Kızının tabutunun başında babaya silah doğrultmak

YORUM | NEVİN ERDEM

Çoğu kimse için hayat rutin seyrinde devam ederken, Türkiye’de maalesef sürekli karşılaşmaya alıştığımız bir haber düştü haber sitelerine. “Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz Bulvarı’nda bir otomobil yol kenarında duran bir kamyona çarptı. Kazada bir kişi öldü.” 

Bir süre sonra olayla ilgili ayrıntılar gelmeye başladığında, olayın sürekli karşılaşılan üzücü trafik kazalarından biri olmadığı anlaşıldı. Evet, görünüşte bir trafik kazasıydı, ama sadece görünüşte!

BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️

Tıpta Uzmanlık Sınavı’nı yenice kazanmış, 36 saat nöbet tutturulan, 25 yaşında gencecik bir kadın doktor, Rümeysa Berin Şen, otomobiliyle evine giderken bir kamyona arkadan çarparak hayatını kaybetti. 

36 saat nöbet!

Çok daha hafif işlerde 8 saat kesintisiz çalışmanın dahi ne denli zor olduğu ortadayken, doktorluk gibi ağır, yorucu ve ciddi konsantrasyon isteyen bir işte, 36 saat kesintisiz çalışmak ne demek? Buna hangi sistem izin verebilir? Bu kadar uzun süre çalıştırılan bir doktor, nöbetinin sonunda fiziksel ve ruhsal olarak nasıl bir durumda olabilir?  

Ağırlaştırılmış bir emek sömürüsünün sonunda geldi genç doktorun ölümü. 

Göz göre göre gelen böylesi bir ölüme, kaza mı diyeceğiz? Hayır, bu düpedüz cinayet!

Olaya karışan kamyon şoförünün sorumluğunun tespiti için, olay sırasında kamyonun bulunduğu yer, kamyonun dorsesinin altında tampon bulunup bulunmadığı ve olay yerinde tespiti gereken diğer hususlar elbette olay yeri inceleme ekipleri tarafından incelenecektir. Ancak, bu olay sadece olay yerinde yapılacak incelemeyle sonuca bağlanacak bir dosya değildir. Sistemdeki çürümüşlüğün etkin bir soruşturmayla topyekün ortaya konulması ve sorumlulardan hesap sorulması gerekir. 

Bu yönde detaylı bir soruşturma yapılması soruşturma makamları için bir görev, tüm toplum bireyleri, en başta da ölenin yakınları, için bir haktır. 

Etkin ve derin bir soruşturma, kızının bu beklenmedik ölümü karşısında “ kahvaltı hazırlamıştım, onu bekliyorduk” diyen acılı annenin yüreğindeki sızıyı dindirmez belki, ama en azından adalete inancı sağlayan bir teselli olur.

Gerçi bu ailenin yaşadığı adaletsizlik dramı, o kadar ağır ki; ne, ne kadar teselli olur, emin değilim. 

Doktor Rümeysa’nın babası, bir hukuk profesörü olan Murat Şen. Melikşah Üniversitesi Hukuk Fakültesi dekanı olan Murat Şen, 15 Temmuz sonrasında yakılan hukuksuzluk kazanına atılanlardan birisi. 

Suçlama klasik bir safsata: Silahlı terör örgütüne üye olmak! 

Murat Şen, bilimsel dergilerde 70’ten fazla makale yazdı, ulusal ve uluslararası bilimsel toplantılarda 60’tan fazla tebliğ sundu. Başarılı bir kariyere sahip.

Murat Şen’e duruşmada yöneltilen suçlamalardan birisi, Melikşah Üniversitesi’nin Mütevelli Heyeti Başkanı Memduh Boydak ile mütevelli heyeti üyesi iş insanı Hamdi Kınaş’ı cezaevinde ziyaret etmek. Hukuk profesörü bir avukatın, çalıştığı üniversitenin cezaevinde bulunan sahiplerini ziyaret etmesi sanki suçmuş gibi işlem görüyor bu yargı düzeninde 

Kızının ölüm haberini aldığında, 12 yıl hapis cezasının infazının 1326. gününde cezaevindeydi. Uğradığı büyük haksızlığın üzerine gelen bu evlat acısı… Nasıl dayanır insan?

Murat Şen’in kızına veda için geldiği mezarlıkta çekilen fotoğrafları medyada yaygın bir şekilde yer aldı. Hukuksuzca cezaevine atılan bir baba, az ileride yeşil bir örtüye sarılı tabut…Geri kalan her yer adeta asker dolu. Elleri silahlı, üniformalı askerler! Şen’in sağı, solu, arkası, önü… Bir de elini askerlerden birinin eline kelepçelemişlerdi. Sanki azılı bir katili yakalamışlar da, kaçmasını engellemek için önlem almışlar!

Küçük bir fotoğraf karesinde, tam 9 asker saydım. Kim bilir fotoğraf karesinin dışında daha kaç tane vardı. 

Bir başka fotoğraf karesi ise, tam dehşet vericiydi. Bir asker, elindeki MP5 makineli tüfeğin namlusunu Murat Şen’in sırtına dayamış, etrafına bakıyordu. O kalabalıkta böyle bir silahın bu şekilde bulundurulmasındaki vahamet bir yana, ya tüfek yanlışlıkla ateş alsaydı?

Bu fotoğraf kareleri, oradaki alt rütbede bir kaç askerin tercihi veya ihmali olarak görülebilecek enstantaneler değildir; 15 Temmuz’dan bu güne kadar ağır bir kasıtla, sistematik olarak sürdürülen yaygın insan hakları ihlallerinin son örnekleridir.  

Bu tür görüntülerle bir yandan insanlar aşağılanmaya, diğer yandan iktidarın gövde gösterisi yapılmaya ve topluma korku salınmaya çalışılmaktadır. 

Ama artık bu çabalar, eylemin faillerinin suç dosyasına yeni deliller olarak eklenmekten başka bir fonksiyon ifa etmeyecektir. 

Zira hep birlikte bir karanlık devrin sonuna doğru ilerliyoruz. 

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

4 YORUMLAR

  1. Rahmetli babamın hastalığının son yıllarında yeni memuriyete başlamıştım. Ünvanlı güzel bir iş olsa da, aldığım para belliydi, öyle de bir borcum olmuştu ki öncesinden, mülakat takım elbisesini bile borçla aldığım için, kendime gelip babama gün yüzü göstereyim diye uğraşım ancak birkaç yıl sonra meyve vermişti. Rahmetliyi son zamanlarında Antalyaya götürmüştük abimle, pahalı da olsa yat kiralamıştık aile için, kafasına löngeri fötr şapka, üzerine kapri, ayağına sandalet almıştık. Sakal traşını bile ben yaptırmıştım. Sonraki aylarda da bu Kooperatif ballarından, Anzer balına benzer pahalı ballardan alıp yollardım sürekli. Babamı yaşatmak istiyordum, bir erkeğin babasını yaşatmak istemesi, işte ben hayırlı evladım babam, zahmetlerin boşuna gitmedi, şimdi sıra bende demesi..

    Bu genç doktor hanımı okuyunca aklıma birden bu anılarım geldi. Şöyle bir düşündüm, o genç doktorun hapisteki masum babasını ne kadar sabırla beklediğini. Babam benim sen rahat ol deyip asla parasız pulsuz bırakmadığını. Sen çık bak gör, herşey güzel olacak, seni öyle bir rahat ettireceğim ki, asla üzme kendini olur mu, seni bekliyoruz babam deyişini. Evlenmeyi asla düşünmediğini, düşünüyorsa da babası hapiste duysun mutlu olsun, burukta olsa düğününü görsün olursa torununu sevsin çıkınca iyi gelsin bu mutluluk tablosu ona diye içinden geçirişisini. Bir kadını anlamak bir erkek olarak çok zor. Ama bir evlat olarak, işte bunu anlıyorum. Bunların çok daha fazlasını da geçirmiştir o genç doktor hanım eminim ve demiştirde, demediklerini de hayalinde saklamıştır. Bir genç kızın hayatındaki tek erkek babasıyla ona olan bağlılığını kız kardeşimden görmüşümdür. Kimbilir ne kadar çırpınmıştı bu doktor hanım. Herşeyin güzel olacağı günleri sabırla bekliyordu da bunada eminim. Ve aile böyle de mutluluğu yakalamıştı düşüncem. Hapiste olsa da baba, umutları vardı, hergünleri bir öncekinden daha iyi olacaktı çünkü ve öyle de oluyordu da kimbilir.

    Rümeysa hanım genç yaşta vefat etti de, bir şey kaldı babasının içinde eminim. Kızının aklından geçirdiği, ona söylediğinden çok daha fazlası olan, o hayırlı evlat olarak onla ilgili planladığı şeyleri aslında bildiğini kızına neden söylemediği. Babasına iş kurmaktan tut, araba almaya bunlar varsa o ayarda başka kimbilir neler yapmaya yönelik düşüncelerini biliyordu baba. Her baba bir evlattır neticede. Her hayırlı evlatta babasına benzerlerini düşünmüştür çünkü. Yapılanlar değişir, nitelikleri nicelikleri ama niyetler hep aynıdır. Babanın gönlünü hapiste bu hoş ediyordur eminim.

    Sevgi ne güzel bir şey. Tutulmayan görülmeyen bir bağ. Evreni kasıp kavuran soğuğu yaran şey. Sevgi güneş gibi ateş, sıcaklık değil elbet. Sevgi bazen ateşin içindeki buz gibi serinlik. Sevgi tanımsız bir duygu. Sağlıkları yerindeyse, bazen hapislerde, gurbetlerde olanlara acımam da,bilirim ki yer yüzünün en güzel duygularını bolca yaşarlar. Hasret duyarlar, sevgi hissederler içlerinde, görüşlerde heyecanlanırlar, özlerler, özlenirler. Sevmek sevilmek, özlemek özlenmek. Nasipsizlik devri bu. Duygu nasipsizliği. Katılaşmış duyguların, kinden nefretten başka bişeyin dolaşmadığı nasipsiz günümüz insanın damarlarının karşısında, böyle kurtarılmış ada gibi, yüreğinde akan sevgiyle, hasretle, özlemle duygu yüklü nasipli bir insan olmak.

    Doktor hanım bu güzel tatlı sahne hep devam edebilseydi keşke. Her güzel şey gibi bu da bitiyor demek ki. Allah rahmet eylesin. Mekanın cennet olsun. Sevgili babası, büyüğüm mü küçüğüm mü bilmiyorum ama abim, arkadaşım, dostum diyeyim sana, başın sağolsun.

    • Ne güzel ifade etmişsiniz. Okurken Rumeysa yı düşünmüştüm. Tamda sizin bu yazdıklarınız aklımdan geçmişti. Allah rahmet eylesin. Kalanlara sabır versin.

  2. Allah sonsuz rahmet etsin ınşallah ….
    Babaya ve tüm yakinlarina sabr-i cemil nasib olsun ınşallah..
    Zalimleride Allaha havale ediyoruz.

    Kızının tabutuna, cenazesine yüreği yanık bir babayı eli kelepçeli getirmek Allah in gazabına vesile olacağı kesindir.

    Allah rahmet etsin ve babayada merhamet etsin inşallah…

  3. Öyle büyük bir trajedi ki, insan ne diyeceğini bilemiyor.
    Genç bir doktor kızın ölümüne mi üzüleceksiniz, hapiste tutulan babasına mı, yoksa eli kelepçeli olarak kızının cenazesine getirilmesine mi? Adi suçlular hapishaneden salıverilirken böyle insanların kızının cenazesinde dahi sırtına silah doğrultulmasına, bir katil muamelesi görmesine mi?
    O kıza Allah´tan rahmet, babasına sabırlar diliyorum. Böyle bir acının altından nasıl kalkılır bilmiyorum. Herhalde yaşamayan bunu bilemez.
    Bir de içimden şunu geçiriyorum:
    Keşke bu sitenin imkanları olsa da, bu ve benzer olaylarda sorumlulara gazetecilik adına sorular sorabilse. Cevap alamasa veya olumsuz cevaplar alsa da muhataplara sorular gönderebilse.
    Bunun ne faydası mı olacak?
    Yarın öbür gün için malzeme oluşsun.
    Hiç kimse haberimiz yoktu demesin.
    Türkiye toplumu bir gün insani bir noktaya gelebilecekse mutlaka bugünün günahları, cinayetleri ile yüzleşmek zorunda kalacak. Bu malzemeler o gün için lazım olacak.

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin