Kral çıplak diyeni vurun

YORUM | ALPER ENDER FIRAT

Danimarkalı yazar Christian Andersen’in bir eseridir ve neredeyse bilmeyen yoktur Kral Çıplak hikayesini. Evvel zaman içinde iki dolandırıcı, terzi kılığında, kendini beğenmiş, zekasına hayran Kral’a gelir ve ancak çok zeki ve becerikli insanların görebileceği bir kumaştan, dünyada kimsenin sahip olmadığı bir elbise dikecekleri konusunda onu ikna ederler. 

Kral ikna olunca sarayda çalışma alanı hazırlanır ve başlarlar çalışmaya. Bu arada da kulaktan kulağa Krala nasıl bir elbise dikildiği bütün ülkeye yayılır. Aptalların göremediği bu kumaşı halk merakla beklemektedir. 

Haftalar sonra nihayet terziler Kralın giysisinin bittiğini söyler ve törenle onu giydiriyormuş gibi yaparlar. Kral olmayan giysilerini giyip tüm şehrin önünde, geçit töreninde yürümeye başlar. Törene katılanlar aptal görünmemek için Kralın çıplaklığını görmezden gelir. Ta ki bir çocuk Kralın üzerinde hiç bir şey olmadığını söyleyene kadar… Çocuk o yaşta politik maskeler takamadığı için bütün saflığıyla, gerçeğe giydirilen deli gömleğini yırtıp atar ve bağırır “Kral Çıplak…”

Gerçek birden ortaya çıkar. Ortada büyük bir dolandırıcılık vardır ve Kral çıplaktır. 

Hikaye Batı toplumları için burada biter. Gerçek ortaya çıkmıştır ve herkes gerçeğin sağından hizaya girip bu doğrulara göre yeniden şekillenirler. 

Ama şarkta insanlar böyle yapmaz hiçbir zaman ve hiç kimse gerçeğin sağından hizaya girmez. 

Bu hikaye Danimarka’da değil de Türkiye’de yazılmış olsaydı sonu başka olurdu. Dolandırıcı terziler işlerini şansa bırakmaz, izleyenler içine de bir sürü adamını yerleştirir, kurulan tezgahı ‘salt gerçeğin’ yerle bir etmesine asla müsade etmezlerdi. O çocuk kral çıplak dediğinde, terzinin adamları hemen devreye girer ve büyük yaygara koparır ve kararlı cümlelerle kralın çıplak olmadığında ısrar ederlerdi. Sonra koro halinde çocuğun aptal bir divane olduğu için kumaşı göremediğini, kralın üzerinde nasıl da muhteşem bir elbise var olduğunu başka ses duyulmayacak tonda tekrarlarlardı. 

Bunlarla da kalmaz diğer yandan da aykırı konuşan herkesi tutuklar hakkında kanuni işlem yapardı. 

Türkiye’de insanların manipüle edilebilirlik endeksinin bu kadar yüksek olması, seferberlik tetkik kurulunun -bunun ismine ne diyorsanız, derin devlet vs- bir sincabı fil ya da bir timsahı japon balığı gibi gösterebilme yeteneği kaygı verici boyutlardadır. Bunu siyasi tartışmalardan bağımsız söylüyorum, gerçeğin böylesine eğilip-bükülüp şekil değiştirebildiği bir ülkede hiçbir kimsenin, hiçbir grubun, ya da kimliğin gelecek garantisi olamaz.

Bir ülkenin istihbarat servisi, tavuğu kanguru, portakalı soğan olarak kabul ettirebiliyor ve o kanguru değil tavuk diyenler de lince uğruyorsa orada hiç kimse güvende değildir.  

Sabah Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan’ın, dediği gibi Türk medyasının yüzde sekseninin istihbarata angaje olmasının bu manipülasyonda etkisi büyüktür ancak asıl kaygı verici olan şey toplumun kandırılmaya bu denli teşne olmasıdır. 

Son zamanlarda ortaya çıkıp Sedat Peker tarzı ifşaatlarda bulunan Muhammet Yakut, 15 Temmuz’dan bahsederken onun bir tiyatro, bir piyes olduğunu söylüyor ve bunu da herkesin bildiğini söylüyor. “AK Parti milletvekilleri bilmiyor mu? CHP’liler bilmiyor mu? Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Abdullah Gül bilmiyor mu? Sokaktaki adamlar biliyor da bunlar bilmiyor mu?”

Soruları ben devam ettireyim 15 Temmuz’un bir tezgah olduğunu yedi yıldır soykırımın uygulayıcısı olan polisler, savcılar, hakimler bilmiyor mu? Bu soykırıma şehvetle alkış tutan gazeteciler, köşe yazarları, televizyoncular bilmiyor mu? Soykırımda aç kalanlara erzak yardımı yapıldı diye fütünün deposunda tonlarca erzak yakalandı diye höyküren siyasal yalancı Milli Gazetenin editörleri bilmiyor mu? 

Kralın çıplak olduğunu kim bilmiyor? 

Biliyorlar ama Yusuf Kerim’in küçücük bedeni üzerinde alçakça tepinmeye devam ediyorlar, tıpkı diğer yüzbinlerce çocuğun, masum ve mazlumun üzerinde tepindikleri gibi.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

2 YORUMLAR

  1. Çok güzel bir yazı sonuna kadar güzel getirmişsiniz ama sonunda küçük Yusuf’umuza (Allah ona acil şifalar verip hepimizi sevindirsin) bağlayacağınıza, “Kemal Kılıçdaroğlu bilmiyor mu? CHP milletvekilleri bilmiyor mu? Meral hanım bilmiyor mu? IYI Partililer bilmiyor mu?” şeklinde de bağlayabilirdiniz.
    Peki herkes biliyor ve kimseden ses çıkmıyorsa “ya ben kime güveneyim!”

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin