KİTAP | Hicret, entegrasyon, asimilasyon 

AHMET KURUCAN | YORUM

Arkadaşlığımız 1985 yılına dayanıyor. Hocaefendi’nin rahle-i tedrisinde bir yıl birlikte oturduk. 24 saat 7 gün birlikteliğimiz oldu. Beraber güldük, beraber ağladık. Küçücük mutfağımızda birlikte nöbetçilikler yaptık. Patates soyduk, salça-soğan kavurduk, bulaşıkları yıkadık. Zaman zaman kaçamaklar yapıp mini sahada futbol maçları yaptık, VHS kasetlerden filmler izledik. Burada bırakayım.

Bu yazının amacı onu anlatmak olsaydı kaldığım yerden devam ederdim ama amacı yazarın en son çıkan kitabından sizlere bahis açmak ve yazarını tanıdığımı, yakın arkadaşlık ve dostluğumun olduğunu bildirmek.

Kimden mi bahsediyorum? Selman Koç’tan.

Kitabının adı: Hicret. 

Süreyya yayınları arasında çıktı. Peygamber Efendimiz’in (sas) hayatını ana hatları ile anlatan herhangi bir kitabı okuyan, cami kürsülerinde yıllarca vaaz dinlemiş hemen herkesin en azından aşina olduğu olaylara farklı bir perspektifle bakmış. Ufuk açıcı bir değerlendirmelerle dolu. Emin olabilirsiniz, kitabı okuduğunuzda belki onlarca defa “Aaaa! Ben hiç bu gözle bakmamıştım. Bu hadiseden bu sonucun çıkacağını düşünmemiştim!” diyerek şaşkınlığınızı gizleyemeyeceksiniz.

Hamasi bir dil kullanılmamış!

Kitabı okurken, bitirdikten sonra aldığım notlara, altını çizdiğim yerlere tekrar bakarken ve bu yazıyı yazarken elde ettiğim ilk sonuç bu benim. Yıllar sonra “Hicret” kitabında yer alan bütün detayları unutsam bunu unutmam, unutamam. Kitabı zihnime bir cümle ile böyle kazıdım. Genelde de böyle yaparım. Selman Hoca’nın kitabına özgü değil bu tavrım benim. Okuduğum bir kitapla alakalı yıllar sonra bile olsa kanaatin nedir dediklerinde o kitapla alakalı söyleyeceğim bir cümlem olur her zaman.

Nedeni üzerinde düşündüm. Nasıl başarmış bunu Selman Hoca dedim. Bana göre iki cevabı var bunun. Birincisi; hamasi bir dil kullanmamış. Aradan 14 asır geçmiş olmasına rağmen dini aidiyetimizden dolayı bizlerin bugün bile göğsünü kabartan kahramanlıkları rasyonel bir dille kaleme almış. “Etrafını cami ağyarını mani!” dediğimiz bir çerçevede hadiselerin sosyal arka planlarını vermiş. Sebep-sonuç münasebeti içinde yerli yerine oturtmuş ve oradan bize rehber olacak, ışık olacak, ilke olacak ana umdeleri çıkartmış.

Mesela şu cümleler yazara ait: “…hicret sonrasında içinde yaşanılan toplum hangi inanç ve dine mensup olursa olsun, Kur’an ve sünnet orada yaşanabilir/yaşatılabilir bir özelliğe sahiptir. Bu açıdan Peygamber Efendimiz’in (sas) inanan-inanmayan bütün insanlar için örneklik taşıdığı düşüncesi peygamberlik inancımızın önemli bir esasıdır. Bugün Müslümanlara düşen görev, başta Allah Resulü olmak üzere bütün peygamberlerin hayatını incelemek ve yaşadıkları her olay, söz ve davranışlarından gerekli dersleri çıkarıp evrensel ilkeleri yakalamak ve hayata taşımaktır.”

Evet bu tespitler benim ‘iki cevabı var’ dediğim ikinci cevabın zemini teşkil ediyor. Nedir o? Bu inanç ve bakış açısıyla çıkardığı ilkelerle bugünü mukayese etmiş. Bir başka tabirle bu perspektifle elde ettiği sonunu dün-bugün mukayesesi yaparak yaşadığımız hayatın içine taşımış ve nasıl yapacağımıza, ne yapmamız gerektiğine dair somut öneriler sunmuş. Bunu yaparken de yabancısı olmadığımız güncel bir dil kullanılmış. Asimilasyon demiş, entegrasyon demiş. Bazen ele aldığı konunun sonuna sonuçlar ara başlığı atmış ve madde madde özetlemiş çıkarılan dersleri, bugüne taşınması gerekli olan davranışları.

Kitabın adı sizi yanıltmasın!

Kalemimi saldım. İstesem bir bu kadar daha tanıtım adına yazabilirim. Bence burada bitirip sizi kitapla başbaşa bırakayım. Ama şunu da ilave edeyim; kitabın adı sizi aldatmasın. Hicret deyip bu kitabın hitap ettiği kitlenin sadece hicret diyarında, ülkelerinden uzakta farklı sosyo kültürel ortamlarda yaşayan insanların istifade edeceğini düşünmeyin. Aksine global kültür, sınır tanıyan teknoloji ve kültürel etkileşimden dolayı Müslüman çoğunluklu ülkelerde yaşayanlara da hitap ediyor eser.

Teşekkür ediyorum Selman Koç’a ve Süreyya yayınlarına. Suyun altında kalıp boğulmaya kalkan sonra alttan bir elle suyun yüzeyine doğru çıkartılıp nefes alan insan misali nefes aldırıyor böylesi çalışmalar bize. Bu çalışmalar da bizi suyun yüzeyine iten kuvvet rolünü oynuyor.

Çalışmalarının ve yayınların devamı dileğiyle.

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

7 YORUMLAR

  1. Henüz okumadım, ama anlatımınız şimdiden okumaya teşvik etti beni, Ahmet Kurucan bey.

    Selman beye, emeği için ayrıca teşekkür ederim. İnşallah istifa de ederiz.

    “Aaaa! Ben hiç bu gözle bakmamıştım. Bu hadiseden bu sonucun çıkacağını düşünmemiştim!” diyerek şaşkınlığınızı gizleyemeyeceksiniz.”

    kısmı ise benim için önemli bir ayrıntı oldu.

    Eldeki verileri kullanarak, zamana adapte etme, yorumlamayı, fikir jimnastiğini hizmet camiasının kaynak niteliğindeki yazılı eser, sözlü anlatımlarından da aşinayız.

    Mesela:

    Bilmiyorum, İslam mütefekkirlerinden daha önce hiç böyle ele alan olmuş mudur, örnek verirsem:

    Sonlarına elbette, gaybı en iyi Allah bilir ekleyerek,

    1) İhtimal, mahşer meydanının dünyanın güneş çevresindeki yörüngesindeki takip ettiği o elips alan olabileceği, (Bediüzzaman),

    2) Deccaliyetin 40 gününün, kuzeye gittikçe değişen gece gündüz hareketlerinden yola çıkarak, Kominizma olabileceği, (Bediüzzaman),

    3) Cenabı Hakkın, Ziyadan, Nurdan varlıklar yaratması gibi, karanlıktan, düşünceden, hayalden, esir maddesinden şuurlu varlıklar olabileceği, bunun yaratılıştaki Kemaliyetin gereğinin bir çeşit adeta olmamasının düşünülemez olduğu….. diyerek, Aslında bugünün bilimsel keşifleriyle ortaya çıkan, bizler Baryonik dünya (atomlardan oluşmuş dünya) dışında, Karanlık madde (blackmatter) ve karanlık enerji (dark energy) den yaratılmış şuurlu varlıkların olması gerektiği, (Sözler, Bediüzzaman),

    4) Ashabı Kehf in kıtmirinin bu zamanda demokrasi olabileceği, (Kurandan İdrake yansıyanlar, H.efendi)

    5) Acımasız, insaf etmeyen, merhamet nedir bilmeyen varlıklar , Yecüc Mecüc taifesinin, yapay zeka temelli olabileceği, (H.efendi),

    gibi çağa uygun yorumlarla, bir çeşit, esnek düşünmeye yol açtıklarını biliyoruz.

    Böylece,

    Cicero’nun “Şu gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur” sözünün yanlışlandığını da.

    O nedenle,

    Selman beyin kitabındaki,

    “Aaaa! Ben hiç bu gözle bakmamıştım. Bu hadiseden bu sonucun çıkacağını düşünmemiştim!” diyerek şaşkınlığınızı gizleyemeyeceksiniz…………………… şeklindeki anlatımınız dikkatimi çekti.

    Bu bir kültür olsun, devamı başka alanlarda gelsin.

    Bu yönüyle, sizin fıkhi hükümlere bakışınızı da ayrıca eklemek istiyorum.

    Allah Rasulünün yanında olsa idim, benim ona soracağım çok soru olucaktı, ilginç ki o devrin Sahabeleri sormamışlar, o devrin insanlarına göre gerek yokmuş çünkü.

    Cennette ekin ekilip ekilmediğinin sorulduğu bir atmosferde, günümüzün sorularının hepsinin cevabını nakledilenlerden bulamayabiliriz.

    Bu nedenle, eldeki verileri harman edip, ehli insanların oluşturduğu heyetlerle cumhurun görüşünün, cumhurun kıyasının da ihtiyaç olduğu bir gerçek.

    • Rica etsem “Gaybı en iyi Allah bilir” ifadesi ile “Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilemez” ifadeleri arasındaki farkı araştırabilir misiniz? Ben yaptım ve hayatım değişti, bu nedenle tavsiye ediyorum. Dilerseniz Kur’an’daki gayb kelimesinin geçtiği bütün ayetleri bulup bu ayetleri siyak ve sibaklarindan (bağlam veya context de diyebilirsiniz) koparmadan ne anlama geldiğini araştırabilirsiniz. Ashab-ı kiramın âlimlerinden Abdullah İbn-i Abbas (ra) ve onun öğrencileri tarafından bu ayetlerin nasıl tefsir edildiklerine bakmak da ayetleri baglamlari ile anlamak için son derece yararlı olacaktır. Taberi veya İbn-i Kesir tefsirlerinde, bu alimlerin kendi görüşlerinden tamamen bağımsız olarak (kendi görüşlerini her ayetin tefsirinin sonunda ayrı olarak belirtiyorlar) İbn-i Abbas ve öğrencilerinin (rac) ayetleri nasıl anladıklarını bulabilirsiniz. Dilerseniz aşağıya bu konu ile ilgili yapılmış basit bir calismanin linkini bırakıyorum. PDF olarak indirip okuyabilirsiniz. Oldukça faydalı.

      https://www.google.com/url?sa=t&source=web&rct=j&opi=89978449&url=https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1188263%23:~:text%3DAllah%2520size%2520gayb%25C4%25B1%2520da%2520bildirecek,bildirmek%2520i%25C3%25A7in)%2520peygamberlerinden%2520diledi%25C4%259Fini%2520se%25C3%25A7er.&ved=2ahUKEwixpfDNhdOHAxUDQvEDHWHYAzgQFnoECFYQBQ&usg=AOvVaw12y7oXhlHyCLyRMh1clmvs

      Bunun sonrasında eğer Bakara suresi 75. ayet, Nisa suresi 46. ayet, Maide suresi 13 ve 41. ayetlerden de nefsinize dönük olarak bir nasihat alacak olursanız sizin de hayata bakış açısınız ciddi ölçüde değişebilir.

  2. PDF linki açılmadı ise Google’a

    GAYB BİLGİSİ HAKKINDA KUR’AN’A AYKIRI
    YORUMLARIN SEBEP OLDUĞU İNANÇ
    PROBLEMLERİ,
    Mehmet Emin GÜNEL

    şeklinde yazıp aratadabilirsiniz. Kasiniza PDF dosyası çıkacaktir.

    Yine de bundan daha iyisi Taberi ve İbn-i Kesir tefsirlerinden kendi araştırmanızı yapmanız olacaktır. Her iki tefsir de PDF olarak internette mevcut. Biraz okuyacak olursanız buraya yazdıklarımı daha net kavrayabilirsiniz. Doğruya ulaşmak için ne kadar emek verilirse elde edilen sonuç o kadar kalıcı ve etkili oluyor. “Bence” demeden önce, veya başka insanların “bence”lerinden önce, Allah’ın(svt) vahyine gönül vermek, vahyi Rasulullah’in(sav) anladığı ve anlattığı şekilde kavrayıp o şekilde kabul etmek Kelime-i Tevhid’in temel esasıdır, ki Allah(svt) bizlere inanan olabilmemiz için işittik ve itaat ettik dememizi emretmiş. Aksi takdirde insan “anlam kayması” durumunu fark edemeyip “heva” ile “akıl” kavramlarını çok rahat karıştırabilir. (Bu son cümle yukarıda “gayb” kelimesi için Kur’an üzerinde önerdiğim çalışma şeklinin bir benzeri “akıl” ve “heva” kelimeleri için de yapılacak olursa çok net bir biçimde anlaşılabilir.) Şüphesiz ki Kur’an bir şiir kitabı değil, yaşayanların anlayıp idrak edip tedebbür edip hayatını şekillendirmeleri için gönderilmiş bir rehberdir. (Yasin suresi 69, 70)

  3. Merhabalar. Bu ikinci yorumunuz için yazıyorum. İlk yorumunuzdaki “Göklerde ve yerde Allahtan başka kimse gaybı bilemez” üzerine dimi? Yani, o kavram üzerine.

    Benim farkında olmadan, nüansına dikkat etmeden yazdığım, “Gaybı en iyi bilen Allahtır” yerine bir düzeltme olarak yapmıştınız.

    Bunun devamı mı bu yazdığınız, ya da yorum da, Hocaefendi Bediüzzaman dan alınltılarını verdiğim, nüansları önemli değil, manası aynı anlama gelen satırlarım var. Ordaki anlamı mı , yanlış buluyorsunuz.

    Kastınız, Bediüzzamanın, Hocaefendinin o ifadelerinin yanlışlığı mı?

    Tam anlayamadım. Biraz açar mısınız.

    Yani, şunları yazmıştım. Bunları mı eleştiriyorsunuz. Bunları gaybı bilmek olarak mı algılıyorsunuz?

    1) İhtimal, mahşer meydanının dünyanın güneş çevresindeki yörüngesindeki takip ettiği o elips alan olabileceği, (Bediüzzaman),

    2) Deccaliyetin 40 gününün, kuzeye gittikçe değişen gece gündüz hareketlerinden yola çıkarak, Kominizma olabileceği, (Bediüzzaman),

    3) Cenabı Hakkın, Ziyadan, Nurdan varlıklar yaratması gibi, karanlıktan, düşünceden, hayalden, esir maddesinden şuurlu varlıklar olabileceği, bunun yaratılıştaki Kemaliyetin gereğinin bir çeşit adeta olmamasının düşünülemez olduğu….. diyerek, Aslında bugünün bilimsel keşifleriyle ortaya çıkan, bizler Baryonik dünya (atomlardan oluşmuş dünya) dışında, Karanlık madde (blackmatter) ve karanlık enerji (dark energy) den yaratılmış şuurlu varlıkların olması gerektiği, (Sözler, Bediüzzaman),

    4) Ashabı Kehf in kıtmirinin bu zamanda demokrasi olabileceği, (Kurandan İdrake yansıyanlar, H.efendi)

    5) Acımasız, insaf etmeyen, merhamet nedir bilmeyen varlıklar , Yecüc Mecüc taifesinin, yapay zeka temelli olabileceği, (H.efendi),

    • Ikinci yazdığım da ilk yazdigimin devamı aslında. Sadece yanlış yere cevap olarak eklemisim telefondan yazdığım için.

      Farkında iseniz ben hiçbir şeyi veya hiçbir kimseyi eleştirmiyorum. Sadece Kur’an’a çalışmak gerektiğinden bahsediyorum. Ben bu çalışmayı yapınca daha çocukluğumdan itibaren benim de öğrendiğim Türkiye’nin geneline hakim olan ve yüzlerce yıllık geçmişe dayanan İslam öğretisinin çok temel ve köklü sapmalara sahip olduğunu fark ettim ve Kur’ana yöneldikce hayatım 180 derece değişti. Bu nedenle size ve bu satırları okuyan herkese Kur’an’a “çalışmayı” tavsiye ediyorum. Türkiye Türkçesinde ve toplumunda “gayb” “akıl” “heva” gibi yukarıda saydığım ve bunlar dışında birçok kavrama verilen anlam ile Kur’an ve sünnetteki bu kavramların karşılıkları arasında uçurum var. Eğer ki bir insan Kur’an’ı Rasulullah’tan (sav) ve vahyin nuzulune bizzat şahit olmuş Ashab-ı kiramın âlimlerinden, ya da Rasulullah’in (sav) işaret ettiği ilk üç nesilden daha iyi anlayabileceği kanısında ise tek dileğim o kişiye Allah’ın (svt) hidayet nasip etmesi olur. Unutulmamalıdır ki İslam’da ruhbanlik yoktur veya Yahudilerdeki gibi Kur’an sadece belirli bir zümre tarafından ele alınıp tebaaya anlatılacak bir kitap değildir. Kendisine müslümanim diyen her insanın kendi ahireti için elinden geldiği kadar Kur’an ve sünneti öğrenmeye gayret etmesi vaciptir. Kur’an anlaşılmadan okunup geçilecek bir kitap asla değildir, Allah (svt) bu kitabı biz, hepimiz öğüt alalım diye, rehber edinelim diye indirmiştir. (Al-i İmran 7 ve 138. ayetler)

  4. Değerli hocam, soyut anlatımlarınıza katılıyorum, ama diyorum ki, ben 5 tane husus yazdım. Madem diyorsunuz ki, ben çok farklı gördüm. Farklı anlıyorum. 180 derece farklı düşünmeye başladım. Lütfen, polemik yaptığımı düşünmeyin. Sadece, gözümüzün önündeki olaydan bahsediyorum. Yani size yazdığım ve benim naklettiğim örnek 5 durumdan. Madem diyorum, bir çeşit FARKLILIK tan bahsettiniz. Bende merak ediyorum, bu 5 husus, hatta tekrar alıntılayım. Bunları gaybı bilmek midir, hatarlı mıdır size göre. Anlamak istediğim bu.

    Bakın, tekrar yazıyorum.. Şu aşağıdaki yazdığım, sizin bakışınıza göre, Gaybi bilmek midir? Bunlar üzerinden bir okuma yapabilir misiniz. Bende gerekirse, devamını getireceğim çünkü. Bana anlattıklarınızı elbette anladım. Hukuk çalışmak gibidir bu işler birazda, hukuk, bir olayı değerlendirirken aslında önemlidir.

    İşte diyorum ki, size şu 5 durum. Siz okumalarınız neticesinde ulaştığınız sonuçta, bu hususlar, gaybdan haber vermek mi oluyor, hatarlı mı, nedir sizin ulaştığınız sonuç. Soyut gidelim olur mu. Bana anlatmak istediğinizi, bu olay üzerinden anlatın, aşağıdaki örnek üzerinden.

    1) İhtimal, mahşer meydanının dünyanın güneş çevresindeki yörüngesindeki takip ettiği o elips alan olabileceği, (Bediüzzaman),

    2) Deccaliyetin 40 gününün, kuzeye gittikçe değişen gece gündüz hareketlerinden yola çıkarak, Kominizma olabileceği, (Bediüzzaman),

    3) Cenabı Hakkın, Ziyadan, Nurdan varlıklar yaratması gibi, karanlıktan, düşünceden, hayalden, esir maddesinden şuurlu varlıklar olabileceği, bunun yaratılıştaki Kemaliyetin gereğinin bir çeşit adeta olmamasının düşünülemez olduğu….. diyerek, Aslında bugünün bilimsel keşifleriyle ortaya çıkan, bizler Baryonik dünya (atomlardan oluşmuş dünya) dışında, Karanlık madde (blackmatter) ve karanlık enerji (dark energy) den yaratılmış şuurlu varlıkların olması gerektiği, (Sözler, Bediüzzaman),

    4) Ashabı Kehf in kıtmirinin bu zamanda demokrasi olabileceği, (Kurandan İdrake yansıyanlar, H.efendi)

    5) Acımasız, insaf etmeyen, merhamet nedir bilmeyen varlıklar , Yecüc Mecüc taifesinin, yapay zeka temelli olabileceği, (H.efendi),

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin