YÜKSEL DURGUT | YORUM
Almanya’nın sokaklarında yürüyüş yapın, kahve molası için bir kafeye oturun ya da televizyonu açın… Son günlerde futboldan çok yarın yapılacak seçimler konuşuluyor.
Almanya, 23 Şubat’da belki de modern tarihinin en önemli sandık sınavına hazırlanıyor. Afişler her köşeyi kaplamış, politik liderler bir ekrandan diğerine koşuyor ve halk gerçekten hararetli tartışmalar yapıyor. Bu seçim yalnızca Almanya için değil, Avrupa için de çok kritik.
BERLİN DUVARI DEĞİL, KOALİSYON YIKILDI!
Her şey Kasım 2024’te, Şansölye Olaf Scholz’un Maliye Bakanı Christian Lindner’i görevden almasıyla başladı. Zaten gergin devam eden üçlü Ampel koalisyonu, bu gelişmenin ardından tuzla buz oldu. Erken seçim kaçınılmaz hale geldi ve Almanya, alışılmışın dışında, kış mevsiminde sandık başına gitmeye hazırlanıyor.
Seçimlerin genellikle sonbaharda yapılmasına alışkın Alman seçmen için bu bir ilk. Katılım oranı ve seçmen davranışları üzerindeki etkileri şimdiden tartışma konusu. Tarihsel olarak, zorlu hava koşullarında yapılan seçimlerde sürpriz sonuçlar görülebiliyor.
Almanya’nın seçim sistemi, kişiselleştirilmiş orantılı temsil esasına dayanıyor. Seçmenler, biri doğrudan adaylara, diğeri ise partilere olmak üzere iki oy kullanıyor. Ancak yeni reformlarla birlikte Bundestag’ın (Federal Meclis) sandalye sayısı 630 olarak sabitlendi. Eskiden, fazla bireysel aday kazanan partilerin ek sandalye alarak Meclis’i büyütmesi mümkündü. Şimdi ise en az oy alan vekiller dışarıda kalacak.
Bu reform, özellikle küçük partiler için zorlayıcı bir düzenleme oldu. Artık büyük partiler lehine işleyen bir sistem var ve bu da seçim sonuçlarını daha öngörülemez kılıyor. Almanca’da “Qual der Wahl” yani “seçim ızdırabı” ifadesi, bu kez her zamankinden daha fazla anlam taşıyor.
MERKEZ SAĞIN SAVAŞI
Bu seçimlerin en çarpıcı gelişmelerinden biri, aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi’nin (AfD) yükselişi. Son anketlere göre yüzde 19’lara ulaşan AfD, ülkedeki siyasetçileri ve göçmenleri tedirgin ediyor. Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) yüzde 31 ile lider konumda, ancak lideri Friedrich Merz, AfD’nin yükselişiyle birlikte göç ve güvenlik politikalarında sert bir çizgi izlemeye başladı.
Şansölye Scholz’un liderliğindeki Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise yüzde 17 ile oy kaybediyor. Yeşiller ve Liberal Demokrat Parti (FDP) de beklentilerin altında seyrediyor. FDP’nin eski lideri Christian Lindner’in görevden alınması, partide derin çatlaklar yarattı.
Almanya’da siyaset hiç olmadığı kadar kutuplaşmış durumda. Seçim sonrası bir koalisyon kurulacak mı, yoksa siyasi bir çıkmaz mı yaşanacak? Bu sorunun cevabını 23 Şubat akşamı açıklanan sonuçlarla birlikte hep beraber öğreneceğiz.
Almanya’da yaşayan 3 milyondan fazla Türk kökenli insan var. Seçim sonuçları, onların geleceğini doğrudan etkileyecek. AfD’nin yükselişi, göç politikalarının sertleşmesi anlamına geliyor ki bu, Almanya’daki Türk toplumunu endişelendiriyor.
Öte yandan, Almanya’nın dış politikası da Türkiye için kritik. Scholz yönetimi, zaman zaman Türkiye ile gerilim yaşasa da diplomatik diyaloğu sürdürmeye özen gösterdi. Ancak AfD gibi partilerin güçlenmesi, Türkiye’nin AB üyelik sürecini tamamen sonlandırabilir.
Ekonomik açıdan da seçim sonuçları Türkiye’yi etkileyecek. Almanya, Türkiye’nin en büyük ticaret ortaklarından biri. Ancak Alman ekonomisinin 2025 için sadece yüzde 0,3 büyüme göstermesi bekleniyor. Bu durgunluk, Türkiye’yi de doğrudan sarsabilir.
Yarın yapılacak olan seçimler, Almanya’nın iç politikasının ötesinde, Avrupa’nın geleceğini de belirleyecek. Ekonomik durgunluk, göç politikaları, güvenlik endişeleri ve dış ilişkiler, sandıkta şekillenecek.
Almanya kendini yeniden mi tanımlayacak, yoksa geleneksel değerlerine mi bağlı kalacak? Bu sorunun yanıtı seçim gecesi netleşecek. Ancak şurası kesin: Berlin’de alınacak her karar, yalnızca Almanya’yı değil, Türkiye ve Avrupa’yı da yakından ilgilendiriyor.