Kötülüğün heder ettiği yazar: Stefan Zweig

YORUM | M. NEDİM HAZAR

“Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaştan duyduğumuz dehşet ve üzüntüyü değil, bu saldırgan politikanın masum kurbanları başta olmak üzere Ukrayna halkıyla dayanışmamızı ifade ediyor ve buna yakın gelecekte barışçıl bir çözüm bulmasını temenni ediyoruz.” Bu açıklama merkezi Salzburg’da bulunan Stefan Zweig Merkezi’nin resmi sitesinde yer alıyor.

Salzburg tren istasyonundan 1 nolu otobüs, Havaalanından ise 10 nolu otobüse bindiğinizde güzergah sizi Kajan Platz’a götürür. Festpielhaus boyunca kaleye doğru yürüdükten sonra sağa, Toscaninihof’a döndüğünüzde karşınıza çıkacak olan  Mozart Evi’nin hemen yanında bulunuyor Zweig Müzesi.

Stefan Zweig Centre : Museums in Salzburg : salzburg.info

22 Şubat gecesi, Rio de Janeiro’nun yaklaşık 50 kilometre kuzeydoğusundaki Petrópolis’te aşırı doz Veronal alarak intihar etmesinin üzerinden 80 yıl geçtikten sonra bu müzeyi ziyaret etmek insanı yine de çok etkiliyor.

Kötülükten fiziksel olarak kaçmanın anlamsızlığının yaşamış ve trajik örneğidir Stefan Zweig’in hayatı.

Son mektubunda şöyle yazmıştı: “Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızıllığını görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.”

Salzburg’daki Stefan Zweig Center’daki daimi sergi, Stefan Zweig’in hayatını ve çalışmalarını görüntü ve belgelerle anlatıyor.

Hayatının evreleri, kitapları, arkadaşları ve meslektaşlarıyla karşılaşmaları altı bölümde (aile, Avrupa, başarı, festivaller, veda, geçmişe dönük) belgelenmiştir. Çok sayıda resim, kitap, çeşitli ses istasyonları, el yazmaları ve daktilo yazıları Salzburg’daki zamanını belgeliyor.

“Özgürlüğün yolu, tüm dünyaya karşı tek başına kalmak olsa bile kendi inancına bağlı olmaktan geçer.” diyor Stefan Zweig. İkinci Dünya Savaşı döneminin tartışmasız en başarılı yazarlarından birisi olarak kabul edilir. Zweig’in ömrünün son sekiz yılını geçirdiği İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Brezilya’daki hayatına ışık tutan kalıcı sergi ise özellikle sürgün dönemindeki hayatına ışık tutacak metin ve mektupların yer aldığı bir kitap, ziyaretçilerden yoğun bir ilgi görüyor.

Pin de Carlos Eduardo do Prado em writers

Selim İleri’nin “iddiasız, edebiyatı sevdirecek, edebiyat gönüllüsü bir yazar” olarak tanımlandığı bir isim Stefan Zweig…

İsterseniz önce bu talihsiz yazarın hayat hikayesine bir göz atalım. İşte size alternatif Zweig biyografisi…

Stefan Zweig 28 Kasım 1881’de Viyana’da doğdu ve Kasım 1917’ye kadar memleketinde yaşadı. Daha sonra bir buçuk yılını İsviçre’de geçirdi. Ekim 1917’de, yani hala Birinci Dünya Savaşı sırasında, Zweig Salzburg’da “Trumpeterschlössl” olarak da bilinen “Paschingerschlössl” adlı mekanı satın aldı. Bina, 17. yüzyılda Başpiskopos Paris Kont von Lodron tarafından bir av köşkü olarak inşa edilmişti. Wolfgang Amadeus Mozart ve kız kardeşi Nannerl burada müzisyen olarak misafir olmuştu.

Zweig önceleri bu evi yalnızca yaz aylarında yoğun çalışma haftaları için kullanmayı, kışı Viyana’da geçirmeyi planlıyordu. Ancak 1919 baharında hayat onu bambaşka yerlere savuracaktı. İlk karısı Friederike von Winternitz ve kızları Suse ve Alix ile birlikte Zweig, artık tüm yıl boyunca “Kapuzinerberg 5” adresindeki eve taşındılar. Zweig, anı olarak yazdığı Die Welt von Gestern (Dünün Dünyası) adlı kitabında, Kapuzinerberg’deki harap küçük bir şatoda yaşamanın aile için ne kadar zor olduğunu anlatır.

Viyana’dan ayrılıp küçük Salzburg kasabasına (Zweig’in şaka yollu “Gmachlville” dediği) taşınma kararının birkaç nedeni vardı. Bunlardan biri kuşkusuz, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda sergileyecek çok az edebi eseri olan Zweig’in, Viyana’daki çalışmalarının yeterince tanınmadığını ve takdir edilmediğini bilmesiydi. Almanya’daki ve daha sonra Fransa, İsviçre ve İtalya’daki edebiyat çevrelerinde hızla sempati kazanırken, Viyana’da sert eleştirilerle karşılaşmıştı.

Salzburg’a taşınmak sadece Viyana’nın reddedilmesi anlamına gelmiyordu, çünkü Zweig için Salzburg, “en ideal coğrafi konum, çünkü Avusturya’nın sınırında” idi. Çünkü buradan Münih, Zürih, Venedik veya Paris’e kısa sürede ulaşabiliyordu. Aslında, 1920’lerin başından itibaren, Zweig giderek daha fazla Avrupa’ya yöneldi. Salzburg’da tenha bir hayat yaşadı ve sadece birkaç sanatçı arkadaşıyla iletişim kurdu. En sevdiği yerlerden biri de Café Bazar’dı ve Getreidegasse’deki Café Mozart’ta satranç oynamayı severdi.

1920’lerin ortalarında Salzburg’da Zweig’in dünya çapındaki edebi başarısı başladı. “Amok” (1922) ve “Duyguların Kargaşası” (1926) adlı roman ciltleri ile Joseph Fouché (1929) ve Marie Antoinette’in (1932) tarihsel biyografileri yalnızca Almanca konuşulan ülkelerde değil, aynı zamanda pek çok ülkede coşkuyla karşılandı. Birkaç yıl sonra bu çalışma yaklaşık 20 ayrı dile çevrildi. Zweig ayrıca Viyana’daki Burgtheater’daki komedisi “Volpone” galasında (1926) ve “Sternstunden der Menschen” adlı tarihi minyatürlerin yayınlanmasında (1927) artık dünyaca tanındı.

Avrupa ülkelerindeki, ABD’deki ve Latin Amerika’daki okumalarda ve konferanslarda nerede görünürse görünsün, her yerde coşkulu bir izleyici kitlesi buluyordu. 1927’de, Zweig elli yaşından önce, Sovyetler Birliği’nde Maxim Gorki’nin önsözünü yazdığı toplu eserlerin ilk baskısı yayınlandı.

Adolf Hitler’in 1933’te iktidarı ele geçirmesinden sonra, Salzburg vatandaşlarının çoğunluğu Nasyonal Sosyalist Almanya’ya erken bir “ilhak”tan yanaydı. 1933 baharında, Nazi diktatörlüğüne ve yıllarca yaşadıkları antisemitizme duydukları sempati, Zweig’i Salzburg’dan ayrılmaya ve dolayısıyla ailesini de terk etmeye hazırlamaya sevk etti. Şubat 1934’te karar verildi: Zweig’in evinde silah sakladığından şüphelenildi. Polis evde arama yaptı lakin Zweig bunun da arsız bir provokasyon olduğunu biliyordu. Branch şimdi Salzburg’dan ayrılıyor ve Londra’ya taşınıyor. Kısa süre sonra çok daha korkuncu oldu ve  Salzburg’daki Nasyonal Sosyalistler, Zweig’in kitaplarını şehrin meydanında yaktılar. Bu olay onu derinden sarstı ve korkuttu.

Zweig, nihayetinde Nazi rejimi takibinden kurtulmak için doğduğu ve önemli eserlerini ortaya koyduğu Avusturya’yı terk etti. Yahudi yazar Stefan Zweig’ın ülkeyi terk ettiği karanlık dönem, serginin içerisinde Nazi gizli polis teşkilatı (Gestapo) tarafından el konulan Viyana’nın Birinci Bölge’sindeki Metropol Otel’in bir maketi ve siyah duvarlarla resmedilmişti. Bugün ise Metropol Otel’in içerisinde o dönemde Nazi zulmüne uğrayan isimlerin hikâyelerini anlatan videoları dinlemek mümkün. Bu odada göze çarpan bir diğer ayrıntı, Gestapo mensuplarının giydiği uzun siyah kabanların asılı olduğu elbise askılıkları.

Her neyse…

Salzburg Stefan Zweig Merkezi Müdürü Arturo Larcati ile konuştuğumda bir ülkenin kendi değerine sahip çıkmasının geç olsa verdiği mutluluk ve burukluktan bahsetti. Sergi münasebetiyle ABD ve İsrail’deki arşivlerden Zweig’a ait elyazmaları da getirilmiş.

Kitap yakma olaylarından sonra Stefan Zweig, Şubat 1934’te Salzburg’dan ayrıldı ve altı buçuk yıl İngiltere’de yaşadı. 1934’te sekreteri olan Alman göçmen Lotte Altmann ile ikinci kez evlendi. 1939 sonbaharında Bath’da Zweig’in “alternatif Salzburg” olarak adlandırmaktan hoşlandığı bir ev satın aldılar. Haziran 1940’ta, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından on ay sonra, Lotte ve Stefan Zweig Avrupa’yı terk ederek dönüşümlü olarak ABD’de ve Brezilya’da sürgünde yaşadılar.

Stefan Zweig, 22-23 Şubat 1942 gecesi Rio de Janeiro’nun kuzeydoğusundaki Petrópolis’te uzun süreli depresyon nedeniyle aşırı dozda Veronal alarak intihar etti. Karısı Lotte onu ölümüne kadar takip etti. Hizmetçiler karı kocayı elleri kenetlenmiş olarak yatakta sırtüstü yatarken buldular.

Yukarıda yer alan veda mektubunda ise “kendi hür iradesiyle ve sağduyularıyla” hayattan ayrıldığını yazıyor. Manevi anavatanı Avrupa’nın yıkımı, onu giderek daha fazla yerinden etti ve uzun yıllar evsiz dolaştıktan sonra gücü tükendiğini anlatıyor.

Stefan Zweig gets a stone in Salzburg - SlippediscSlippedisc | The inside  track on classical music and related cultures, by Norman Lebrecht

“Memurlar, sırtüstü yatan ve giyinik halde bir adam buldular. Bu kişi kısa bir süre önce İngiltere vatandaşı olmuş ünlü Avusturyalı yazar Stefan Zweig’di.” Brezilya’nın Petropolis şehrinde hayatına son veren Zweig’ın polis tarafından hazırlanan ölüm raporunda bu ifadeler yer alıyordu. 23 Şubat 1942’de canına kıyarak hayata gözlerini yuman Zweig, Hitler rejiminden ciddi manada korkmuş ve Avrupa’dan umudunu keserek yolu Güney Amerika’ya düşmüş önemli bir kalem olarak tarihe geçti.

on The Impossible Exile: Stefan Zweig at the End of the World, by George  Prochnik – On the Seawall

Müzede Zweig’ın hayatının son dönemini geçirdiği Brezilya’ya ilişkin önemli ayrıntılar mevcut. Avrupa’nın artık yıkıldığını düşünerek 33 yaşındaki karısı Lotte ile intihar eden Zweig, Brezilya’dayken ömrünün son zamanlarında iki önemli esere imza atıyor. İlki, sürgün gittiği topraklarda yazdığı ve intihardan bir gün önce postaya verdiği ‘Bir Satranç Öyküsü’. İkinci önemli eser ise bir dönem yaşadığı dünyaya övgüler düzdüğü ve bir daha geri gelmeyeceğini düşündüğü ‘Dünün Dünyası’ isimli otobiyografi. Sergide Türkçeye çevrilmiş bir kitabını görmek de mümkün. Bilindiği üzere Zweig ‘Dünün Dünyası’ isimli eserinde Franz Kafka, Klaus Mann gibi isimlerin metinlerini de sayfalara taşımış.

 Veda mektubunda, son yıllarını geçirdiği Brezilya’ya teşekkür eden Zweig’ın aynı metindeki iç yakan satırları ile bitirelim bu yazıyı: “(…) her zamankinden daha çok ezginim. Kaybolmuş şeylerin hiçbiri bir daha geri gelmeyecek; yarın, geçmiş zamanın sunduğunu asla getirmeyecek.”

Meraklısı için not:

Yolunuz Salzburg’a düşerse müzeyi Pazartesi, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri 14:00-16:00 arası ziyaret edebilirsiniz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin