AHMET KURUCAN | YORUM
Bugün 5 dakikamı ayırıp Türk gazetelerinin birinci sayfalarını taradım. Bir haberi arıyordum; aradığım haber sadece Milli Gazete’de karşıma çıktı. Diğer gazetelerde bulamayınca bu durum beni şaşırtmadı ama düşündürdü. Tayyip Erdoğan’ı ‘İsrail’le ticareti devam ettirdiği için’ protesto eden 9 kişinin tutuklanma haberi Türkiye basınında nasıl yer bulmuş, merak ediyordum.
Milli Gazete, bu haberi manşete taşımış: “Şiddet yok, hakaret yok… İsrail’i protesto etmek ne zaman suç oldu?” diye soruyor. Haklı ama eksik. Çünkü protestolar, yalnızca İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği katliamlara karşı değil, aynı zamanda bu katliamlara doğrudan veya dolaylı destek veren Erdoğan ve hükümetineydi. Zaten tutuklama ile sonuçlanan dava ‘Cumhurbaşkanı’na hakaretten’ açılmış.
Bu olay, Türkiye’de yıllardır süregelen hukuk ve adalet krizini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ama bu ilk değil, muhtemelen son da olmayacak. Bu durum, Mümtaz’er Türköne’nin Silivri Postası kitabını okurken altını çizdiğim bir bölümü hatırlattı. Türköne, hapishanede okuduğu bir Cumhuriyet gazetesi yazısından alıntı yapıyor. Yazı, Engin Yıldızoğlu’nun 28 Kasım 2016 tarihli köşe yazısı… Başlığı ise: “Birine diktatör mü diyorlar!”
Yıldızoğlu’nun yazısı, Uluslararası İlişkiler uzmanı Prof. Jeff Colgan’ın Foreign Policy dergisinde yayınlanan makalesine dayanıyor. Colgan, bir diktatörün 10 belirgin özelliğini sıralamış. Gelin birlikte bakalım:
- Medyayı yıldırmak, sınırlamak; yandaş bir medya oluşturmak için sistemli girişimler.
- Olağanüstü önlemler alabilmek için krizlerden ve siyasi tıkanıklardan yararlanmak.
- Azınlıkları hedef almak, yabancıları suçlamak.
- Sivil toplum alanını, kaynaklarını kısarak, dava açarak, baskın yaparak, tutuklayarak daraltmak.
- Var olan siyasi sistemi reddeden bir dil kullanmak; egemen söylemde değişiklikler yapmak.
- Mahkemeleri, diğer kurumların çapını genişletmek, içlerini kendi taraftarı partizan hakim ve savcılarla doldurmak.
- Seçilmiş görevlilerin görevde kalma süresini değiştirmek, uzatmak ya da hepten ortadan kaldırmak.
- Yasamayı zayıflatmak, yasama meclisi üyelerini baskı altına almak.
- Siyasi muhalefeti susturmak.
- İç güvenlik güçlerinin sayılarını, yetkilerini belirgin biçimde genişletmek.”
Bu listeye bakınca bir şeyler tanıdık geliyor mu?
Ben gördüğümü açıkça söyleyeyim: Sistematik bir yol haritası uygulanmış gibi görünüyor. Ama asıl merak ettiğim şu; bu yolun sonunda ulaşılmak istenen yer neresi?
Yorum yapmayı okuyucuya bırakıyorum. Çünkü bazen yorum yapmak, okuyucuyu hafife almak olur. Bu liste zaten her şeyi apaçık anlatıyor.