Kıskançlık ve hasetten, kin ve nefrete!

AHMET KURUCAN | YORUM

Geçenlerde bir dostumla konuşuyoruz. Söz sözü açtı. Sağdan soldan derken kamyonlar arkasındaki vecizelerden dem vurduk. Halk edebiyatımız içinde hangi ölçüde yeri vardır o vecizelerin bilmiyorum ama bazılarının ihtiva ettiği manaların kadim tecrübelerin izi olarak ortaya çıktığını rahatlıkla ifade edebilirim. Edebi bir beyan ama içinde bilgi var, tecrübe var, hikmet var, nasihat var, kural var. Hatta bazılarının içinde kelam var, felsefe var, hadis var, fıkıh var.

Misal mi? “Kula bela gelmez Hak yazmadıkça; Hak bela yazmaz kul azmadıkça…”

İslam’a göre sahih kader anlayışını bundan daha güzel özetleyen bir söz gösterebilir misiniz? Bu vecizenin bir de devamı var. O da tevhide vurgu yapıyor. Diyor ki: “Hak, kuldan intikamını kul ile alır. Dini irfan bilmeyen bunu kul etti sanır.”

Bizim konuştuğumuz konu ile alakalı söz ise şu: “Nazar etme ne olur, çalış senin de olur.” Nazar etme sözünü haset etme, kıskançlıkta bulunma, kıskanç gözlerle bakma şeklinde anlayabiliriz.

Kıskançlık insan olarak fıtramızın bir parçası. Duygu ve his olarak bize verilmiş. Verilmiş ama nötr bir duygu o. Olumsuz değil. Onu olumlu veya olumsuz şekilde kullanmak bizim elimizde. Bana verdiği bir takım somut misalleri dinledikten sonra bakın konuşmamızın ilerleyen zamanlarında o dostuma ne dedim?

Yaptığım bu değerlendirmeyi hadisenin toplumsal boyutu olduğu ve sadece beni, seni, onu değil hepimizi ilgilendirdiği için köşe yazısı olarak kamu oyunun dikkatlerine sunmak istedim. Dostlar arasında ilişki menfaat üzerine kurulu değildir. Zaten menfaati merkeze koyan ilişkiler dostlar arasında ilişki değil menfaatler arası ilişkidir. Mevlana’nın müridlerine köpeklerin kardeşliği ile alakalı söylediği o söz burada hatırlanmaya değer. “Atın bir kemik ortalarına, görün kardeşliği.”

Menfaatler üzerine kurulu olan dostluk menfaatlerin ömrü kadardır. Onlar bittiği zaman dostluk da biter, arkadaşlık da biter, hatta kardeşlik de biter.

Doğrusu nedir? Doğrusu sevgidir, saygıdır, uzlaşmadır, dayanışma ve yardımlaşmadır.

Maddi imkanlar arasındaki farklılıklar ya da eşitsizlikler dostluğu bozar mı? İkili ilişkilere bakmak lazım. Eğer o imkanlara sahip olan insan burnundan kıl aldırmayan bir tip ise, küçük dağları ben yarattım tavrı ile yürüyorsa, ne oldum delisi ise, tevazudan, mahviyetten hayatında eser yok ise hiç şüphesiz bu kardeş bile olsa dostluğa halel verir. 

Ya da o imkanlara sahip olmayan kişi dostunun o seviyeye gelinceye kadar çekmiş olduğu sıkıntıları, gecesini gündüzüne katarak çalışmasını, bugünü ve yarını okumasını nazara almadan körü körüne “Onda var, bende neden yok?” sorusunu sormaktan başka bir şey yapmıyorsa tabii ki bu anlayış da dostluk ilişkilerini bozar. Bu iki örnekte kimin haklı ya da haksız olduğu konusunda detay vermeye gerek yok sanırım.

Yalnız bir uyarıda bulunmak isterim. Hani derler ya, “Rakı, şişede durduğu gibi durmaz!” Bu kıskançlık da olduğu yerde sabit kalakalmaz. Zamanla öfkeye döner. Bu defa ilişkilerde hakim unsur sevgi, saygı değil öfke olur. İşte bu safhada gerekli önlemler alınmazsa, bakış açıları değiştirilmezse öfke nefrete ve kine döner.

Ne yapılabilir? Cevabı sorunun içinde! 

Bakış açısı ve davranış modeli değişmek zorunda. Kıskanılan yardımlaşma ve dayanışmayı ilişkilerinin içine oturtmalı. Kıskanan da aynı imkanlara sahip olmak için çalışmalı, gayret göstermeli. Dini açıdan da hiçbir tevil ve tefsire ihtiyacı olmayan şu hadislere dikkat kesilmenizi arzu ederim. Diyor ki Hz. Peygamber (sas):

  1. “Birbirinize haset etmeyin, birbirinize buğz etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun!” (Buhârî, “Edeb”, 57, 58; Müslim, Birr, 23,24)
  2. “Kendisi için istediğini, mümin kardeşi için de istemedikçe (kamil manada) iman etmiş olamaz.” (Buhari, İman, 7)
  3. “Bir kulun kalbinde imanla haset bir arada bulunmaz” (Nesâî, “Cihâd”, 8); 
  4. “Ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi haset de iyilikleri mahveder” (İbn Mâce, “Zühd”, 22; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 44).

Türkiye'de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

3 YORUMLAR

  1. Hak bela yazmaz kul azmadıkça sözü sıkıntılı.
    Bir defa Dünyada sıkıntı çeken herkesin azdığı için bu duruma düştüğünü söylüyor. Eh şimdi be geçmişte başına bin bir türlü bela gelen insanlar hep azdığı için mi çektiler.
    İkincisi, Kur’an ve sünnette insanların yaptıklarının karşılığını bu dünyada bulacağına yönelik bir yaklaşım yok. Ahiret unutularak yazılan sözler.. Anadoluda da çokça yaygın olan bu yanlış yaklaşım, Karma inancına benziyor.

  2. 😊😊😊 Bayıldım bu yazına gerçekten… Tek kanallı televizyon yıllarının çiklet markası nı hatırlamak bir tebessüm getirdi.

    Şu mevzuyu es geçtiğinizi düşünüyorum, bir ara bu konuda daha detaylı yazılarınızı bekliyoruz. Mevzu şu : Eşini çok seven birinin eşini kıskanmasını nasıl açıklarsınız bir de bu konuyu masaya yatırmak gerek… Detaylı hadis ve ayet destekli olursa harika olur…

  3. Şimdi cemaatin başına gelenleri Hak bela yazmaz kul azmadıkça diye mi anlayacağız yoksa ebuselemenin itiraflarını onda var bende niye yok diye haset etme olarak mı anlayacağız?

YORUM YAZIN

Lütfen yorumunuzu yazın
Lütfen isminizi girin