YORUM | PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN
TR724’te oldukça uzun süredir yazıyorum. Yedi sene –dile kolay! Acı tatlı birçok şey yaşandı diyeceğim, ama acılar sanırım o kadar fazlaydı ki bu yedi yıl içerisinde, tatlı şeylerden bahsetmek haksızlık olur. Yine de bir mücadele verdim – vermeye çalıştım daha doğrusu, elimden geldiğince. Bu mücadelenin temelini entelektüel bir macera oluşturuyor. Fikir üretmek ve fikir paylaşmak şeklinde özetlenebilecek bir çaba bu, ve ben elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım, çalışıyorum. Biliyorum ki yazdıklarım her zaman Kabul görmüyor, birçok kez ağır eleştirilere muhatap oluyor. Bundan doğal ne olabilir zaten?
Ben yazarken insanların hoşuna gitsin yazdıklarım türü bir beklenti içerisinde değilim ayrıca. Taraftar kazanmak falan gibi bir hırsım asla olmadı yaşamımda. Biraz içe dönük, kendi iç dünyasına odaklanan bir yapım var. Belki ondandır. TR724 platformu –ben gazete demeyi tercih ediyorum– sağ olsun bana sınırsız bir redaksiyonel özgürlük sağladı, sağlıyor.
Diğer bir ifadeyle yazılarıma müdahale eden yok. Yazdıklarım beni bağlar, evet. Ama bu tür bir redaksiyonel özgürlük her zaman mümkün olmayabilirdi. Zira TR724 kendi okuyucu tabanı olan bir platform. Yazdıklarımı okuyanların haliyle büyük çoğunluğu bu tabandan insanlar olunca, TR724 de farklı bir tutum takınabilir, tabanının hoşuna gidecek şeyleri yazmamı isteyebilirdi benden. Bilakis, benim arkamda durdu bu gazete. Bu onların benim yazdıklarımı hep tasvip ettikleri anlamına gelmez. Ben de gazetede yayınlanan birçok yazıda karşı çıkacak noktalar bulabilirim. Gazeteler bu çeşitliliği korudukları ölçüde daha geniş kitlelere ulaşırlar ve farklı düşünen insanlar arasında köprüler inşa ederler. Belki de TR724’te yazmamın nedeni budur: kendi düşüncelerimi farklı insanlara ulaştırmak, o köprülere katkıda bulunmak. Çok seslilikten, farklı görüşlerden, çelişkilerden kimse ölmedi! Siz yine de bana inanmayın. Bakarsınız ben bir “kriptoyumdur”, değil mi?
Yazılarımda genellikle insan haklarına, Türkiye siyasetine, daha spesifik ifade etmek gerekirse mevcut rejime ve etkisine değiniyorum. Fakat elbette bunların dışında da birçok başka konuyla alakalı yazıyorum: diplomasi ve dış politika, küresel politikalar, tarih, özellikle tarih diskuru ve resmi tarih, sosyolojik konular –kadın, hukuk, dinin siyasal, hukuksal ve toplumsal boyutları gibi… Tipik “kripto işleri” anlayacağınız! Almanca’da güzel bir ifade vardır: “Fachidiot”. Sadece kendi küçük alanıyla ilgilenen, diğer konulara asla girmeyen, hatta başka konularla hiç ilgilenmeyen insanlar için kullanılır. Entelektüel mücadele elbette “Fachidiot” olunabilecek bir şey değil. Özellikle akademide kendi alanınızın diğer alanlarla kesişme alanlarında düşünmeniz ve üretmeniz beklenir. Dahası, içine doğmuş olduğunuz toplumun önemli meseleleri hakkında düşünmeli, olaylara sıradışı yaklaşmayı başarmaya çalışmalısınız. Bir mühendisin siyasetten, bir tıp doktorunun sosyolojiden, bir öğretmenin dinden, bir ev kadınının bunların hepsinden bahsetmesi, bunların tamamıyla ilgili düşünmesi ayıplanacak veya küçümsenecek bir şey olmamalıdır. Ben de bir akademisyen olarak felsefi üretim yapmayı bir görev addediyorum. Akademik unvanım da bunun gereğini vurguluyor zaten. Ancak hiçbir akademik unvanım olmasaydı da aynısını yapardım. Birçok gazeteci ve yazar meslektaşım da fikir üretiyor. Bu onların tercihiyse, benim hem tercihim hem de görevim. Bir akademisyenden beklenen başka ne olabilir ki?
Farklı düşünmek, bir suç değildir. Olaylara farklı pencerelerden bakmak da öyle! Eleştirel akıl, herkesin kabul ettiklerini, doğru bildiklerini ve inandıklarını da sorgulamaktır. Bazen bir şeye bakarsınız ve diğerlerinden farklı şeyler görürsünüz. Eğer grup baskısını kabul ederseniz, kendi bakış açınızı çabucak değiştirir, herkesin kabul ettiği bakış açısını benimsersiniz. Elbette bu da bir seçimdir. Fakat eğer akademisyenseniz ve entelektüel bir çabanız varsa, orijinalinizi korumak durumundasınızdır. Eleştirel akıl, başkalarıyla çelişmenize neden olacak sonuçlara varmanıza neden olabilir. Bu, sizin bakışınızın yanlış olduğu anlamına gelmez. Fikirler evreni bir popüler olma yarışması değil. Birçok düşünce, üretildiğinde, toplum tarafından şiddetle reddedilmiştir. Toplumlar kimi zaman farklı fikirleri bastırır, ezer, takibata uğratır, lanetler. Fakat bu fikirlerden bazıları aradan on yıllar, hatta yüzyıllar geçtikten sonra aynı toplumların takdirini ve onayını kazanabilir.
Belki benim düşüncelerim elekten akan kum taneleri gibi boşluğa akıp gidecek ve bir daha hiç kimse onların üzerinde düşünmeyecek. Bu bir olasılık. Fakat belki de bazıları insanlar ileride değer verdiği, üzerinde düşündüğü, olumlu ya da olumsuz polemiğe girdiği ürünler olarak topluma katkıda bulunacak. Dediklerim gibi, benim beğenilmek ve sevilmek gibi bir hırsım yok. Ama düşünmeye –çoğunlukla farklı düşünmeye!– devam etmek gibi bir tutumum var. Bu nereden geliyor bilmiyorum. Ama bu tutumu değiştirmeyi düşünmüyorum.
Haliyle farklı şeyler söyleyenler çoğu zaman “dokuz köyden kovulur”, özellikle de söylediklerinde doğruluk payı varsa! Çünkü insanların büyük çoğunluğu tabularının yıkılmasından hoşlanmaz. Hele de konu Türkiye gibi tabuların derin dondurucuya atılıp sınırsız süreler bekletildiği bir toplumsa, bu daha çok böyledir. Türkiye hem politik, hem sosyolojik tabuların üst üste yığıldığı bir yer. Tarih tezlerinden ulusal kimliğine, Ermeni Soykırımı’ndan yayılmacılık tapıcılığına, Atatürk’ten dine, üzerinde yazmanızın ve konuşmanızın “sakıncalı” olduğu sürüyle konu vardır. Genellikle yazar-çizer mahalle bu konulara fazla girmek istemez. Herkesin üzerinde mutabık olduğu o kadar çok konu vardır ki, eğer dikkatli olursanız, hayatınızın sonuna kadar insanların yazdıklarınıza tepki göstermediği bir yazar olabilirsiniz. Ben bunun Türkiye için iyi olup olmadığına emin değilim!
O derin dondurucudaki tabular, ülkenin de toplumun da ayağındaki prangalar. O bagajla ve tehlikeli alanlarla hesaplaşabilen toplumlar daha mutlu ve daha başarılı oluyorlar. Kanada, yerlilerin başına gelenlerle hesaplaştıkça, Almanya İkinci Dünya Savaşı ve Holokost’u eleştirdikçe ve genç nesillere öğrettikçe, Fransa, İspanya veya Portekiz gibi ülkeler kolonyal geçmişlerini reddeden yeni bir kültür üretebildikçe ilerliyorlar, gelişiyorlar, medenileşiyorlar.
O ülkelerde de bu işler kolay oldu zannetmeyin. Kilise doktriniyle hesaplaşmaktan kadınlara eşitlik sağlamaya, insan haklarına uygun bir siyasi sistem kurmaktan eleştirel aklın merkeze alındığı bir okul sistemine, bahsettiğim ülkelerde de ilerlemeler hiç kolay olmadı. Tabulara dokunmadan bunlar yapılamazdı.
Tabulara dokunanlar da tabiyatıyla ödüllendirilmediler, bedeller ödediler. En büyük bedel, dışlanmak, izole olmaktır. Entelektüel mücadele bu nedenle yalnızlığı, tekliği göze almaktır. Bir de şeytanlaştırılmayı, hain ilan edilmeyi, kriptolaştırılmayı! İnsan hakları mücadelesi yapmak Türkiye’de kolay değil. Eğer herkese aynı kıstaslarla yaklaşacaksanız, çoğunlukla ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranabilirsiniz! İlkeleriniz varsa ve ne olursa olsun bu ilkeleri göz önüne alarak yazıyorsanız –yani tribünlere oynamıyorsanız!– aynı anda herkesi mutlu edemeyeceğinizi de peşinen kabullenmişsinizdir demektir. BU nedenle bir şikayetçi olma durumu içerisinde değilim. Çünkü doğruya doğru, yanlışa yanlış demek gerekiyor. Doğru ve yanlış kişisel bakış açınıza ve değerlerinize göre değişim gösterebilir.
Sosyal alanlarda – topluma ilişkin her şeyde –matematikteki gibi tek ve evrensel bir doğru yok. Fakat tek ve evrensel olarak, insanlar hep mutlu olmak, huzur, refah, özgürlük ister! Dolayısıyla, tek doğru yok, ama toplumları bu amaçlara ulaştıran bazı doğrular var.
Türkiye gibi toplumlarda bu doğruları dillendirmek size vakitsiz öten horoz durumuna sokabiliyor. Kürtlerin kendi kaderini tayin falan gibi bir şey yazarsanız, linç edilirsiniz! Ya da dine ilişkin bir mevzuda nehrin genel akış yönünden farklı bir yönde bir yorumda bulunursanız, durumunuz daha da tehlikeli bir hal alabilir. Önce uzmanlık alanınız olmadığı “net vurusuyla” caydırmaya çalışırlar. Sonra bile isteye linçe ve infaza başlarlar. Ne daha önce yazdıklarınıza samimi olmadığınız, ne maddiyatçılığınız, ne kriptoluğunuz, ne alçaklığınız – vurulmadık hiçbir darbe kalmaz. Bunlar size yıldırmak ve pes ettirmek için izlenen kolektif stratejilerdir. Fakat, eğer bel kemiğiniz benimki gibi biraz kalınsa, bunlara güler geçersiniz ve doğru bildiğiniz yolda ilerlersiniz.
Ben insanların duymak istemeyeceği şeyleri de yazmaya kararlıyım. Evet, bazılarını zıplatıyor, bazılarının Karadeniz’de gemilerini batırıyor, bazılarının nefretini büyütüyor, biliyorum. Fakat şunu da biliyorum ki, benim yazdıklarımı okuyan ve farklı bakış açılarının ve düşüncelerin evrenine yelken açan birçok okurum da oluyor. Onlar bazen bana özelden, bazen de açık mesajlar atarak, pes etmemem gerektiğini hatırlatıyorlar, bana moral oluyorlar. Sağ olsunlar!
Bakın, biliyorsunuz, ben sizden değilim. Çünkü hiç kimseden değilim, tekim. Mahallecilikten, aşiretcilikten uzak durmak benim yaşamdaki genel duruşum. Benden nefret edenler en çok bu yüzden nefret ediyor benden. Beni sevenler de bu nedenle seviyorlar zaten! Yani ortada paradoksal bir durum var. Dediklerim gibi ama, bunlarla ilgilenmiyorum. Görev bellediğim şeyi yapıyorum.
Bu macerada samimi olmak, rol yapmamak, kendin olmak ve en önemlisi, kendin kalmak çok önemli. Ben neysem oyum. Kripto dediklerinde de bu nedenle sadece tebessüm ediyor, geçiyorum. Cümlelerimi amacından saptırdıklarında da sinirlenmiyorum. Babama-anneme sövdüklerinde, üzülsem de, onların anne-babasına hakaret etmiyorum.
İnsanların farklı düşünebileceklerini teslim etmek ve buna tolerans göstermek toplumları ilerletir. Doğruluk, erdem, yaratıcılık gibi birçok olumlu özellik, farklı düşüncelerin üretilebildiği ve filizlenebildiği özgürlükçü ortamları sever. Topluluk psikolojisinden çıkmak, birey olmak – benim hayata bakış açım bunun üzerine kurulu.
Köşe yazarının görevi nedir? Tek alana bağlı olmak entelektüel çaba olamaz diyorsak, insanların düşüncelerine tolerans göstereceğiz. Sosyal gerçekliğe holistik bakabilmeden, “Fachidiot” eğitimli ama düşünemeyen robotların dünyasında, sadece köhne ve kötü fikirlerin yeniden üretimi yapılabilir. Ama yeni sorunlara yeni çözümler bulunamaz. Karanlığın boğulması için bir zahmet birilerinin lambayı yakması gerekecek. Karınca kararınca, benim mücadelem bu yöndedir.
Tabi, benim yazılarımı okuyan okur, okumak istemeyenlerin de zaten okuma mecburiyeti yok. Kriptonun teki der geçersiniz!
Vielen Dank
Bir Sosyolog olarak 7 yıldır yazılarınızı okuyorum ve çok istifade ediyorum. Herkese de tavsiye ediyorum.
Tanıdığım yaşayan en iyi entellektuellerden birisiniz tekrar teşekkürler
Madem kripto konusuna girdiniz, benim merak ettigim sey, dininiz ve soyunuz, bunu neden gizliyorsunuz? Acikca yazin, Müslümanmisiniz? Yahudimisiniz? Globalist sistemin adami oldugunuz kesin…
bir insana hic sorulmayacak iki soru
dini ve soyu
sana ne
Kabuktan mevzulari asip, isin ozune inmenin zamani gelmedi mi artik? Ne cektiysek zaten bu kabuktan oze gecemeyenler yuzunden cekmedik mi? Unutmayin once iyi insan olmak gelir, iyi insan olmayan iyi musluman da olamaz. (Mantik kurallari ile izah edersek p:iyi musluman, q:iyi insan olsun, p->q = ~q->~p)
https://www.tr724.com/kabustan-uyanmak/
Soyu; yarı Yahudi, yarı Rum, (bütün kriptolar gibi Türkçe isim kullanıyor.)
Dini; bilinmiyor, açıklamıyor,
İlgi alanı; Her fırsatta Türkleri aşağılamak, kötülemek, soykırımcı diyerek iftiralar atmak. Türkiye’yi zayıflatmayı, mümkünse bölmeyi, yıkmayı kendine görev edinmiş veya görevlendirilmiş eleman.
Mehmet Efe bey şu satırlarınız nedeniyle sizin hakkınızda avukatı vasıtasıyla suç duyurusunda bulunsa, “nefret söylemi” iddiasıyla, bu nedenle yargılanırsınız.
Yalçın bey;
Sayın Çaman’ın makalelerini okumuyorsunuz anlaşılan. Benim eklediğim “Kabustan Uyanmak” başlıkla makalesinde kendi beyanıdır. Ana tarafının Rum, baba tarafının Yahudi asıllı olduğu. Ayrıca bu beyanı alkışlanacak bir cesaret göstergesidir, saygı duymayı hak eder.
Ayrıca bunun kötülenecek bir tarafı olamaz. İnsanın Türk, Ermeni, Rum, vb. olmasının neresi kötü, kötü olan şu; insanın kimliğini gizlemesi
Ayrıca, Sayın Çaman 100 makale yazmışsa bunun 99’u şöyledir; “Turkler soykırım yaptı, Türkler, Ermenileri kesti, Kürtlere, Rumlara, Süryanilere soykırım yaptı.
Bu sözler Türk düşmanlığı olmuyor da, benim sözlerim neden nefret söylemi oluyor.
Polat bey gördünümüz mü iki yorum arasındaki geri vitesinizi. Ton farkını. Hemen gardı alıp, teyakkuza çekilmeyi. Mehmet efe bey, gerçekten şuç duyurusunda bulunsa, emin olun şu an bana yazdığınız şu yorumu daha da açar, daha da dostluk kardeşlik, insanlık objeleri yerleştirir içine, öyle demedim de böyle dedim der durursunuz. Bunda hiç şüphem yok. Şu an bana yaptığım yorumu bile asla yazmazsınız, elli kere iğdiş eder, elekten geçirir durursunuz. Özgürlüğünüzün tadını çıkarın Polat bey kabul. Ama sizin özgürlüğünüzün bir başkasının kişisel mahremiyet alanına kadar olduğunu, konfor alanınızın bir başkasının konfor alanıyla, onun ruh dünyasında, manevi dünyasında zarar verme sınırına kadar olduğunu unutmayınız. İstediniz herşeyi söylemekte özgürsünüz tamam. Ama güzel kardeşim, Polat bey. Ama hatırlatmam şu. Birini incitip, hesap verme noktasına gelip, ilk söylediğimizi takla attırarak çevireceksek, hadi kurtardık diyelim de, yahu asıl ceza o değil mi. Bakın, böyle bir nefret söylemi iddiası oldu diyelim. Farzedelim. Mahkemeye gittiğiniz de, şu bana yazdığınız geri vitesin de gerilerinde, dostluk kardeşlik, binbir dereden su getiren, onu demedim de bunu demek istemiştim diye savunma yapacaksak, sonunda kurtarsak da, o ağzımızdan sonradan çıkarttığmız, savunmamızda döktüğümüz dilleri görünce, o hal var ya o hal, işte o hale düşürülmek, o gülünç hale düşürülmek, işte o zaten işin cezası olacak. Sizin yazdığınız da, benim kanaatim bir çırpı da ifade özgürlüğü denilip de, hakkında kovuşturmanın yer olmadığına dair notu düşülecek gibi değil. Tabi bu benim kanaatim. Bu tarz durumlar hep olur bu arada. Bu bile bir çeşit “manevi eşitlenme” yöntemidir. Çoğu GRİ ALAN savunmalarında öyle cümleler yazılır ki, o ilk baştaki adam bu adam değil, bambaşka birisidir dersiniz. O derece dönüşler. Bu da karşı tarafın aslında bir çeşit manevi eşitlenme yöntemidir. Sözüm meclisten dışarı, tabiri caizse, “söylediğini yedirtme” yöntemidir. Suç değildir, ama o suç olmadığını anlatmak için dökülen onca dil, düşülen komik dönüşen yeni hal, işin cezasının ta kendisidir. Sevgili Kardeşim, Polat bey, bu nedenle derim ki, eğer bu yazdıklarınızı gere gere göğsümü yine yazarım, hep yazarım, aslanlar gibi, Efe beyin Türkiyeyi bölmeye çalıştığını, parçalamaya çalıştığını ispat ederim, delillendiririm, görevlendirilmiş insan olduğunu, kimlerin görevlendirildiğini birbir ispat ederim yazarım sayarım, delilleri ortaya koyarım derseniz amenna derim. Türkiye de bize yapılan yargı gibiyse kabul bile edilebilir hatta. Ama benim bildiğim gerçek batı nosyonundaki hukukta, böyle bir duruma düşünce, ortaya adamcağınızın yazdığı yazıları koyarsanız ilk gülünçlük orada başlar, ve ben aslında şunu kastettim demeyle devam eder. Yazmanın şehveti güzeldir ama karşıdakini de ne kadar incittiğinizin sınırlarını ölçün biçin. Madem öyle mi peki der, sonra komedi filminin baş karakteri olursunuz. Kırmayı üzmeyi hiç istemem sizi. Ama birinin de böyle demesi gerek, bu pencereden bakması gerek, hatırlatması gerek. Daha yeni ülkemizde büyük bir haksızlık yapılıp geldik. Biz de başkalarının bize yaptığı aynı haksızlığı yapmayalım.
Sanane ? Dogru söyle cemaatciydin hep kendini gizledin öyle degil mi? Kriptoydun yani?
Tam da sizi anlatmış yazıda ben de kim bunlar derken el kaldırdın. Aferin be çaktın köfteyi
kriptonun tek derdi gerçek.
Yazilariniz ve siz cok degerlisiniz Mehmet Efe Hocam. Yazmaya devam ediniz lutfen.Tesekkurler.
Merhaba Efe hocam,
Yazılarınız gerçekten bu gazeteye çok şey katıyor. Mücadelenize , gayretinize hayranım.
Sizin herhangi bir gruptan olmanıza gerek olduğunu düşünmüyorum. Sizin ‘insan’ olmanız, olaylara ‘insanca’ yaklaşmanız yeterli.
Umarım uzun yıllar yazılarınızdan faydalanmaya devam ederiz.
Esen kalın.
Bu yazıyı burada okumaktan üzüldüm. Üzülmem Mehmet Efe hocanın eleştiri bile denmeyecek bazı şeyleri ciddiye alıp cevap vermesinden. Ama diğer taraftan yazıyı beğendim de. Aydın manifestosu gibi bir şey olmuş yazı.
Konuyu biraz açmaya çalışayım.
Bu çağda birilerine kripto demek; sizin bir aslınız var, ona göre davranıyorsunuz demek; ne yapsanız kökeninizin sizi sürüklediği davranış biçiminin dışına çıkamıyorsunuz, çıkamamazsınız demek. Bu ırkçılığın ta kendisi.
Yine siz bizim ana babamızı kötülüyorsunuz, tarihimiz pür-ü pak, tertemizdir gibi yaklaşımlar da bağnazlığın bir ifadesi. Toplumu yerinde saymaya zorlayan, bir adım ileri gitmesine, insani bir toplum olmaya engel olan bir yaklaşım.
Evet, Türkiye´de birbirini kabul etmeme, makbul olan ve olmayan, ötekine tepeden bakan ve insan yerine koymayan ve hatta aşağılayan bakış açıları ve yaklaşımlar var. Ama bunu yapanlar kriptolar, gizli Ermeniler, Yahudiler vs. değil. Ülkenin kültürü böyle, gelişmemiş, ne yapacaksınız. Bugünün mağduru yarının mağruru, zalimi olup çıkıyor.
Dün başörtüsü, din, insan hakları, Avrupa Birliği filan diyenler bugün gücü ele geçirdi ve zalimleşti…
Özetlemek gerekirse:
Mehmet Efe hocam, lütfen bazılarının yazdığı şeyleri fazla ciddiye almayın, almamaya devam edin. Türkiye toplumu maalesef fazla sayıda evrensel düzeyde aydın çıkarmıyor. Mahalle sözcüsü çıkarıyor. Siz mahalle sözcülüğü yapmak yerine belli evrensel değerleri benimseyip onları herkes için uygulayan bir aydınsınız.
Ahlaki gelişim basamağında daha alt noktalarda takılıp kalan bazıları yazdıklarınızı anlamayabilir, rahatsız olabilir, sizi susturmaya çalışabilir. Onlara verilecek en güzel cevap pes etmemek olacaktır. Aksi taktirde bağnazlık kazanmış olacaktır.
Buna müsaade etmeyin lütfen.
Sayın Mehmet Efe Bey’in yazılarını çok beğeniyorum. Bazı konulardaki tabularımı yıkmaya yardım ediyor. Ve tabii ki çok edebi ve kaliteli yazıyor. Hocam size çok teşekkür ederim. Lütfen yazmayı ve YouTubede bizleri aydınlatmayı bırakmayın.
Bir insanin kendi düşüncelerini ifade etmesi asla bir suç olamaz. Lakin bir insanın düşünce özgürlüğü eğer ona karşıdakini aşağılama özgürlüğü, onun kutsaliyla alay etme ona hakaret etme özgürlüğü taniyorsa böyle bir özgürlük olamaz. Bu konu üzerinde tartışmak ancak bir paradoks doğurur.
Ahmet Altan bir ateist.
Apartheid olma konusunda İsrail ile aynı kulvarda yol alan TC rejiminin hiç işlemediği ve alakası bile olamayacak suçlamalariyla yıllarca çilesini çekmiş zindanında kalmış bir entellektüel. Kim şahit olmuş ki bu insanın müslümanların arasına gelip de onların değer yargıları ile kutsallari ile alay ettiğine?
Size sadece dört konuda yazdım.
Bir adil olun. İnsan hakları diyorsanız Kürdü de Ermeniyi de Rumu da Yahudiyi de Filistinli Arapi da Yemenin çocuklarını da Myanmar’i da Bosnayi da Hocaliyi da.. Hasılı kimliğine ırkına dinine bakmadan dünyanın her yerinde hakkı yenen evinden atılan malına silah zoruyla el konulan üzerine bombalar atılan sürgün edilen tüm dünya insanlarına eşit yaklaşın ki “adil” bir insan hakları savunucusu olarak bilinesiniz.
İkincisi insanların kutsalina hakaret etmeyin.
Üçüncüsü insanları sucladiginiz ikiyüzlülük sıfatını kendiniz sergilemeyin.
Dördüncüsü akliniza veya insan aklı kavramına, akıl melekesine (siz nasıl tanimlarsaniz artık) çok güveniyorsaniz eğer; bunun hiçbir tutarsızlık, hiçbir önkabul icermeyecek şekilde betimlemesini yapın.
Siz bu konular yerine gidip de mahalle kahvesinde konuşulan tarzdaki kripto muhabbetini öne cikariyorsaniz, Anadolu’nun bazı yörelerinde söylenen şu iki deyisten başka sözüm kalmamıştır. Carsiniz pazar, horozlarınız tavuk olsun…
Hic kimse mukemmel degildir. Kisilerin sahislarina degil, varsa yaptiklari yanlis davranislara odaklanin. Ayrica Mehmet Bey gibi birisini de zor bulursunuz bu devirde. Kutsala hakaret ediyorsa sadece onu ifade edip baska seylere kaymayin.
Bas git Eyüp Dogan… Tipki tipik AKP-MHP li islamci örnegi…
Seküler bati yalanci hümanist yanlisi fasist degilim diyorsan, Israilin son 80 yila yakindir yaptigi yanlislari ve zulümleri son 25 yila yakindir Ermenistan in yaptigi yanlisliklari ele alan yazilar yaz görelim.
Hic kimse mukemmel degildir. Kisilerin sahislarina degil, varsa yaptiklari yanlis davranislara odaklanin. Boyle insanlarin kiymetini bilmek lazim. Kuru kuruya elestirmeyin lutfen.
Nasil kuru kuruya.
1- Ilk yorumumu yayinlamamis
2- Yanlis davranislarina (yazilarina ve konusmalarina) odaklaniyoruz zaten. Islama küfrediyor, Milleti asagliyor, Filistini Hamasi elestirirken Israile tek söz yok, Ermeni soykirimi diyor Tarihci olmadan Daglik Karabag dan 1994 de sürülen 1,2 Milyon insani, katliami, tecavüzleri görmüyor.
Cifte standart. Sahtekar Bati hümanizmin dilini kullanan bir zaat. Isince gelince Akademikce isine gelmeyince Avamca argumanlarla kendini hakli cikariyor.
Uyan in artik.
Ikınci mektubu da buraya bırakıyorum
Hocam yazılarınızı keyifle okuyoruz, her insan her şeye katılmak zorunda değil, insanlar aynı şeyi düşünmek, aynı şeylere inanmak zorunda değiller.
Bir kaç dengesiz, beğenmediği herkesi kripto yapan dengesizlere takılmayın.
Ermenistan veya Ermenilerin son 40-50 yilda olacakti
sayın hocam yazdıklarınızdan duygulandım etkilendim ve veda yazısı değildir inşallah senin gibi kripto’ya can kurban Sizin doğruluğunuz dürüstlüğünüz enerjiniz bana geçti Sizi takip ediyorum tüm yazıları okumasam da şu süreçte yazdıklarınızın objektif tarafsız olduğuna inanıyorum Eğer arkadaşlarımızdan sizi Selamlar olduysa ben onlar adına özür diliyorum Çünkü zaman zaman ben de karşılaşıyorum aynı şartlarda yaşıyoruz arkadaşlarla olaylara bakış açımız farklı olabiliyor bu süreçte Ahmet Altan ve sizin gibi diğer ismini hatırlayamadım saygıdeğer yazarların ve aydınların görüşleri duruşları çok önemli Haktan yana olmanız beni etkiledi özel hayatı ben karıştırmıyorum Ben süreçteki tutum ve davranışlar önemli aynı dinden aynı ırktan olduğunuz insanlar ne muamele yapıyor özel hayatımızın aynı olmadığı Fikri yastığı aynı olmadığı insanlar sahip çıkıyor mesela budur bu süreç özel bir zaman dilimi Rabbimiz de ona göre değerlendirecektir diye ümit ediyorum �nşallah Veda değildir teşekkür ediyorum
Mehmet Bey, Türkiye snrları içinde yaşamaktaym. Yazılarınzıdiatle ve zenle takip etmeye çalşıyorum. Bazen kendimi sizi ayakta alıkşlarken buluyorum. Tarım işleri ile uğraşyorum. zellile sizin muhalefeti eleştirirken hiç bir canll belirtisi gstermemelerini vurguladğnz tarifleri bahçemde yabani ot ile mücadele sıkça ullandım. Gerçekten bir çırpıda boy atan istenmeyen otların ilk mücadelesi kendilerini baskılayan ortamdan sıyrılıp güneşe, açıklığa ve besine ulaşmak. Sizin vurgularınızdan sonra ot ile mücadelede ki bahçenin iş yükünün nerede ise %90ını oluşturur, daha bir mantıklı mücadele eder oldum. Benzeri bir yararlanmam da iktidarın rejim değişikliği aşamasında bahsettiğiniz yönttemlerin ağz içi ve bağırsaklarda mantarlaşma ve bakteri çoğalımı ile benzerlik göstermesi. Bu yönlü mikrobik sindirim yolu rahatsızlıklarımı önlemede yazılarınızdan emin olun, teknik anlamda, yararlandım. Nihayetinde bir canlı organizma üç aşağı beş yukarı diğer canlılar ile benzer tepkiler veriyor. Gördüğünüz üzere hangi bilginin hangi farklı alanda işe yarayacağı belli olmuyor. İşin hukuki, sosyolaojik, siyasi, politik vb bilgi kullanımına giremem çünkü bu değerlendirmeleri yapabilecek donanımdan çok çok uzağm. Lütfen yazmaya devam edin, inanılmaz bir yol göstericiliğiniz var, ışığınız şimdiden çok ileri zamanlara düşecek olsa da şimdiye kadar yaptığınız gibi lütfen hakça yazın, beklentisiz yazın ve eleştirilerle sizi üzseler de yazın. Saygı ve hürmetlerimle.
Sizin gibi 9 kisi daha olsa, dusunduklerini egmeden bukmeden ifade eden, hersey cok farkli olabilirdi. Lutfen okuyucularinizi dusunduklerini serbestce, hatta ‘anarsik’ seviyede ifadeye tesvik etmeye devam edin ki ufkumuz genislesin, irdelemekten cekinmemeyi ogrenelim. Bu toplumun en buyuk sikintisi dusunmeyi, tartismayi, itiraz etmeyi ayip saymasi…
Tekrar tesekkurler MEC!
Sizin
Lutfen yazın, sizi okumaktan asla vazgecmeyecegiz, herkesin nasil isine gelirse, yok Eyüp Doganlar yok Polatlar, vız gider trıs gelir….
Efe hocam ben yazilarinizdan istifade ediyorum ama biraz cok uzun.. ozellikle de bu yazida her paragrafin ilk cumlesini okumak zorunda kaldim.. yine de guzeldi..
Insanlar birseyi okurken ogrenmek gayesiyle okumali ki ben oyle yapiyorum. Zaten bildigim veya bana inandirilmis tarihsel tezleri tekrar ve tekrar okumanin ilmimi artiracagini dusunmuyorum. O nedenle olaylara cok farkli perspektiften bakan yazarlar ve yazilar ben de daha fazla zihinsel hareketlilik olusturuyor. Baskalarinin sizi anlamayip veya kendi dusundukleri gibi yazmadiginizi gorup sizi “kripto” (ne demekse) gibi br tabirle nitelendirmesine sadece gulunur. “Kripto”‘dan kasit sifrelenmis, gizemli, cozulup/anlasilabilmesi icin ust seviye anlayis gerektigi ise bu da ovunulecek bir tanimlamadir. Siz bildiginiz cizgide devam edin, ben sizi boyle seviyor ve onun icin okuyup/dinliyorum.
Okuduk ve istifade ettik hocam.
Ezberleri bozulan insan kendini çıplak, güvensiz hisseder. Güvenli limana geri dönmek ister. Çünkü boşluğa düşer. Bu çok rahatsız edici duygudur.
Sayin Mehmet Efe Hocam,
Sizi bu sitedeki ilk yazilarinizdan beri takip etmeye calisiyorum. Sizden cok sey ogrendim. En cok da olaylari insan merkezli bakisinizi takdir ettim. Bu demek degil ki sizinle her konuda ayni dusunuyorum. Zaten oyle olsaydi bana bir katkiniz olmaz; ben de kendimi tekrarlamis olurdum. Sizin de ifade ettiginiz gibi sinir uclarini dokunmak bazen sancili olabilir, ancak insan bu sinir uclarindan buyuyebilir, kendini gelistirebilir. Sizin hangi milletten oldugunuz, neye inandiginiz beni ilgilendirmiyor sahsen. Farkli fikiri beyan etmek, benim fikrimi onaylamiyor diye neden hakaret olarak algilansin ki. Yazar neyi nasil inaniyorsa onu oyle iafede etmeli ve kosesinde dusuncelerini sergilemeli. Okur da begendigini alir, begenmedigini almaz.
Siz bu gazeteye zenginlik katiyorsunuz. Yazilarinizin devamini bekliyoruz.
Yukarıda Eyüp Doğan, insanların kutsalına hakaret etmeyin demiş Mehmet Efe beye.
Bu vatandaş kutsaldan neyi anlıyor bilmiyorum.
Bazıları dini alanı kutsal sayar, bazıları vatan toprağını, bazıları da çocuğunun sağlık ve selametini.
Burada da haksız bir suçlama olduğunu düşünüyorum, Mehmet Efe Caman´ın kutsala hakaret edeceğine ihtimal vermiyorum.
Bence burada da bir aldatmaca var.
Tabii ki, kutsala saldırılmamalı, saygı gösterilmeli, tıpkı başka şeylere de gösterildiği gibi.
Ama bundan kutsala saygı diye bir tabu da çıkarılmamalı.
Bu süreçte kutsal adına insanların nasıl kandırıldığını, gözlerinin boyandığını gördük.
Tarikat şeyhinin karşısında kendini köpek yerine koyup dört ayak üzerinde yaklaşanını mı arasınız, yoksa Adnan Oktar ile ilgili “Kedicik” belgeselinde görüldüğü gibi cemaat görüntüsü altında genç kızların nasıl cinsel suistimal objesi haline getirilmesini mi…
Şimdi bunlarla ilgili bir şey söyleyince katsala saygısızlık yapmış oluyor muyuz, olmuyor muyuz?
Kutsala saygı diye susacak olursak bu gibi suistimallerin önü açılmaz mı?
Ayrıca herkesin dini kendine doğru. Senin kutsalın saygı hak ediyorsa, başkasınınki de hak ediyor. Böyle bir tabu oluşturuldunda bizim de başka dinleri sapıktır şudur budur diye eleştirmemiz lazım, değil mi?
Diyeceğim o ki, kutsala saygımız olsun. Ama kutsala saygısızlık gibi bir tabu oluşturmaya gitmeyelim. Yoksa dini alanda söz söyleyenlere mutlak iktidar verilir, dini alanla, herhangi bir dinle ilgili konuşma ortamı kalmaz.
Nerde benim ilk yorumum
Yazıyı okumaya başladım. Son birkaç paragrafa kadar, veda yazısı sandım; Muhsin Ahmet Karabay bey gibi gittiğini düşündüm ama sonra devam ettiğini gördüm…
Düşüncelerinin önemli bir kısmına katılmamakla birlikte tr727 gazatesine bir renklilik kattığı muhakkak. “Ermeni soykırımını kabul etmeyeni insan bile saymam” diyen ve Ermeni zulümlerine dair yazmayan bir yazarı da insan sayarım ama bu tavrı da gözümdeki yerini yüceltmez elbette.
Dini inanışının ve etnik kökeninin ne olduğu beni ilgilendirmez ama “ben Kuran ve hadis okuduktan sonra agnostik oldum” diyen bir yazarın, tarihsel ve sosyal olayları değerlendirmesindeki kıstaslarının da inancından bağımsız olamayabileceği gerçeğini, gözönünden uzak tutmamaya çalışırım. Zaten yazılarının sayfalara farklı renk katmasının, dinsel görüşleri, yetiştiği çevre ile ilişkili olduğunu düşünürüm.
Yapmaya çalıştığı -makalesinde 6 defa kullandığı- “tabuların” yıkılması konusunun da bununla ilintili olabileceğini varsayarım.
Kapitalist sistemin “karın maksimizasyonu” ilkesi doğrultusunda, -zamanınız varsa yukarıdaki yazıyı baştan sona bir daha okuyun- sevme/sevilme endişesi, beğenme/beğenilme derdi olmayan, “ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim” düşüncesinde, doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen profesör düzeyinde bir hakikat savaşçısı portresi çizilmiş. Yazılarından yola çıkılarak, hak ve hakikate savaş açmış, konjonktürel durumda, yaşadığı sıkıntıların etkisiyle dün “doğru” dediklerine, bugün “yanlışmış” diyebilme potansiyeline sahip “yıkılması gereken pek çok tabusu bulunan” (!) bir gazetenin tabanına hitap eden bir akademisyen portresi de çizmek mümkün.
Mehmet Efe hocam, sizi seviyorum. Yazılarınızın çok büyük bir kısmında sizi alkışlıyorum. Sadece ülkemizin değil, insanlığın sizin gibi düşündüğünü açıkça söyleyebilen insanlara -özellikle akademisyenlere- gereksinim duyduğunu düşünüyorum. İyi ki varsınız ve iyi ki tr724’de sizi okuma olanağı buluyoruz.
Bunu sağlayan tr724 platformuna da teşekkür ederim.
Sayin Efe Caman Bey,
Efelik de sizde efendilikte.
Sizin yazilarinizi cok begeniyor ve faydali buluyorum.
farklilik guzelliktir zenginliktir
bir bahcenin farkli renklerde ve guzellikteki cicekleri gibi
Efe bey, şuraya yazılan yorumları okuyunca algı yönetme ve manipülasyon yeteneğinizi tebrik etmezsem haksızlık olacaktır. Hatadan münezzeh addettiginiz biricik, benzersiz ve her birşeylerden bağımsız ulvi sahsiniz, ciddi eleştirilere cevap vermek yerine kripto kavramını manivela yaparak mağdura yatmak suretiyle haklılık devşirme hususunda ziyadesiyle mahir.
Sizin neye inanip neye inanmadiginiz hiç kimseyi ilgilendirmez. Hiçbir insanın ırkının milletinin inancının konuyla alakası yokken bir kripto lafıyla konuyu saptirmanin hiçbir anlamı yok. Bunu adınız gibi net bir şekilde biliyor olmanıza rağmen adil bir şekilde insan haklarıni savunmadiginiz için Hamas’ın terörüne terör diyebiliyorken, ki ben de diyorum ve İslam ile alakalı olmadığını yazdıklarımdan Türkçe anlayabilen herkes anlamistir, İsrailin yıllardır yaptığı teröre terör diyemiyor oluşunuzu eleştirmem karşısında mertçe ve açıkça kendinizi ifade etmek yerine ortaya atılan kripto kavramıni can simidi yapmanız şapka çıkarılası bir strateji.
Ben adil olamadım, bir Sevan Nişanyan, bir Natali Avazyan kadar evrensel bir tarzda insan haklarıni savunamadim diyebilmek, bir kere olsun yanlış yapmışım diyebilmek bir insana bu kadar zor gelirken, süslü laflarla mağdur pozisyonuna geçecek yol bulmak, karşıda buna müsait bir topluluk da olunca çok zahmetsiz olsa gerek tabiki.
“İlaveten”, şunu da bilin ki, sizin söylediklerinizi filtresiz şekilde kabul etmeye teşne birtakim insanlara uyandırmayi vaadettiginiz gerçek buraya https://twitter.com/MehmetEfe_Caman/status/1388953240356671496?t=WdDWVQaSze8i_tuKBthJ9Q&s=09 yazdığınız ve sonrasında gelen hiçbir eleştiriye cevap veremediğiniz buna benzer diğer ifadeleriniz ise eğer, mesajını Cebrail(as) vasıtasıyla Platona degil de 7. asırda yasamis olan o Ümmi’ye(sav) gönderen Yaratıcı’ya(sübhanehu veteala) ve O’nun(CC) alemlere rahmet Resulü’ne(sav) ben dahil canını malını ve dahi bütün bir benligini feda edecek milyonlarca müslüman var bu dünyada.
Bazı insanlar halen sonsuz güçte olduğuna inanıp da kendisine tapindiklari akillariyla o devirde hiçbir insanın hayal dahi edemeyip ancak bin yıl sonra embriloji bilimi sayesinde (bu bilimin tarihi gelişimini sizin gibi Muttersprachler seviyesinde Almanca konuşan ve on küsur yıl Almanya’da yaşamış birisi biliyordur muhtemelen) kesfedilebilmis, okuma yazma bilmeyen alemlere rahmet o Ümmi’nin(sav) dilinden beyan olunan ve Alemlerin Rabbi’nin(CC) kelamı olan Kur’an’ın burdaki https://youtube.com/shorts/72bm_AMw9Og?feature=shared ayetinin bir benzerini getirebilirler mi acaba? Aklina çok güvenen ve kutsallastiranlar buyursunlar da daha sonsuz kavramını bile kapsayabilmekten aciz olan insan aklı ile bin yıl sonrasına dair bir gerçeği bu günden kesfetsinler madem öyle.
Lütfen bir kere olsun açık yüreklilikle ifade edebilir misiniz, karanlığı aydınlatma adına yaktiginiz lambadan kastınız sorgula(ya)mamaya alışmış zihinlerin fark etmeden abzorbe edebilecegi dokuz tane doğrunun yanına bir tane yanlış sıkıştırma tekniği olabilir mi acaba? Mertçe açıkça kastettiğiniz savundugunuz gercekleri ifade etmeniz her halükarda hypocrisyden erdemli bir haslet olacaktır. Lakin çaya çorbaya hap atma gibi bir yolu kendinize yöntem belledi iseniz, bilinsin ki, siz de buna aracılık eden ve destek olan insanlar da inansalar da inanmasalar da hesap günü gelecek ve o gün herkes yaptığının karşılığını tastamam görecek.
Rabbim dünyanın her bir köşesindeki zulme uğrayan mağdur ve mazlum kullarına rahmet, inayet, hidayet ve sekinet ihsan etsin. Allah’ın (CC) selamı, rahmeti ve mağfireti müminlerin üzerine olsun.
Cok güzel hocam. Senin Türkcen daha güzel. I am Alman
Biri de buradaymış geç gördüm hocam
Efe beyin tek kelime edemediği İsrail hastane vurdu hastane. İsrail’in yaptiklarina soykırım diyemeyen insanlar, siyonist İsraile terörist diyemeyen insanlar bunu açıkça ifade eden Yahudisi’den dinsizine, Hindusundan Budistine dünyadaki yüzlerce binlerce vicdan sahibi insanı da görmeyip kafayı kuma gömmeye devam edecekse, buyursunlar etsinler. Popülizm kelimesini icad edenlerin kulakları çınlasın. Bu adamların bile MEC ve birtakım mecnunu olmuş takipcileri karşısında nutku tutulur, nutku. Popülizme öyle bir update yaptınız ki çağ atlattiniz. Terörist siyonist İsrail dünyanın gözüne soka soka soykırım yapıyor soykırım. Dün Hitler Yahudilere ne yaptıysa, Sırplar Bosna’da ne yaptıysa, Myanmar’in budist rahipleri ne yaptıysa, Suudiler ve Husiler Yemen’de ne yaptıysa, Saddam Halepcede ne yaptiysa şu an fazlasıyla Filistin’de yaşanıyor. Kafayı kuma gömen deve kuşları debelenmeye devam etsin. Salon solcularinin, küçük burjuvanin üç günlük insan hakları savunuculuğu buraya kadar.
Hastanenin bombalanması sonrasında İsrail’in kendi yetkililerinin yaptığı ve gelen tepkiler karşısında sildikleri açıklamaları ignore ederek şuraya yazdıklarınıza
https://twitter.com/MehmetEfe_Caman/status/1714381447585247312?ref_src=twsrc%5Egoogle%7Ctwcamp%5Eserp%7Ctwgr%5Etweet
https://twitter.com/MehmetEfe_Caman/status/1714386831070888048?ref_src=twsrc%5Egoogle%7Ctwcamp%5Eserp%7Ctwgr%5Etweet
Hava Kuvvetlerinde hiç çalışmamış, arazide tatbikatlara katılmamış, hiçbir askeri eğitim almamış, bomba nedir tahrip gücü nedir, hangi türden bomba ne kadar çapta etki eder, insan üzerinde ne gibi hasarlar oluşturabilir gibi konularda zerre kadar dahi bilgisi olmayan eski bir askeri tabip olmasam ahmakça inanabilirdim belki.
Dün de soykırım oldu bugün de soykırım oluyor. Terörist İsrail soykırım yapıyor. IŞİD’in El-Kaidenin Hamas’ın Kur’an ve Sünnet’ten hiçbir delil getiremeyecekleri birtakım uygulamalarinin İslam’a zarar vermesi gibi Siyonizm denen terörist yapı Yahudilik dinine ve inanan Yahudilerin geleceğine zarar veriyor.
https://www.instagram.com/reel/CycrVtvLhOe/?utm_source=ig_web_copy_link
https://www.nkusa.org/
Halen manipülasyon tekniklerinden, insanı ikna etme sanatından habersiz birsürü nörotipik insan hypocrisyden vazgeç(e)meyen popülist bir manipülatore aldanıp onun peşinden gidebiliyorsa, Aspergerli bir insan olarak benim diyebileceğim başka söz kalmadı. El insaf. Yere batsın böyle akademisi de böyle insan hakları savunuculuğu da.
Yarim akilli birinin 28 harfi ögrenemeyecek kadar Aptal oldugunu savunmak peygambere hakarettir. Bunu 30 yildir söyledim. Buna mi takildin.
Geç bunları sayın Çaman, kendi ağzınla söyledin, baba tarafım Yahudi, anne tarafım Rum diye.
Ermeni Tehciri 1915 yılında olduysa, 1912-13 yıllarında da Balkanlardan yüzbinlerce Türk sürüldü. Çoğu düşman elinde öldürüldü, bazıları yollarda. Peki bu konuda tek bir, evet 1 makale yazdın mı.
Ermenistan, Dağlık Karabağ haricindeki bir kısım Azerbaycan arazisini 30 yıl boyunca işgal altında tuttu. Konu hakkında bir fikir beyan ettin mi.
Ruslar, başta Çerkesler olmak üzere Müslüman Kafkas halklarını Anadoluya sürdü, konu haskkında tek bir makale yazdın mı.
“Bu suça ortak olmayacağız” diyerek Pkk’ya, “Hepimiz Ermeniyiz” diyerek işgalci Ermenistan’a destek oldunuz. Bu suça ortak olmayacağız derken Pkk’ya tek bir kelime ettiniz mi. Mesela size göre Pkk nedir, Asala nedir, açıklar mısınız.
Diyelim ki 200 tane makale yazmışsan, bunların yüzde sekseninde, barbar Türklerin yaptığı Ermeni, Kürt, Rum, Süryani, Slav, Fars, Arap, Arnavut,Çingene, Frenk, Cermen soykırımından bahsetmişsindir.
Şimdi de ucuz kahramanlık peşindesin. Vay ben şöyleyimde, vay ben Deli Dumrul’um aklıma eseni söylerim, çok cesurum numaraları.
Cesur falan değilsin, sadece gariban, sahipsiz Türklere karşı cesursun. Arap-İsrail Savaşı’nda halini gördük. Aman cemaat içindeki samimi Müslümanlar gücenmesin, bu arada kendi soyuma toz konmasın titizliği. Oysa önce saldıran Hamas, buna rağpmen cesaret edemedin.
Tr724’e bir şey kattığınızı düşünmüyorum. Örneğin Alin Ozinyan Tr724’de yazsaydı, sizden farklı ne yazardı, ya da Halil Berktay, İsmail Beşikçi. Takılı kalmış plak gibi; Türkler soykırım yaptı, Türkler Ermenileri kesti, Rumları astı, Kürtleri yaktı, vb. Başka neyiniz var ki.
Bir Entelektüel da buraya gizlenmiş buraya da merhaba
Bir biliminsanı için ne kadar acıklı bir yazı. İnsan sevinse mi üzülse mi bilemiyor. İnsan üzülüyor çünkü bu Fachidiot akademisyeni bile mumla aratacak yaklaşımların ardında belli ki büyük hayal kırıklıkları ve küskünlükler var. Ve yine belli ki düşüncelerini onaylayan ve hatta göklere çıkaran okurlarının profilini ortaya koymaya kalksak ihtimaldir ki benzer amillerle karşılaşacağız: Hayal kırıklıkları ve küskünlük.
Şayet bu iki duyguyu yaşıyorsanız vaktiyle birilerine ölçüsüzce bel bağlamışsınız demektir. Değmeyecek yerlerden beklentileriniz olmuş demektir. Ve işte görüyoruz, insanlar o şokla birlikte meşreplerince birtakım kişi veya yaklaşımlar buluyorlar kendilerine. Bu yeri geliyor deizm oluyor, yeri geliyor ateizm oluyor, yeri geliyor Çaman fikriyatı oluyor.
İnsanlar benzer şeyleri yaşayan bir akademisyenin ağzından kendilerini haklı çıkaran bilim nosyonlu fikirler duyunca kendilerini iyi hissediyorlar. Bir çeşit afyon gibi bi etki hasıl oluyor herhalde. Ah ah diyorlar. Sonra bir bakıyorlar, Çaman da aynısını söylüyor. ‘Babam’ diyor, ‘Dönme oğlum Türkiye’ye’ dedi, ama ben döndüm, daha iyi bir Türkiye için mücadele etmek için döndüm ve bak ellerim bomboş diyor. Okur kendini buluyor bunları okurken. Demiyor ki, bir akademisyenin küsmek gibi hayal kırıklıkları gibi lüksleri olamaz.
Akademisyen derken aklıma geldi. Yazıya şöyle bir baktım da, sanki bilimsel düşünce eşittir farklı düşünme gibi bi şey olmuş. Yani ne kadar sıra dışı düşünürsen o kadar makbul gibi garip bir çıkarım var ve biz bunu böylece kabul etmek durumundayız. Edenler de olmuş.
Mesela bakın diyor ki, “farklı şeyler söyleyenler çoğu zaman “dokuz köyden kovulur”, özellikle de söylediklerinde doğruluk payı varsa!” Şimdi bu kendini bir çırpıda ele veren bir ifade mesela. Hepimiz biliyoruz onun aslının ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar’ olduğunu. Ama yazarımız farklı şeyleri söylemeyi bir derece yukarı çıkarıyor ve ekliyor: Özellikle de söylediklerinde doğruluk payı varsa!
Benim bildiğim bir akademisyenin görevi farklı düşünmek ve farklı konuşmak olmamalı. Hele hele doğruluk payı olan şeyleri farklı düşünme uğruna kurban asla etmemeli. Bir şeye tümüyle inanıp güvenmemiz için doğruluk payının olması yetmez. Bunu bilim de kabul etmez ve otomatik olarak yanlışmala yoluna gider.
Evet biliyoruz, bizim atalarımız şu veya bu sebeplerle soykırım uygulamışlar, evet Yunanistan’ın da mesele Ege Denizi konusunda haklı beklentileri vardır. Sonra efendim Güney Kıbrıs’ın vardır, Kürtlerin vardır, aslında dünya üzerinde anlaşmazlığa düşen devlet veya toplumların muhakkak karşılıklı olarak haklılık payları vardır.
Ve yine evet, gen tahlilleri bizlerin etnik olarak Türk olmadığımızı da gösterebilir. Bizimle birlikte Uygurlar da mesela etnik olarak Türk olmayabilir.
Fakat ben, sıra dışı düşünmek adına, bu doğruluk paylarını öne çıkarıp örneğin Ermenilerin de genetik olarak tam Ermeni olmadığını hesaba katmazsam veya Türklerin de Ege Denizinde olsun, Kıbrısta olsun haklılık payları olduğunu görmezden gelirsem buna akademisyenlik falan denmez. Bu düşünceden bir felsefe de çıkmaz.
Felsefenin de, bilimin de amacı farklı düşünmek olamaz. Eğer Batı’da felsefe ve bilim bu şekilde ilerleseydi, yazarımız oraları bugün bu kadar övecek bir şey bulamazdı. Hoş hala da o kadar övülecek bir şey yoktur. Bugün Batı’nın ne kadar mahalleci ve aşiretçi olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım.
Ne diyorduk.. Sen düşünme serüveninde doğruyu bulmada kılı kırk yarmıyorsan, adil olamıyorsan, duygularına yenik düşüyorsan, senin ailenin etnik ve dini mensubiyeti yahut serencamı sana zenginlik katacak yerde aculluk, ukalalık katıyorsa, vah ki vah, yazık o kıymetini bilemediğin değerlere. Bir dur, bir an insanlara ağzının payını verme şehvetine ara ver ve bir düşün, benim için, bizim için değil, kendin için farklı düşünmeyi dene.
Sayın yazar, okuyorsun biliyorum, bak ben burda gayet basit bir insan olarak bir şeyler yazıyorum, desem ki, felsefe yapıyorum, sırıtmaz. Fakat sen akademisyen kimliğinle ben felsefe yapıyorum diyemezsin. Çünkü sizin koridorlarınızda felsefe yapmak farklı bir şeydir.
Felsefe yapmak demek, hayatı tanımlamak, anlamlandırmak veya işlevselleştirmek için ortaya konmuş bir formül üzerinde çalışmak demektir. Öyle bir formül ki, nerede uygularsan uygula bir eksiklik, bir kusur olmayacak. Misal şu toplama, çıkarma, bölme, çarpma işlemleri, birileri bulmuş bunları ve hiç şaşmıyor di mi! İşte bak eğer sen felsefe yapacaksan bana böyle bir şeyle geleceksin ve diyeceksin ki, bak ister ayakta yap, ister oturarak ister yatarak, her zaman, her şartta doğru, makul ve tartışmaya kapalı.
Felsefe yapacaksanız bize bunlarla gelin. Bize öyle doğruluk paylarıyla falan da gelmeyin. Bize doğruyla gelin kardeşim, biz yaralıyız, yalnızız, bize şefkatli hemşire rolü kesmeyin.
Hele hele kripto mripto diyerek seviyeyi de düşürmeyin. İşi bu seviyeye düşürenlerin seviyesine inerek meselelere ciddiyetle yaklaşan insanları rencide etmeyin. Bizim en büyük derdimiz kriptolar değil asimilasyondur.
Biz sürekli olarak asimile olan, asimile oldukça da hırçınlaşan, küstahlaşan, samimiyetten uzaklaşan topluluklarız. Bizim hayatlarımız tezatlarla dolu. Bir bakıyorsun bir pazarda başörtülü anne ve yanında göbeği açıkta kızı. Bir bakıyorsun Kur’an ayetleri, Tekvin ayetleri, solculuk, müstehcen filmler, cemaat medyasında yazılar yazmalar hepsi bir çorbanın içinde.
Güzel bir şey gibi geliyor ilk bakışta ama güzel bir şey değil. Senin kanında şu kadar Ermeni, şu kadar Yahudi, şu kadar Kürt kanı aksa da, kendini bir Türk olarak veya Ermeni olarak hissedebilirsin, bu senden başka kimseyi bağlamaz. Artık kanlara farklı bakıyoruz: A grubu, B grubu, AB grubu, 0 grubu falan diyoruz. Ama eğer senin ruhunda bir karmaşa varsa, sen eğer o Kuranla Tekvinin hakikatlerinden bir kanal açarak babaannenin bir adım önüne geçememişsen, geçmek şöyle dursun, on adım gerisinde kalmışsan, ruhunu amasız ve fakatsız karmaşasız gibi duran Amerikaya’ya teslim etmişsen, Filistinliyi de anlamazsın, Uyguru da anlamazsın. Bir Kürdü, bir Rumu da anlıyorsan eğer, Türkün aleyhine olacağı için anlarsın. Herkesin bir hikayesi vardır. Süryani gibi Türkün de bir hikayesi vardır ve sen bu hikayeyi sadece Devlet Bahceli’den dinleyerek yola çıkamazsın. Yok öyle yağma! Yok öyle bir yargılama!
Bilim de, felsefe de bu şekilde ilerlemedi. Öyle olsaydı bilim bizzat kendisi Filistinli İsrailliden daha düşüktür derdi, insansı hayvan derdi ve sonuç olarak belki de Filistinliler bilimin ağzından birtakım haklardan, örneğin sağlık hizmetlerinden bir İsrailli kadar faydalanamazdı. Buna bilime muhalefet eden İsrailden önce bilim kendisi karar verirdi.
Demek ki bundan biz ne anlıyoruz: Bilim bugün istismar edilen bir değerdir. Dinden daha çok istismar edilen bir değerdir. İşte tam da bu yüzden herkes karşı tarafı susturmak veya haklı çıkmak için hep bilimi, akademisyenliği öne sürüyor.
Müslüman bir ilahiyatçıyım, Hizmet hareketi mensubuyum, Efe hocanın yazılarıni zevkle omuyorum.. Dini yorumlarından br kısmı “islam dininin temel prensipleryle” örtüşmüyor. Bunun da farkındayım. O’nu olduğu gibi kabulleniyorum.
Siyasi, sosyal vb konulardaki yorumlarını da takdirle okuyorum. Alanının uzmani bir entellektuel…ayni zamanda kibar ve dürüst… ne düşünüyorsa onu yazıyor…
Kendini eleştrenlere de saygı gosteriyor….
Sayn hocam,
Bu enginliğinizle gercekten renk katıyorsunuz fikirlerinizle t724’e….
Veda yazîsı diye başta üzulmüştüm.
İçim burkulmuştu…
Szin dininiz veya dinsiz olmamz, ırkiniz beni ilgilendirmiyor. Bir müslüman olarak “keşke şu hususlara şöyle inansa “dedğim.zamanlar da oluyor. Ama siz sizsiniz. Tercihiniz de bu…
Ben fikir, yorum, bilgi alıyorum bu pazardan…
iyisini, kötüsünden ayırt ediyor inancima göre…
Güzel bir menü oluşturuyorum fikir dünyama…
iyi ki varsınız.
sağlıcakla kalın sayın hocam,
sağlıcakla kalın hocamı eleştirenler…
iyi ki herbireriniz varsınız…
Hocam yazı ve Youtube’da katıldığınız programlardaki bakış açılarınızdan çok istifade ediyorum şahsım adına. Lütfen devam ediniz.
Bugün konusulmasi, yazilmasi, cizilmesi gereken budur:
https://www.youtube.com/watch?v=Am2A9HiJYKk&ab_channel=SedatLa%C3%A7iner
Kör ve sagirlarin bile duyup anlayabileceği şekilde söylenebilecek her şeyi özetlemiş Sedat Laçiner.. Beynini takıntı yaptığı fısıltıları mutlak gerçek kabul etmeye alistirmis, hata yaptım özür dilerim demekten aciz, kibirde şeytana yoldaş olmuş, kalbi ziftlesmis insanlar siyonist Netenyahunun yalanlarını savunmaya devam etseler de.. Filistin’de bir soykırım yaşanıyor.. Tüm dünyanın gözleri önünde..
🤲اللهم انصر الاسلام والمسلمين في كل مكان
isteyen istediği gibi yazsın… Fikir ve düşünce özgürlüğünden zarar gelmez… Hoşgörü hareketi deyip elestireni linç etmek istemek çok zıt şeyler.( Aynı zamanda bağnazlık ). Bırakın insanlar düşüncesini ifade etsin ( edebilsin ). Linç edecekseniz bugünün zalimlerinin yaptığından ne farkı kalıyor işin. Hareketin sahibi Allah CC deyip hareketin gerçek ve tek sahibi gibi davrananlar… Eleştirmekten zarar gelmez…
Pek Muhterem Mehmet Efe Çaman Hocam.
Yazinizi gercekten GULEREK okudum.
1. Belki bir veda yazisidir veya degildir.
2. Yorumlar bana sunu hatirlatti: “Bir “deli” (tenzih ederim Sayin Hocam) kuyuya bir tas atti 40 akilli tasi bulupta cikaramadi.”
3. Ulvi fikir tahlil yazip cizme, yorum vs vs (kılı kırk yarmaga hic gerek yok) pek MIZAHI/HICIV yazisi oldu (Komedi ile karistirmiyalim): “Kripto” kelimesinin etimolojisine baktim. Yunanca dan turemis “Gizli, sakli, aleni olmayan” demek. Lakin Hocamiz bunu hitam cumlesinde aleni olarak kullanmis, hem de nasil!!!!! [Video foto montaji da bir ala mukemmel!!!!]
Pek degerli bir yazi, tebrikler Sayin Hocam. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Hocam, çok da şey etmeyin, derim…
Yazılarınızın uzunluğu önemli ama göz ardı edilebilir, en azından ertelenebilir bir münazara hususu. İçeriğini, düşüncelerinizi her zaman beğenmesem de bilgi birikiminize, kelime dağarcığınıza ve yazılardaki bağlam, içerik ve korelasyon tutarlılığınıza hayranlığımı gizlemek istemiyorum.
Dediğim gibi çok da şey etmeyin ama bir tavsiyede bulunmak istiyorum: Tr724’te gündem yorumlamak yerine; düşünme teknikleri, felsefe yöntemleri, bilgiyi analiz ve terkip, doğru bilgi nedir, tüme varım, tümdengelim… türünden listeyi daha da uzatabileceğimiz hususlar üzerine yazsanız nasıl olur? Gündem yorumlarınız için de kendi İnternet sayfanızı / bloğunuzu kullanırsınız.
Saygılar.
Cemaat insanları Camilerden uzaklaştırdı. Dialog adı altımda insanları kiliselere doldurdu. Kurucan gibi İlahiyatcılarıyla Ataist – Hiristiyan vs herkesi cennete doldurdu ve “insanları iyi insan olun dinin ne önemi var “ ı yerleştirdi. Efe beyler le Ataistlerle entegre ettirdi. Yani bu kasar insa. kullanıldı mı?
Direk aklıma geliyor.