HABER-İNCELEME | HASAN CÜCÜK
Türkiye ve Azerbaycan için kullanılan ‘Tek millet, iki devlet’ söylemi, İskandinavya ülkeleri İsveç, Norveç ve Danimarka için ‘Tek millet, üç devlet’ şeklinde oluyor. Vikingler’in torunları, dil, kültür ve yaşam olarak birbirine çok benziyor. Her konuda ortak hareket etmesiyle bilinen ve Avrupa Birliği’nden yıllar önce Nordik Birliği’ni kuran İskandinav ülkelerinin arasına son günlerde koronavirüs girdi. Norveç ve Danimarka, salgına karşı katı önlemler alırken, 5 bin 446 vaka ve 282 ölünün olduğu İsveç’te hayat aynen devam ediyor. Şimdi dünya koronavirüsle mücadelede ‘İsveç modelini’ tartışıyor.
Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs salgını kısa sürede küresel bir hüviyete büründü. Artık salgının merkezi Çin değil, Avrupa. Özellikle İtalya, İspanya ve Fransa salgından en fazla etkilenen ülkeler oldu. Her gün yüzlerce kişi hayatını kaybediyor. Salgının bilançosunun daha da ağır olmaması için ülkeler gerekli tedbirleri aldı. Okullar tatil edildi, kamu çalışanları evine gönderildi, açık veya kapalı alanlarda bir araya gelme sınır kondu, restoran ve kafeler kapatıldı. Ülkeler dış dünyaya karşı kara, hava ve deniz sınırlarını kapatıp bir nevi ülkeyi karantinaya aldı. Avrupa’da sadece iki ülke önlemler konusunda diğerlerinden farklı davranıyor. Biri hiçbir önlem almayan Belarus, diğeri kısmi önlem alan İsveç…
Peki neden İsveç diğer ülkelerden farklı davranıyor. Gerekçesi ülkenin kültür yapısından kaynaklanıyor. Benzer durum Norveç ve Danimarka içinde geçerli. Bu iki ülke salgına karşı sert tedbirler alırken, İsveç ‘halkının sağduyusuna güvenmeye devam etti. İsveç Başbakanı Stefan Löfven, salgının ciddi boyutlara ulaştığı günlerde yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında, ‘Maalesef durum ciddi. Bir çok kaybımız olacak. İşyerlerinden iflaslar yaşanacak. Ve yine bir çok kişi bu salgından dolayı sevdiğine ‘hoşçakal’ diyecek’’ diye konuştu. Başbakan Löfven, ulusa seslenişte halkı olacaklara bir nevi hazırlamış oldu. İsveç’te herkes durumun kötüye gittiğinin farkına vardığında, toplumsal bilinç ortaya çıktı.
Öncelikle İskandinavya’da ilişkilerde güven esastır. Tabir-i caizse ‘söz buralarda hala senet olmaya’ devam ediyor. Halk bilinçli olduğu için herhangi bir yasak gelmeden de beyanı esas kabul ediyor. İsveç, toplumun üzerinde baskı yapıp, eve kapatmak istemiyor. Halkın psikolojisini düşünüp, panik havasının oluşmasına engel oluyor. Başbakan Stefan Löfven “Biz yetişkinler, yetişkin gibi davranmalıyız. Panik veya dedikodu yaymamalıyız. Hiç kimse bu kriz karşısında yalnız değil, her bir kişinin ağır sorumlulukları var” diyor.
Elbette İsveç’te alınan koronavirüs önlemleri de hiç yok değil. Lise ve üniversiteler uzaktan eğitime mart ortasında geçti. 50 kişiden fazla katılımlı etkinler yasaklandı. Kreş ve ilköğretimde ise dersler devam ediyor. Restoran ve kafeler açık. Kamu kurumları ve özel sektör normal mesaisine devam ediyor. Küçük ancak önemli bir detay var. Başbakan Löfven, en ufak bir salgın belirtisi olan herhesin evinde kalmasını istedi. ‘Evde kal’ çağrısını yaparken bunu lafta bırakmadı. Evde kalan herkesin maaşını devlet garanti etti. Virüs belirtisi olan çalışanlar, ilk günden itibaren ücreti izinli sayıldı. İsveç’in yorumuyla ‘hastalık izni’ bunun adı. Mevcut kurallara göre, bir kişi hastalık yaparsa ilk gün para alamıyor. Hastalık parasını ikinci günden itibaren alıyor. Raporsuz iki haftaya kadar ‘hastayım’ deyip işe gitmiyorsunuz. Bu süre uzarsa rapor almanız gerekiyor. Bu kural koronavirüs döneminde esnetildi. Hasta olunca ilk günden itibaren paranızı alıyorsunuz ve süre iki haftayı geçse bile doktor raporu istenmiyor. Bundan dolayı en hafif sempton belirtisi olanlar işe gitmiyor, sokağa çıkmıyor, teması minimum düzeye indirdi.
Kreş ve ilköğretim okulları açık ama sınıflarda fire yüzde 60-70 düzeyinde. Veliler çocuklarını tedbir amaçlı göndermiyor. Yine bir çocukta en ufak bir belirti olduğunda, okul idaresi veliyi arayıp derhal çocuğunu okuldan almasını istiyor. Toplu taşıma araçlarında da benzer seyreklik yaşanıyor. Metro, tren ve otobüslerde dolulukta yüzde 70 düzeyinde azalma var. Restoran ve kafeler açık ama müşteri sıkıntısı yaşanıyor. Devletin koyduğu resmi bir yasak yok ama halkın kendi kendine koyduğu yasak var.
Halk sokaklara çıkıyor, parklara gidiyor, alış-veriş yapıyor. Ancak mesafeyi korumaya özel gösteriyor. Aslında İskandinavya’da mesafeli ilişki yeni bir kavram değil. Bir otobüs veya trene bindiğinizde ilk gördüğünüz boş yere değil, boş koltuğa oturursunuz. Bir otobüste yan yana oturan ancak tüm koltuklar doluysa olur. Komşuluk ilişkileri zaten ‘merhaba, merhaba’ düzeyindedir. Ortadoğu kültüründe görülen ‘misafirlik’ anlayışı İskandinavya’da pek bulunmaz. 18 yaşına giren gençlerin ilk yaptıkları, ehliyet almak ve evden ayrılmaktır. Bireysel yaşamaya alışmış bir toplum olduğundan sorumluluklarının bilince bulunuyor.
Halk bilincine devletin desteği eklenince İsveç’te yasaksız koronavirüs günleri devam ediyor. Şirketler çalışanlarına ‘evden de çalışabilirsiniz’ diyor. Başkent Stockholm’deki büyük şirketlerde ise evde çalışanların oranının en az yüzde 90 düzeyine ulaşmış bulunuyor. İsveç’teki teknik iş gücü ve altyapısı ile çalışma kültürü uzun bir süredir esnek ve uzaktan çalışma imkanı için güçlü bir zemin oluşturuyor.
Ancak İsveç’te koronavirüsten dolayı hayatını kaybedenlerin 300’e yaklaşması, alınan tedbirlerin sorgulamasına yol açıyor. Karolinska Enstitüsü’nde görevli epidemiyolojist Dr. Emma Frans, “Halk tavsiyeleri dinlemeye yatkın ama bu tip kritik durumlarda bunun yeterli olup olmayacağından emin değilim” açıklamasını yaptı. Stockholm Ticaret Odası Başkanı Andreas Hatzigeorgiou, “Virüsün halkı sağlığına verdiği zarara karşı mücadele ederken, aynı zamanda salgının ekonomik zararlarını en aza indirmek için uğraşmalıyız. Ülkedeki iş dünyası, İsveç hükümetinin krize olan yaklaşımını, diğer birçok ülkelere göre daha mantıklı buluyor” diyor. İsveç’in uyguladığı yöntemi ‘Rus ruletine’ benzetenlerde bulunmasına karşılık, hükümet halkın sosyal sorumluğuna güvenerek koronavirüs krizinin üstesinden gelmeyi hedefliyor.