Fathi Osman*
Afrikalı gazetecilerin sürgün yaşamı neden bu kadar özel? Sürgündeki yüzlerce Afrikalı gazeteciden biri olarak bu soru bana özel olarak ve sıklıkla katıldığım panellerde soruldu. Doğal olarak nedeni sonuçtan ayırmak mümkün değildir. Çoğu Afrika ülkesinde basın özgürlüğünün iç karartıcı durumu, bu hayati soruyu yanıtlamak için gerekli arka planı sağlıyor.
Örneğin benim ülkem Eritre, kıtadaki bu koşulların en görünür ve en uç örneklerini yaşıyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün her yıl yayınladığı Basın Özgürlüğü Endeksi’nde yedi yıldan uzun bir süre üst üste sonuncu olan Eritre, ‘Afrika’nın Kuzey Kore’si’ lakabını kazandı. Bu tanımlama, hükümetin özgür basına karşı tutumunu yansıtması bakımından fazlasıyla yerinde.
Güvenlik güçleri, 11 Eylül saldırılarından sadece bir hafta sonra, 18 Eylül 2001 gecesinin sabahına doğru, yeni yayına başlayan özel medyanın editör ve muhabirlerini tutukladı. Olayın üzerinden 22 yıl geçti, bu gazetecilerin derhal serbest bırakılmaları yönünde aralıksız yapılan çağrılara rağmen nerede oldukları hala bilinmiyor. Ne yazık ki, bazıları tek kişilik hücrelerinde yaşamlarını yitirdi.
Nüfusu 3,5 milyon olan Eritre’de tamamı hükümete ait bir gazete, bir radyo istasyonu ve bir TV istasyonu bulunuyor. Uluslararası Telekomünikasyon Birliği 2019 yılında Eritre nüfusunun sadece 1,3’ünün internet erişimine sahip olduğunu açıkladı. Eritreliler, tek internet sağlayıcısı olan devlete ait Eritre Telekomünikasyon Hizmetleri Şirketi’nden (Eritel) yeni sim kart satın almak için polis iznine ihtiyaç duyuyor. Eritrelilerin devlete ait tek internet sağlayıcısı Eritre Telekomünikasyon Hizmetleri Şirketi (Eritel)’nden yeni sim kart satın alabilmeleri için polis iznine ihtiyaçları var.
Basın özgürlüğüne yönelik baskılar çok sayıda Eritreli gazeteciyi ülkeyi terk etmeye zorladı. Afrika kıtası içindeki sürgün deneyimiyle kıta dışına yapılan arasında farklılıklar var. İşbirliğini ve güçlerini birleştiren birçok Afrika ülkesinin arasında gizli güvenlik koordinasyon anlaşmaları yapılıyor.
Gazetecilerin ülkelerini terk etmeleriyle birlikte kabus gibi bir sürgün deneyimi başlıyor. Bir gazeteciyi sürgüne çıktığı ülkeden anavatanına geri göndermek için yetkililere 100 dolarlık bir banknot ya da bir şişe viski parasından daha azı kafi geliyor. Hartum’daki Eritreli bir meslektaşım, güvenlik görevlilerinin tehditlerine defalarca maruz kaldı ve üçüncü bir ülkeye gidebilecek evraklarını tamamlayabilmek için görevlilere düzenli olarak rüşvet vermek zorunda kaldı. Arkadaşım geri gönderilmeyen şanslı birkaç kişiden birisiydi.
Eritreli ve Etiyopyalı birlikler Kasım 2020’de Tigray’ın kuzey bölgelerine girdiğinde, Eritreli güvenlik güçlerine bağlı ajanlar BM mülteci kamplarına baskın düzenledi. Aralarında birkaç gazetecinin de bulunduğu 80 Genci kaçırdı ve Eritre’ye geri götürüldü. Yine bu kaçırılanların da nerede olduğu hala bilinmiyor. Eritre modeli yelpazenin en uç noktasında; ancak diğer ülkelerde gazetecileri sürgüne gitmeye zorlayan korkunç ihlal kayıtları var.
Afrikalı gazetecilerin sürgün deneyimini belgeleyen Alman Konrad Adenauer Vakfı, farklı ülkelerden 16 sürgün gazetecinin katkılarıyla bir kitap yayınladı. 2021 yılında yayınlanan ve Afrikalı gazetecilerin sürgünde nasıl takip edildiklerini anlatan, “Hounded: African Journalists in Exile” kitabı, bu gazetecilerin kıta içinde ve dışında nasıl acı çektiklerini yansıtıyordu.
Öte yandan, Afrika dışında çekilen acılar daha farklı ama aynı derecede ıstırap verici. Pek çok Avrupa ülkesinde sürgündeki gazetecilere zulümden kaçan gazeteciler gibi davranılmıyor; meslekleri nedeniyle özel korumaya hak kazanamayan sıradan mülteciler muamelesi yapılıyor. Ve bu da aslında yasal koruma talebinin nedeni. Dahası, Rusya, Ukrayna, Suriye ve diğer çatışma bölgelerinden gelen gazetecilere öncelik tanınarak Afrikalı gazetecilerin koruma talepleri ikinci plana itiliyor.
Bu yaşananların psikolojik etkisi çok daha derin. Afrika’da sürgündeki gazeteciler, ülkelerinin güvenlik birimlerinin binlerce kilometre uzağına ulaşıncaya kadar kendilerini güvende hissetmiyorlar. Uzaktaki güvenli sığınaklara ulaştıklarında ise yeni diller öğrenmenin ve haber kaynaklarıyla bağlantı kurmak için daha fazla çaba sarf etmenin getirdiği kültürel sorunlar sürgün yaşamlarını zorlaştırıyor.
Sürgünde yeni bir proje başlatmak için gereken maddi ve manevi yardımları güvence altına almak, acı çekmenin bir başka boyutu. Bu bakımdan, bağışçıların çoğu savaş bölgelerindeki gazetecilere öncelik veriyor. Afrikalı gazeteciler bir kez daha kendilerini dışlanmış ve kenara itilmiş buluyor. Bu karmaşık sorunların bir sonucu olarak pek çok gazeteci mesleği terk etmek zorunda kalıyor ve başka alanlarda çalışmayı tercih ediyor.
Sürgündeki gazetecilerin ikileminin çözümü esas olarak kıtadaki basın özgürlüğünün geliştirilmesine bağlı. Bu görev zor ve sonuçsuz görünebilir ancak Kenya, Güney Afrika ve Nijerya’daki gazetecilerin kaydettiği ilerlemeler ilham verici ve örnek teşkil etmektedir.
Koruma, sürgündeki Afrikalı gazeteciler için hayati bir öneme sahiptir. Koruma ve mesleki sorunları çözmek için Afrikalı sürgün gazeteciler, kendileri için küresel bir birlik kurmak üzere el ele vermelidir. Bu birlik sadece onları temsil etmekle kalmamalı, aynı zamanda onların isteklerini hayata geçirmek ve sürgünün çok yönlü sorunlarını ele almak için çok çalışmalıdır. Aynı zamanda basın özgürlüğü için çalışmak ve ülkelerinde zor koşullarda çalışan meslektaşlarının durumlarını iyileştirmek için bir sıçrama noktası olmalıdır.
* Fathi Osman, 2012’den bu yana Fransa’da sürgünde yaşayan Eritreli gazeteci ve eski diplomattır. Ayrıca Journalist Post dergisinin editör ekibinde yer alıyor. Bu yazıyı da derginin son sayısı için kaleme aldı. (https://internationaljournalists.org/tr/journalist-post/)