Korku atmosferi ve KHK’lar

YORUM | MAHMUT AKPINAR

Sedat Peker 17/25’ten sonra Ergenekon-Erdoğan ittifakını müteakip alenen iktidarın yanında yer aldı. Çevresine fesli sakallı, tuhaf, ürkütücü kişileri alıp iktidar lehine açıklamalar yapıyor, aydınları, muhalifleri tehdit ediyordu. “Kanlarında duş alacağız!”, “Dünyanın şah damarını kesmişcesine kanlarını akıtacağız!” “Onları bayrak direklerine asacağız!”, “sokaklara inmeyi düşünüyorlarsa, onları sokaklarda bekliyor olacağız!” diye tehditler savurmuş ve insanlarda infial, dehşet oluşturmuştu. 

Şimdilerde AKP ile mücadele içinde. Eski söylediği şiddet,kan, tehdit içeren sözlerinden dolayı özür diledi. O dönem hükümetin lehine korku atmosferi oluşturmak için o sözleri söyledim, dedi. Peker videolarından birisinde de kendisinin korku atmosferi oluşturma konusunda “uzman” olduğunu ifade etti. 

Bütün yaşananlardan sonra geriye doğru baktığımızda AKP iktidarda kalabilsin ve seçimleri kazanabilsin diye bir korku atmosferi oluşturma planı yürütülmüş. Nitekim 2015 seçimlerinde Erdoğan: “Verin 400’ü ve bu iş huzur içinde çözülsün!” diyerek milleti bizzat kendisi tehdit etmişti. 2015 yılında iki seçim arasında geçirilen 1000 civarı vatandaşımızın hayatına mal olan kanlı 6 ay milletin Erdoğan’a 400’ü vermemesinin faturasıydı. Sözlü tehdit işe yaramayınca Erdoğan ve ortakları işi eyleme döküp ortamı kan gölüne çevirdiler. Bu durum, korku atmosferini büyüterek seçmeni teslim olmaya zorlama stratejisinin gereğiydi. Nitekim millet korktu, endişelendi, “kaostansa Erdoğan’a razı olalım!” kıvamına getirildi, Erdoğan kaybettiği seçimi kanırtarak, tehditle, şantajla geriye aldı. 

Erdoğan bütün mafyatik yapıların yaptığı üzere iktidarını korku, tehdit ve yıldırmayla insanları sindirme ve teslim alma üzerine kurdu. Bunun için en önemli desteği Ergenekon’un gelmiş geçmiş en aksiyoner, derin, gizemli Paşası Veli Küçük’ün özel yetiştirmesi olan Sedat Peker’den aldığını görüyoruz. 15 Temmuz’dan sonra muhalif siyasi partiler, medya, aydınlar ve toplum kulak memesi kıvamına getirildi, şekle girme potansiyeli kazandı. Korku atmosferi oluşturarak ülkeyi yönetmeye devam etmek, iktidarı devretmemek isteyen Erdoğan kendisini Ergenekon’a muhtaç bırakmayacak tedbirler de aldı, farklı enstrümanlar geliştirdi. SADAT’ı kurdu, 15 Temmuz’da da aktif kullandığı cihadist grupları alana sürdü, bekçiler alıp sokak hakimiyetini perçinledi, ilaveten AKP teşkilatlarını silahlandırdı.

Özünde müthiş bir mafyatik potansiyel taşıyan Erdoğan korku ve tehditle, şantajla hakimiyet kurma, kitleleri kontrol etme stratejisini siyasete uyarladı ve başarıyla uyguladı. Siyaset marifetiyle mafyatik anlayışını devlete taşıdı. Hiç bir mafya liderinin sahip olamayacağı güç ve imkana kavuştu. Bununla ilgili sosyal psikolojik verilerden yararlandığını, danışmanlıklar aldığını düşünüyorum. Belki de bunu en iyi uygulayan siyasi liderlerden birisi olan Hitler’i ve uygulamalarını inceletmiş, oradan yeni stratejiler üretmiştir. Nitekim Hitler’in propaganda bakanı Gobbels’in medyaya mutlak hakim olup halkı manipüle etmekte kullandığı taktikleri başarıyla uyguladığına hepimiz şahidiz. 

Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini herkes bilir. Sadece insan için değil, bütün canlılar için ihtiyaçlar hiyerarşisinin en temelinde, fizyolojik ihtiyaçlar ve güvenlik ihtiyacı gelir. Sanat, estetik, etik, ahlak gibi kavramlar bu iki konuda sıkıntı yaşanıyorsa insanlar için bir şey ifade etmez. Bütün canlılar herşeyden önce kendilerini güvence altına almak ve temel ihtiyaçlarını karşılamak ister. Eğer insanları bu iki konuyla tehdit ederseniz büyük kısmı diğer konulardan feragat eder. Veya bu iki konuda ciddi ve yakın tehdit altında olduklarına ikna ederseniz başka şeyleri unuturlar. Bu konularda korku yaşayanlar kendilerine güvence veren güce yönelme eğiliminde olurlar.

Erdoğan son 10 yılda toplumu korkuyla, tehditle, şantajla ve aç kalmakla tehdit etti. Bunların olmaması için kendisine teslim olmaları gerektiğine halkı ikna etti. Yani devleti ve toplumu korku atmosferi oluşturarak denetimine aldı. İnsanları açlıkla, yoklukla, işsizlikle sınamanın ve korkutarak teslime zorlamanın en etkili ve yaygın kullanılan aracı KHK’lar oldu. Bu ülkede darbe dönemlerinde bile memurlar yargı kararı olmaksızın işten atılmamıştı. Devlet memurlarına yapılan haksızlıklar yargıdan, adalet mekanizmasından dönerdi. Ama Erdoğan, 15 Temmuz’dan sonra çıkardığı, muhalefetin de (aktif veya pasif) destek verdiği KHK’larla bütün devlet memurlarını, polisleri, yargıçları kendisine kul-köle haline getirdi. Zira memurlar bir gecede işinden atılıp aç kalabileceğini gördü. Bu konuda yargı yollarını da tıkayarak korku atmosferini daha etkili ve kalıcı kıldı. KHK’lardan sonra kamu görevlileri Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, Erdoğan’ın memurları oldular. Anayasa ve yasaları dinlemek yerine AKP’li siyasetçileri dinlemeye başladılar.

KHK’lar Erdoğan’ın başarıyla uyguladığı, ülke ve toplum üzerinde korku atmosferi oluşturup teslime/biata zorlama stratejisinin en etkili silahıdır. Hukuksuz, siyasi bu kararları bütün sonuçlarıyla ve tamamen bitirmeden ülkenin üstündeki korku atmosferi gitmez. İktidar gönderildiğinde ilk yapılacak iş bu ucube durumun kayıtsız şartsız ve bütünüyle sona erdirilmesi olmalıdır. Aksi yöndeki her açıklama, beyan, söz Erdoğan’a payanda olmak ve onun korku stratejisine destek vermektir. Eğer gerçekten suça bulaşanlar, yasalara aykırı hareket edenler varsa, adil bir yargılama ile yargılar ve adil cezalar verirsiniz. Böyle toplu ve mahkeme kararı olmadan cezalandırma Nabukadnezar döneminde dahi yoktu. 

Bu arada Sedat Peker’den, 15 Temmuz öncesi ve 15 Temmuz esnasında AKP lehine korku atmosferi oluşturmak için ne tür projeler yürüttüklerini açıklamasını da bekliyoruz.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin