M. NEDİM HAZAR | YORUM
En başta ifade edeyim ki başlık bana ait değil. Netflix’te izlediğim ve etkisinden günlerce çıkamadığım bir dökü-dramanın ismi. Tam adı şöyle: “Hitler ve Naziler: Kötülük Yargılanıyor – Hitler and the Nazis: Evil on Trial…”
Özellikle Nazilerle ilgili yapılan filmlere baktığımda, her seferinde, “Artık söyleyecek yeni bir şey kalmadı, bakalım bunda ne yapmışlar?” gibi bir ön yargı ile yaklaşıp büyük oranda yanıldığımı görmek, hem yakın tarihin bu en karanlık dönemine dair tam kuşatıcı bir bilgiye sahip olmadığımı; hem de özellikle Yahudi kaynakların bu kadar muazzam bir arşivleme yaptığını bilmememden kaynaklanıyor olsa gerek.
Kötülük Yargılanıyor da bu fikrimi pekiştirdi.
Nürnberg Mahkemeleri’ni bilirsiniz… Bilmeyenler için kısaca ansiklopedik bilgi aktarayım.
Nürnberg Mahkemeleri (Nuremberg Trials), II. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra, Nazi Almanyası’nın üst düzey liderlerinin savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçlarından yargılandığı uluslararası askeri mahkemelerdi. Bu mahkemeler, 20 Kasım 1945’ten 1 Ekim 1946’ya kadar Almanya’nın Nürnberg kentinde düzenlendi.
Nürnberg Mahkemeleri, savaş sonrası adaletin sağlanmasında ve uluslararası hukukun geliştirilmesinde önemli bir rol oynamıştı. Savaş suçlularının adil bir şekilde yargılanmasını ve cezalandırılmasını sağlamak amacıyla yapılan Nürnberg Mahkemeleri, Müttefik Devletler (ABD, Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği ve Fransa) tarafından kurulmuştu.
Mahkeme, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve barışa karşı suçlar gibi üç ana başlıkta olan suçları yargılamak üzere kurulmuştu. Bunların içinde, savaş yasalarının ihlali, soykırım, köleleştirme, zorla çalıştırma, barbarca insanlık suçları gibi alt başlıklar vardı.
Şüphesiz baş sanık Adolf Hitler’di ancak intihar ettiği için yargılanmadı. Onunla beraber aralarında Hermann Göring, Rudolf Hess, Heinrich Himmler ve Albert Speer gibi isimlerin olduğu 24 üst düzey Nazi yargılandı. 12 kişi idama mahkum edildi, 3 sanık ömür boyu hapse. Üç kişi ise beraat etti. Aslında berat eden bu üç isim için de (Franz Von Papen (Diplomat), Hjalmar Schacht (Ekonomi Bakanı) ve Goebbels’in yardımcısı Hans Fritzsc) ayrı ayrı belgesel çekilse yeridir.
Bugüne kadar Nürnberg mahkemeleri ile ilgili onlarca film çekildi.
Ancak Özellikle 2. Dünya Savaşı ve Faşistlerin yargılandığı davalar sadece Nürnberg’den ibaret değildi şüphesiz. Sobibor Mahkemeleri, bizimkilerin özenerek kurdukları SADAT’ın dip koçanı Einsatzgruppen Davaları, gelmiş geçmiş en vahşi esir kampı Auschwitz Davaları, yine başka bir ölüm kampı Dachau davaları ve Tokyo Savaş Suçları Mahkemeleri bunlardan sadece bazıları.
Belgeselimize dönecek olursak; ‘Kötülük Yargılanıyor’ filmi odağına Nürnberg Mahkemeleri’ni alıyor. Ancak bunu bir gazetecinin notlarından takip ediyoruz: William L. Shirer… Amerikalı bir gazeteci olan Shirer, İkinci dünya Savaşı’na dair en gerçekti tanıklardan biri. Yazdığı Berlin Günlükleri hala bu dönem için en önemli yazılı kaynaklardan biridir. Belgesele ismini veren eser de yine bu gazeteciye ait.
6 birbirinden değerli bölümden oluşan belgeselin bölüm başlıkları ise şöyle:
Kötülüğün Kökeni, Üçüncü Reich (Hitler) Yükseliyor, Hitler İktidarda, Yıkıma Giden Yol, İnsanlığa Karşı Suçlar ve Hesaplaşma…
Şahitler, olayın kahramanlarının yakınları ve bilim insanlarının röportajlarıyla zenginleştirilen belgeselde, bol miktarda dramatizasyon da var. Ve bugüne kadar pek görmediğimiz gerçek görüntüler de..
Kötülük Yargılanıyor serisinin finalinde şöyle bir yazı da insanı hüzünlendiriyor: “Dizideki müziklerin büyük kısmı soykırım kurbanlarının bestelerinden uyarlanmıştır!”
Diziyi izlerken aklımıza sürekli olarak günümüzün gelmesi bizim adımıza bir bahtsızlık olsa da tarihin bir döngü olduğu gerçeğini de bir kez daha bizlere gösteriyor. Çünkü dizide günümüze kolayca uygulanabilecek çok sayıda paralellik var. İster yabancı düşmanlığı olsun ister kişinin kendi başarısızlıkları için günah keçisi arayışı ya da bir şey size uymadığında geçmişi yeniden yazma ve gerçekliği inkar etme eğilimi… çok tanıdık duygular ve durumlar var dizide. Kuşkusuz, Hitler ve Naziler: Kötülük Yargılanıyor güncel olaylarla açık bir karşılaştırma değil. Ancak pek çok şey o kadar açık ki, Türkiye gibi olayla hiç alakasız gibi görünen bir ülkenin insanları bile “Vay be aynı filmi tekrar izliyoruz” diyebilir!
Şunu söyleyelim; yönetmen Joe Berlinger Z kuşağına nasıl hitap edeceğini ve şok edici olayları geniş bir izleyici kitlesine nasıl sunacağını cok iyi bilen bir sanatçı. Hatırlayanlar olacaktır Netflix için de çektiği çeşitli gerçek suç belgeselleriyle adından söz ettirmişti: Bernie Madoff: The Monster of Wall Street, Jeffrey Dahmer: Self-Portrait of a Serial Killer ve Murdered: Crime Scene Times Square bu deneyimli Amerikalı’ya atfedilebilir.
Hitler ve Naziler: Kötülük Yargılanıyor’da, denenmiş ve test edilmiş teknikleri bir kez daha uyguluyor. Diğer şeylerin yanı sıra, örneğin çok sayıda yeniden canlandırılmış sahne aracılığıyla olayları biraz daha duygusal hale getirmeyi amaçlıyor. Amaç kuru bir tarih dersi sunmak değil, izleyiciyi yakalamak, ki belgeselin ismi bile bunun için tercih edilmiş sanırım.
Belgesel dizi, Nazi rejiminin yükselişi ve çöküşünün izini süren ayrıntılarla dolu. Konuşan kafalar büyük bir felakete yol açan her küçük şeyi anlatırken, dizi kendini adım adım inşa ediyor. Seri film, örneğin Hitler, Alman İşçi Partisi liderlerinin öfkeli konuşmasıyla Hitler’de potansiyel buldukları bir toplantıda konuşmasaydı durumun nasıl farklı olabileceğini merak etmemize izin veriyor. Ya da Hitler gerçekten iyi bir sanatçı olsaydı (insan resmi yapamadığı için binaları kartpostallardan kopyalayan vasat bir ressamdı), zamanını çirkin siyasi planlar yerine yeni sanatsal fikirler üreterek geçirirdi.
Belgeselde elbette yeni bir şey anlatılmıyor. Sadece tarz ve belgeler yeni. Gerçek yeni belgelerle tekrar ele alınıp, kurgulanıyor. Hitler ve Naziler: Kötülük Yargılanıyor‘da asıl olarak diktatöre odaklanılıyor, kariyerinin izi sürülmeye ve psikolojisi çözülmeye çalışılıyor. Çocukluğunu, sanatsal tutkularını ve paramparça olmuş hayallerini öğreniyoruz. En azından kısmen, tüm bunların nasıl meydana geldiğini açıklamaya çalışılıyor.
Yani sadece “ne ‘ye değil, aynı zamanda ’neden ”e de bakıyoruz. Ve bir yandan “Aman Allah’ım bugün dünyanın pek çok yerinde bunlar tekrar yaşanmaya başlamış” dedikten sonra, yakın geleceği tahmin edip şu soruyu sordurtuyor: Böyle bir şeyin tekrar yaşanması nasıl engellenebilir?
Son kısmı kendimize ayırdım. Bu belgeseli izleyen Türkler bu dizi ile kendi gerçeklikleri arasında mutlaka paralellikler kuracaklardır. Pek çok kişi Hitler ile Tayyip Erdoğan arasında karşılaştırmalar yapmıştır. Örneğin, Hitler muhalefeti bastırmış, kendi inançlarını paylaşmayan insanları öldürmeye kadar gitmiştir.
Erdoğan’ın gücünü muhalefetin sesini bastırmak için kullandığını çok bilenlerin aklına gelecektir bu korelasyon. Söz gelimi milletvekilliklerini düşürmek, onları parlamentodan kovmak, baskınlar ve tutuklamalar için kolluk kuvvetlerini kullanmak vb. Hitler kendi etrafında halkının kurtarıcısı olduğuna dair bir mit oluşturup, kendisini tanrısal bir figür olarak sunmak gibi.
Başka bir benzerlik: Nazilerin yönetimi altında Yahudi işletmeleri boykot edilmişti. Erdoğan rejiminin sıklıkla başvurduğu bir yöntem bu. Tek bayrak, Tek vatan, tek dil, Hitler’den kalmadır Erdoğan’a.
Erdoğan’ın yerli ve milli takıntısı da Hitler’den mirastır. Destekleyen kitleler açısından da pek fark yok. Hitler’i iktidara getiren kitleler ile Erdoğan’ı getirip destekleyenler arasında çok şaşırtıcı benzerlikleri görüyoruz belgeselde.
Kitap düşmanlığı, kültür-sanat nefreti, muhalif olan her kesimi adım adım imha planı, Nazilerin vaktiyle kullandığı teknikler. Bugün modern Türkiye’de titiz bir şekilde uygulanıyor oluşu, tesadüfü aşan bir durum olsa gerek.
Hasılı kelam, vaktinizi ayırın ve 6 bölümlük bu ibret belgeselini izleyin.
Suretler hep asl olanı yaşatır. Avrupa yıllardır Hitlerin zalimliğini dillendiriyor ve fakat daha çok suretleri çıkıyor, doğuyor… Neden?
Hitler müsveddesinin belgeseli de yapılır ileride.
Erdoğan´ı Hitler´e benzeten çok yazı okuduk. İkisi benzetilebilir mi? Pek sanmıyorum.
Hitler´in cinayetlerinin boyutu kıyas götürür gibi değil. Sebep olduğu savaşta milyonlar öldü, Avrupa´nın büyük kısmı ve kendi ülkesi yıkıldı. Kendi halkından engelli vatandaşları yaşamaya hakkı yok diye öldürttü (lebensunwertes Leben). Bunların sayısı 300.000´e yaklaşıyor tahminlere göre.
Erdoğan diktatör olabilir, ama bir Hitler değil. Peki kiminle kıyaslanabilir? Mesela bir Putin ile, Netanyahu ile. Bunu Rafael Seligman yeni çıkan kitabında yapıyor (Brandstifter und ihre Mitläufer / Kundakçılar ve destekçileri). Yazar Yahudi kökenli bir Alman tarihçi ve gazeteci.
Aslında TR724 yazarlarından biri bu kitabı ele alsa iyi olur. İlginç ifadelerinden biri de şu:
Asıl sorun sadece yangın çıkaran kundakçılar değil, onların destekçisi halk kesimleridir aynı zamanda. Destekçileri olmadan kundakçılar aslında etkisiz elemandır. Yazar bu destekçileri “kibritini arayan benzine” benzetiyor.