkacak.

    Dünyayı Siyah Kuğu teorisine inanların inşa edeceği, Bilginin bir araç değil, Amaç olacağı günlere gidildiği şimdiden açık. Mevcut bilim ve onun kurallarının dışına çıkmaınn imkansızlığına inanmak mı, yoksa onun imkansız gördüklerinin olduğunu düşünüp, onlara ulaşmak mı..

    Geleceğin sahibi, bu ikinci gruptaki insanlar olacak, bugünkü gelinen nokta, geleceğe de işaret ediyor şimdiden…

    ………………………………………………………………..

    Çift Yarık deneyinde, Young deneyinde, elekronların aynı anda bir çok yerde olmasını, Süper pozisyonda olmasını biliyoruz.

    Peki ya molekül düzeyinde bu mümkün mü?

    Son yapılan araştırmalarda, çift yarık deneyine benzer bir düzenekte, molekülün de kuantum özelliği gösterdiğini, aynı anda birden fazla yerde olabildiğini gösterdi. Daha ötesi, yaklaşık 500 adet molekül birlikte gönderildiğinde, yine kuantum özelliği saptandı..

    Nanoteknoloji ve mikrobiyoloji düzeyinde bunun açacağı çığır ve ulaştıracağı sonuçları kimse kestiremezse de, sonuç Siyah Kuğu teorisine götürüyor bizi.

    Mucize nedir, hiç birşey olmayacağına inandığımız şeyler mi?

    Peki, bir bilinç, tıpkı bilgisayarımızdaki işletim sistemine koyduğu TANRI MODU kodu gibi, bir BİLGİ yi, sisteme etki eden bir bilgiyi, KODU maddenin içine yerleştirdiyse..

    Moleküllerin birden yerde olabilmesi, onlardan oluşan insanların da aynı anda birçok yerde olabilmesini Tayyi-Mekan fikrini akla hemen getiriyor zaten.

    Peki hiç düşündük mü… İsmi Azam gibi SIR olarak az sayıda kişinin bildiği, şifrelerin varlığını bu yönüyle hiç düşündünüz mü..

    Ve tüm bunların içinde gözlemcinin etkisini…

    Cift yarık deneyinde, gözlemci de bir çeşit fonksiyonun parçasıyla, belirli duaların, sırlı anahtarlı tılsımların, etki alanının söyleyenden söyleyene de etki alanın değişebileceğini hiç düşündük mü..

    Gelinen nokta o ki, Karanlık Madde, Bilgi ile artık Madde kavramı daha da farklılaşıyor.

    ———————————————————————————-
    BİLGİ enerji üretir mi..?

    https://phys.org/news/2018-01-efficiency.html

    Bunun cevabı evet, hatta somutlamış haliyle BİLGİ Motoru

    Maxvell e dayandırılan bir düşünce deneyinde, Maxvell, içinde soğuk ve sıcak moleküllerden olan
    kapalı bir sistemde, sıcak molekülleri bir tarafa, soğuk molekülleri de başka bir tarafa toplama mümkün olsa, daha düzenli ve enerji üreten sistem üretilebileceğini iddia etmişti.

    Bugün, https://phys.org/news/2018-01-efficiency.html

    Bu düşünce deneyi, bugün ufaktan ufaktan somut adımlarla hayata geçiriliyor diyebiliriz.

    Bir çeşit piston vazifesi, lazer ile yapılıp, havanın içinde hareket eden moleküller ve bu devinimden oluşan, enerji farklılığından oluşan bir devinim ve bu devinimden oluşan HAREKET VE ENERJİ..

    Havadan enerji üretmek, ve bunun içinde BİLGİ yi kullanmak..

    Maddeye sözünü geçiren bir Bilinç, ve o bilincin Kodu BİLGİ ise, 5. hal olan bu halin, Karanlık Madde, Esir maddesi bağlamında bize öğreteceği şey şimdiden çok olacağa benziyor..

    Dünyayı Siyah Kuğu teorisine inanlar şekillendirecek…

    • Yorumunuz da yazı kadar, belki daha fazla ufuk açıcı olmuş. Yorumunuzu başlıklara ayırıp, ayrı birer yazı olarak tr724’e yayınlanması için gönderseniz güzel olur. Elbette tr724 de uygun görüp yayınlarsa yeni bir süreç başlayabilir. Birikimi olan binlerce insan ömründe bir kez yazacağı yazıyı gönderse, ‘ömre bedel’ binlerce yazı olur. Böylece uzun yıllar her alanda çok dolu ve kaliteli yazılar okuma fırsatımız olur. Neden olmasın…?

  2. Murat Bey, teşekkür ederim. Bu konular keyifli, tefekküre kapı aralayan. Marifet iltifata tabi de denir malum. Böyle birşey biraz da talebe bağlı sanıyorum. Böyle bir şeyin ihtiyaç olduğunu da düşünüyorum. Örneğin, Betül Hanımın yazısının nihayetinde Üstaddan yapılan nakilde ki, konuyu defalarca geçmişimde duymama rağmen, Nasuhların neden bu konuyu şöyle şöyle anlatmıyor, dediğim, şöyle de bir şey vardı, aslında bu durumu daha bir izah ediyor dediğim çok oldu.

    Büyüğümüzün ideal KURAN tefsirinde ki ortaya koyduğu ufuk gibi, heyetlerin, sadece ilahiyat değil, pek çok ilmi alanın yetkin temsilcilerinin de içinde olduğu bir tefsire ihtiyaç var olduğunu belirtmesi gibi durum. Elbette burası bir köşe, haber sitesi, amaç tefsirde değil, ama görünen o ki, Betül Hanımın yazılarındaki ruha benzer, bir çeşit bir bağlama bağlama zihnimizde herşeyi daha net oturtuyor.

    Hatırlarsanız, Mucize den bahsettim. Peygamberlere atfedildiği için çokta kullanmak istemiyorum Mucize kavramını. Bununla birlikte, aslında gözümüzün önünde, geçmiş insanlara gösterildiğinde, anlatıldığında, bu bir mucize, olağanüstü birşey denilen şeyler, keşifler, bugün hayatımızın içinde ve yadsıdık bunu. Daha ötesi, günümüzün insanı, öyle bir keşfin veya keşfe dayalı teknolojik gelişmelerin içinde ki, içinde bulunduğu çağı fark etmediğini, hatta farkında olmadığının dahi farkında olmadığını düşünüyor, biraz da hayıflanıyorum. Bu nedenle, bir çeşit gereklilik de diyebiliriz buna. Vizyonerlik, dünü bugünün kalıplarıyla, bugünü de yarının kalıplarıyla anlayabilmek belki. Bir vizyon çizmeli bence de TR724 bu konularda. İnternet köşelerinde yer alan, bilim dışı alan, yahut -false bilim- olarak dahi algılanan konuların günümüzde, bilimin merkezine oturduğunu görüyoruz. Bu nedenle, güncel bazen yeterli olmaz, ilkesel vizyonerliğe bağlı geleceğe bakış sanırım MOTTO su olmalı, motto muz olmalı.

    Kök hücreden, annesiz babasız, bebeğin yapılmasının teorik mümkünlüğünün tartışıldığı, kişiye birebir uyumlu organların, uzuvların birer organ bankası gibi üretilebileceğinin anlatıldığı,

    Değil silisyumdan, atomdan yapılmış silikondan yapılmış bir alana bilginin kaydedildiği, doğrudan atomun kendisine bilginin kaydedilmesinden bahsedildiği, atomik şifrelenmenin, kuantum şifrelenmenin konuşulduğu günümüzde, çağı doğru okumanın yolunun ufakta olsa, vizyoner bakışla gelecek okumalarına bağlı olduğunu düşünenlerdenim.

    Bunun her geçen gün, sohbeti canan ortamlarını da etkilemesi gerektiğini, tefekkür etmek için bilmenin esas olduğu düşünülürse, irşad, nasuh dilinin dahi bu yönde ufaktan ufaktan değişmesi olduğunu düşünenlerdenim.

    Verdiğiniz cevap için teşekkür ederim, yorumu yazdım, çünkü şunun farkındayım ki, gözümüzün önünde hayrete varacağımız tekvin kanunlarının esrarının aralandığı bir dünya var, ve bunun farkında değiliz. Alışılagelmiş kalıplar düne uygun olabilir, dünün vizyonerliği olabilir, ama bugünün vizyonu ne olursa olsun, bilimin merkeze alındığı bir noktadan geçtiğini düşünenlerdenim.

    Bir solukta yazıyorum. Mantık hatası yapmamışımdır umarım. Teşekkür ederim.

  3. Islam Ansiklopesisindeki Esir ile ilgili yaziyi ilgili arkadaslara tavsiye ederim.
    `Grekçe ether kelimesinden Arapça’ya geçmiştir. İlk ve Ortaçağ kozmoloji ve astronomisinde âlem ay altı ve ay üstü diye ikiye ayrılmakta, ay altı âlemde oluş ve bozuluşa uğrayan fizikî varlıkların dört unsurdan; ay üstü âlemi meydana getiren, fakat oluş ve bozuluşa uğramayan yıldız ve feleklerin ise beşinci unsur olan esîrden oluştuğu kabul edilmekteydi.`(devami Islam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/esir–felsefe)

  4. Yahya Bey, kaynak için teşekkür ederim. Dikkatle okudum. Ansiklopedi de, Einstein ın özel izafiyet teorisini geliştirmesinden sonra, ESİR maddesi fikrinden vazgeçildiği belirtilerek son verilmiş. Mevcut halinde revize edilmesine ihtiyaç olduğunu da fark ettim aslında ansiklopedide ki açıklamalara.

    Şöyle ki, 2004 Nobel Fizik Ödülünü alan, kuramsal fizikçi Franz Wilzchek, aslında Einstein ın Esir maddesini kenara koyması şöyle dursun, aslında fizikçilerin önüne daha değerli bir şekilde koyduğundan bahseder. Teorik fiziğin, özellikle Süper Cisim Teorisinin, aslında adı konmamış şekilde ESİR maddesini incelediğinden bahseder.

    Aslında Esir yerine VACUM kavramı kullanılmakta günümüzde. Bir vakum durumundan bahsedilip, diğer adıyla kuantum vakumundan bahsedilmekte, bunun mümkün olan en az enerjili kuantum durumu olduğu söylenmektedir. Asıl çarpıcı olan şu ki, vakum durumu gerçek anlamda bir boşluk durumu değil diye belirtilmekte günümüzde. Sıfır noktası alanı da kuantumlanmış bireysel bir alanın vakum durumunu tanımlamak için eş anlamlı olarak da kullanılmaktadır. Bilimsel detayları kenara koyarsak, çok özellikli, etkileşimli bir boşluk var karşımızda. Anlaşılması güç, ama etkileri tespit edilen bir bilinmeze boşluk denemez.

    Nitekim, matematikçi Whittaker, Vacum denmesi yerine Esir denmesinin daha mantıklı olduğunu söyler.

    .https://www.amazon.com/History-Theories-Aether-Electricity-Illustrated/dp/1781391300

    Yani günümüzde ESİR maddesi kavramı güncelliğini yeniden kazandı ama Vacum üzerinden gidiyor.

    Bunun yanında, geçmiş kaynakların anlatımlarda yapılan anlatımın, tabi ki bilimsel veri yetersizliği nedeniyle, bir şey ifade etse de, aslında günümüzde ESİR deyince bambaşka şeylerin de anlaşılması gerektiğini düşünüyorum.

    Gönderdiğiniz link için yeniden teşekkür ederim.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin