YORUM | RAMAZAN F. GÜZEL
Koronavirüs salgını dünyayı kasıp kavuruyor… Bu pandemi günlerinde ülkeler, yöneticileri ve halkları tarihe nasıl geçecek diye düşündünüz mü? İnsanlığın sınandığı şu günlerde kimler insaniyet namına kazanacak, kimler kaybedecek?
Felaketin eşiğindeki cezaevleri konusunda kim hangi adımları atıyor? Şöyle bir göz atalım;
– İran’da 85 binden fazla mahkûm ve tutuklu tahliye edildi.
– Bahreyn yaklaşık 1000 mahkûmu tahliye ederken 600 civarında mahkûmun cezasını ev hapsine çevirdi.
– ABD’nin Washington, Ohio, L.A. şehirleri başta olmak üzere binlerce kişi tahliye edildi. ABD’de herhangi bir idari ya da yasal düzenlemeye ihtiyaç duymaksızın hakimler takdir halkalarına dayanarak bu kararları verdi.
Evet, önce adalet!.. Kendim de sürecin mağdurlardan eski bir yargı mensubu olmam hasebiyle yargının ve yargı mensuplarının sorunlarını, yaşadıklarını dile getirmeye çalışıyorum. 15 Temmuz sonrası 5 bin kadar yargı mensubu mesleklerinden, özgürlüklerinden, en temel insani haklarından edildi. Hatta bazıları canından oldu!..
Bu güzide yargı mensupları teşkilattan uzaklaştırılınca meydanın kaldığı yargı mensubu ortalamasına da işaret ederek sürecin anlaşılmasına yardımcı olmaya çalışıyorum. Yazarak, söyleyerek, mücadele etmekle neleri değiştiriyoruz/değiştirebiliriz; bilemiyorum. Bize düşen sefer ve gayret. Bir de haksızlıkların olduğu bu kritik devirde, dönemde safımızı belli etme, tavır belirleme… Ayrıca tarihe not düşme mahiyetindeki eski bir yargı mensubunun bu notları, günlükleri ilerideki nesillere belki de bir fikir verir.
YARGISIZ İNFAZA UĞRAMIŞ YARGI…
Evet, 5 bin kadar yargı mensubu sorgusuz sualsiz görevlerinden alınmıştı; en ağır suçlarla suçlanmış olan sanıklara tanınmış olan savunma hakkını binde biri bile tanınmadan…
Onların haklarına kimse sahip çıkmadı. En yüksek yargı mercii bilinen AYM ki rehin alınmış ve AİHM tarafından da haklarında olumlu kararlar verilmiş ihraç üyelerinin haklarını savunmaktan aciz idi… Şimdiler de -biraz da zorlama ile- meslektaşlarına dair olumlu kararlar vermeye başladı; belki Batı dünyasının artık kendisini “bir iç hukuk yolu olmaktan çıktığını” görmesinden kurtulmak için, belki başka bir motivasyondan…
Bu bağlamda AYM, son kararında; hakim olarak görev yapmış olan bir başvurucunun “suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında FETÖ/PYD iddasıyla tutuklama tedbirinin uygulanmasını kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına aykırı olduğuna” karar vermişti. Evet, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 31/10/2019 tarihinde, Mustafa Özterzi (B. No: 2016/14597) başvurusu ile ilgili olarak “Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine” hükmetmişti.
Hâkim Özterdi ile ilgili bu karardan başka da -AİHM’ye de intikal edip Türkiye aleyhine karar çıkmış olan- Hâkim Hakan Baş kararı da vardı. Benzer içerikler taşıyan o kararla ilgili de yakın zamanda “AİHM’nin ‘Hâkim Hakan Baş Kararı’ ne diyor?” başlıklı bir yazı kaleme almıştık. Bu yazılar ve devamlarına bakarak da kendisini adalete adamış insanların başına neler getirilmiş olduğunu daha iyi anlarsınız.
İşte o binlerce hâkim (bir kısmı hücrelerde olmak üzere), diğer 300 binden fazla tutuklu ile birlikte hapishanelerde unutulmaya terk edilmiş durumda ve de sağlık cezaevi koşullarında ölümle karşı karşıyalar…
Ve bir haber düştü gündeme;
Cemaat soruşturmaları kapsamında 21 Temmuz 2016’da tutuklanan Yargıtay üyesi Demiröz, iki ay Sincan Cezaevinde kaldıktan sonra Konya Ereğli T Tipi Cezaevine gönderildi. Hücrede kalan Demiröz 2 aydır 10 kişilik koğuşta yaşam mücadelesi veriyor. 13 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Demiröz’ün dosyası Yargıtay tarafından usul yönünden bozuldu. Mahkemesi devam ediyor. 26 Mart 2020’de duruşması görülecek.
3,5 yıldır tutuklu bulunan Demiröz’ün eşi Melek Demiröz, şöyle anlatıyordu yaşananları:
“Eşim ameliyat olmadan önce 6 ay hastaneye gitti geldi, gitti geldi. İlk başta nefes zorlukları vardı. 20 kilo kaybetti. Doktor için dilekçe verdi ama 3 hafta sonra götürdüler, o zaman da hiçbir tedavi yapılmadı. ‘Ateşin var mı?’ diye soruyorlar, iğne yapıp gönderiyorlar. Kaç kere böyle oldu. Ne bir film çekildi ne bir incelemeye aldılar… Son duruşması 27 Şubat’ta oldu. Ameliyat durumunu mahkemeye raporlarıyla sunmamıza rağmen dikkate almadılar, tahliye etmediler.”
AF ÇIKAR VEYA ÇIKMAZ…
Şimdilerde af çıkar çıkmaz o ayrı… Tartışılıyor; bazıları “Fetöcüler faydalanacaksa hiç çıkmasın” diye nefretlerini paylaşıyorlar sosyal medyada…
İnfaz yasasında düzenleme ile meseleye çözümler aranırken, “terör suçluları” hariç şerhi düşülüyor! Terör dedikleri siyasi suçlular/ siyaseten suçlananlar… Onların durumuna en hazin örnek de eski Yargıtay üyesi Mehmet Sait Demiröz ve yaşadıkları…
Uydurulmuş suçlarla tutuklanan ve özgürlüklerini alınmış olan on binlerce insan şimdilerde de “öngörülmüş bir kasıt” ile ısrarla içeride tutulmaya devam edilmekte…
Başta siyasiler olmak üzere, onlara alet olan yargı mensupları içeride zorla tutulan bu yüz binlerce insanının bu durumundan dolayı “Hürriyeti tahdit” gibi suçlardan yargılanacakları gibi, ölümler yaşanmaya başladığında “Olası Kastla Adam Öldürmekten” Yargılanacaklardır! Hukuk geldiğinde bu suç ortaklarının ömrü cezaevlerinde geçecektir. O zaman da bir salgın riski yaşadıklarında umarım bu yaşananları o zaman iyi empati duyarlar.
Ama emin olsunlar, onlar için de Cezaevleri MezarOlmasın düzenlenir, onlar için de mücadele ederiz, rahat olsunlar o konuda!
**
Diyoruz ya, şu kritik dönemlerde tarih yeni baştan yazılıyormuşcasına önemli hadiseler oluyor. Bu savrulmada herkes bir konuma, yere savruluyor. Kimileri Dr. Rieux, kimileri de Rahip Paneloux olarak anılacak. Ve onları yazacak Camus gibi, Gabo gibi kalemler çıkacaktır.
İleride nasıl anılacağı insanların takdirine kalmış… Bize düşen, böyle şerhler, notlar düşmek. Elimizden gelebilen de şimdilik bu!