Komşum Sevda Noyan olursa

YORUM | NEVİN ERDEM

İktidar hukuksuzluklarını yasalaştırmaya devam ediyor.

Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu bu haftasonu Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Daha önceleri sadece kritik görevlere atanacak, çok sınırlı sayıda kamu görevlisi için yapılan güvenlik soruşturması, 15 Temmuz sonrasında bir OHAL KHK’sı ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na “Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak” ibaresiyle eklenerek devlet memurluğu için şart haline getirildi.

BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Yaklaşık üç yıl boyunca uygulanan bu düzenleme, CHP’nin başvurusu sonucunda Anayasa Mahkemesi tarafından 2019’da iptal edildi. Bunun üzerine iktidar Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Kanunu’nu hazırladı ve tartışmalı bir şekilde, Meclis İçtüzüğü’nü de ihlal ederek, Meclis’ten geçirdi.

Kanunun 3. maddesine göre, kamu görevine girecek olan herkese arşiv araştırması yapılacak.

Kanunun 4. maddesine göre ise, arşiv araştırmasında, “Kişinin kolluk kuvvetleri tarafından hâlen aranıp aranmadığı”, “kişi hakkında devam eden veya sonuçlanmış olan soruşturma ya da kovuşturmalar kapsamındaki olgular” vs. tespit edilecek.

Örneğin, komşunuzla basit bir tartışma yaşamışsanız ve komşunuz da sizi şikayet etmişse, sonucu takipsizlik dahi olacak olsa, hakkınızda zorunlu olarak bir soruşturma açılır. İşte böyle bir soruşturmanın varlığı dahi sizin en alt seviyede bir kamu görevine girmenize engel olabilir.

Soruşturma sonucunda takipsizlik kararıyla dosyanız kapanabilir. Hakkınızda dava açılsa dahi, beraat edebilirsiniz. Mahkumiyet kararı verilse dahi, istinaf ve temyiz üzerine karar bozulabilir. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi veya hükmün açıklanmasının ertelenmesi ihtimallerini saymıyorum bile.

Nitekim, Anayasa’da, “Suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü var.

Yani, suçsuzluk (masumiyet) karinesi var.

İktidarın umurunda değil tabi!

Güvenlik soruşturmasında ise durum daha da vahim.

Öğretmenlikten, infaz koruma memurluğuna kadar bir çok meslek grubuna güvenlik soruşturması şartı getirildi.

“Milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birim, proje, tesis, hizmetlerde statüsü veya çalıştırma şekline bağlı olmaksızın istihdam edilenler” için de güvenlik soruşturması yapılacak.

Bir birim, proje, tesis veya hizmetin “milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz” olduğunu kim belirleyecek? Havaalanları, Kanal İstanbul, nükleer santral inşaatlarında çalışacak kişiler bu kanun kapsamında güvenlik soruşturması yapılacak kişiler mi?

Kimlere uygulanacağı dahi keyfi yorumlara açık olan güvenlik soruşturmasının içeriği ise, tam bir polis devleti pratiği.

Kanunun 5. Maddesine göre, güvenlik soruşturmasında, arşiv araştırmasındaki hususlara ek olarak, “kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerindeki olgusal veriler” de dosyaya eklenecek.

Ayrıca kişinin “Terör örgütleri veya suç işlemek amacıyla kurulan örgütlerle eylem birliği, irtibat ve iltisak içinde olup olmadığı” araştırılacak.

Yine geldik, “irtibat ve iltisak” kavramlarına.

Soyut ve sınırları belli olmayan bu kavramların bir hukuk devletinde karşılığı yok, olamaz da!

Her muhalifi “terörist” olarak yaftalayan, hukuksuzluk yapmada sınır tanımayan iktidar, “irtibat ve iltisak” kavramlarını, bireyleri fişlemede kılıf olarak kullanmaktadır.

Arşiv araştırmasıyla, henüz sonuçlanmayan ama resmi kayıtlara giren bilgilerin kullanımı öngörülürken, güvenlik soruşturmasıyla alana inilmektedir.

Kanun, güvenlik soruşturmasının “elverişli olacak yöntemlerle yerinden araştırılmak suretiyle” yapılacağını belirtmektedir.

Nerden baksan hukuksuzluk, nerden baksan keyfilik!

Mahallenizde veya iş yerinizde herhangi bir kişinin sizinle ilgili düşüncesi, algısı, kanaati, hatta hayali ve hisleri hayatınızı bir anda değiştirebilir ve sizi “irtibat ve iltisak” kuyusuna itebilir.

Boğaziçi eylemlerinde haklarında soruşturma başlatılan öğrencileri bırakın, bu eylemlere katılan öğrencilere destek verenler dahi fişlenip, hayatları karartılabilir.

Tam George Orwell’ın distopik dünyasındaki “büyük birader bizi gözetliyor” manzaraları.

Komşu ve iş arkadaşı dahil arkadaş seçerken kulaklarının büyüklüğüne dillerinin uzunluğuna bakmak gerekecek yani. Sizinle ilgili ne duyabilirler, ne konuşabilirler diye.

“Bizim sitede hala 3-5 var, benim listem hazır… Bizim aile şöyle 50 kişiyi götürür” diyen Sevda Noyan komşunuz ise ve listesine bir şekilde girdiyseniz, dediği gibi “götürülmekten” kurtulsanız bile, sittin sene kamu görevlisi olamayacağınız kesin.

İktidarın sessiz, itaatkar bir toplum, uysal bir gençlik hedefi var.

Hedefinin önündeki engelleri kaldırmak için her yöntemi kullanıyor.

Fişlemelerle kamudan uzaklaştırıyor, yetmezse cezaevlerini devreye sokuyor.

Geçen hafta açıklanan Avrupa Konseyi 2020 Ceza İstatistikleri Raporu’na göre, Türkiye 47 üyesi bulunan Konsey’de, hapsetme oranı en yüksek ülke.

Rapora göre, Türkiye’de her 100 bin kişiden 357’si tutuklu veya hükümlü.

Rapor, Avrupa Konseyi’ne üye ülkelerde genel olarak 2013 yılından itibaren hapsetme oranının istikrarlı bir şekilde 2020 yılına kadar toplamda yüzde 20 oranında düştüğünü, Türkiye’de ise, bu oranın istikrarlı bir şekilde toplamda yaklaşık yüzde 100 oranında arttığını ortaya çıkardı.

İktidar, cezaevlerinin mevcudunu azaltmaya değil, daha fazla kişiyi hapsetmeye yönelik adımlar atıyor.

2021 yılının ilk üç ayında 6 cezaevinin ihalesi yapıldı. Hedef 39 yeni cezaevinin daha yapılması.

Ülke bir uçtan bir uca şantiye alanına dönmüş durumda. Bir yandan cezaevi inşaatları devam ediyor; diğer yandan ekonomi, yasa, siyaset, eğitim inşa ediliyor.

Bu inşa süreçlerinde önemli bir aşamaya gelinmiş olduğu görülüyor.

Gözüken şeye bakacak olursak, inşaat bittiğinde elimizde Avrupa’dan ve modern dünyanın temel değerlerinden uzaklaşmış, Orta Asya tipi, ucube, tek partili, tek adamlı, otoriter bir Türk devleti olacak.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin