YORUM | AHMET KURUCAN
Meşhur tespittir, bir ülkede trafik düzeninin bozukluğu veya düzgünlüğü aslında o ülkede insanların ilişki düzeylerini gösterir. Yazılı olan kurallar herkesin malumu ve evrensel. Kırmızı ışıkta durulur. Şerit ihlali yapılmaz. Nokta. Ama yazılı olmayan kurallar da vardır. “Bazen kırmızı ışıkta durmayabilirsin. Ambulansa yol vermesen de ya da yol verdikten sonra onun peşine takılsan da olur. Yollar kamyon, otobüs, taksi ve minibüs şoförlerinin evidir. Öncelik hakkı her zaman onlara aittir.” Ne kadar absürd değil mi? Ama gerçek.
Devletin vatandaşım dediği insana davranış şekli de en azından trafik kuralları kadar önemlidir. Trafik düzeni, toplumsal düzlemde insan ilişkileri ve insan devlet ilişkilerinin seviyesini gösterme adına önemlidir. Hocaefendinin bu eksende hatırladığım bir sözünü mealen arzedeyim: “Bir devletin vatandaşına benim vatandaşım demesi değil vatandaşın devletine benim devletim demesi daha önemlidir.”
Hem doğup büyüdüğüm hem de yaşadığım iki ülkeden binlerce kilometre uzakta bir başka coğrafyada bir başka kültürün hâkim olduğu ülkede sabah yeni bir güne uyandım. İki gündür buradayım. Kısa bir süreliğine ziyaret için üçüncü defa geldiğim bu ülkenin hem trafik düzenini gözlemliyorum hem devlet vatandaş ilişkileri ile alakalı düzenlemeleri dinliyorum bana rehberlik eden arkadaşlarımdan. Gördükçe ve dinledikçe yeni yeni şeyler öğreniyorum. Şaşırıyorum, gülüyorum, ağlıyorum ve hepsinin sonunda hayalen çocukluğuma ve gençliğime gidiyorum. Bugünü düşünüyorum ve “Ah yurdum insanı!” diyor yutkunuyorum.
Bu sabah aktardığım düşüncelerimi tetikleyen ve acımı kat be kat artıran bir başka gelişme oldu. Telefonumu elime aldığımda ilk bildirim olarak sahibinden 30 gündür uzakta kaybolmuş bir köpek haberini gördüm.
Köpek sahibinin evinden yaklaşık 65 km uzaklıkta bir yerde bulunmuş ve o civarda bulunan bir hayvan barınağına teslim edilmiş. Bu arada köpeğin sahibi köpeğinin kaybolduğunu sosyal medya hesabına yazmış, resimlerini koymuş, görenlerin, bulanların kendisine haber vermesini rica etmiş. Bir grup insan sosyal medyada köpeği sahibi ile buluşturabilmek için kendi içinde örgütlenmiş ve köpeğin 65 km uzaklıkta bir barınakta olduğu ortaya çıkmış. Bu konuda gayret sarfeden insanlar köpek ile sahibinin buluşma anlarını videoya çekmişler. Halk tabiriyle yazacağım; sevinç gözyaşları dökenler mi ararsın, sevincini tebessüm ve kahkahalarla gösterenler mi? Bunun USA Today gibi bir gazeteye haber olmasına ne dersiniz? Ne güzel değil mi? “Ne olacak canım, hayvan değil mi?” deyip geçmeyen köpek sahibi, bunun yanında o köpeği sahibi ile buluşturmak için harekete geçen insanlar, sahipsiz köpeği bulup barınağa getiren insanlar, bir ay boyunca ona bakan barınak sahipleri. Hepsi de vicdan sahibi.
Ekranıma düşen ikinci haber ise ülkemden. “İki milyonluk terör örgütü mü olur?” tag’i ile Twitter’da yer alan tweetler oldu. Üç tanesini örnek olarak sunmak istiyorum:
Ocak 2019’dan beri tutuklu olan ve cezaevinde sağ gözünü kaybeden 80 yaşındaki Abdullah Aydoğan’ın KHK ile kapatılan bir koleje futbol sahası yapılsın diye arazi bağışladığı için cezaevinde olduğunu BİLİYOR MUSUNUZ? @adalet_bakanlik
İkiMilyonluk ÖrgütMüOlur pic.twitter.com/itvaru1AZ9
— Tris (@UyumluTris) December 23, 2022
Ahmet Dizlek’in eşi:
“Eşim kanser hastası, teşhisten 2 yıl sonra ameliyat olabildi. Ameliyat olalı 1 yıl olmasına rağmen de onkoloji değerlendirilmesine götürülmedi. Risk ortadan kalkmış değil. Eşim gün geçtikçe daha kötüleşiyor değerleri düşüyor, eşimi tahliye edin.”#TSvFB pic.twitter.com/Z0dKLUqsql
— Kadının Sesi Platformu (@Kadinn_Sesi) December 24, 2022
Dedem;’40 sene önce’ öğrenci yurduna arsa bağışladığı için,
ablam; bir eğitim kurumunda sigorta kaydı bulunduğu için,
ben; bir tweeti RT ettiğim icin,
babacım; babam olduğu için,
miniğim askeri okula gittiği içinTERÖR YAFTASI YAPIŞTIRMAYA ÇALIŞTILAR!
İkiMilyonluk ÖrgütMüOlur ?
— güneş (@ekisstra) December 23, 2022
İnsan değilsiniz!
Şimdi gelin bu ikiyi tabloyu mukayese edin. Ettiniz mi? Yüreğiniz sızladı mı? Vicdanınız örselendi mi? Devletlular size sesleniyorum, neredesiniz? Halka ne demeli? “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” durağında durduğunuz yetmedi mi? Kaldı ki o durak ne size ne başkalarına yâr olmayacak? Ebedi kalıcı değilsiniz o durakta. Dünyada size takdir edilen ömrün son dakikasına kadar bu tavırlarınızı devam ettirseniz bile birgün Bediüzzaman’ın ifadesiyle “ecel celladı sizin de başınızı kesmek için gelecek.” Ölüm öldürümediğine ve kabir kapısı kapatılamadığına göre bir gün siz de devletlu da olsanız halk da olsanız ölecek ve o kabre gireceksiniz. Belki kabirde uyanacaksınız ama heyhat!
Biliyorum ve farkındayım; iktidarı, muhalefeti ve bürokrasi kadrosuyla ister devletlular ister geniş halk kesimlerinin hak, hukuk ve adaletten uzak bu umursamaz tavırları “Sen aslında yoksun. Varsın ama düşmansın. Vatandaş da olsan bizim nezdimizde bir hayvan kadar değerin yok” diyorsun ve bunu söz konusu tavırlarınla cümle aleme gösteriyorsun. Yazının başlığına köpek ve vatandaş koymamın sebebi de bu zaten.
Eskiden sizler için kötü işler yapan iyi insanlar diyordum. Sonra zulmünüzün artmasına paralel olarak kötü işler yapan kötü insanlar demeye başladım. Zaman içinde hiç hız kesmeden devam eden zulümlerinizi görünce size sadece kötü insanlar dedim Mehmet Efe Çaman’dan iktibasla. Ama şimdi muhalif gördüğünüz herkese bir köpek kadar değer vermediğinizi üzüntüyle görünce çok net diyorum ki siz insan değilsiniz. İnsan olmanın asgari ve fıtri ahlaki özelliklerine dahi sahip olmayan varlıklarsınız ama adını koyamıyorum.
Son sözüm şu olsun; hiç hak etmediği halde tahammülfersâ hüzün, ıstırap ve çilelere mahkum ettiğiniz ve verdiğim örnekte olduğu gibi bir köpek kadar bile olsa değer vermediğiniz yurdumun asil insanları inandıkları değerlerle hayata tutunmaya devam edecek inşallah.
Ben tam da bu satırları yazarken değerli arkadaşım Ahmet Gül kendisinin kaleme aldığı ve beste denemeleri yaptığı bir şiirini gönderdi. Bir demiş, pir demiş ve çok güzel demiş:
“Ne güller kuruttu bu rüzgâr
Ne mevsimler çürüttü
Umutlar uçurdu dağlara
Ne ateşleri söndürdü.
Ne esti gitti şehirden
Ne meltemce konuştu
Ne çarptı gitti kapıyı
Ne yağmura dönüştü.
Rüzgâr gibi esmeli bazen
Dalı budağı kırmadan
Meltem olmalı bazen
Dalgalara savrulmadan
Lodos olmalı bazen
Çatı baca uçurmadan
Umut olmalı bazen
Bulut gibi kaybolmadan.”
Nasıl bir insan bu kadar kötü olabilir, bu kadar ileri nasıl gidebilir, can acıtabilir, cana kıyabilir? Aklımız almıyor değil mi? Benim şakaklarım zonkluyor düşünürken. Cevabım sizin yazınızla daha netleşti; insan olarak düşününce olanları, aklımız almıyor, kalbimiz sıkışıyor , insanlıktan çıkmak gerek bunları makul görmek ve/veya yapmak için.